Tülay Hatimoğulları Hatay’dan seslendi: Yasımızı direnişe dönüştüreceğiz
- 13:42 6 Şubat 2024
- Siyaset
HATAY - Meclis Grup Toplantısı’nı Hatay’da gerçekleştiren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen devletin hala olmadığını belirterek “Biz yasımızı sadece oturup ağlayarak değil, Doğu’nun Kraliçesi’ni yeniden ayağa kaldırmak için yasımızı direnişe dönüştüreceğiz” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis Grup Toplantısı’nı 6 Şubat depreminde en ağır yıkımın yaşandığı Hatay’da gerçekleştirdi.
‘İkinci kez enkaz altında kaldığımızı gördük’
En zor grup konuşması olduğunu söyleyen Tülay, bugün kendileri için 04.17’de hayatın durduğu an olduğunu, evlerini, geçmişlerini, geleceklerini paramparça enkaz olduğu bir gün olduğunu belirtti. Tülay, “Aradan bir sene geçti ama hala bizim için 04.17 havada asılı kalmış bir zaman, bir an. Biz o anın ötesine henüz geçemedik. Depremzedeler o anın ötesini henüz yaşayamadı ve o anın ötesini yaşamak, kendi hayatını yeniden kurmak adına ne yazık ki hiçbir adım atılmadığı için de biz bir kez daha bir sene sonra geriye dönüp baktığımızda ikinci kez enkaz altında kaldığımızı gördük” dedi.
‘Yeni yeni kimin öldüğünü biliyoruz’
Depremde yaşamını yitirenlere dönük resmi rakamların 50 binin üzerinde olduğunu ama AKP’li Bakan Murat Kurum’un 130 bin olduğunu ve bunu bildiklerini dile getiren Tülay, “Resmi rakamları 4 ile çarpmayı çok iyi biliyorduk. Pandemi zamanında ölüm sayılarının nasıl gizlendiğini biliyorduk. İşte zikredilen 130 bin kişi belki sayısı daha fazla ve kaybolan bulunamayan ailelerin bir mezar taşı olsun diye çaba harcayan bütün canlarımız için hem ailelerine, hem bütün Türkiye’ye hem Hatay’a, değerli halklarımıza başsağlığı dileklerimi iletiyorum partim adına. O yiten canlar, bir sayı değil, 100 bin 130 bin 150 bin. Bunlar sadece sayı değil her birimiz bu salonda bulunan her bir arkadaşımızın, akrabamızın her dostumuzun bir yakını o enkaz altında kaldı. Bugün sokakta gezerken yeni yeni kimin öldüğünü öğrenebiliyoruz. İşte biz bu kadar ölmüşüz” diye belirtti.
‘Aradan bir yıl geçti hala devlet yok’
Acılarını ve öfkelerini büyüten en büyük şeyin kendilerini o gün enkaz altında bilerek ve isteyerek ölüme terk edilmesi olduğuna vurgu yapan Tülay, “Dünden beri anmalar devam ediyor, dün ben Maraş’taydım o anmalara katıldım, dün akşamdan beri de başlayan TV programları ile birlikte Antakya programlarına katıldım. 4.15’te Antakya'da yürüyüşümüz oldu, Samandağ’da büyük halk yürüyüşümüz oldu. En büyük öfke, acı bu doğal afete karşı sisteme bir öfke var, o gün 6 Şubat 4.17’den itibaren ilk günlerde yardımımıza koşmayan iktidara öfke var. Biz en başta dedik ki devlet yoktu, aradan bir yıl geçti hala devlet yoktu. Biz o gün devlet yoktu derken neyi kast ediyoruz; devlet o gün gelseydi, OHAL yerine seferberlik ilan etseydiler, daha sonraki zamanlarda ihale usulü enkaz kaldırmak için gelen o iş makinelerini Antakya’da, Samandağ’da, İskenderun’da, Defne’da yaşayan halkımız bilir, o iş makinelerini biz orada gördük ya yüzlercesini sokakta, enkaz kaldırmak için ihale sonrası gelip çalışma yürüttüklerini. İşte ilk andan itibaren AKP iktidarı 5’li çetesini bütün olanaklarını ve devletin olanaklarını seferber etmiş olsaydı, o iş makinaları aylar sonra ihale karşılığı enkaz kaldırmaya gelmeden önce gelip bizim cenazelerimizi kaldırmaya, enkaz altındaki yaralıları kurtarmaya yardımcı olmuş olsalardı inanın kaybımız şimdinin yarısı kadar bile olmazdı” sözlerini kullandı.
