Yaşadıkları tüm acılara rağmen ‘barış’ talep ediyorlar

  • 09:03 12 Eylül 2025
  • Güncel
 
Elfazi Toral
 
İSTANBUL – Semra Yıldız ile Cemile Çelebi, yaşadıkları tüm acılara rağmen “barış”ı talep etmeye devam edeceklerini söylediler.
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" ile Kürt sorununun demokratik bir yöntemle çözülebilmesi için adımlar atıldı. Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında Barış ve Demokratik Toplum Grubu silah yakma töreni gerçekleştirdi. Güney Kürdistan’ın Silêmanî kenti kırsalında bulunan Şikefta Casenê'de gerçekleştirilen törene çeşitli kesimler, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, siyasetçiler, aydınlar, yazarlar ve gazeteciler katıldı. Süreç devam ederken, çatışmalı dönemde yaşamını yitirenlerin aileleri ise sürecin en güçlü destekleyicilerinden oldu. 
 
Yaşamını yitiren Kava Çelebi’nin annesi Cemile Çelebi ile eşi PKK’ye katılan Semra Yıldız, yaşadıkları tüm acılara rağmen “barışı” talep etmeye devam edeceklerini söyledi.
 
Semra Yıldız: Baskıların tanığıyız
 
Semra Yıldız, 1990’lı yıllarda Mêrdîn'in Kerboran (Dargeçit) ilçesine bağlı Deywanlı’da yaşarken devletin şiddet ve baskısıyla karşı karşıya kaldığını belirterek şunları dile getirdi: “Her gün evimize baskın yapılıyordu. Benim eşim Galip, dağda devletin birçok şiddetine maruz kaldı. Henüz birkaç yıldır evliydim. Eşim yapılan baskılara boyun eğmedi ve PKK’ye katılım yaptı. O günden bugüne kendisinden haber alamadık. Baskılar günden güne artıyordu. Babamı da tutukladılar, birkaç yıl haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevinde kaldı. Çocuklarım küçücüktü. Kimsemiz yoktu. Biz İstanbul’a taşınmaya karar verdik. Devletin baskılarından dolayı köyümüzden ve topraklarımızdan zorla göç ettirildik. Çoluk çocuk çok kötü zamanlardan geçtik. İstanbul’a taşındıktan sonra hepimiz çalışmaya başladık. Erkek kardeşim de daha çocuktu, o da bizimle birlikte geldi ve beraber çalışarak yaşama tutunmaya çalıştık. Yaklaşık 13 yıldır İstanbul’dayız. İki erkek, bir kız çocuğum var. Çocuklarım babalarını görmedi. Çünkü çok küçüktüler, hatırlamıyorlar. Bir oğlum da eşim gittikten birkaç ay sonra doğdu. Üç çocuğum da babalarını hiç tanımadı.”
 
Köy boşaltmalarında devletin koruculuk dayattığını söyleyen Semra Yıldız, sık sık bu dayatmaya maruz kaldıklarını ifade etti. Koruculuğu kabul etmedikleri için saldırıya uğradıklarını belirten Semra Yıldız, devletin uyguladığı her saldırının ve baskının tanığı olduğunu vurguladı.
 
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne dikkat çeken Semra Yıldız, şöyle devam etti: “Barışın sağlanmasını en çok biz istiyoruz. Bizim canımız çok yandı ve çok çektik. Kimsenin canı yanmasın artık. Artık kan dökülmesin. Ben devlete güvenmiyorum, dürüst değiller. Çok şehit var, artık şehit haberlerini duymak istemiyoruz. Onurlu bir barışın sağlanması gerekiyor. Ölümün olmadığı, kanın dökülmediği bir barış talebimiz var. Dağdakilerin de evlerine dönmesini istiyorum. Onlara hakları verilmelidir. Hiç kimse şehitlerini unutmasın. Devlet bir adım atıyorsa samimi yaklaşmalıdır. Bu sürecin içinde ihanet olmamalıdır.”
 
Cemile Çelebi: Oğlum şehit düştü
 
Cemile Çelebi ise şunları anlattı: “Bizim köyümüz güzeldi. Kendi toprağımızda yaşıyorduk. Ancak devlet bir türlü peşimizi bırakmadı. Her gün, her saat bize baskı yaptı. Çoluk çocuğumuz eve gelemiyordu, çocuklarımız mahkûm gibiydi. Kayınpederime ve eşime çok işkence yaptılar. Devletin sindirme ve baskılarından dolayı çok sayıda akrabamız dağa çıktı. Köyden Kerboran’a geldik ama devlet bizi orada da rahat bırakmadı. Çok işkencelere maruz kaldık. Bir gece yarısı evimizi taradılar. Biz de o günden sonra oradan çıktık, İstanbul’a geldik. Çocuklarımız küçüktü, çok zor günlerdi bizim için. Yaklaşık 30 yıldır İstanbul’da yaşıyoruz. Dört çocuğum var. Bir oğlum PKK’ye katıldı ve şehit düştü. Devlet şehit düşen oğlumun cenazesini vermedi.”
 
‘Artık kimsenin acı çekmesini istemiyorum’
 
Tek talebinin barış olduğunu söyleyen Cemile Çelebi, artık savaşın son bulması gerektiğini vurguladı. “İnsan değerlerini sayan onurlu bir barış istiyoruz” diyen Cemile Çelebi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eşit, özgür ve adil bir barış istiyoruz. Bizler de insanız ve bizim de haklarımız var. Ben yaşadığım bütün acılara rağmen barışı savunuyorum. Ben Türkçe bilmiyorum. Torunlarımı okula götürürken konuşmuyorum çünkü bilmiyorum. Çocuklarımız okula gidiyor, kendi dilini unutuyor. Çocuklarımızın kendi ana dilleriyle eğitim görmelerini istiyoruz. Biz de tıpkı diğer halklar gibi kendi dilimizi konuşmak istiyoruz. Bizim de dil ve kültür hakkımız var. Bize zulüm yapmasınlar, hakkımız olanı talep ediyoruz. Çok acılara maruz kaldık. Ama kimse bizim yaşadığımız acıları yaşamasın. Bize baskı ve şiddet uyguladılar ama başkalarının buna maruz kalmasını istemiyoruz. Binlerce gencimiz katledildi ve kaybettirildi. Herkesin acısını derinden hissediyorum. Başkalarının acıları da benim acımdır. Artık kimsenin acı çekmesini istemiyorum.”