Tekçi müfredat ve kriz gölgesinde yeni eğitim dönemi
- 09:01 6 Eylül 2024
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA- Yeni eğitim ve öğretim döneminin tekçi bir müfredat ve ekonomik krizle başladığını söyleyen Eğitim- Sen Kadın Sekreteri Simge Yardım, ekonomik krizden kaynaklı çocukların okuldan alındığını bununla beraber çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evliliklerin de oluştuğunu belirtti.
Yeni eğitim-öğretim dönemi 9 Eylül Pazartesi günü başlarken, aileler okul masraflarıyla baş etmekte ve en temel ihtiyaçları karşılamakta güçlü çekiyor. Enflasyon artışıyla birlikte okul masraflarında artışın yanı sıra aileler iktidar tarafından hazırlanan yeni eğitim müfredatına karşı da çocuklarını devlet okullarına göndermekten kaçınıyor. Tekçi eğitim müfredatına karşı duruş sürerken iktidar ve Milli Eğitim Bakanlığı ise kendi politikalarını uygulamayı sürdürüyor.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Kadın Sekreteri Simge Yardım, yeni eğitim döneminde bizleri nelerin beklediğini anlattı.
İktidarın ideolojisine uygun müfredat
Özellikle 2012’de yürürlüğe giren 4+4+4 sistemiyle eğitimde krizli dönemin başladığını söyleyen Simge, genel seçimlerin ardından eğitim politikalarının iktidarın ideolojisine uygun olarak hızla dizayn edildiğini belirtti. İktidarın kendine uygun bir toplum inşası hedeflediğini dile getiren Simge, “Her zamana şunu söyleriz eğitim bu inşada en temel araçtır çünkü çocukluktan ve yükseköğretimden olmak üzere eğitim süreci içinden geçmiş olan bir birey, orada eğitim sürece nasıl işletilmişse ona göre bir kişilik, davranış gelişimi, yaşam kültürü oluşturur. İktidar da bunu kendi cephesinden iyi başarıyor diyebiliriz, Yeni MEB Bakanı Yusuf Tekin’le birlikte bu süreç hızlanmış durumda; çeşitli cemaat, vakıflarla yapılan proje ve protokoller, karma eğitimin tartışmaya açılması ve ardından da yeni müfredat bu sürecin devamı niteliğinde gelişti. Müfredat onaylandı, yeni eğitim-öğretim döneminde bu müfredat uygulanmaya başlanılacak” dedi.
Asimilasyonu derinleştiriyor
Yeni hazırlanan müfredata en başından beri itiraz ettiklerini kaydeden Simge, müfredatın, çocuk haklarını görmeyen, kültürleri, dilleri, dinleri görmeyen, çocukların geleceğine uygun bilimsel, demokratik içerikli hazırlanmış bir müfredat olmadığına vurgu yaptı. Simge, “Bizzat iktidar cephesi tarafından hazırlanan bir müfredat olduğunu söyledik ve hazırlanırken eğitim bilimcilerinin, sendikaların hiçbir görüşü alınmadı. Dolayısıyla bu müfredatta bilim derslerinin seyreltildiğini, dini derslerin daha fazla yoğunlaştırıldığını görüyoruz. Yine tekçiliğin, milliyetçiliğin yoğun biçimde işlendiği, bu ülkede yaşayan çok fazla halk var ve bu halkların hiçbir biçimde görülmediği tamamen politik bir yerden yok sayıldığı ve aslında asimilasyonu derinleştiren bir eğitim müfredatıyla karşı karşıyayız” sözlerini kullandı.
‘Etkiler uygulama sonrası ortaya çıkacak’
Müfredatın toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiğini ve “makbul kadın” rollerinin benimsetilmesi için hazırlanan bu müfredatın etkilerinin uygulanmaya başladıktan sonra ortaya çıkacağını ifade eden Simge, “Kız çocukları açısından cinsiyet eşitsizlikleri müfredatla uzunca bir süredir pekiştiriliyor ancak bu yeni müfredata baktığımızda cinsiyet eşitsizliği iyice derinleşiyor, kadınların rollerinin, erkeklerin rollerinin neler olduğunun tanımlandığı görselinden söylemine kadar yoğun biçimde yerleştirilmiş durumda. Dolayısıyla bir ‘makbul kadınlık’ formülünün de müfredat aracılığıyla inşa edileceğini ve kız çocuklarının belki eğitim sürecinden kopacağını da öngörmek mümkün. Müfredata en temel itiraz noktamızda burası. İçeriklerine girdiğimizde çok fazla itiraz mümkün ancak esasa ve ruhuna itirazı buradan geliştirmek ve bu müfredatın geri çekilmesini talep etmemize rağmen tabi ki bakanlık her zaman olduğu gibi ‘ben yaptım oldu’ anlayışıyla hareket etti. Müfredatı onayladı ve şu an çocuklar yeni müfredatıyla eğitim-öğretim sürecine başlamış olacaklar” diye konuştu.