Tülay’ın konuşmasının satır başlıkları şöyle;
“Bizler depremin yaşandığı ilk andan itibaren koşarak memleketimize geldik. Orada bir hilteye, kazmaya küreğe duyulan ihtiyacı kendi gözlerimle gördüm. Belediyelerden birinin arama kurtarma ekibi şunu söyledi bize: Kepçe temin edebilirseniz daha çok insanı kurtarabiliriz. Biz yana yakıla o gece sabahlara kadar kepçe aradık sadece bir tane bulabildik Samandağ’da. Devamını bulamadık. Antakya, Defne, İskenderun, Maraş öyle. Her yer öyleydi bizim en büyük öfkemiz işte bunadır. Biz ölüme terk edildik, bunun acısını yüzlerce kez ölüp dirilsek de asla unutmayacağız. Öfkemiz asla dinmeyecek. Biz o gün devlet yoktur dediğimizde ne alakası var diyorlardı. Ben ilk depremden birkaç saat sonra Hatay’daydım. İnanın yollar çatlamıştı, karayolunda derin çatlaklar oluşmuştu, onları vatandaş o depremzede mandalina sandıklarından trafik işaretleri oluşturmuştu ki trafik kazalarına sebebiyet verilmesin diye. Peki biz bunu unutabilir miyiz?
Onlara kepçeyi, küreği kazmayı hiltiyi biz getirip verdik
Ben geldiğim ilk gün resmi yetkilileri tek tek aradım bari trafiği dizayn edecek bir görevlendirme yapın. Bu görevlendirmeyi Hatay’dan yapamayabilirsiniz. Buradaki kolluk görevliler de resmi görevliler de belediyede çalışan personel de deprem mağduruydu. Bunu çok iyi biliyoruz. Bunu bilmediğimizden söylemedik ama pekala Adana’dan Mersin’den yakın illerden kentlerden öyle bir takviye derhal sağlanabilirdi. Ama bu iktidar OHAL ilan etti, seferberlik ilan etmedi. Şayet bir toplumsal seferberlik ilan edilseydi inanın acılarımız bu kadar büyük bu kadar derin öfkemiz bu kadar büyük olmayacaktı. Çok fazla canımızı kaybedecektik o enkazın altından insanlar benim sesimi duyan var mı dediklerinde sadece AFAD önlüğü giymiş ama AFAD ile alakası olmayan kadroların sokakta kenarda izlediğine tanıklık ettik. Onlara kepçeyi, küreği kazmayı hiltiyi biz getirip verdik. Bu işte bize AFAD’ın nasıl kağıttan kaplan olduğunu gösterdi. Bu iktidarın kurumlarının nasıl çürüdüğünü bu kurumların hiç birinin insan merkezli, insana destek amaçlı olmadığını AFAD örneğinde bir kez daha gördük. Oysa AFAD’ı ballandıra ballandıra anlatıyordu. Daha sonra ne öğrendik AFAD çadır satıyormuş, AFAD konserveleri satıyormuş. Yurttaşa vermesi gereken bu hizmetleri parayla başkalarına satıyormuş bunu öğrendik. İşte AFAD’ın yüzü, işte Kızılay’ın yüzü, işte AKP’nin yüzü, işte iktidarın bu berbat yüzünü gördük bu depremde.
Devlet neden yoktu?
