‘Her toprak, her su, her dağ bizim sahip çıkalım!”
- 09:02 28 Kasım 2025
- Güncel
İSTANBUL - MÇD Yönetim Kurulu Başkanı Hatun Esen, Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan doğa talanının yaşam üzerindeki etkilerine karşı birliktelik vurgusunda bulunarak “Nasıl ki birlik olup batıya gidiyorsak bir nehir olup Kürdistan coğrafyasına da akmalıyız. Her toprak, her su, her dağ bizim hepsine sahip çıkmamız gerekiyor” dedi.
Türkiye’de son dönemde kabul edilen 7554 Sayılı Kanunla birlikte doğa talanı git gide derinleşti. Doğa talanının olduğu yerlerdeki insanlar, hayvanlar ve tüm yaşam bundan olumsuz etkileniyor. Konuya dair Munzur Çevre Derneği (MÇD) Yönetim Kurulu Başkanı Hatun Esen değerlendirmelerde bulundu.
MÇD Yönetim Kurulu Başkanı Hatun Esen, Türkiye’de emperyalist şirketlerin doğayı yok ettiğini kaydederek 7554 sayılı Kanun’un Meclis’ten geçirilmesinden sonra doğa talanının gittikçe arttığını ifade etti. 7554 Sayılı Kanun için Meclis’e gittiklerini belirten Hatun Esen, ekoloji mücadelesinin sadece bürokrasi ile değil sokakla verileceğine dikkat çekti. Hatun Esen, bütün ekoloji hareketlerinin birlik olup doğa talanına karşı set oluşturması gerektiğine vurgu yaptı.
‘Ekoloji mücadelesi siyasetler üstü bir mücadele’
Hatun Esen, Koza Altın Madeni’nin, Agirî (Ağrı) Giyadîn’de (Diyadin) bulunan Murat nehri kenarında uzun süredir altın madeni çıkardığını söyleyerek “Oradaki insanlar geçmişten bu yana bir savaşın içinde de oldukları için ekolojik yıkımın kendilerini topraklarından edeceklerini hiç düşünmemişlerdi. Belki oraya giderek bir farkındalık oluşturmuş olduk” dedi. Kürdistan’da, devletin baskılarını arttırdığına değinen Hatun Esen, insanların doğasını savunmakta ciddi tereddütler yaşadıklarının altını çizdi.
Ekoloji mücadelesinin bölge ayırt etmeksizin beraber verilmesi gerektiğine dikkat çeken Hatun Esen, şunları söyledi: “Yıllardır Kürdistan coğrafyasında savaşta kimyasal silahların doğaya atılmasından kaynaklı sularımız kirlendi, ormanlarımız yandı, güvenlik bahanesiyle köylerimiz boşaltıldı, yaylalarımıza gidemedik, güvenlik barajları yapıldı. Ve hepimizin utancı olan Hasankeyf karanlığa boğuldu. Bunun vebali hepimizin üzerinde. O yüzden ekoloji mücadelesi, siyasetler üstü bir mücadeledir. Bu mücadeleyi birlikte örmemiz gerekiyor. Nasıl ki Akbelen’de kesilen bir ağacın acısını hissediyorsak Cudi’de kesilen ağacın acısını da içimizde hissetmemiz gerekiyor.”
Doğa talanının etkileri
Kürdistan coğrafyasının çeşitli yerlerine hocalarla gidip bilgilendirmeler yaptıklarını belirten Hatun Esen, insanların bu bilgilendirmeler sonucunda madenlerin kapatılmasını istediklerini söyledi. İnsanların madenlerden kaynaklı hayvanlarının hastalandığını, kendi topraklarını terk etmek istemediklerini söylediklerini anlatan Hatun Esen, “Kimileri de topraklarını satmak zorunda kalmışlardı ve çok üzülmüşlerdi. ‘Bundan dolayı niye bizi erken bilgilendirmediniz’ demişlerdi” dedi. Hatun Esen, “Dersim, Şırnak, Mardin veya Cudi bu ülkenin toprakları değil mi?” diye sorarak “Biz yoksul halklar olarak var olan o temiz suyu, doğayı, toprağı kaybettiğimiz zaman, yerlerimizden göç ettirildiğimiz zaman büyükşehirlerde barınamayız. Bizleri yerlerimizden göç ettirip köylünün toprağını sermaye sahiplerine peşkeş çekecek ve köylüyü topraksız bırakacaklar. Büyükşehirlerde yaşayan insanların da sofralarına temiz gıda gelmeyecek çünkü üreten kişiler olmayacak” şeklinde konuştu.
‘Toprak yüzyıllarca kendine gelemiyor’
Türkiye’de 24 tane siyanürlü altın madeninin olduğuna vurgu yapan Hatun Esen, “Hepimizin tek ses olup bu madenlerin kapatılmasını sağlamamız gerekiyor” dedi. Emperyalist ve kapitalistlerin, yoksul ülkelerdeki doğayı yok etmek için yarış halinde olduklarını söyleyen Hatun Esen, nükleer atıkların ve sömürge madenciliğin yaratacağı tahribatları anlattı. Altın madeni çıkarılan toprağın rehabilite edilmediğini söyleyen Hatun Esen, toprağın kendine gelmesinin yüzyıllar alacağını ifade etti. Hatun Esen, kirlenen toprağın insanlara; hastalık, ölüm ve yıkım getireceğini belirtti. Hatun Esen, doğa talanına ses çıkarılması gerektiğini söyleyerek “Normalde yasalarda da bellidir mesela yanan yerlerin yerine fidan dikilmek zorundadır. Ama yanan yerler hep birilerine peşkeş çekiliyor. İnsanın canını bu acıtıyor. Bu topraklarda yaşıyorsak hem doğduğumuz köylere hem de yaşadığımız şehirlere bizlerin sahip çıkması gerekiyor” dedi.
Etkinlik çağrısı
Hatun Esen, 6 Aralık’ta Şişli Cemil Candaş Kültür Merkezi’nde “Emperyalist Talan ve Toprak İşgaline Karşı Mücadeleye! Toprakta Kökümüz, Direnişte Gücümüz Var!” şiarıyla etkinlik düzenleyeceklerini belirterek şu çağrıyı yaptı: “Bu etkinliğe tüm ekoloji örgütlerini, dostlarımızı, halkımızı bekliyoruz. Çünkü gün omuz omuza olma günü ve mücadele etme günüdür. Çünkü artık bu son süreçlerde ekoloji mücadelesi veren dostlarımız, arkadaşlarımız da hedefte. Artık bu çatı örgütümüz olan Ekoloji Birliği’nin de daha aktif olması gerekiyor. Nasıl ki birlik olup Batı’ya gidiyorsak bir nehir olup Kürdistan coğrafyasına da akmalıyız. Her toprak, her su, her dağ bizim hepsine sahip çıkmamız gerekiyor.”