Anadilde eğitim bir kez daha yok sayıldı
Bu müfredatla birlikte pek çok ailenin özel okullara yöneldiğini söyleyen Simge, günümüz koşullarında devlet okuluna bile göndermekte zorlanan düşük gelirli yoksul aileler için ise bunun pek mümkün olmadığına işaret etti. Simge şöyle devam etti: “Özel okulların artan ücretleriyle birlikte pek çok aile zorlanan bir durumda ve tabi ki özel okula gönderebilme sadece belli üst düzey gelire sahip olan aileler açısından geçerli. Ülkede yaşanan ekonomik krizi de düşündüğümüzde bugün ülkenin yüzde 60-70’i asgari ücretle geçinmek durumunda ve bu çok ciddi bir oran. Asgari ücret bir geçim ücreti haline gelmiş durumda, dolayısıyla bu noktada aileler her ne kadar bu müfredatı kabul etmiyor olsa da çocuklarını bir biçimiyle eğitim-öğretim sürecine dahil etmek durumunda kalıyor. Ana dilinde eğitim hakkı zaten hiçbir biçimiyle tartışılmayan, yok sayılan, tamamıyla politik bir düzlemden itiraz edilen bir yerde. Oysa ki biz hep şunu söyleriz; çocuk hakları sözleşmesi, uluslararası sözleşmeler bağlamında da anadilde eğitim çocukların en temel hakkıdır ve çocuklar kendi dilinde eğitim alamadığı için belirli bir süre sonra eğitim sürecinden kopuyor. Yine kız çocukları açısından da durum böyle, kız çocukları eğitim sürecinden en çabuk kopartılan kesim, bunu pandemi sürecinde de yaşadık. Dolayısıyla eğitim ikincil durumda kalan bir noktaya doğallığıyla dönüşüyor. “
Çocuk işçiliği, çocuk yaşta evlilik, cemaat yurtları…
Ekonomik krizin çocuk işliğini ve çocuk yaşta evlilikleri de beraberinde getirdiğine dikkat çeken Simge, “Anayasa’da parasız eğitim tanımlanıyor ancak eğitim sürecine gelindiğinde bunun böyle olmadığının çok farkındayız. Okulların açıldığı dönem en temel ihtiyaçları bile karşılayamayan aileler bir süre sonra çocukların eğitim durumunu engelleyen durumlara başvuruyorlar çünkü ciddi bir çaresizlik durumu var. Yine pek çok noktada aileler çocuklarını okula göndermek istediklerinde bulundukları yerde, köyde, ilçede okul bulunmamasından dolayı çocuklarını il merkezindeki okullara göndermeye çalışıyor ancak bu durumda taşımalı eğitimle ilgili şuan bir sınırlama getirildi. Taşımalı eğitimin olmadığı bir yerde aileler ya taşınmak zorunda ya da çocuklarını yurda vermek durumunda ancak kamu yurdu da yok. Olanların koşulları çok kötü aileler vermek istemiyor, bir biçimiyle bu da yine cemaat yurtlarına mecbur bırakan bir noktaya dönüşüyor. Asıl esas olan yerinde eğitimdir, kendi köyünde, ilçesinde çocuğun ailesinin yanında eğitim alabilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
‘Temiz içme suyuna dahi erişim yok’
Çoklu krizli bir eğitim sürecinin başladığını ifade eden Simge, “Çocukların beslenmesi en temel haklardan biri, sağlıklı gelişim açısından. Uzunca bir süre bir öğün ücretsiz yemek talebimizi ifade ediyoruz ama buna ilişkin de bir düzenleme yok dolayısıyla çocuk eğitime devam ediyor olsa da aç gelip aç eve dönüyorlar. Bu hem kendi bedensel gelişimleri açısından hem de bilişsel gelişimleri için sorunlu. Temiz içme suyuna erişemiyorlar. Tüm bunları kattığımızda, bu eğitim-öğretim süreci çocuk haklarının yok sayıldığı, çocukların hiçbir biçimiyle gözetilmediği ve bir biçimiyle eğitim terklerinin artacağı krizli bir dönem başlıyor. Bu sürecin etkilerini önümüzdeki dönemlerde görmüş olacağız, aileler ciddi anlamda çaresiz durumda. Bu durum engelli çocuklar, mülteci çocuklar, anadili farklı olan çocuklar ve kız çocukları açısından daha çok görülecek çünkü en dezavantajlı durumda olan kesimler bu çocuklar diyebiliriz. Eğitim-Sen olarak her zaman parasız, bilimsel, demokratik, anadilinde, laik ve cinsiyet eşitlikçi bir eğitimi savunuyoruz ve en temel mücadelemizi bu ana hat üzerinden yürütüyoruz. Eğitim-öğretim her dönemde, eğitim emekçileri ve çocuklar açısından daha büyük krizlerle başlıyor. Bizler de buna karşı politikamızı oluşturuyoruz bu en temel olarak bu müfredata karşı, artan eğitim masraflarına karşı önümüzdeki dönemlerde eylem etkinliklerimizi örgütleyeceğiz” şeklinde konuştu.
Velilerle birlikte örgütlenme programı
Bu krizlerin aşılması için örgütlü bir mücadele sürdüreceklerini ve toplumunu tümünü ilgilendiren eğitim için iktidarın politikalarına karşı bir araya gelecek eylemler planladıklarını belirten Simge şunları söyledi: “Velilerimizin katılımıyla örgütlenmeye çalışacağız. Yine Kasım ayında bütçe görüşmeleri başlayacak tüm bahsettiğimiz şeyler aslında bütçeden bağımsız değil, dolayısıyla eğitime daha fazla bütçe ayrılması, çocukların eğitim hakkını devam ettirecek yeterlilikle bir bütçe hazırlanması için çeşitli eylem ve etkinliklerimiz olacak. Müfredatla ilgili bir platform oluşturmuştuk, bu platformu ‘Eğitim Hakkı Platformu’ olarak daha geniş bir çerçeve dönüştüreceğiz. Platformla da bu süreçte hem müfredata karşı hem en temel eğitim hakkına ilişkin basın açıklamaları, nöbet eylemleri önümüzdeki dönemde sürecek.”