Görünmeyen emeğin isyanı (1)

  • 09:01 25 Nisan 2025
  • Dosya
1 Mayıs’ın sessiz ama güçlü öznesi: Kadınlar
 
Derya Ceylan
 
HABER MERKEZİ - Kadınlar dünya genelinde hâlâ daha az ücret alıyor, daha fazla kayıt dışı çalışıyor ve işyerinde şiddete uğruyor. Ama 1 Mayıs’ta, bu görünmeyen emeğin isyanı kolektif bir ses hâline geliyor.
 
1 Mayıs, küresel işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak anılırken, kadın emeğinin tarihsel ve güncel mücadelesini de görünür kılma işlevi görüyor. Günümüzde kadın işçiler, dünya genelinde çok katmanlı bir eşitsizlik düzeniyle karşı karşıya: ücret adaletsizliği, kayıt dışı istihdam, sosyal güvencesizlik, şiddet, cinsel taciz ve karar mekanizmalarından dışlanma.
 
Kadın emeği, yalnızca fabrikada ya da ofiste değil; aynı zamanda evde, sokakta, bakım alanlarında, göç yollarında ve dijital platformlarda da üretiliyor. Bu görünmeyen emek biçimleri, çoğu zaman istatistiklere yansımıyor, sosyal güvenlik sistemleri tarafından tanınmıyor ve ekonomik değer atfedilmiyor. Bu nedenle 1 Mayıs, yalnızca işçilerin değil; görünmeyen, ücretsiz ya da güvencesiz çalışan milyonlarca kadının sesi hâline geliyor.
 
Kadınlar hâlâ daha az kazanıyor
 
Kadın işçilerin ücretleri, hâlâ erkek meslektaşlarına göre önemli ölçüde düşük. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UN Women verilerine göre, dünya genelinde kadınlar, aynı işi yapan erkeklerden ortalama yüzde yirmi daha az kazanç elde ediyor. Bu fark yalnızca düşük gelirli ülkelerle sınırlı değil. ABD’de yüzde on yedi, Almanya’da yüzde on sekiz, Güney Kore’de ise yüzde otuz bir seviyesinde. OECD’nin 2023 raporuna göre, ücret farkının en yüksek olduğu ülkeler Güney Kore, Estonya ve Japonya.
 
Kadınlar genellikle düşük ücretli, yarı zamanlı, geçici ya da güvencesiz işlere yönlendiriliyor. Ayrıca işverenlerin hamilelik, çocuk bakımı ve doğum izni gibi sebeplerle kadınları “riskli” görmesi, kadınların işe alınmasını veya yükselmesini engelliyor. Kadınların hâlâ “aileye katkıda bulunan birey” olarak görülmesi, erkeklerin “aile geçindiren” rolüyle önceliklendirilmesi, ücret politikalarında cinsiyet temelli ayrımcılığa yol açıyor.
 
Kayıt dışı emek: Kadınlar güvencesizliğin merkezinde
 
 
Dünya genelinde kadınların büyük bir kısmı, resmi istihdamın dışında kayıt dışı ve güvencesiz işlerde çalışıyor. WIEGO ve ILO verilerine göre, kadın işçilerin yüzde elli beşi kayıt dışı istihdamda yer alıyor. Bu oran Afrika’da yüzde 89, Güney Asya’da yüzde 85, Güney Amerika’da ise yüzde 65 seviyesinde.
 
Kadınlar genellikle ev işçiliği, sokak satıcılığı, tarım, küçük ölçekli üretim gibi alanlarda sosyal güvenceden yoksun şekilde çalışıyor. Özellikle Güneydoğu Asya ülkelerinde kadınlar, ev eksenli üretimde düşük ücretlerle istihdam ediliyor. Güney Amerika ve Afrika’da ise kadınlar, çalıştıkları halde “aileye yardım” kapsamında görülüyor ve çoğu zaman hiçbir ücret alamıyor.
 
Bu görünmeyen emeğin kadınlar üzerindeki etkisi sadece ekonomik değil; aynı zamanda sosyal. Emeklilik hakkından mahrum kalan kadınlar, yaşlandıklarında yoksulluk riskiyle karşı karşıya kalıyor. Ayrıca sağlık, eğitim ve çocuk bakımı gibi temel hizmetlere erişimleri de kısıtlanıyor. Kayıt dışılık, kadın emeğini “kolay sömürülebilir” hâle getiriyor ve küresel cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor.
 
Sınırların ötesinde eşitsizlik: Göçmen kadın emeği
 
Dünya genelinde göçmen nüfusun önemli bir kısmını kadınlar oluşturuyor ve bu kadınlar, emek piyasasında en savunmasız gruplardan biri. Birleşmiş Milletler Kadın Birimi'nin (UN Women) 2022 verilerine göre, dünya çapında 120 milyondan fazla göçmen kadın, düşük ücretli, geçici ve çoğu zaman kayıt dışı işlerde çalışıyor.
 
