Zorunlu olmayan duruşma kelepçe gerekçesi sayıldı

  • 09:03 17 Ağustos 2025
  • Güncel
 
Elfazi Toral
 
İSTANBUL - Zorunlu olmamasına rağmen ikinci duruşmaya katılmadığı gerekçesiyle hakkında elektronik kelepçe kararı verilen gazeteci Rahime Karvar, uygulamayı keyfi olarak nitelendirdi. Kadın gazetecilerin sistematik biçimde hedef alındığını söyledi.
 
Gazeteci Rahime Karvar, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı merkezli yürütülen bir soruşturma kapsamında 17 Ocak’ta "örgüt üyesi olmak" iddiasıyla gözaltına alındı ve 21 Ocak’ta tutuklanarak cezaevine gönderildi. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Rahime Karvar, 5 buçuk aylık tutukluluğun ardından 12 Haziran’da İstanbul 24'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ilk duruşmada "yurt dışı çıkış yasağı" adli kontrol tedbiriyle tahliye edildi. Rahime Karvar’ın yargılandığı davanın ikinci duruşması ise 17 Temmuz’da görüldü. Bu duruşmada, Rahime Karvar hakkında yurt dışı çıkış yasağı kararının devamına; ayağına elektronik kelepçe takılması suretiyle il dışına çıkma yasağı ve ayda iki kez imza verme adli kontrol tedbirinin uygulanmasına karar verildi. Mahkeme, bu karara gerekçe olarak Rahime Karvar’ın duruşmaya katılmamasını gösterdi.
 
Gazeteci Rahime Karvar, mahkemenin verdiği bu karara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Kadına düşman bir akıl var’
 
Özgür basın emekçilerinin 1990’lı yıllardan bu yana saldırılarla karşı karşıya kaldığını belirten Rahime Karvar, gazetecilere yönelik baskıların amacına dikkat çekerek, “Yıldırmaya çalışıyorlar” dedi. Sahada özellikle kadın gazetecilerin hedef alındığına işaret eden Rahime Karvar, “Kadın gazeteciler olarak meslek grubunda yer almaya çalışmak, kendini var edebilmek başlı başına ciddi bir mücadele gerektiriyor. Kadın emeğini görmeyen ve tarif etmeyen bir erkek akıl var. Buna karşı her meslekte verdiğimiz bir mücadele söz konusu. Kendi yaşadığımız sorunlar her zaman bizim kendi odağımıza düşüyor. Bir kadın cinayeti işlendiğinde buna eğilmek, benim açımdan aynı zamanda yaşamsal mücadele anlamına geliyor. Sadece bir haber niteliğinde bakamıyorum bu olaya. Ya da kadın gazeteci arkadaşlarımızla ilgili bir mesele gündeme geldiğinde, biliyorum ki yarın buna ses çıkarmazsam, dayanışma içinde olmazsam benzer bir durumu ben de yaşayacağım. Dolayısıyla daha kadın gündemli haberler yapmaya başlıyorsun ve bundan dolayı da hedef haline geliyoruz. Benim dava dosyamda suç unsuru olarak gösterilen birkaç haber vardı. Bunlardan biri kadın cinayetleriyle ilgiliydi, biri Dilek Ekmekçi’yle ilgiliydi, bir diğeri ise ‘Jin, Jiyan, Azadî’ kavramının kullanılmasıyla ilgiliydi. Topluma baktığımızda kadına düşman bir erkek akıl var. Bu akıl, aynı zamanda bunu haberleştiren, gündemleştiren kadın gazetecileri de hedef almış oluyor” şeklinde konuştu.
 
‘Elektronik kelepçe gündelik hayatta tehdit oluşturuyor’
 
