10 Ekim Katliamı’nın tanığı: Yüzleşme olmadan barış mümkün mü?

  • 09:02 7 Ekim 2025
  • Güncel
 
 
ANKARA – 10 Ekim Gar Katliamı’nın 10’uncu yılına girerken, katliamda kızıyla birlikte yaralanan Elif Özdemir, “Katliamlarla yüzleşmeden barış mümkün mü?” diye sordu.
 
Türkiye’de artan çatışmaların sona ermesi ve savaşa karşı barış talebinin yükseltilmesi amacıyla, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garı önünde çeşitli sendikaların çağrısıyla Türkiye ve Kürdistan kentlerinden binlerce kişi “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi” için bir araya geldi. Mitingde IŞİD’in saldırısı sonucu 103 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı.
 
Gar Katliamı 10’uncu yılına girerken, mitingde kızıyla birlikte yaralanan Elif Özdemir o güne dair tanıklığını paylaştı.
 
‘Barışın ekmek gibi, su gibi ihtiyaç olduğu bir dönemdi’
 
Barışın çok elzem hale geldiği bir dönemde barış taleplerini dile getirmek için mitinge kızıyla birlikte gittiğini aktaran Elif Özdemir, “Barış için çağrı yapmamız gerekiyordu. Doğu’da yaşananlar, büyük şehirlere ve batıya yansımış bir sıkışmışlık hali vardı. Barış gerçekten elzem bir talep haline gelmişti ve halktan gelen çok güçlü bir taban talebi vardı. Bunun için miting düzenlendi. Biz de bu talep için mitinge gitmiştik. Barışın ekmek gibi, su gibi ihtiyaç olduğu bir noktaya evirilmişti her şey. Bunun için miting inanılmaz kalabalık ve coşkulu oldu. Yasal bir mitingdi, talepler açık ve netti. Her şey çok iyi gidiyordu” dedi.
 
‘Güvenlik önlemi yoktu’
 
Alana girdiklerinde güvenlik önleminin olmadığını anımsatan Elif Özdemir, “Ben alana kızım ve bir arkadaşımla gittim. Kızım 16 yaşındaydı. Alana girdiğimizde hiç polis görmedim; bu benim tüylerimi ürpertti. Yıllardır her eyleme, her mitinge giderim; orada hiç polis olmaması beni ürkütmüştü. Öncesinde Suruç Katliamı’nı yaşamıştık. Onun yaraları bizde iyileşmemişken, gençleri yitirmenin üzüntüsü varken bu alanda öyle bir ortamı görmek ister istemez aklıma ‘Ne oluyor?’ sorusunu getirdi. İnsanlar inanılmaz coşkuluydu; birbirini tanımayan insanlar birbirlerine gülümsüyor, selam veriyordu. Bayram alanı gibiydi. Coşku çok güzeldi ama içimde, gördüğüm emniyet güçlerinin hiç olmamasının tedirginliği vardı” ifadelerini kullandı.
 
Katliamın ardından biber gazı ve ambulansa polis barikatı
 
Miting için bir araya gelen kitlenin kortej oluşturduğu esnada bombaların patladığını söyleyen Elif Özdemir, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: “Aradan çok zaman geçmedi, bombalar peş peşe patladı. İzmir’den bir arkadaşım gelmişti, yeni birbirimizi bulmuştuk. Üç-dört dakika geçmemişti. O kalabalıkta arkadaşımı aldım, kucaklaşabildik. Kortejler oluşana kadar bir çay içecektik ama ona bile zamanımız kalmadı. Kızımla arkadaşım yere düştü, ben öyle kala kaldım… Her şey dondu. Onları göz ucuyla gördüm, düştüklerini. Ben de boğazımdan yara almıştım. Hareket etmem gerekiyordu ama hareket edemiyordum. ‘Üçüncü bomba, üçüncü bomba!’ diye sesler duymaya başladım. O arada polis geldi ve gaz atmaya başladı.
 
‘Barış şenliği katliama dönüştü’
 
Herkes yere düşmüştü, yaralanmıştı; her taraf kan gölüydü. Bir taraftan da gaz atılmıştı ve göz gözü görmüyordu. Bizi gaza boğmuşlardı. Orada bu kadar çok kişi ölmeyebilirdi ama birçoğunun biber gazından kötüleşerek öldüğüne eminim. Çünkü orada yaralanmış ve sersemliğini üzerinden atamamış birçok kişi gazdan öldü. O barış şenliği katliama dönüştü. Ambulansları almadılar içeriye, yaralılara yardım edilmesine izin vermediler. ‘Burada öleceğiz’ dedim. Tahminen 28 dakika alanda kaldım. Çünkü istiyordum ki, yerde yatanlar hastaneye gidebilsin. Ama ortalık çok hengâmeydi. ‘Ambulans!’ diye bağıranlar vardı, ambulanslar alınmıyordu. Ambulansların önüne polis barikat kurmuştu. Benim alanda hiç bilincim kapanmadığı için her şeye şahit oldum. Dayanabildiğim kadar dayandım; sonra hastaneye gitmesem ben de orada ölecektim.”
 
