Gönül Uzunay: Barış çağrısı tüm toplum tarafından sahiplenmeli

  • 09:01 20 Nisan 2025
  • Güncel
Memihan Zeydan
 
WAN - DBP Wan İl Eşbaşkanı Gönül Uzunay, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı barış çağrısına dikkat çekerek,  çağrının toplum tarafından da sahiplenmesi üzerinde durdu. Gönül Uzunay devamında, sürecin ilerlemesi için iktidarın adım atması gerektiğini vurguladı.  
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat’ta yaptığı barış çağrısının ardından, PKK ateşkes ilan ederek sürece yönelik ilk somut adımı attı. Bu gelişmenin ardından İmralı Heyeti, farklı siyasi partilerle temasa geçerek barış çağrısını gündeme taşıdı. Görüşme trafiği devam ederken, Abdullah Öcalan tarafından kadınlara ve gençlere yönelik mesajlar da kamuoyuyla paylaşıldı. Ancak, hem görüşmelerin hem de ateşkes kararının sürdüğü süreçte, iktidarın herhangi bir adım atmaması dikkat çekiyor. Son olarak İmralı Heyeti, Cumhurbaşkanı ile bir görüşme gerçekleştirdi. Ancak görüşmenin içeriği henüz kamuoyuna açıklanmadı ve iktidar cephesi hâlâ sürece dair somut bir adım atmaktan uzak duruyor.
 
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Wan İl Eşbaşkanı Gönül Uzunay, sürece dair yapılan görüşmeleri ve Abdullah Öcalan’ın çağrısını değerlendirdi.
 
‘Sıradan bir çağrı değildir’
 
“Barış ve Demokratik Toplum” çağrısıyla birlikte, 27 Şubat'tan bu yana Türkiye ve Kürdistan’ın yanı sıra Ortadoğu’da da en önemli gündemlerden birinin oluştuğunu belirten Gönül Uzunay, “Türkiye’de, Kürdistan’da ve Türkiye dışındaki uluslararası arenada da tüm gözler şimdi Türkiye'de. Bu, ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısının ne şekilde yürüyeceği konusunda mesajlar da iletildiğini gösteriyor. 27 Şubat'ta Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan tarafından yapılan bu çağrı, aslında öyle sıradan bir çağrı değildi. Bu çağrı, içinde çözümü de beraberinde getiren; sorunun aslında nereden başladığına, bin yıllık Kürt-Türk ittifakına vurgu yapan bir çağrıydı. Tabiri caizse, öz ve as cümlelerle aslında bir yüzyıllık sorunu da sergileyen ve bunun özünde de çözümün demokrasi, siyaset ve diyalog yoluyla gelişebileceğine vurgu yapan bir çağrıydı” dedi. 
 
‘Bugün bu çağrının umut yeşertmesi çok önemlidir’
 
Gönül Uzunay, Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrının 27 Şubat’la sınırlı bir çağrı olmadığına değinerek, “Aslında biz tarihe de baktığımızda, 1993’te, 2009’da da aynı şekilde dönem dönem yapılan barış vurgusu, Kürt meselesinde demokratik çözümün gündemleşmesi ve bu meselenin bir an önce kesin ve mutlak bir şekilde, hukuken, devlet ve iktidarlar yönünden çözülmesi noktasında her zaman Sayın Abdullah Öcalan'ın öncülüğünde çağrılar geliştirildiğini görüyoruz. Elbette ki 21’inci yüzyılda, özellikle son dönemlerdeki Üçüncü Dünya Savaşı ile birlikte, bugün bu çağrının umut yeşertmesi çok önemlidir. Biz kadınlar açısından da çok önemlidir. İnsanlar hissiyatıyla yaşar. Hissiyatı olmayan anlamaz, anlamayan da çözüm üretemez. Aslında devletler de o şekildedir. Çünkü devletler de insan topluluklarından oluşur ve bu toplulukların sorununu önceleyen, ona çözüm sunabilecek olgulardır. Ne yazık ki 100 yıldır coğrafyamızda, devlet öncülüğünde toplumda uygulanan ayrıştırıcı, bölüştürücü, inkâr ve imha politikalarıyla birlikte hissiyat, toplumda da bütünüyle kaybolmuştu” şeklinde konuştu.
 
