‘Kavga’ ile kadınların sesi yükseliyor

  • 09:02 15 Nisan 2024
  • Kültür Sanat
 
 
HABER MERKEZİ - Tamamı kadınlardan oluşan Sarya Müzik Topluluğu, müzikle kadın özgürlük mücadelesini sürdürüyor. Topluluk, yeni albümü "Kavga" ile sanatını ve mesajını daha geniş kitlelere taşıyor.
 
Sanat ve müzik dünyasında fark yaratan Sarya Müzik Topluluğu, 2015 yılında kurulmuş ve sadece kadın müzisyenlerden oluşan dinamik bir topluluk. Bu topluluk, müzik aracılığıyla kadın özgürlük mücadelesini seslendiriyor ve örgütlü sanatın gücünü ortaya koyuyor. Sarya Müzik Topluluğu, şimdiye kadar "Yeniden Doğarım", "Jin Jiyan Azadî", "Yaşamak İstiyoruz", "Farz-ı Misal" ve "Düş Yolunda" olmak üzere beş teklisini müzikseverlerle buluşturdu. Her biri, kadınların sesini güçlü bir şekilde yansıtan bu eserler, topluluğun mesajını geniş kitlelere ulaştırma konusundaki kararlılığını gösteriyor.
 
İstanbul'da Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı (BEKSAV) bünyesinde sanatlarını icra eden toplulukta yer alan Canan Kaplan, Ruşa Sabur ve Yurdanur Akdemir ile müzikleri, kadın özgürlük mücadelesi ile olan ilişkileri, örgütlü sanat anlayışları ve yeni albümleri "Kavga" üzerine konuştuk.
 
“BEKSAV'lı kadınlar olarak kadın aklı ve kadın dilinin kültür ve sanat alanında da varlığını sürdürmesi için çeşitli çalışmalar yürütüyoruz.”
 
*Sarya’nın kuruluş sürecini ve motivasyonunu anlatabilir misiniz?
 
Sarya Müzik Topluluğu, bu yüzyılın kadın kırımının yaşandığı topraklarda, Kobanê'de şehit düşen bir kadın savaşçıdan, Sibel Bulut’tan (Sarya Özgür) ilham alarak, bünyesinde çalıştığımız BEKSAV’ın 20. yılında, yani 2015'te kuruldu. BEKSAV'lı kadınlar olarak kadın aklı ve kadın dilinin kültür ve sanat alanında da varlığını sürdürmesi için çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. Bu alanlardan birisi de müzik. Kadın renginin, isyanının sanatsal üretimdeki karşılığını Sarya olarak görüyoruz.
 
Sarya ilk olarak farklı arka planlardan gelen sol-sosyalist-yurtsever kadınların farklı çalgılarla bir araya gelmesiyle çalışmalarına başladı. Bugüne kadar da sokakta, direniş alanlarında, 8 Martlarda, Newrozlarda, 25 Kasımlarda, kadın eylemlerinde, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların ve derneklerin etkinliklerinde kendi tarzıyla şarkılarını seslendirdi. Grubumuz işçi, öğrenci, tercüman, esnaf ve memur kadınlardan oluşuyor.
 
“Yaşama her konuda dezavantajla başlayan kadınların müzik alanında da birlikte ürettiği, geliştiği ve dayanıştığı bir alan açmak istedik.”
 
*Sadece kadınlardan oluşan bir grup kurma fikri hangi ihtiyaçtan doğdu?
 
‘Yeniden BEKSAV’ dediğimizde bu çağrımıza yanıt veren ve vakıfta üretim yapmak isteyen kadın sayısının çokluğu önce bir ışık yaktı. Kadınların sanat alanında görünmez kılınmaya çalışılan varlığını kadın aklı ve niteliğiyle ortaya koymak istedik. Kadın müzisyenlerin niteliklerinin sorgulandığı ve arka plana itilmeye çalışıldığı bir ortamda kadınların bir arada güçlü bir ses üretebileceğine inandığımız için sadece kadınlardan oluşan bir grup kurduk. Yaşama her konuda dezavantajla başlayan kadınların müzik alanında da birlikte ürettiği, geliştiği ve dayanıştığı bir alan açmak istedik.
 
 
 “Bizler örgütlü mücadelenin gerekliliğine, özellikle bu toplumsal çürüme ve umutsuzluk döneminde daha da inanıyoruz.”
 