Gazetecilere yönelik baskılarla sessiz bir toplum yaratılmak istendiğini belirten Rahime Karvar, bunun gazetecilik ruhuna aykırı olduğunu vurguladı. Rahime Karvar, “Bizim için en temel şeylerden biri, bilinmek istenmeyen gerçekleri açığa çıkarmak için mücadele etmektir. Bu yılı ‘Aile Yılı’ olarak ilan ettiler. Her ay en az 40 kadın, en yakınındaki erkekler tarafından katlediliyor. Bunu gündemleştirmemek mümkün değil. 12 Haziran’da ilk duruşmam oldu ve tahliye edildim. İkinci duruşma 17 Temmuz’daydı. Bu duruşmaya katılmadığım gerekçesiyle ayda iki gün imza ve elektronik kelepçeyle il dışına çıkış yasağı verildi. Elektronik kelepçe meselesi, il dışına çıkış yasağıyla sınırlı kalmayan bir denetim ve cezalandırma yöntemidir. 
Çünkü o elektronik kelepçeyi taktığınız an toplum içinde de mimlenmiş oluyorsunuz. Evinden çıkmayacaksın demiyor; İstanbul’da gezebilirsin ama ayağında kelepçe olacak. Bu da şu anlama geliyor: 16 milyon insanın ayağımdaki kelepçeyi görmesi ve benim bir davadan yargılandığım anlamına geliyor. Elektronik kelepçeyle, hangi saatte dışarı çıkacağına, hangi saatte eve döneceğine, kıyafet tercihlerine ve hatta ne kadar duşta kalacağına kadar birçok konuda denetime maruz kalıyoruz. Bunu gören insanlara açıklama yapmak zorunda kalıyorsun. Bu, bir kadın için gündelik hayatta tehdide dönüşüyor. Çünkü hem savaş hem de kadın düşmanı politikalarla, toplum kadına yönelik şiddeti normalleştiren bir düzeye geldi. Böyle bir ortamda ayağımda kelepçeyle ‘suçlu’ olduğumu düşündüren bir uygulama, gündelik yaşamımı sınırlandırıyor. Bu anlamıyla bu benim için bir tehdit oluşturuyor” dedi.
 
‘Hiçbir hukuki yaklaşımı yok’
 
Şiddetin ve baskının çeşitli uygulamalarla sürdüğünü kaydeden Rahime Karvar, Kuzey ve Doğu Suriye’de katledilen gazeteciler Cihan Bilgin ile Nazım Daştan’ı hatırlattı. Rahime Karvar şöyle devam etti: “Bu ülkede gazetecilere yönelik düşmanlık sadece gözaltı, tutuklama ya da dava dosyalarıyla sınırlı değil. Daha önce Cihan Bilgin, Nazım Daştan, Hero Bahaddin’e yönelik yaşanan saldırıları biliyoruz. Onların, canları pahasına gazeteciliği nasıl yürüttüklerini biliyoruz. O yüzden bugün elektronik kelepçeyi konuşmak, bunların yanında çok da önemli değil. Ama diğer yönüyle de burada gazetecilerin suçlu muamelesi görmesi ve toplum içinde bu şekilde dolaştırılmak istenmesi söz konusu. Mesele sadece İstanbul dışına çıkmamam değil ya da bir mahkemeye katılmadığım için denetimin artırılması da değil. Sen bir gazeteci olarak suçlusun ve ayağında kelepçeyle toplum içinde dolaşacaksın. Bu, çok hukuki bir yaklaşım değil. Gazetecilerin dava dosyalarına baktığımızda, gazetecilik faaliyetlerinin suç olarak gösterildiğini görüyoruz. Verilen cezaların tamamı da gazetecilik faaliyetlerinden kaynaklanıyor.”
 
‘Verilen karar keyfidir’
 
Türkiye’de hukuk sisteminin “keyfi” olduğunu söyleyen Rahime Karvar, sözlerini şöyle tamamladı: “Ben ilk duruşmada tahliye edildim ve yurt dışı yasağı getirildi. Normal şartlarda ikinci duruşmada yurt dışı yasağı kaldırılır. Ama bizde tam tersi işliyor. Ben ifademi vermişim, avukatlar gerekli savunmayı yapmışlar. Avukatlar bir sonraki duruşma için mazeret bildirmişler, katılmayacaklarını iletmişler. Ancak savcı mütalaasını hazırlamamış. Ortada ceza verilecek herhangi bir durum yok. Mahkeme heyetinin, bu duruşmaya mutlaka katılmam gerektiğine dair bir kararı da yok; dolayısıyla benim katılmama hakkım var. Verilen bu karar tamamen keyfi bir karardır. Gazetecilik mesleğine yönelik saldırılar çok kapsamlı ve bizlerin bunun karşısında sürekli dayanışma içinde olmamız gerekiyor. Bu dayanışma, her gazeteci için çok elzemdir. Gazetecilere yönelik bu tür davalar ve baskı mekanizmaları, toplumun haber alma hakkına karşı bir saldırıdır. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nden bahsediyoruz. Hesaplaşmadan ve yüzleşmeden söz ederken bunları yansıtan yine basın emekçileridir. Çünkü ciddi anlamda geçmişi karartmak isteyen bir iktidar aklı var. O yüzden hem halkların hem de basın örgütlerinin bu tür saldırılara, baskılara ve engellemelere karşı daha fazla bir arada olması gerek. Bizler, baskılar yerine daha fazla nasıl üretebilirizi konuşuyor olmalıyız.”