‘6284 maddelerinin tartışılması bir demokrasi sorunudur’
 
Şubat'ta yapılan çağrıya “yüzyılın çağrısı” diye hitap edilmesinin, yapılan yüzyıl vurgusunun önemine işaret eden Gönül Uzunay, “Çünkü yüz yıllık inkâr, imha politikası; toplumun hissiyatsızlaşması, birbirinden uzak kalması, birbirinin acısını hissedememesi ve sadece tek taraflı düşünmesi noktasında... Ancak bugün birlikte yaşamın öncelendiği, demokratik yollarla sorunların çözümüne ulaşılabileceği bir çağrının yapılması, umut yeşertmiştir. Elbette ki bu noktada, Kürt meselesiyle birlikte demokrasinin olmadığı alanlarda, beraberinde birçok sorun gelişir. Bu sorunların en önemli ayağı da kadın sorununda giderek derinleşmesidir. Bugün Türkiye'de, İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması; 6284 sayılı yasanın, kadının özgürlüğünü ve haklarını güvence altına alan maddelerinin tartışılması, doğrusu başlı başına bir demokrasi sorunudur” ifadelerine yer verdi. 
 
‘Savaş en çok kadınlara zarar veriyor’
 
Kürt meselesinin çözümünün, Türkiye'nin demokratikleşme meselesi olduğunu vurgulayan Gönül Uzunay, bu sorunun çözüldüğü noktada kadınlara ilişkin sorunların da çözülebileceğini ifade etti. Gönül Uzunay, “Kadınların 27 Şubat'tan bu yana öncü hale gelmesi, hatta belirginleşmesi, çok önemli noktaları geliştirdi. 27 Şubat'tan sonra Newroz alanlarında ve yürütülen çalışmalarda kadınların öncülük etmesi, yine 8 Mart'ta kadınların bu çağrıyı sahiplenmesi; keza 4 Nisan’da Sayın Abdullah Öcalan'ın doğum gününü, kendi hakikatinin doğum aşaması olarak görüp, bu yönden barış umudunun, bu topraklarda demokrasinin, diyalog ve müzakere masasının kurulma öncülüğünü kadınlar üzerinden yürütmesi; kadınların aslında bu noktada hem kendi özgün sorunlarını hem de toplumu ilgilendiren sorunların Türkiye özgürlüğünde Kürt meselesiyle çözümünden geçtiğinin farkında olmalarıyla birliktedir. Savaşlara ve çatışmalı süreçlere bakıldığında, bu süreçlerden en büyük zararı görenler kadınlardır. Bu coğrafyada kadınlar, mağduriyet üzerinden değil; aksine, yaşanan mağduriyetten güç alarak, direnişçi, barışçıl ruhuyla, demokrasi arayışıyla bugün her alanda çağrının öncülüğünü yapma durumundadır” sözlerini kullandı. 
 
‘Barışın tek taraflı olmayacağını biliyoruz’
 
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrıyı hatırlatan Gönül Uzunay, çağrının 27 Şubat’tan bu yana bazı aşamalardan geçtiğine işaret etti. Gönül Uzunay, “Ama ne yazık ki hâlâ bir süreç isimlendirmesi tam olarak yapılamıyor. Sadece bir diyalog süreci olarak gelişen ve belki de bu diyalog süreci açısından en önemli aşama, İmralı Heyeti’nin Cumhurbaşkanıyla görüşmesiydi. Tabii içeriğinin ne olduğu hâlâ kamuoyuna aktarılmış değil ama bu durum, umudumuzu bir miktar daha artırdı. Elbette bu süreç için kesinlikle yeterli değil. Halk daha önceden belirli çözüm süreçlerini yaşadığı için, ister istemez bir kaygı ve güvensizlik hali oluşmuş durumda. Devlet ve iktidar nezdinde bir inanamama, güven vermeme hali gelişmiş. 2015 yılında yaşanan çözüm süreci ne yazık ki baltalandı. O dönem, yine Recep Tayyip Erdoğan ‘Biz bu süreci buzdolabına kaldırdık’ şeklinde bir açıklama yapmıştı. Ama bu süreçte, özellikle Sayın Abdullah Öcalan'ın adım atması ve sonrasında liderliğini yaptığı partisinin, PKK’nin de çok ara vermeden tek taraflı ateşkes ilan etmesi, elbette ki önemli adımlardı. Ancak barışın tek taraflı olmayacağını da çok iyi biliyoruz” diye aktardı.
 