 *Çalışmalarımızı BEKSAV bünyesinde, yani devrimci bir vakıf bünyesinde sürdürüyorsunuz. Müzik grubu olmanın bile “demode” gösterildiği bir zamanda üstüne üstlük “örgütlü bir müzik grubu” olarak var olmanın kendine özgü zorluklarının yanı sıra imkânları da olsa gerek. Sizin isminize de “topluluk” ekiyle yansıyan bu kolektivizme ve örgütlü sanat çabasına dair neler söyleyebilirsiniz?
 
Bizler örgütlü mücadelenin gerekliliğine, özellikle bu toplumsal çürüme ve umutsuzluk döneminde daha da inanıyoruz. Topluma umut olmak, öncelikle içinde olunan toplumun dertlerini ortak dilden söyleyerek bir aydınlatma faaliyeti yaratarak gerçekleşir. Bize göre kolektivizm, bize her gün pompalanan bireyselleşmeye karşı bir panzehir olarak hep birlikte umudu ve yeni bir dünyayı inşa etmenin ilkesidir. Bu nedenle “topluluk olarak üretme”nin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Kolektifin katkısının yaratılamadığı koşullarda, bireyin tekil çabasının sanatta yansımasının kısır kalacağı fikrindeyiz. Elbette bu kolektif üretim süreçleri bize uzun saatler süren entelektüel tartışmalara mal oluyor ama bir topluluk olduğunuzda her üretiminiz kolektif bir çabanın onlarca rengi ve müdahalesiyle, tartışmalardan süzülerek, ortak akılla artık daha iyi hâle gelmiş şekilde ortaya çıkıyor.
 
“‘Farz-ı Misal’ kadınlara karşı kurulan cinsiyetçi cümleleri ters yüz ederek mizahî bir dille erkeklere atfettiğimiz bir şarkı oldu.”
 
*Sarya’nın bugüne kadar 5 şarkısı yayımlandı. Şarkıların her biri bir toplumsal durumla, sembol olan bir olayla ve de mücadeleyle ilgili. Bu şarkıların her birinin sizde ne ifade ettiğini anlatabilir misiniz?
 
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin biz kadınları görünür-görünmez bir esaret çemberiyle sardığı ortada iken; söyleyecek bir sözümüz elbette olmalıydı, oldu da. Bu şarkılara baktığımızda her birinin ayrı bir toplumsal soruna ve yaşamın kendisine dair olduğunu görüyoruz. Sarya’nın ilk şarkısı, ismimizi aldığımız kadın savaşçı ‘Sarya’ adına üretildi. Bu şarkıda Kobanê zaferini en önde savaşarak kazanan kadınlara bir saygı duruşunda bulunmak istedik. Bu şarkının dijital platformlarda henüz bir kaydı yok ama yakın zamanda kayıt alıp yayımlamayı planlıyoruz. “Jin Jiyan Azadî” şarkısı kadın özgürlük mücadelesinde Kürtçe bir mücadele çağrısını yükseltmek için yazıldı. Şarkı, şimdiye dek en çok ilgi çeken şarkılarımızdan bir tanesi. Bir diğer şarkımız Mersin’de katledilen Özgecan Aslan şahsında kadın cinayetlerine karşı yükselen sesimiz olan “Yaşamak İstiyoruz” oldu. YouTube’daki şarkı açıklamasında yazdıklarımızdan alıntılarsak: “Tek tek nefessiz bırakıldığımız dar alanlardan taşan ‘Yaşamak İstiyorum’ isyanının, biat etmeyen çıplak ölü bedenlerimiz, kurşunlanan vajinalarımız, kesilen ellerimiz, parçalara ayrılan bedenlerimizle çığa dönüşmesi için Özgecan Aslan nezdinde bir ses de biz verelim istedik.” İsyanımız harekete, hareketimiz bir çığa dönüşsün diye…
 