Körfez ülkelerinde (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar) Filipinli, Nepal ve Endonezyalı kadınlar ev hizmetlerinde günde 12 ila 16 saat çalıştırılıyor. Göçmen sponsor sistemi (kafala) bu kadınları işverenlerine bağımlı hâle getiriyor. Avrupa’da ise Doğu Avrupa’dan gelen kadınlar, yaşlı bakımı ve ev hizmetlerinde yoğun biçimde çalışıyor; çoğu zaman nitelikli olmalarına rağmen meslekleri dışında istihdam ediliyor.
 
ABD’de, özellikle Meksikalı ve Orta Amerikalı kadınlar tarım, temizlik ve hizmet sektörlerinde düşük ücretle çalıştırılıyor. Göçmenlik statülerinin belirsiz olması, iş güvencesi olmaksızın çalışmayı ve şiddet karşısında sessiz kalmayı zorunlu kılıyor.
 
Türkiye’de ise Suriyeli, Afganistanlı, Türkmenistanlı ve Özbekistanlı kadınlar, ev içi hizmetlerde kayıt dışı çalışıyor. Hem kadın hem de göçmen kimliği nedeniyle çifte ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Göçmen kadın emeği, küresel ekonominin görünmeyen motorlarından biri hâline gelmiş durumda ama hâlâ tanınmıyor, korunmuyor, düzenlenmiyor.
 
 
Sendikal temsilde kadınlar: Küresel bir açık
 
Kadınlar, sendikaların büyük bölümünü oluşturuyor ancak karar alma mekanizmalarında yeterince temsil edilmiyor. ILO ve ITUC ortak raporuna göre, dünya genelinde sendika üyelerinin yaklaşık yüzde kırk ikisi kadın. Ancak sendika yönetim kurullarında ve lider pozisyonlarında bu oran sadece yüzde yirmi sekiz.
 
Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerde bile kadınlar sendika başkanlıklarında azınlıkta. İsveç ve Norveç gibi İskandinav ülkeleri, kadın temsili için kota uygulayan nadir örneklerden. Buna rağmen lider kadrolarda erkek egemenliği sürüyor.
 
Hindistan’da SEWA, kayıt dışı ve bağımsız çalışan kadınları sendikal yapıya katarak örnek oluştururken, Latin Amerika’da kadın tarım işçileri kolektif örgütlenmelerle kırsal emek alanında mücadele yürütüyor.
 
Türkiye’de, DİSK-AR verilerine göre, kadınların sendika üyeliği oranı yüzde on yedi, sendika yönetiminde ise bu oran yüzde onun altında. Kadınlar sendikal yapılarda genellikle "destekleyici" pozisyonlarda yer alıyor. Bu temsil açığı, doğum izni, kreş hakkı, şiddetle mücadele gibi kadın taleplerinin sendika gündemine girmesini engelliyor.
 
Kadınların sendikalarda daha görünür olabilmesi için kota uygulamaları, kadın komisyonları ve cinsiyet odaklı politikalar hayati önem taşıyor. Aksi hâlde, sendikal mücadele içinde dahi cinsiyet eşitsizliği sürecek.
 
Pandemi kadın emeğini geriletti
 
Covid-19 pandemisi, kadınlar için yalnızca bir sağlık krizi değil; aynı zamanda derin bir ekonomik ve sosyal çöküş oldu. ILO verilerine göre, pandemi sürecinde kadın istihdamı dünya genelinde yüzde dört virgül iki oranında azaldı. Erkeklerde ise bu oran yüzde üç. Kadınlar daha çok hizmet, perakende, tekstil, eğitim ve bakım sektörlerinde çalıştıkları için karantina önlemlerinden doğrudan etkilendi.
 
Hindistan’da, 2020 yılında on yedi milyon kadın iş gücünden çekilmek zorunda kaldı. ABD’de siyah ve Latin kökenli kadınlar, işsizliğin en yüksek olduğu gruplardan biri oldu. Kenya, Filipinler ve Endonezya’da düşük gelirli kadınlar büyük ölçüde işlerini kaybetti.
 
Ev içi bakım yükü dramatik biçimde arttı. OECD Zaman Kullanımı Araştırması’na göre, pandemi döneminde kadınlar ev içi işlere günde ortalama altı saat, erkekler ise iki saatin altında zaman ayırdı. Birçok kadın ya iş gücüne hiç dönemedi ya da döndüğünde düşük ücretli, güvencesiz işlere mahkûm oldu.
 
Pandemi, kadın emeğinin ne kadar kırılgan ve görünmez olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
 
Ev içi emek: Tanınmayan ama sürdürülebilirliği sağlayan güç
 
Ev işleri, yemek, temizlik, çocuk, hasta ve yaşlı bakımı gibi görevler hâlâ büyük oranda kadınların omzunda. Bu işler ekonomik sisteme doğrudan katkı sağladığı hâlde ne ücretlendiriliyor ne de istatistiklere yansıyor.
 
