3 kentte kayıpların akıbetini sordular
- 13:50 31 Ağustos 2024
- Güncel
HABER MERKEZİ - İHD ve kayıp yakınları, Amed, Êlih ve Gever’de bir kez daha kayıpların akıbetini sordu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları bu hafta da Amed, Êlih (Batman) ve Colemêrg’in (Hakkari) Gever (Yüksekova) ilçesinde gözaltında kaybedilen ya da katledilen yakınlarının akıbeti sormak içen açıklamalar yaptı.
Amed
İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve kayıp yakınları, "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" talebiyle sürdürdükleri eyleminin 812’nci haftasında Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Açıklamaya katılanlar kayıpların fotoğraflarıyla katılırken, alanda kayıpların fotoğraflarının yer aldığı pankart açıldı.
Açıklamaya bu hafta Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Doğan Hatun da katıldı. Bu haftaki eylemde Amed’in Bismil ilçesine bağlı Ambar mahallesinde 20 Ağustos 1994’te gözaltında kaybedilen Mehmet Emin Acar’ın hikayesi okundu.
Narin Güran’ı sordu
Açıklamada konuşan Amed İHD Şube Başkanı Ercan Yılmaz, tüm toplumsal ve demokratik kitle örgütlerine yarın yapılacak 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingine katılım çağrısında bulundu. Ercan, “Barışın sağlanması, geçmişle yüzleşmekle mümkündür. Geçmişle yüzleşmenin olmadığı bir ortamda Sağlıklı bir barıştan söz etmek mümkün değildir” dedi. Ardından Rezan ilçesine bağlı Çulî kırsal mahallesinde 21 Ağustos’ta kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran’ın ailesine sabır dileyen Yılmaz, “Narin Güran nerede?” diye sordu.
‘Gözümüzün önünde aldılar’
Daha sonra babası 30 yıl önce gözaltında kaybettirilen İhsan Acar konuştu. İhsan, “Kimse bu hakikati görmemezlikten gelmesin. Gerçeklerin gün yüzüne çıkması gerekiyor. Bu vahşete tanıklık edenlere sesleniyorum; Kayıplarımızı nereye götürdünüz? Nerede kaybettirdiniz? Babamın 6 çocuğu vardı. Gözümün önünde aldılar babamı. Bu mücadelemiz kuşaktan kuşağa devam edecektir ve bundan kimsenin şüphesi olmasın” dedi.
Hikayesi okundu
Ardından İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Fırat Akdeniz, Mehmet Emin Acar’ın kayıp hikayesini okudu. Mehmet Emin Acar’ın kaybedilme hikayesi şöyle: “31 yaşındaki Mehmet Salim Acar, Bismil'in Ambar köyünde yaşayan bir çiftçiydi. 20 Ağustos 1994 tarihinde on üç yaşındaki oğlu ve bir çiftçi ile birlikte köy civarındaki tarlada çalışıyorlardı. Öğlen saatlerinde plakasız gri bir Toros ile gelen ve kendilerini polis olarak tanıtan silahlı kişiler Acar ve diğer çiftçinin kimliklerini istedi. Ardından Acar'ı zorla otomobile bindirerek götürdü. Nehir kenarında çamaşır yıkayan Acar'ın kızı ve komşuları, nehre doğru yaklaşan Toros'un içinde Acar'ı elleri, gözleri ve ağzı bağlı bir biçimde gördüler. Ayrıca Toros'a nehir kenarında bekleyen ve içinde beş kişi bulunan diğer bir otomobilin eşlik ettiğine ve araçların Bismil'e doğru uzaklaştığına tanık oldular.
Sonuç alamadılar
Söz konusu araçların Bismil Jandarma Tabur'una girdiği bilgisini alan aile, Mehmet Salim Acar'ın nerede olduğunu ve neden gözaltına alındığını öğrenmek amacıyla askeri, adli ve idari makamlara başvurdu. Acar ailesi; Cumhurbaşkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı başta olmak üzere ilgili ulusal makamlara başvurdu ve acilen harekete geçilerek, Acar'ın can güvenliğinin sağlanmasını talep etti. Silvan Cumhuriyet Savcılığı'na başvuran aile, Mehmet Salim Acar'ın kaçırılmasından sorumlu oldukları gerekçesiyle Bismil İlçe Komando Tabur Komutanı İzzet Cural ve jandarma görevlisi Ahmet Babayiğit hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak İl İdare Kurulu, 23 Ocak 1997 tarihinde bu kişilere karşı yeterli delil olmadığı iddiasıyla, yargılama yapılmaması yönünde karar verdi. Tüm baskı ve tehditlere rağmen yıllarca Mehmet Salim Acar’ın bulunması için mücadele yürüten aile, iç hukuktan sonuç alamadı.
AİHM Türkiye’yi mahkum etti
Dava AİHM'e taşındı. Türkiye, AİHM'e: ‘Hükümetimiz M. Salim Acar'ın ortadan kaybolmasının ailesinde sebep olduğu ıstırap nedeniyle üzüntü duymaktadır. Kaybolma iddialarında etkin soruşturmalar yürütmemenin Sözleşmenin 2, 5, 13. maddelerinin ihlalini oluşturduğunu kabul etmekteyiz’ dedi. Başvurucuya dostane çözüm teklif etti. Acar ailesi dostane çözüm teklifini reddetti ve maruz kaldığı ihlalin mahkemenin kararıyla belirlenmesini istedi. Bunun üzerine davayı esastan inceleyen Mahkeme 8 Nisan 2004 tarihli kararı ile Acar'ın kaybolmasına ilişkin yeterli ve etkili bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle yaşam hakkının ihlal edildiğine karar vererek, Türkiye'yi oybirliği ile mahkum etti. AİHM'in kararları devlet açısından bağlayıcıdır. AİHM içtihatlarına göre devlet gözaltında kaybetme olayı karşısında, kayıp vakasının tam olarak nasıl gerçekleştiğine ilişkin maddi gerçeği açığa çıkarmak, kaybedilenin na'şının bulunduğu yeri tespit etmek, failleri yargılamak ve cezalandırmak amacıyla etkili bir soruşturma yürütmek zorundadır. Gözaltında kaybedilişinin 30’uncu yılında siyasi ve adli makamları Mehmet Salim Acar dosyasında etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğünü yerine getirmeye çağırıyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin Mehmet Salim Acar için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz.”