‘Katliamın sorumluları yargılanmadı’
 
Adalet arayış sürecine değinen Elif Özdemir, mahkemede katliamda yaralananların suçlu muamelesi gördüğüne dikkat çekti. Elif Özdemir, “10 Ekim Katliamı’ndan sonra Başbakan’ın çıkıp ‘Oylarımız arttı’ demiş olması bile olayın ortağı olduğunu, bildiğini gösteriyor. IŞİD gibi kanlı teröristleri Türkiye’de paşalar gibi ağırladılar. Dava sürecimiz başladı ama hiç iyi başlamadı. Yargının yaşadıklarımıza dair bir ihtimamını bekliyorduk ama bize yaklaşımları çok kötüydü. İfadelerimizi verirken hâkim tarafından azarlandık, kötü sözler duyduk ve ailelerin hassasiyetine hiç ihtimam gösterilmedi. Bizi olayın müdahili değil de seyirci diyerek hakaret ettiler. Şunu da belirtmek gerekiyor: IŞİD’li diye önümüze getirdikleri kişilere daha nazik davranıyorlardı. Onların konuşma sürelerinde müdahale yoktu, bizimkinde vardı. Bu katliamın esas sorumluları yargılanmadı. İfadelerimizde, alanda polisin olmadığını, gaz kullanıldığını ve silah sesleri duyduğumuzu söyledik. Ama bu taleplerimize karşı kimse yargılanmadı, tanık olarak bile ifadeleri alınmadı” dedi.
 
‘Travmalarımızı tetikleyen bir yargılama süreci başlattılar’
 
İktidarın o dönem “Kaos istiyorsanız, kaos veririz” gibi söylemlerini hatırlatan Elif Özdemir, bu söylemlerin tehdit anlamına geldiğini söyledi. Elif Özdemir, “Sadece bizim ya da toplumun yarasını sağaltmak için yaptıkları bir tiyatroydu aslında. Yargıyla alakası olmayan bir süreç yaşadık. Travmalarımızı tetikleyen bir yargılama süreci başlattılar. Bize aba altından sopa gösterdiler. Susturmak istediler ama barış isteyen insanlar öyle sıradan, evinden çıkıp gelmiş insanlar değil. Biz bu ülkenin siyasi süreçlerini de biliyoruz, bir bilincimiz var. Bu bilincin karşısında istedikleri gibi rahat davranamadılar” diye belirtti.
 
‘Talimatla yürütülen bir yargılama süreci var’
 
Talimatlı bir yargı süreci olduğuna değinen Elif Özdemir, mahkemenin de talimatlara göre davrandığını dile getirdi.  Elif Özdemir, “Yargılamayı sadece 19 IŞİD’li ile bitirmeye çalıştılar. Canlı bomba eğitimi almış faillere sembolik ceza verip serbest bıraktılar. Ellerinden gelse bu yargı sürecini başlatmayacaklardı. Suruç Katliamı davasında avukatların savunma hakkı dahi gasp edilirken, bizim dosyanın büyüklüğü nedeniyle çok fazla örtbas edemediler” dedi.
 
‘Katliamlarla yüzleşmeden barış mümkün olabilir mi?’
 
Türkiye’deki katliamların 10 Ekim’le sınırlı olmadığını dile getiren Elif Özdemir şöyle devam etti:
“Devletin ilk önce Suruç Katliamı’yla yüzleşmesi gerekiyor. Sonra 10 Ekim Gar Katliamı ve toplumda gerçekleştirilen diğer katliamlarla yüzleşmesi gerekiyor. İş kazaları, depremler… Yıkıcı olmasının sorumlularıyla yüzleşmeden, halkın yaralarıyla yüzleşmeden barış mümkün olabilir mi? Barış dediğiniz, karşılıklı özveri gerektiren bir şeydir. Karşılıklı ödün verilerek bir barış süreci yürütülür. Ama bu süreçte gördüğümüz tek şey; devlet tarafından hiçbir adımın atılmadığı. Sadece iktidarın dilinde ‘barış’ sözcüğü var. Bugün ölümüne gün sayılan hasta tutsakların bile bırakılmadığı bir dönemde, buna dair bir adım atılmadığı bir ‘barış süreci’nden bahsediyoruz. Bu yüzden samimi gelmiyor. Barış, iktidarın tekelinde olan bir şey değil; yaşanması gereken bir şey. ‘Barışı istersek size veririz, istemezsek vermeyiz’ diye bir keyfiyet uygulayamazlar.”
 
‘Tek taraflı bir barış olmaz’
 
Elif Özdemir son olarak şöyle konuştu: “Madem barış diyorlar, bunun içinde bir müzakere, bir adımın da atılması gerekir. Devletin samimi adımlar attığını görmüyorum. Barış; ekmek gibi, su gibi yaşamın ihtiyacıdır. Eşitliğe, hayvana, topluma, doğaya dair, işçisinden köylüsüne kadar herkese elzemdir. Tek taraflı bir barış olmaz. İktidar somut adım attığında bir barış sürecinin başladığını düşüneceğim. Barış onlara da lazım, bir gün onların da ihtiyacı olacak. Yaslandıkları yerleri şimdi terörist diye ilan ettiler. Onlar da zaten devlet terörü yaşatıyor bize. Mahkeme salonlarında gerçek sorumlular yargılanmadan, burada bir somut adım atılacağını düşünmüyorum. Bu işin gerçek sorumluları var; devlet eliyle yapılmış bir katliamdır. Gaz atan, kurşun sıkan üstümüze mi sıktı, onu bilmiyoruz. Bunları yapanlar, sebep olanlar yargılanmadan, oyları artıranların ifadeleri mahkemelerde alınmadan bir adım atılacağını düşünmüyorum.”