‘İktidar vatandaşın çağrısını dinlemeli’
 
Gönül Uzunay, barış, çözüm ve demokrasinin oluşması için her iki tarafın da adım atması gerektiğini belirtti. İktidarın henüz bir adım atmadığına değinen Gönül Uzunay sözlerine şöyle devam etti: “İlk adım olarak halkın da talep ettiği en önemli nokta; öncelikle barışın muhatabı ve öncülüğünü yapan Sayın Abdullah Öcalan'ın İmralı’daki koşullarının iyileştirilmesi, fiziki özgürlük yolunun açılması, umut hakkının sağlanması ve daha sağlıklı bir müzakere, diyalog zemininin oluşturulmasıdır. Sayın Abdullah Öcalan'ın da çağrısında vurguladığı gibi, aslında yalnızca devlet ve iktidar nezdinde değil; toplumdaki muhalif kesim, sendikalar, farklı fikir ve düşünceler, farklı ideolojilerle bir araya gelinmelidir. Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) tüm partilerin temsilcilerinin yer aldığı bir komisyon oluşturularak, buna göre bir yol haritası belirlenmeli ve kalıcı barışın, demokrasinin sağlanması yönünde adımlar atılmalıdır.
 
Elbette ki burada iktidarın yapacağı en temel şey, vatandaşın çağrısını dinlemektir. Eğer devlet bugün vatandaşını koruyan, gözeten, önceleyen bir noktadaysa, kesin kırmızı çizgileri olmamalıdır. Bugün bir diyalog ve müzakere zemini oluşturulmuşken, bu zemin üzerinden adım atma süreci de ilerletilmelidir. Türkiye'nin demokratikleşmesi ve yaşanan çoklu krizlerin önüne geçilmesi açısından bu adımlar büyük önem taşımaktadır.”
 
‘Bütün kesimlerin çağrıda bulunması gerekir’
 
Türkiye'nin gelişmesiyle birlikte, Orta Doğu ve dünyadaki temel sorunların da çözüm noktasına ulaşabileceğini ifade eden Gönül Uzunay, “Dünyadaki temel kadın sorununun da demokratikleşmesi ve hak, hukuk, adalet kavramlarını önceleyen bir mekanizmanın oluşması gerektiği gerçeği ortaya çıkıyor. Sadece iki taraftan, yani Abdullah Öcalan ve devlet/iktidar cephesinden değil; aslında iktidara adım attıracak temel güç bugün toplum ve halktır. Gerekli adımlar zaten atılmış durumda, gerekli diyalog süreci işliyor. Ama bunu pratikleştirmek, somutlaştırmak, aslında halka düşen bir sorumluluktur. Bu noktada, Türkiye'nin demokratikleşme sorununu gerçekten gözlemleyen her kesimin, bu yönde söz hakkını geliştirmesi ve çağrılarda bulunması çok önemlidir. Bu, bugün tüm ülkeyi kapsayan bir sorundur. Yani on yıl öncesine kadar, belki muhalifler dışında Türkiye’de ‘demokrasi sorunu var’ diyen çok az kişi bulunabiliyordu; ancak şu anda Türkiye’de, özellikle iktidar içinden de ‘demokrasi sorunu var’ diyen sesler yükseliyor” diye belirtti.
 
‘Kürt meselesi Türkiye’yi ilgilendiren bir meselenin çok ötesindedir’
 
Gönül Uzunay, barışın, müzakerenin ve özelde Türkiye'nin demokratikleşmesinin yolunun, halkın onlarca, yüzlerce yıldır verdiği bedel, çaba ve emeğin sahiplenilmesiyle açılabileceğine değindi. Var olan sürecin sadece Kürt halkını ve kadınları ilgilendiren bir süreç olmadığını vurgulayan Gönül Uzunay: “Bu süreç; Kürdüyle, Türküyle, Türkiye'de yaşayan tüm etnik grupların, tüm dini azınlıkların, bütün toplumun... Barış çağrısını sahiplenmesi, barış çağrısını yapan ve 26 yıldır en ağır tecrit koşulları altında İmralı Hapishanesi’nde tutulan Sayın Abdullah Öcalan’ın elinin güçlendirilmesi görevi vardır.
 
Uluslararası devletlerin de böylesi bir yükümlülüğü vardır. Çünkü bugün Kürt sorunu, yalnızca Türkiye’yi ilgilendiren bir mesele olmaktan çıkmıştır. Aslında uluslararası devletler, biraz da Kürt halkına borçlu olduklarını görmelidir. Çünkü 26 yıl önce, Kürt Halk Önderi’nin hukuksuz bir şekilde teslim alınarak Türkiye’ye verilmesiyle birlikte, uluslararası hukuk da ihlal edilmiştir. Dolayısıyla, uluslararası toplumun Kürt halkına ve Kürt Halk Önderi’ne karşı bu süreci sahiplenmesi, sürecin gereklerini diplomasi yoluyla Türkiye ile tartışması ve sürecin önünü açma konusunda bir rol ve misyon üstlenmesi gerekmektedir” diye konuştu.