‘Devlet öteki tabusuyla yüzleşemiyor’

  • 09:01 9 Haziran 2024
  • Güncel
 
 
Rozerin Gültekin 
 
İSTANBUL- “Devlet yüzyıldır öteki tabusuyla yüzleşemiyor” sözleriyle Kürtlere yönelik uygulanan kültürel soykırımın sürdürüldüğünün altını çizen Sosyolog Zozan Bilge, “Çözüm çok açık ve aşikâr: Kürt halkının haklarını teslim etmek” dedi.
 
Yüzyıllardır azınlık halklar ve Kürtler üzerinde birçok asimilasyon ve soykırım politikası uygulanıyor. Uygulanan politikalar zaman içerisinde şekil değiştirerek karşımıza özel savaş politikası olarak çıktı. Sadece katletmek değil, halkı kendi olandan koparma ve kendini inkâr ettirme yönündeki politikalarını artırdı. Özel savaşın bir parçası olarak gerçekleşen saldırılardan biri de kültürel soykırım oldu. Sosyolog Zozan Bilge, kültürel soykırımı değerlendirdi.
 
Kültür ve kültürel soykırım nedir?
 
Kültürü, en geniş tanımıyla bir toplumun kolektif yaşam deneyimleri olarak ifade eden Zozan, kültürün toplumu var eden tüm unsurlara karşılık geldiğini belirterek kültürel soykırımı anlattı. Zozan, “Dili, gelenekleri, ortak bellek, sanat, toplumsal yapı ve kurumları, coğrafyası ve çevresi, ekonomik sistemi ile kültür oluşur. Bir toplumu var eden, belirleyici kılan değerlerdir. Kültürel soykırım veya etnosentrizm ise sözünü ettiğim kolektif yaşam deneyimine ket vuran, aktarımını engelleyen, yaşanmasını yasaklayan uygulamaları ifade eder. Bir grubun kültürel varlıklarını, geleneklerini, dilini, sanatını, kültürel değerlerini yok etmeye, asimile etmeye yönelik sistematik uygulamalardır. Türkiye'de etnosentrizm tarihi çok geriye götürülebilir. Azınlık gruplarına karşı hep bir devlet ideolojisi olarak önümüze çıktı. Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlikçi politikaları etnosentrik uygulamalarla doludur. Ermenilere, Rumlara, Yahudilere ve adı esamesi anılmayan nice gruba karşı yok edici ve dışlayıcı politikalar uygulandığına tanıklık ettik” dedi.
 
‘Siyasal ve kültürel kırım uygulanıyor'
 
Kürtlere yönelik kültürel soykırımın cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam ettiğini belirten Zozan, 80’li yıllardan sonra bunun arttığını dile getirerek uygulanan politikaları anlattı. Zozan, “Kürtçenin yasaklanması, zorla göçler, eğitimdeki reformlar, nüfus politikaları, yerleşim yeri isimlerinin değiştirilmesi gibi politikalar hızla hayata geçirildi. Daha sonra 90’lar boyunca devletin güvenlikçi politikalarının el yükselttiğini, Kürt illerinde korku, kargaşa ve savaşın hâkim olduğuna tanıklık ettik. Günümüzde Kürtlere yönelik etnosentrik uygulamaların yine değişmeden eğitim yoluyla, Kürtçenin statüsüz bırakılmasıyla, medya ve iletişim araçlarının kontrol edilmesiyle ve kayyım yoluyla yapıldığını görmekteyiz. Siyasal ve kültürel kırım en sistematik olarak uygulananlar arasında” dedi. 
 
‘Devlet yüzyıldır öteki tabusuyla yüzleşemiyor’
 
 “Kültürel soykırımı Kürtlerin varoluş mücadelesi ve ulusal taleplerinden ayrı okuyamayız” diyen Zozan, “Devlet aslında yüz yıldır öteki tabusuyla, azınlık/farklılık tabusuyla da yüzleşemiyor ve hep o taleplere karşı kör, sağır ve duymazı oynayıp hep bir Türkleştirme, bunu yapamadığında ise çok daha ağır, çok katı uygulamaları hayata geçiriyor. Üstelik bunu yaparken salt dilini yasaklayıp kimliğini yok saymakla kalmıyor, yaşadığı coğrafyayı da fakirleştiriyor. Güvenlik ve askeri operasyonlarla orman yangınları ve tarım alanlarının tahribatı, toprağın verimsizleşmesi ve biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden oluyor, baraj ve HES'lerle miras alanları sular altında kalıyor, madencilik ve taş ocakları ile çevreye ciddi zararlar veriliyor. Demek istediğim bu uygulamalar ile Kürtler her anlamda bir yoksullaştırmaya maruz kalıyor. Bir habitat kaybından bahsediyoruz ve bunu gözlerini kırpmadan yapabiliyorlar. Bu güç ve rant aşkı sadece Kürt illerini değil, Türkiye’de birçok yerde doğa tahribatını beraberinde getirdi fakat Kürt illerindeki çok katmanlı, eş zamanlı tahribatlar bize bunun o bölgeye özgü politikalar olduğunu gösteriyor ve bunların hepsini etnosentrizm bağlamından ayrı okuyamayız” diye belirtti. 
 
