Göç yollarındaki ihlaller ve sessiz şiddet

  • 09:03 21 Aralık 2025
  • Güncel
Hamdiye Çiftçi
 
HABER MERKEZİ – Avrupa’ya uzanan yol, kadınlar için bir umut değil; baskı, tehdit ve güvencesizlikten kaçışın zorunlu sonucu. Kadınlar, tanıklıklarıyla göç yollarındaki ihlallerin sürekliliğini ortaya koyuyor. 
 
Avrupa’ya göç eden kadınların hikâyeleri, çoğu zaman bir “yeni hayat” anlatısından çok, baskı, tehdit ve hayatta kalma mücadelesinin hikâyesidir. Cezaevi tehdidi, takip ve yaşam hakkına yönelik riskler nedeniyle yola çıkmak zorunda bırakılan kadınlar, geride bıraktıkları çocukları ve parçalanan aileleriyle birlikte göç yollarında şiddet, cinsel saldırı ve sistematik hak ihlallerine uğruyor. Göç yolları kadınlar için daha tehlikeli, daha yalnız ve daha korumasızken, Avrupa’ya ulaşıldığında da zorluklar sona ermez; bu kez dil engeli, yalnızlık, dışlanma ve ağır bürokratik süreçler kadınların yaşadığı yıkımı derinleştiriyor.
 
Kadınlar, kendi tanıklıkları üzerinden göçün yıkıcı etkilerine ve yaşanan ihlallere dikkat çekti.
 
Sonu gelmeyen baskılar
 
Sozdar Çelebi, Hakkâri’de maruz kaldığı baskılar nedeniyle ailesiyle birlikte Mersin’e göç etmek zorunda kalan kadınlardan biri. Ancak Mersin’de de tehdit, takip ve baskıların sürmesi üzerine Avrupa’ya gitmek zorunda kalmış.
 
Çocuğunu göç yollarındaki ölüm riskine maruz bırakmamak için tek başına yola çıkan Sozdar Çelebi, çocuğunu memlekette bırakmak zorunda kaldı. 31 yaşında olmasına rağmen kendisini “60 yaşında gibi” hissettiğini söylüyor.
 
Göç kararı ve yolculuk
 
Göç kararı Sozdar Çelebi için bir tercih değil, zorunluluk olmuş. Yaşadıklarını anlatırken şu cümleyi kuruyor: “Cinsel istismara uğramak… Bu unutulmuyor.”
 
Sırbistan’da yaklaşık 20 gün kalan Sozdar Çelebi, bu sürecin hafızasında derin izler bıraktığını ifade ediyor: “Aklıma geldikçe o günlerin içine geri dönüyorum. Yirmi gün, yirmi yıl gibiydi.”
 
Bu süreçte birçok kadının uğradığı ağır ihlallere tanıklık ettiğini anlatan Sozdar Çelebi, yaşananları şöyle aktarıyor: “Bir kadını çadırlarına götürmüşlerdi. Defalarca tecavüze uğramıştı. Saatlerce ağladı, ‘beni öldürün’ diyordu. Bir başka kadın ise engelli kızıyla birlikte yoldaydı. Kaçakçılar, ‘tırla götüreceğiz’ diyerek kadını almış, daha sonra bir karakolun önünde bırakmışlardı. Kadın olmak bu yolda başlı başına bir yük.”
 
Yalnızlık ve sömürü
 
Yolda tanıştığı insanların zamanla onu yalnız bıraktığını anlatan Sozdar Çelebi, göç yollarındaki bireysel hayatta kalma halini şöyle dile getiriyor: “Kimse kimseyi tanımıyordu. Herkes sadece kendini kurtarmaya çalışıyordu.”
 
İki kez yürüyerek sınırı geçmeye çalışan ancak yakalanan Sozdar Çelebi, bu süreçte pasaportunu da kaybettiğini söylüyor. Bir gece, “Ne kadar paran varsa ver, tırla geçiririm” diyen bir kişiye tüm parasını verdiğini belirten Sozdar Çelebi, yaşananları şöyle aktarıyor: “Sabah uyandığımızda adam tutuklanmıştı. Cebimde hiçbir şey kalmamıştı.”
 
Türkiye’de baskı ve takip
 
Türkiye’de herhangi bir cezası olmamasına rağmen sürekli takip edildiğini belirten Sozdar Çelebi, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Kaç ev tuttuysam kapıdaydılar. Batı’ya gittim, orada da rahat vermediler.”
 
En ağır yükün ise geride bıraktıkları olduğunu söyleyen Sozdar Çelebi, şunları dile getiriyor: “Bazen kafayı yiyecek gibi oluyorum. Onları bırakıp gelmiş olmak insana çok ağır geliyor.”
 
Sistematik baskı ve güvencesizlik
 
Cemile Tut’un hikâyesi, Dersim’den İstanbul’a, oradan Avrupa’ya uzanan zorunlu bir göç sürecini anlatıyor. Ailesi ve kendisi yıllar boyunca baskı ve güvencesizlikle karşı karşıya kaldı. 2013–2016 yılları arasını şöyle aktarıyor: “Halkların birliği adına yapılan her etkinlik yasaklanıyordu. Birçok arkadaşım haksız yere tutuklandı.”
 
2016’dan sonra baskıların daha da arttığını ve güvenliğinin tehlikeye girdiğini fark ettiğinde Avrupa’ya gitmek zorunda kaldığını dile getiren Cemile Tut için Avrupa da sorunların sona erdiği bir yer olmadı.
 
Yıkımdan dayanışmaya
 
Avrupa’da yaşadığı süreci anlatan Cemile Tut, şunları söylüyor: “Dil bilmemek, yalnızlık ve dışlanma insanı içeriden tüketiyor. Irkçılığı burada daha görünür şekilde yaşıyorsun.” Mültecilik sürecinin ilk yıllarında psikolojik olarak ağır bir yıkım yaşadığını belirten Cemile Tut, “Hiçbir şeyini bilmediğin bir ülkede, ağır koşullarda yaşamak insanı çökertiyor” diyor.
 
Zamanla bu yıkımın yerini dayanışmaya bıraktığını ifade eden Cemile Tut, bugün Almanya’da özellikle kadın mültecilere destek olmaya çalıştığını belirtiyor ve ekliyor: “Zor bir yol olabilir ama önce içindeki mücadeleci kadına ulaşmalısın.”