
Berrin Sönmez: İnancımı değil, başörtümü çıkardım!
- 09:07 13 Ağustos 2025
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA – Diyanet hutbesine kişisel direnişiyle cevap veren feminist yazar Berrin Sönmez, “Başörtümü çıkardım. Ben inancımı çıkarmadım içimden. Halkın nabzını tuttular, ben de nabzımı verdim. Döndürdüler, getirdiler kavramları sadece bedene indirgediler; onu da kadın bedenine kodladılar” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından oluşturulan ve 1 Ağustos 2025 tarihinde Türkiye'nin 81 ilindeki tüm camilerde okutulan cuma hutbesi, kadınlardan ve toplumun birçok kesiminden tepkiler aldı. “Haya ve Edep” başlıkları ile hazırlanan hutbede kadınların giyim tarzı ve özgürlükleri hedef alınırken, şu ifadelere yer verildi: “Uygunsuz kıyafetlerle toplumsal alanlarda ve özellikle kurumsal özelliği olan mekânlarda bulunmanın asgari ahlak kurallarına meydan okumak olduğu belirtilen hutbede, bu çağdaşlık değil, ilkelliktir. Ahlak ve edep ölçülerinin çiğnenmesine sessiz kalan herkes büyük bir vebal altındadır. Çünkü neslimizin iffetini, edebini ve ahlakını korumak hepimizin ortak sorumluluğudur.”
Buna karşı kişisel direnişini başlatıp başörtüsünü çıkaran feminist yazar Berrin Sönmez, bu direnişinin temelini açıkladı.
‘Hükümetlere yasa önerisi sunuyorlar’
Diyanet’in cinsiyetçi hutbesi ve iktidarın bugün kadınlar üzerinde uyguladığı politikaları anlayabilmek için 2004-2005 yıllarına kadar inmek gerektiğini ifade eden Berrin Sönmez, “2004-2005'ten bu yana dünyadaki Müslüman ülkelerin katıldığı İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği şeklinde bir yapı var. Bu yapı 3 ila 5, sonra 30-35, bugün ise 67 ülkeden oluşuyor. 345 kadar sivil toplum kuruluşu toplamda var, bunun 120 küsuru da Türkiye'den. Bu kuruluşun oluşumunun amacı, sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan toplantılarda iş birliği, tanışmak, ortaklaşmaktır belli şeylerde ama diğer yandan da hükümetlere yasa, düzenleme önerileri getirmektir. Örneğin 2010’lu yılların başında bu yapı, aile konulu ve özellikle de boşanmaların zorlaştırılmasına ilişkin, akşam evlendi sabah boşandı olmasın, üç günlük, üç aylık, üç yıllık evlilikler hemen bitmesin gibi düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu söyledi” dedi.
‘Kadın haklarına saldırılar komisyon raporu doğrultusunda ilerliyor’
Bu birliğin ardından 2016’da Meclis’te boşanma olaylarına ilişkin bir araştırma komisyonu kurulduğunu söyleyen Berrin Sönmez, “Bu komisyon üç ay çalıştı ama uzun raporunu hemen yayınlamadı. Orada da boşanma olayları derken, nafaka sorunu orada karşımıza çıktı, boşanmış ailelerin çocuklarıyla görüşmeleri hakkındaki düzenlemenin orada değişmesi önerildi, bunlar hep gündeme getirildi. Ama kadına şiddet hiç gündeme getirilmedi, o komisyonun konusu olmadı. Fakat görüyoruz ki o tarihten sonra Türkiye'de, kadın haklarına, kadın kazanımlarına yönelik gerek toplumda ya da sosyal medyadaki saldırılar, gerekse hükümet politikaları, bu komisyonun raporu doğrultusunda adım adım ilerliyor. Şu da var, bir de İslam Âlimleri Vakfı diye bir yapı var, o da bu yılın haziran ayında üç günlük bir çalıştay yaptı. Orada da konu aileydi. Orada da aile hakkında gelen konulardan, önerilerden bir tanesi boşanmaların zorlaştırılması ve kıyafetler” sözlerini kullandı.