Popüler kültürün rolü
 
Popüler kültürün gerçekleşen soykırımdaki yerine ve görevine değinen Zozan, popüler kültürün asimilasyonda bir araç olarak kullanıldığını söyledi. Zozan, “Bunun bir yolu da sahip olduğu kitle iletişim araçları yoluyla popüler kültür üretmek ve hedef grubunu uyuşturmak, pışpışlamak ve aralarındaki dayanışma ve iletişime ket vurmak. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu, popüler kültürün, egemen sınıfların kültürel hegemonyasını sürdürmek için kullandığı bir araç olduğunu savunur. Egemen sınıflar, popüler kültürü kontrol ederek ve yönlendirerek kendi değerlerini ve ideolojilerini geniş kitlelere empoze ederler. Kürtlere yönelik popüler kültür üretimi, hem Kürt kültürünün dışlanmasını ve marjinalleştirilmesini hem de Kürt kimliğinin ve kültürünün temsilinin yönetilmesini içerir. Kitle iletişim araçlarına sahip iktidar, Kürt kimliğini ve kültürünü zayıflatmak için popüler kültürü kullanabilir. Bu, Kürt dilinin, müziğinin, edebiyatının ve diğer kültürel ifadelerinin baskılanması veya marjinalleştirilmesi yoluyla gerçekleşiyor” dedi.
 
Kayyımlar kültürel soykırım için bir araç…
 
Kurdistan’da 3 dönemdir atanan kayyımların da kültürel soykırımdan bağımsız olmadığına dikkat çeken Zozan, “99 yılında Kürt siyasi partisi HADEP belediyeleri kazandı ve yerelde etkili kültürel faaliyetler gerçekleştirdi. Yerel sanatçıların çalışmaları daha fazla görünür olmaya, Kürtçe kamusal alanda daha özgür konuşulmaya başlandı, küçük ölçekli de olsa Kürt kültür sanat merkezleri belediye bünyelerinde açıldı ve insanlar kaybolmakta olan ve çok kapalı bir şekilde yaşadıkları geleneklerini, bayramlarını ve özel günlerini kutlamaya başladılar. Tam da bu noktadan söylemek gerekirse asimilasyon politikalarını yani yerelde, geniş halk tabanlarında dozajı arttırılan bu etnosentrik uygulamaları başarısız kılıyordu belediyeler. Çünkü yerel yönetimlere halk yoğun bir ilgiyle dâhil olur. Geniş ve güçlü bir etkisi vardır yerel yönetimlerin, işte bu noktada devlet tüm o asimilasyon silahlarının ne denli hezimete uğradığını da görüyor. Siyasi yasaklamalar, tutuklamalar ve kayyumlar buradan doğru okunmazsa eksik ve yanlış bir okuma olacaktır. Ne yapmıştı kayyumlar hatırlayalım, gelir gelmez kültürel programları projeleri durdurmuş, Kürtçeye kesin engellemeler ve yasaklamalar getirmiş, kamusal mekânların Kürtçe isimlerini değiştirmiş hatta yetmemiş, kendi istediği şekilde yönlendirmiştir. Örneğin Diyarbakır’da Devlet Bahçeli’nin adına bir hatıra ormanı yapılması tartışmalarını hatırlayalım, bunların hepsi kentlerin hafızasının yok edilmesi istenmesi demek.”
 
‘Çözüm Kürt halkının haklarını teslim etmek’
 
Zozan son olarak asimilasyon ve soykırım politikalarına karşı çözümün ne olduğuna dair şu ifadeleri dile getirdi: “Çözüm çok açık ve aşikâr; Kürt halkının haklarını teslim etmek ve taleplerini dinlemek, tam demokratikleşmenin önünü açmak. Bunlar olana kadar da mücadele etmekten geri adım atmamak ve dayanışmak çok hayati. Ben burada umut etmekten vazgeçmemenin de önemini belirtmek isterim. Çünkü umudumuz da en az mücadeledeki inadımız kadar gerçek. Kürt kurumları bugün anadili için birçok çalışma yapıyor, anadilini kendi çalışmalarında ana akımlaştırılması tartışmaları var, Kürt kültürü ve sanatı çalışan kurumlar çoğalıyor. Kürt sivil toplumu arasında dayanışmanın güçlendiğini görüyoruz. Geriye dönüp baktığımızda tüm o yok edici ve yok sayıcı tutumlara rağmen hâlâ varız, var olacağız diyen milyonlar var. Dolayısıyla mücadelemize olumlu geri bildirim vermek de çok önemli.”