Okuma etkinliğinde daha geniş kitlelere ulaşmak hedefleniyor
- 09:07 5 Haziran 2024
- Güncel
WAN – Wan’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fikirlerine dikkat çekilerek yapılan okuma etkinliğinin önemine dikkat çeken DEM Parti Wan Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, “Etki alanının genişletilmesi gerekiyor. Evet, biz birbirimize anlatıyoruz ama daha farklı kesimlere anlatmamız lazım. Daha geniş kitlelere ulaşmamız lazım” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 39 aydır devam eden mutlak iletişimsizlik hali sürerken cezaevlerinde devam eden direnişle beraber yürütülen eylemler kapsamında protestolar devam ediyor. “Abdullah Öcalan’a özgürlük ve Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyası kapsamında bir araya gelerek PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yazılarının okunduğu etkinliğe yoğun bir katılım söz konusu. Okuma etkinliğinin yapıldığı kentlerden biri de Wan. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Wan Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, kentte düzenlenen okuma etkinliği ile Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit politikalarına ilişkin JINNEWS’e konuştu.
‘Verilen disiplin cezaları hukuki değildir’
Sözlerine PKK Liderine dönük tecrit politikasının 25 yıldır sürdüğünü hatırlatarak başlayan Gülcan, bu durumun 39 aydır mutlak iletişimsizlik hali aldığını vurguladı. Gülcan, “Nedir bu mutlak iletişimsizlik hali? Sayın Öcalan’ın ne ailesi ne de avukatlarıyla görüşmesine izin verilmiyor. Bunların yanı sıra 3 ya da 6 ayda bir disiplin cezalarıyla karşı karşıyayız şu an. Aslında verilen cezaların hukuki açıdan hiçbir geçerliliği, temeli ya da zemini yok. Mutlak iletişimsizlik halinin ve cezaevlerinde uygulanan tecrit politikalarının kırılması için çalışmalar yürütüyoruz” dedi. Gülcan, cezaevlerinde yürütülen eyleme dair, “Cezaevlerinde Kürt sorununa demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümünün inşası için başlatılmış bir eylem var 185’inci gününde. Bilindiği gibi 4 Nisan’da açlık grevleri boykota döndü” dedi.
Tutsak yakınları tarafından yürütülen eylemlere işaret eden Gülcan, bu eylemlerin amacının, Kürt sorununa demokratik ve barışçıl bir çözüm için olduğunu kaydetti. Gülcan, “Annelerimizin başlatmış olduğu bir eylemsellik durumu var. Annelerimiz her Çarşamba Ankara’ya geliyorlar. Bunların temel amacı Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözüm bulmaktır. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözümü için öncelikle Sayın Öcalan üzerindeki bu tecridin kırılması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘Barıştan korkan bir zihniyetle karşı karşıyayız’
Eşit ve özgür bir yaşamdan korkan bir zihniyetle karşı karşıya olduklarını dile getiren Gülcan, Abdullah Öcalan’ın paradigmasına değindi. Gülcan şöyle devam etti: “Sayın Öcalan’ın açığa çıkarmış olduğu paradigma aslında sadece Kürt toplumuna değil, tüm Kurdistan halkına, tüm Orta Doğu halkına model olabilecek bir şeyi açığa çıkarıyor. Bu model, tamamen eşitlik, özgürlük ve barış üzerine inşa edilmiş bir yaşam modeli olarak karşımıza çıkıyor. Ama maalesef bundan korkan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Annelerin talebi de şu; ‘biz artık kan aksın istemiyoruz, ölen her evlat bizim evladımızdır ve onun acısını biz çekiyoruz’ diyorlar. Bizim de temel talebimiz, bu sorunun demokratik yöntemlerle çözülmesi. Bu amaçla önceden de bazı eylemselliklerimiz oldu. Şimdi bu eylemsellikleri çeşitlendirmeye çalışıyoruz. ‘Özgürlük Yürüyüşü’ bunun bir ayağıydı, annelerin başlatmış olduğu eylem bunun bir ayağı, yine cezaevleri önünde başlatılan eylem bunun bir ayağı, şimdi farklı bir çalışmaya evrildi.”