‘Vakfı bir karar alıyor, 1 Ağustos’ta Diyanet hutbe veriyor’
“Bunların her biri üstümüze kocaman bir dalganın geldiğini gösteriyor” diyen Berrin Sönmez, hemen ardından “aile yılı”nın ilan edildiğini belirtti. Berrin Sönmez, “Aile dediğimizde ben buna hep şifre sözcük diyorum, erkek egemenliği anlamına kullanılıyor. Aile de erkek egemenliğini tekrar güçlendirmek için, bütün dünyada olduğu gibi eril restorasyon denilen yapı, yani ataerkeğin kendisini yeniden şekillendirip güçlenme çabası; kadın kazanımlarına, kadın hakları ve feminizmin kazanımlarına karşı bir karşı devrim niteliğinde, bütün dünyada var. En büyük silahı da şiddet ama Türkiye'de de bu hükümet tarafından destekleniyor. Bu desteklerle baktığımızda, bu olayları böyle adım adım izleyebildiğinizde, Haziran’da İslam Âlimleri Vakfı bir karar alıyor, 1 Ağustos’ta Diyanet hutbe veriyor. Bu, iktidarın bilgisi dâhilinde olmadan olamaz. Diyanet iktidarın kurumu, bir iktidarın din politikası kapsamında artık kadınların kısıtlanmasının çok daha ilerletileceğini düşündürdü. Neden böyle düşünüyorum, çünkü o hutbede Kur’an’daki örtünme ayeti, örtünme tavsiyesidir, emir niteliği taşımıyor o ayet. Ama Nur 30-31’di galiba, bu ayetin arkasından sıralanarak gelmeleri, ‘kurumsal yapılarda özellikle en temel ahlaki kurallara da aykırıdır’ ifadesi beni rahatsız etti” diye konuştu.
‘Halkın nabzını tuttular, ben de nabzımı verdim’
Devamında Berrin Sönmez şunları belirtti: “Bir şeyler daha fazla şekilleniyor. Kurumsal yapılar dediğinde ben kamu kurumlarını, özel sektörü, belediyeleri, çeşitli yapıları düşündüm. Nur Suresi’nin hemen arkasından kamu da acaba Allah'ın emrettiği şekliyle kıyafetten bahsetmesi dolayısıyla burada acaba bir teşvik, bir zorlama ya da bir karar gelme ihtimali mi var? Biliyoruz ki iktidar önümüze böyle çeşitli konular atıyor, bunu tartıştırıyor ve bu tartışmalarda biz yeteri kadar tepki verirsek onları sönümlendiriyor, sonraya erteliyor, ajandasından tümüyle çıkarmıyor ama bir zamanlama ayarı yapıyor. Onun için ben bunun mutlaka tepki verilmesi gereken bir konu olduğunu düşündüm. Halkın nabzını tuttular, ben de nabzımı verdim. Mesele bu aslında. Ama beni çok yakan, derde düşüren bir diğer konu da haya, edep, fıtrat gibi kavramları kullanmak. Bunlar yaratılışla ilgili, Allah'ın yaratılış gayesiyle ilgili kavramlar, bizim yaratılış gayemizle ilgili. Sadece bizim değil, göklerin, yerlerin, taşın, toprağın, canlı-cansız, hayvanların her türlü varlığın yaratılışıyla ilgili kavramlar bunlar. Ve onları ne yaptılar, döndürdüler, getirdiler, sadece bedene indirgediler; onu da işte verdikleri kıyafet örnekleriyle kadın bedenine kodladılar. O yüzden benim için bir alarm zilleri çaldı. O nedenle bu fetva üzerine böyle bir karar aldım.”
‘Bir kadın bir yazı yazdı, ayağa kalktılar’
Bu kararın ardından kadınlardan hem destek aldığını hem de itibarsızlaştırmaya dönük çalışmaların olduğunu söyleyen Berrin Sönmez, “Herkes kendi istediği yerden tutarak bir tarafa çekiştiriyor. Ama ben kendi çizgimde ilerlemek niyetindeyim. Başarabildiğim kadar. Tehdit almadım. Yani bir Gonca Kuriş gibi şey düşünmedim. Öyle bir ihtimal şu anda benim karşımda yok. Sadece bazı itibar suikast ihtimalleri geldi. Ayşe Baykal yazdı, Fetullahçılıkla itham edecekleri, öyle bir itibarsızlaştırma durumuna girecekleri yönünde duyum almış ve bunu yazdı. Bu benim üstümde tutmaz. Hiçbir zaman Fetullah Gülen cemaatiyle iyi bir ilişkim olmadı. Fakat bana şunu düşündürdü, söylediklerim tam yerine rast gelmiş ki manzara koymaya çalışıyorlar. Levent Kırca’nın parodisinde olduğu gibi. Hakaret sözlerini bir yana bırakalım, birtakım eleştirilerde benim başımı açma gerekçeme hiç yer vermiyorlar; ‘sadece açmak istedim ama Diyanet’i karalıyormuşum’ gibi. Önemli olan bu kadar çok tepki vermeleri. Bir kadın, bir yazı yazdı, bir şey söyledi, söylediğini yaptı ve devam edeceğini söylüyor. Bu kadar basit bir şey. Neden bu kadar ayağa kalktılar, çünkü gerçekten kafalardaki planlar oymuş diye düşünüyorum.”
