
Sanatçılardan 8 başlıklı öneri
- 15:13 28 Temmuz 2025
- Güncel
İSTANBUL - Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi'nin düzenlediği "Barış Forumu"nun sonuç bildirgesinde, ayrımcı ve baskıcı politikalardan vazgeçilmesi istenerek, 8 öneri sıralandı.
Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi'nin 23 Haziran 2025'de düzenledikleri çevrimiçi "Barış Forumu"nun sonuç bildirgesi açıklandı. Yayımlanan bildirgede forumun, "Nasıl bir barış istiyoruz?" ve "Barış nasıl toplumsallaşır?" soruları etrafında şekillendiğinin belirtildi. Forumdaki tartışmaların sonucunda açığa çıkan önerilerin özgürlükçü, çoğulcu ve kalıcı bir toplumsal barışın inşasına katkı sunmasının amaçlandığı ifade edildi. Barışın yalnızca çatışmasızlık olmadığı, sahici bir yüzleşme, onarıcı adalet ve eşitlik temelinde kurulacak ortak bir yaşam olduğu dile getirilen bildirgede, bunun gerçekleşmesi için her kesimin kolektif bir sorumluluk üstlenmesi gerektiği kaydedildi. Bildirgede, sürecin, devletin ve sermayenin sansür politikasıyla kuşatılan sanatçılar içi de sadece tanıklık etme değil, sorumluluk alma süreci olduğu vurgulandı.
‘Devletin üzerine düşen adımları gecikmeden atması gerekiyor’
Toplumun her kesimine yönelik yürütülen baskıların tek tek sıralandığı bildirgede, barışın ön koşulunun ayrımcı ve baskıcı politikalardan vazgeçilmesinin olduğunu vurgulandı. İfade özgürlüğünün, kültürel çeşitliliğin ve sanatsal üretimin güvence altına alınmasının, barışın gerçek temellerini oluşturacağı vurgulanan bildirgede, PKK'nin silahları yakma töreniyle iradesini ortaya koyduğu belirtilerek, "Barışın tesisi için tüm tarafların sorumlu davranması, devletin de bu iradeyi karşılıksız bırakmayarak üzerine düşen adımları gecikmeden atması gerekir" denildi.
Barışın kolektif bir iradeyle ve özgürlükçü seslerle yükseleceğine olan inancın dile getirildiği bildirgede, forumda yürütülen tartışmalar sonucu açığa çıkan öneriler şöyle sıralandı:
Yüzleşme ihtiyacı
Geçmiş deneyimlerden hareketle, barışın ancak hakikatle yüzleşme ve ortak hafızanın inşasıyla mümkün olabileceğini biliyoruz. Geçmiş deneyimlerden dolayı barış sürecine yönelik umutsuzluk ve inançsızlık hâkim olsa da, bu hissiyatlara teslim olmadan yeni bir tahayyül kurmak gerekiyor. Baskı, sansür, tekçilik ve militarizm karşısında barış sadece bir 'iyileşme dili' değil, aynı zamanda yapısal bir dönüşüm olmalıdır.
Sanatın rolü
Sanatçı, yalnızca estetik üretimin öznesi değil, aynı zamanda toplumsal hafızanın taşıyıcısıdır. Bu anlamda sanat da yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir eylem biçimidir. Yaşanan adaletsizlikler, ayrımcılık ve baskılar karşısında sanatçının sorumluluğu; hakikatin üzerini örten sessizlik duvarlarını sanat aracılığıyla yırtmak, görünmeyeni görünür kılmak, söylenemeyeni ifade edebilmektir. Bugün bu sorumluluk, insan onuruna ve özgür yaşam hakkına sahip çıkan bir üretim pratiğini benimsemeyi gerektirir.
Kolektif ruhun önemi
Barış; yalnızca siyasal aktörler eliyle değil, toplumun tüm kesimlerinin sahiplenmesiyle mümkün olabilir. Bireysel çabaların ötesinde, kolektif hareketin dönüştürücü gücü barışın toplumsallaşmasının lokomotifi olabilir. Kültür sanat emekçilerinin yanı sıra akademisyenlerin, hak savunucularının, sivil toplum örgütlerinin de bu sürecin parçası olması elzemdir.