‘Farz-ı Misal’, kadınlara karşı kurulan cinsiyetçi cümleleri ters yüz ederek mizahî bir dille erkeklere atfettiğimiz bir şarkı oldu. Gündelik hayatta bazen farkına varamadığımız ama düşündükçe bizi rahatsız eden sözlerin erkeklere söylendiğinde nasıl olduğunu görmek istedik ve Farz-ı Misal’i besteledik. ‘Kısa şort giyen erkek aranıyordur’ diye bir cümle kurduğumuzu düşünsenize, ne kadar garip geliyor kulağa. Şarkıda bunun gibi sözlerin tersine döndürüldüğü çok sayıda cümle geçiyor. ‘Yeniden Doğarım’ şarkısında ise, bir kadının kendini tüm dünyaya karşı yeniden inşa etmeye çalıştığı bir yeniden doğma hikâyesi. Yeniden doğup dünyayı saran kadınların sözleri. Yakın zamanda yayınlanan “Düş Yolunda” parçamız ise Suruç katliamında katledilen 33 yoldaşımıza yazdığımız bir şarkı. Bu şarkı çok sayıda müzik grubunun ortak albümü olan ‘Kavga’da yer aldı.
 
*Son zamanlarda sanatçılar şarkılarını tek tek yayınlamaya başladı. Bu yöntem sanatçılara sürekli gündemde kalma ve bağımsız parçalar üretme şansı veriyor. Ancak bu durum, albümlerin bütünlüğünü de bozabilir. Şimdiye kadar şarkılarınızı tek tek yayınlama tercihinizin sebebi nedir?
 
Şarkılarımızı şimdiye kadar hep farklı ihtiyaçlar ve konular üzerine yaptık. Bazıları politik refleks olarak gelişen şarkılar oldu. Bu nedenle tekli yayımlamayı tercih ettik ancak bütünlüklü bir hikâyesi olan konseptli bir albüm yapmayı da istiyoruz.
 
* Repertuarınıza baktığımızda kendi bestelerinizin dışında “kadın ağzı” anonim eserleri de görüyoruz. Bu eserlerin sizin ifadenizdeki işlevi ve dinleyicilerdeki etkisi nedir?
 
Kadın ağzı eserleri seçmemizdeki amaç aslında kadınların nefes alan, neşelenen, özleyen, arzu eden, cüret eden, hasret çeken ve tüm seslerini görünür kılmak. Bu ezgileri seslendirdiğimizde dinleyicilerden çok samimi ve içten tepkiler alıyoruz.
 
“Dillerin kaybolmasına karşı var olma çabasını desteklemek için bizler de sanatla, müzikle bir karşı duruş sergilemek istiyoruz.”
 
 *Konserlerde ayrıca Gürcüce, Kürtçe, Lazca, Zazaca, Ermenice gibi çeşitli dillerde şarkılar söylüyorsunuz. Bu çabayı nasıl okumak gerekir?
 
Kuruluş amaçlarımızdan biri de farklı kültürlerin, unutturulmak istenen dillerin varlık mücadelesine sanat cephesinden katkı sunmak. Bu dillerde bilinen şarkılar keyifle dinleniyor. Ancak alışılmış dillerin dışında şarkılar ve ritimler de dinleyicide önce bir şaşkınlık, merak duygusu yaratıyor. Dil bir halkın var olma serüveni, dünyada her gün bir dil kaybolmaya yüz tutmuş durumda. Dillerin kaybolmasına karşı var olma çabasını desteklemek için bizler de sanatla, müzikle bir karşı duruş sergilemek istiyoruz. Böylelikle yaşadığımız coğrafyadaki halkların dillerini ve elbette hafızasını diri tutmak adına naçizane politik bir tutum bizimkisi. Gittiğimiz etkinliklerde farklı dillerden ezgileri seçip icra ettiğimizde dilleri bilen kişilerin gelip “ne güzel söylediniz, telâffuz da çok iyiydi” demesi bize hedeflediğimiz şeyi az da olsa yapabildiğimizi gösteriyor. Bu da kolektif politik müzik yapan bizim gibi bir grup için onur verici ve paha biçilemez mutluluk oluyor.
 
“Jin Jiyan Azadî” kadınların kullandığı bir direniş sembolü hâlindeydi yıllardır. Kadınların sokaklarda, meydanlarda, eylemlerde, evlerde kullandığı ve bayraklaşan bir çağrıydı.
 
 *İnternet üzerinden dinleme sayılarına bakıldığında Kürtçe sözlü şarkınız Jin Jiyan Azadî’nin belirgin bir şekilde öne çıktığını görüyoruz. Kadın mücadelesine dair çağrıları içeren sözleriyle 8 Mart buluşmalarında, kadın eylemlerinde sıkça çalınıyor. “Dayanışma olursa esaret olmaz” sözleriyle öne çıkan ‘Jin Jiyan Azadî’ şarkısının sizin repertuarınızdaki önemi nedir?
 