‘Etki alanının genişletilmesi gerekiyor’
Okuma etkinliğinin amacına dikkat çeken Gülcan, bu amacı şu şekilde özetledi: “Sayın Öcalan’ın notlarının halkla paylaşılması, halkla bir araya geldiğimizde bunun toplumsallaşması için, bu tecridin daha kısa süre içerisinde kırılması ve bu sorunun daha barışçıl yöntemlerle sonlanması için ne yapılabilir önerisi bizler için çok kıymetli. Halk ne düşünüyor, halk bu noktada neyin açığa çıkarılmasını istiyor. Etki alanının genişletilmesi gerekiyor. Evet, biz birbirimize anlatıyoruz ama daha farklı kesimlere anlatmamız lazım. Daha geniş kitlelere ulaşmamız lazım.”
‘CPT’nin üzerine düşen görevi yapması gerekiyor’
Yapılan hukuksuzlukların hiçbir geçerliliği olmadığını ifade eden Gülcan, “Bu hukuksuzluğun, ne Türkiye’nin kendi hukukunda, ne anayasasında olduğunu, ne de bağlı bulunduğu uluslararası sözleşmelere uygun olmadığını her yerde teşhir etmek lazım. Bu vesileyle, uluslararası örgütlerin, demokratik kitle örgütlerinin de itiraz etmesi gerekiyor. Bir tepkinin açığa çıkması gerekiyor. Evet bazen cılız tepkiler, açığa çıkıyor, ama maalesef ne bizim şu an başlatmış olduğumuz eylem, etkinlikler ne de onların açığa çıkarmış olduğu cılız tepkiler bu haliyle çok sonuç alıcı olmuyor ki, bu disiplin cezaları sürekli tekrarlanıyor. Özellikle CPT’nin üzerine düşen görevi mutlaka en kısa sürede yerine getirmesi gerekiyor” sözlerini kullandı.
Annelerimiz daha fazla acı çekmesin’
Yaşanan tüm sorunların ve savaşın, sadece Kürtlere değil, Orta Doğu halklarına zarar verdiğini vurgulayan Gülcan, “Bugün Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz artık had safhada. Biz bunu ifade ettiğimiz zaman ‘bir merminin parası ne kadar, biliyor musunuz?’ sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz. O mermiler harcanmak zorunda değil. Bu topraklarda barış inşa edilirse, inanın şu an Türkiye’de yaşanan ekonomik krizi de gidermiş olacağız. Yetkililerin hepsinin bu soruna bir çözüm bulması gerekiyor. Biz bu çözümün savaşla olmayacağını da biliyoruz. Demokratik yöntemlerle olacağına inanıyoruz ve bunun mücadelesini yürütüyoruz. Daha fazla kan dökülmesini istemiyoruz. Temel amacımız bu. Annelerimizin daha fazla acı çekmesini istemiyoruz. Bu vesileyle siyasi iktidar, yetkili organlar, karar mercileri, özellikle bu sorunun muhataplarıyla en kısa süre içerisinde görüşmeye muhatap Sayın Öcalan’dır. Sayın Öcalan ile en kısa süre içerisinde görüşmeye ve çözüm sürecinde olduğu gibi tekrar b u barışın inşa edilmesi için bir masa kurmaya bu haliyle bunu sonlandırmaya davet ediyoruz” çağrısında bulundu.
‘Eşit ve özgür bir yaşam inancı’
Son olarak Gülcan şöyle konuştu: “Temel amacımız bu topraklarda barışın inşa edilmesi ve Kürtlerin anayasal haklarının, statülerinin verilmesi, özellikle anadilde eğitimin resmi boyutuyla okullarda resmi dil olarak verilmesi. Bu çok yönlü mücadelenin aslında gelip buluştuğu nokta bu savaş politikaları ve bu politikalar son bulduğunda, tecrit kırıldığında, cezaevlerindeki eylemsellik son bulduğunda biz bu topraklarda özgür ve eşit bir yaşamın inşa edileceğine inanıyoruz. Bu vesileyle çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz. Bu eylemselliklerimiz gittikçe kitleselleşecek, gittikçe daha geniş alanlara hitap etmeye çalışacağız. Derdimizin ne olduğunu herkesin duymasını istiyoruz. Bunu yaparken de sadece kendimiz için değil bu topraklarda yaşayan bütün halklar için bunu istiyoruz. Birlikte eşit bir yaşamın mümkün olduğunu düşünüyoruz.”