Açıklama oturma eylemiyle son buldu.
Êlih
Êlih’te ise kayıp yakınları ve İHD, eylemlerinin 648’inci haftasında Gülistan Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Kayıpların fotoğraflarının taşındığı eylemde, 22 Ağustos 1998 yılında Êlih’in Kercews (Gerçüş) ilçesi’nin Helanê köyündeki evinden çıkıp, bir daha kendisinden haber alınmayan kayıp Ali Gündüz’ün hikayesi okundu.
3 kişi hala kayıp
Ali Gündüz'ün hikayesi, İHD Êlih Şubesi yöneticisi Hüseyin Elçi tarafından okundu. Ali Gündüz’ün hikâyesi şöyle: "Kayıp Ali Gündüz’ün oğlu olayı şöyle aktarıyor: Babam 22 Ağustos 1998 tarihinde köyde evinin bahçesinde çalışırken yanına 18 yaşlarında bir genç geliyor. Ona bir yakının sorunu olduğunu ve bunu halletmek için yanına geldiğini söylüyor. Beraber arabaya binerek Êlih’e geliyorlar. Êlih’te Mustafa Kaya’nın evine gidiyorlar. Orada konuştuktan sonra Mustafa Kaya ve oğlu Fatih Kaya ile arabaya binerek, çıkıyorlar. Nereye gittikleri bilinmiyor. O tarihten bu yana Mustafa Kaya, Fatih Kaya ve Ali Gündüz’den haber alınamıyor. Babam eve gelmeyince her tarafa haber saldık. Daha sonra ikamet ettiğim Kızıltepe savcılığına başvuruda bulundum. Savcılığın yaptığı araştırmada da bir sonuç alamadık. Aradan geçen bunca zaman içinde her gün her saat babamızı bekledik ancak ondan hiç bir haber alamadık. Babamla beraber kaybolan kişilerden de haber alınamamış. Üç kişinin birden bire ortadan kaybolması ve bugüne kadar hiçbirinden haber alınamamış olması düşündürücüdür.”
Hüseyin Elçi, failler bulunana kadar eylemlerini sürdüreceklerinin mesajını verdi.
Açıklama oturma eylemiyle son buldu.
Colemêrg
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 138’inci haftasında Gever ilçesinde bulunan Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Bu haftaki eylemde, Gever’de 25 Eylül 1995 tarihinde Befircan (Karlı) köyünde operasyona çıkan askerlerin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Sait Akın’ın failleri soruldu. Eylemde "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartı açılırken, katledilen ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı.
Eyleme, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Gever İlçe Örgütü yöneticileri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri ve çok sayıda yurttaş destek verdi. Açıklama metnini ise İHD Colemêrg Şube Eşbaşkanı Sibel Çapraz okudu.
'Sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz'
Türkiye'de, 1 Eylül Dünya Barış Günü arifesinde, toplumsal barışın hiçe sayılarak insanların yaşam hakkına yönelik saldırıların en üst seviyeye çıkarıldığı bir olay olan Sait Akın’ın akıbeti için bir araya geldiklerini belirten Sibel, “Bir dönemin sözde ‘terörle mücadele’ adı altında yapılan, soykırıma varabilecek düzeyde katliamlar ve hukuk kavramının ortadan kaldırılması, beraberinde paramiliter güçlerin egemenliği ve yaşam hakkının hiçe sayılmasını getirdi. Başını Mehmet Emin Yurdakul’un çektiği ‘Yüksekova Çetesi’ birçok insanımızı katletti ve akıbetlerini sorgulanamaz hale getirdi. Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul ve komutasındaki güçlerin hukuk tanımaz, hak kavramından uzak, vicdani ve ahlaki duruştan bihaber tavır ve eylemleri, 90’lı yıllarda oluşan o kaotik kara günlerin retrosunun mimarıdır. Onlarca tanıklık ve şiddet faillerinin itirafları olmasına rağmen, asla düzgün bir hukuk sistemi karşısına çıkarılamayan Yüksekova Çetesi mensuplarına örülen dokunulmazlık duvarını yıkmak için 138’inci haftamızda sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz” dedi.
'Mücadeleden vazgeçmeyeceğiz'
Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un birçok insanı katlettiği gerçeğini görmezden gelip hukuk normlarının herkes için eşit ve adil olduğundan bahsetmenin imkânsız olduğunu söyleyen Sibel, “Cezasızlık politikasından güç alan bu paramiliter yapının unsurları, toplumumuzda çok büyük yaralar açmıştır. Buradan yetkililere sesleniyoruz: Sait Akın ve akıbeti faili meçhul bırakılan yurttaşlarımız için adalet tesis edilsin. Kayıplarımızı aramaktan ve son kaybın akıbeti ortaya çıkarılana kadar mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Eylem, katledilen tüm faili meçhuller için yapılan oturma eyleminin ardından son buldu.