“Jin Jiyan Azadî” kadınların kullandığı bir direniş sembolü hâlindeydi yıllardır. Kadınların sokaklarda, meydanlarda, eylemlerde, evlerde kullandığı ve bayraklaşan bir çağrıydı. Biz de bu çağrıya bir cevap olarak müziğin evrenselliği sözlerimizle birleşsin istedik. En çok dinlenmesinin sebebi de bu olsa gerek. Artık dünyanın dört bir yanında karşılığını bulan bu şiardan hareketle bestelediğimiz şarkı, özellikle İran’da Mahsa Amini’nin katledilmesinden sonra daha çok dinlenmeye başlandı.
 
 
*Müzik türlerinin iç içe girdiği, müzik tanımlaması yaparken giderek birden çok kelimeye ihtiyaç duyulan bir zamandayız. Yine de sormak istiyoruz, siz kendi müziğinizi nasıl tarif edersiniz?
 
Kolektif politik müzik. Biz kendi müziğimizi çok dilli, çok sesli kolektif bir politik müzik olarak tarif ediyoruz. Bu müziğin inşasında da kadın aklı ve emeğinin özne olduğu bir durum söz konusu.
 
“Devrimci müzik gruplarının oluşturduğu bu müzik cephesinin devamlılığı olacağının altını da çizmek isteriz.”
 
*15 devrimci müzik grubunun ortak albümü olan ‘Kavga’da siz de yerinizi aldınız. Albümü dinleyen pek çok kişiden duyduğumuz ilk iki tepki: ‘Bu kadar devrimci müzik grubu mu varmış?’, ‘Bunlar nasıl bir araya gelmişler?’. Siz bu albümü nereye koyuyorsunuz? Etrafınızdan albüme dair gelen dönüşler nasıl?
 
 Biz bu albüme dâhil olmaktan çok onur duyuyoruz. Ayrı ayrı, küçük küçük bölgelerde veya metropollerde müzik yapan devrimci müzik gruplarının görünürlüğünün ve birlikteliğinin artması için kıymetli bir çaba olduğunu düşünüyoruz. Albümle ilgili güzel tepkiler geldi, albümün çok dilli ve şarkıların çok farklı müzikal tarzlarda olmasına şaşıranlar oldu, aynı şarkıyı günlerce dinlediğini belirtenler oldu. Biz albümün daha fazla tanıtılması gerektiğini düşünüyoruz. Albümün dinleyicilerinden desteklerini bekliyoruz. Devrimci müzik gruplarının oluşturduğu bu müzik cephesinin devamlılığı olacağının altını da çizmek isteriz.
 
 “Çalgısıyla ve sesiyle ırmağımıza akmak isteyen her kadına kapımız açık, gelin Sarya’yı geleceğe taşımaya devam edelim.”
 
 *Sarya Müzik Topluluğu gelecekte nasıl yol almayı düşünüyor?
 
“Vahşi sömürü” koşullarında hayatını idame ettirebilmek için bile iki kere emek harcamak zorunda kalan biz kadınların kültür sanat alanında bir şeyler yapması tahmin edersiniz ki çok zor. Bir çalgıyı hakkıyla çalmak, sesini eğitmek, bir koronun parçası olmak… Bunların yanı sıra uyumlu bir grup çalışması ortaya koyma gerekliliğinin günümüz dünyasındaki zorlukları da bu nesnelliğe eklenmiş durumda. Bu duruma paralel olarak Sarya Müzik Topluluğu’nun da inişli çıkışlı bir süreci var. Amacımız kadınlarla birlikte, kadınların sesi olmak, kadınlarla ses vermek. Bu zorlu bir yol, biliyoruz. Bu zorlukların sonucu olarak grup içindeki kişilerde çokça devridaim gerçekleşti. Şu sıralar grubumuzda mecburen bir durağanlık olsa da bir görev devri olacağını ve yeni Sarya emekçilerinin bu yürüyüşü devam ettireceklerini düşünüyoruz.
 
 Bu röportaj vesileyle buradan çağrı yapmak istiyoruz. Çalgısıyla ve sesiyle ırmağımıza akmak isteyen her kadına kapımız açık, gelin Sarya’yı geleceğe taşımaya devam edelim.
 
Röportaj: Helezonik Kreşendo