UN Women ve ILO’nun 2023 raporuna göre, kadınlar dünya genelinde ev içi işlerin yüzde 76'sını ücretsiz şekilde yerine getiriyor. Bu oran Hindistan’da yüzde 85, Türkiye’de yüzde 79, Meksika’da yüzde 80'in üzerinde.
 
OECD Zaman Kullanımı Araştırması'na göre, kadınlar ev içi işlere günde ortalama 4 saat 25 dakika, erkekler ise yalnızca bir saat 30 dakika ayırıyor.
 
Ev içi emeğin görünmez olması, kadınların iş gücüne katılımını doğrudan sınırlıyor. Kreş yetersizliği, ücretli bakım hizmetlerinin pahalılığı ve bakım sorumluluğunun kadınlara yüklenmesi, onları evde kalmaya zorluyor. Feminist hareketler bu nedenle uzun süredir "Ev içi emek tanınmalı, ölçülmeli ve paylaşılmalı" çağrısını yükseltiyor.
 
İş yerinde şiddet: Sessiz çığlıkların gerçeği
 
Kadınlar yalnızca düşük ücret ve güvencesizlikle değil, aynı zamanda fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet ile de mücadele ediyor.
 
ILO’nun 2022 küresel araştırmasına göre, çalışan kadınların yüzde 23,2'si, iş yerinde en az bir kez şiddet ya da tacize uğradığını belirtiyor. Bu oran Güney Amerika’da yüzde 39, Avrupa’da ise yüzde 33'e kadar çıkıyor. Olayların büyük bölümü bildirilmediği için yasal süreçler işlemiyor, çoğu cezasız kalıyor. Kadınlar, işini kaybetme korkusuyla sessiz kalmak zorunda bırakılıyor. Düşük ücretli ve güvencesiz sektörlerde, özellikle mülteci ya da göçmen kadınlar daha yüksek risk altında. ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi, tüm çalışanlar için şiddetsiz bir iş ortamı hakkını güvence altına almayı amaçlıyor. Ancak bu sözleşmeyi imzalayan ülke sayısı hâlâ sınırlı ve birçok ülkede ulusal mevzuata entegre edilmemiş durumda.
 
 
Kadın örgütlenmeleri: Sessizliği kolektif güce dönüştürmek
 
Kadınların emek mücadelesi, bireysel değil kolektif bir güç olarak şekilleniyor. Tüm dünyada kadınlar, sendikal yapıların dışına taşarak kendi örgütlenmelerini kuruyor. Hindistan’da SEWA, kayıt dışı kadın işçileri bir araya getirirken; Latin Amerika’da Casa de la Mujer, şiddete karşı koruma ve ekonomik destek sağlıyor. Uganda Kadın Kooperatifleri, Güney Afrika ev işçisi birlikleri, Almanya ve Fransa’daki feminist sendikacılık ağları, kadın emeğini dijital ve fiziki alanda görünür kılmak için çalışıyor.
 
WIEGO gibi uluslararası platformlar, kadın emeği örgütlerini küresel ölçekte birbirine bağlıyor. Türkiye’de ise “Kadınlar Birlikte Güçlü”, “İmece Kadın Dayanışma Derneği”, “Mor Dayanışma” gibi yapılar hem sahada hem sokakta aktif mücadele yürütüyor.
 
Bu örgütlenmeler yalnızca hak arama değil, aynı zamanda krizlerde dayanışma, kolektif hafıza ve eşitlik mücadelesinin taşıyıcısı oluyor.
 
1 Mayıs: Kadın direnişiyle evrenselleşen bir gün
 
1 Mayıs artık yalnızca üretim hattındaki işçilerin değil; evde, sokakta, tarlada, bakım hizmetlerinde ve göç yollarında emek veren kadınların da günü. Kadınlar 1 Mayıs’ta yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik ve kültürel taleplerle meydanlara çıkıyor. Hindistan’da tekstil işçisi kadınlar "Cinsiyetsiz asgari ücret" için yürürken, Şili’de ev işçileri "Ücretsiz emek tanınsın" çağrısı yapıyor. Almanya’da feminist sendikacılar "Şiddetsiz iş yerleri" için pankart taşırken, Kenya’da kadınlar "Kadın temsili" talebiyle yürüyor.
 
Bu meydanlarda artık sadece “iş eldiveni” değil, aynı zamanda, “Eşit işe eşit ücret”, “Kadınsız sendika olmaz”, “Bakım emeği görünür kılınmalı” ve “Göçmen kadınlar yalnız değildir” gibi dövizler yükseliyor. Bu talepler, sadece bireysel kazanımlar değil; toplumsal dönüşüm, kolektif adalet ve eşitlikçi bir gelecek için atılan adımlar.
 
1 Mayıs artık sadece bir tarih değil; kadınların sürmekte olan mücadelesinin canlı hafızası ve geleceğe dair ortak iradesi olarak vurgulanıyor. 
 
Yarın: Topraktan direnişe: Kadınlar 1 Mayıs’a ses veriyor