‘İktidarın buradan geri adım atması gerekiyor’
“Ben kadınların üstüne yük bindirmek istemiyorum, bu büyük bir haksızlık olur” diyen Berrin Sönmez, asıl sorumluluğun iktidarda olduğunu kaydetti. Berrin Sönmez, “Örneğin, Hâdiye Yolcu ne kadar güzel bir yazı yazdı, kendi durduğu yerden... İnsan hakları temelinde Kur’an’dan da örnekler vererek çok değerli bir şekilde açıkladı duruşunu da. Hâdiye Yolcu antikapitalist Müslümanlardan bir kadın. Önemli olan insanın kendi durduğu yerden hak temelli konuya yaklaşması olacak bence. Kimse aynı şeyi söylemek, aynı şeyi yapmak, aynı harekette bulunmak durumunda değil, kimse bir yükümlülük hissetmesin. Ben kimsenin üstüne böyle bir sorumluluk bindirmeye kalkışmadığım için kişisel direnişim dedim. Fakat bundan alınanlar da yazdılar, yakınlarımdan da geldi; ‘bizi sorumlu hale düşürdün, bizim üstümüze bindiriyorsun’ diye. Hayır, niyetim o değil. İsteyen istediğini yapar. Ama önemli olan burada bir şey yapması gereken kadınlardan daha çok iktidardır. İktidarın buradan geri adım atması gerekiyor. Diyanet’in buradan geri adım atması gerekiyor. Bu gidiş kabul edilemez, ülkeye, inanç dünyamıza ve insanlara zarar verecek bir yere gidiyorlar. Buna izin vermemek lazım. Onların yapması gerekiyor. Kadınlar evet, destek olabilen destek oluyor, harekete geçebilen harekete geçebiliyor. Ama önemli olan siyasi irade ne yapacak? Ben onu merak ediyorum” diye konuştu.
‘Bunu inancım için yaptım’
Berrin Sönmez son olarak şu sözleri kullandı: “Başörtümü çıkardım. Ben inancımı çıkarmadım içimden. İnancımın hasar görmesinden, inandığım dinin, Kur’an’da geçen kavramların tahrif edilmesinden endişe ettim. O da çok büyük bir korku. Türkiye’de Diyanet, din alanında konuşmaya en yetkili olan kurum, bir fetva makamı değil ama fetva makamı gibi hareket ediyor, sanki bu ülke laik bir ülke değilmiş gibi. Ve hutbede bunu söylediğinde, 90 bin cami var, bu camilerde cuma namazına giden insanların yüzde 95’i erkek. Yüzde 95 erkek olan cemaate yapılan bu konuşma, erkekleri göreve davet etmektir. Kendi ailelerinde, evlerinde, sokaklarda, iş yerlerinde bu şekilde hareket edilebilir. Ve son yıllarda bu konuda bazı duyumlar oluyor. İşten çıkarmalar, iş yerinde örtüp özel yaşamında örtmediği öğrenildikten sonra işten çıkarılan bir kadın, müdür yardımcısı atanıp, ‘başörtülü olsaydın müdür olarak atanırdın’ denilen kadın örneklerini daha önce de vermiştim. Bunlar işaretler hakikaten, gelenin ayak sesleri. Bunları okumak, görmek, duymak ve ona göre tedbirli olmak gerekiyor. Özellikle örgütlü kadın yapılarının, feministlerin bunu gündeme alması ve bu konuda mücadele yöntemlerini bir kere daha gözden geçirip daha etkin olması gerekiyor.”