İfade özgürlüğü
Sanatın sansürsüz ve özgürce dolaşabildiği kamusal alanların inşası önemlidir. Militarize edilmiş mekânlar ve otosansür uygulamalarına karşı, yüz yüze temasın kurulabildiği çoğulcu platformlar oluşturmak gerekir. 19 Mart’tan bu yana hız kazanan kayyım politikalarının, yalnızca yerel yönetim iradesini değil, aynı zamanda kamusal alanın ifade ve örgütlenme özgürlüğünü de hedef aldığı artık herkes tarafından görülüyor. Muhalefet belediyelerine yönelik sistematik engellemeler, merkezi iktidarın yerel demokrasiye müdahalesini derinleştiriyor. Bu antidemokratik uygulamalar, halkın seçme ve seçilme hakkını, toplumsal katılımı ve yerelden yükselen sanat/kültür pratiklerini doğrudan tehdit ediyor. Sanat ve barış ancak demokratik temsiliyetin güvence altına alındığı bir ortamda çoğalabilir.
2013'ten bugüne: kırık hafızalar, derinleşen sessizlik
2013 yılında başlayan barış süreci, toplumsal umutları büyütmüş, kamusal alanda farklılıkların yan yana durabileceği bir tahayyülün kapısını aralamıştı. Fakat süreç, devletin şeffaflıktan uzak, denetimsiz ve tek taraflı müdahaleleriyle çökertildi. 2015’ten itibaren ise yalnızca bir “çözümün sonu” değil, aynı zamanda bir kapanmanın ve sessizleştirmenin başlangıcı yaşandı. O günden bugüne barış kavramı yalnızca siyasal alandan değil, kültürel ve sanatsal alandan da tasfiye edildi. Barış hakkında konuşmanın, yazmanın, üretmenin kendisi potansiyel suç haline getirildi. Sanatçıların, akademisyenlerin ve hak savunucularının sesleri baskı, hedef gösterme ve yargı kıskacına alındı. Kamusal alanlar daraldı, hafıza mekânları kapatıldı, çoğulcu söz dolaşımı neredeyse imkânsız hale geldi. Buna paralel olarak, barışı kültürel zeminden tartışmak yerine ‘silah bırakma’ söylemi etrafında indirgemeci ve tek taraflı bir dil yerleştirildi: Barışın bir güvenlik meselesi olarak kodlanması, toplumsal müzakere ve ortak hafıza inşasını baltaladı.
Toplumsallaşma
Yaratılan toplumsal kutuplaşmayı kırmak ve tek taraflı dili dönüştürebilmek ancak barışın daha geniş kitlelerle konuşulmasıyla mümkün olabilir. Bunun için yerel forumlar, yürüyüşler, sergiler, film gösterimleri ve dijital mecralar (örneğin X, Spaces…) gibi araçların etkin şekilde kullanılması, bu sürecin yalnızca Kürt illeriyle sınırlı kalmaması, Türkiye’nin tüm coğrafyasına yayılması gerekir. Geçmiş barış girişimlerinin hafızasının korunması ve belgelenmesi de hafıza kaydı açısından önemlidir.
Ekolojik yıkım ve barış ilişkisi
Barış yalnızca fiziksel şiddetin son bulmasıyla değil, doğaya yönelik savaş biçimlerinin de sona erdirilmesiyle mümkün olabilir. Madenler, taş ocakları ve enerji santralleri aracılığıyla sürdürülen doğa tahribatı da bir savaş biçimidir. Bu alanlardaki mücadeleler de barış inşasının bir parçası olarak görülmelidir.
Uluslararası iletişim ve dayanışma
Barış süreci uluslararası bir boyutta da ele alınmalı, diasporadaki sanatçılarla ilişkiler güçlendirilmeli ve önceki dönemlerin birikimi yeniden değerlendirilmelidir. Çok sesli, yaratıcı ve karşı anlatılara dayalı kolektif yapıların kurulması yönünde çaba gösterilmelidir."