Devlet hala yok. Şehir dışından gelen arkadaşlarımız da gözlemlemiştir ki sağ olsunlar Türkiye’nin dört bir yanından bugün akın akın deprem bölgesine geldi insanlar. Acılarımızı paylaşmak için geldiler, yıldönümünde bizlerle birlikte bu anmaya katılmak için geldiler. Hepsi sağ olsun, var olsun. Devlet neden yoktu? Bir yıldır bunu konuşmadan önce bizlerin elimizden tutan, bizlere ilk suyu, ilk bisküviyi getirip veren değerli dayanışma ağlarına, Türkiye’deki ve yurtdışı dayanışma ağlarına, devrimcilere, sosyalistlere o zaman HDP idi HDP seferber oldu. Şimdi DEM Parti olduk biliyorsunuz, kapatıla kapatıla bu davalar açıla açıla üzerimizde baskı yapıla yapıla şimdi ismimiz DEM Parti oldu. Ama HDP iken HDP’nin bütün illeri seferber oldu, Türkiye’de Avrupa’da özellikle Aleviler, Cemevleri, Alevi kurumları, federasyonları büyük bir seferberlik örneği gösterdiler. Ben buradan onlara sizlerin huzurunda bu dayanışma ağlarına bizi hayatta tutmaya neden olan ilk suyumuzu içiren dayanışma ağlarına sizlerin huzurunuzda sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Hatay’a dönük özel bir politika izlediğini biliyoruz
Devlet hala yok dedik; Hatay’da çakılmış bir çivi yok, Hatay bölgesini sürekli dolaşan bir arkadaşınızım, bir kaç ev dışında doğru düzgün atılan temeller bile yok. Onlar kafayı şunu taktılar; Hatay’a dönük özel bir politika izlendiğini hepimiz biliyoruz. Pazarcık’a Kürt Alevilerin yaşadığı bir bölgeye özel bir politika izlediğini biliyoruz. Hatay, Antakya halkı başta Arap, Aleviler olmak üzere burada yaşayan bütün farklı halklardan ve inançlardan insanların bariz bir biçimde nasıl ayrımcılığa maruz kaldığını bu depremde bir kez daha gördük. Ben burada doğan büyüyen bir Arap Alevi kadın olarak bu dışlanmayı doğduğum günden beri hissediyorum ama depremde de bu kadarın olacağını ben de tahmin etmiyordum. Bu kadar acı, yalnızlığa, ölüme terk edileceğini benim gibi bir çok arkadaş sanırım aklının ucundan geçirmedi. Ama biz bunu yaşadık deneyimledik ve yüzyıllarca bu acıları tarih satır satır harf harf yazacak. Bakın Dikmece köyüne. O civardaki Arap Alevilerin nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde hızla kamulaştırma başlattılar. Bir gün telefonunuzu açıyorsunuz bir mesaj gelmiş ve sizin tapunuz artık size ait değil. Sizin eviniz ve arsanız artık size ait değil zeytinlikleriniz artık size ait değil. Bir mesajla bu kadar basit bir şekilde size iletiliyor basitçe para banka hesaplarına yatıyor. Diyorlar ki; depremzedelere gidin oradan paranızı çekin biz burayı istimlak ettik. Bununla ilgili biliyorsunuz Dikmece direnişi yüzyıllık zeytin ağaçlarına sahip çıkan toprağına köyüne sahip çıkan, bütün Antakya, Samandağ, Defne İskenderun Erzin Dörtyol Adana Mersin ve Türkiye’nin dört bir yanında desteklendi Dikmece köylüleri. Muazzam bir direniş sergilediler ve en son halk direnişi kazandı, hem de hukuki olarak bunu kazandılar. Ben burada sizlerin huzurunda zeytinliğine toprağına doğasına sahip çıkan Dikmece halkına teşekkürlerimizi sunuyorum onların direnişi bizlere umut oldu örnek oldu, sağ olsunlar var olsunlar.
Defne ve Samandağ’ı kapsayan 207 hektarlık alan rezerv alan olarak ilan edildi
Daha sonra bu bir yıllık süre içerisinde yakın tarihte bir yasa çıkardılar, rezerv alan ilan etme yasası. Bu yasa çok tehlikeli bir yasa bakın bu yasada, yasanın uygulandığı ilk yer Hatay oldu. Hatay’da Antakya Defne ve Samandağ’ı kapsayan 207 hektarlık alan rezerv alan olarak ilan edildi. Bu rezerv alan olarak ilan edilen bölgede iktidar artık istediği gibi at koşturacak. Oradaki yurttaşın yaklaşık 50-60 bin insanın yaşam alanlarına tekabül ediyor bu 207 hektarlık alan. Bu kadar insanı mağdur eden ve geleceksizleştiren bir yasa. Hatay’ı bu yasa ile bir laboratuvar olarak kullanacaklar, aynısını İstanbul’da Türkiye’nin diğer kentlerinde en güzel yerleri yurttaşın elinden alarak devlet istimlak edecek. Aslında AKP iktidarı bunları ranta açacak bütün dertleri budur. Başkaca bir dertleri gerçekten yok. Bu rezerv alanı on binlerce yurttaşımızı mağdur etmiş durumda. Parlamentoda çok söyledik, vekillerimiz defalarca söyledi, grup başkanvekillerimizin bu konudaki duyarlılığı oldukça yüksek. Biz buradan bir kez daha AKP iktidarına diyoruz ki rezerv alan olarak ilan ettiğiniz yasayı derhal kaldırın ve yurttaşın olan toprağı ve varlığını onlara geri verin.
Suriye’den gelen göçmenlerin buraya yerleştirmek istediklerini biliyoruz
Yine AKP iktidarı neden Hatay’da yoktu. Bakın hep bahsettik demografik yapının değişiminden. Hatay’da zaten on yıllardır devam eden asimilasyon politikaları Hatay’da özellikle Suriye’den gelen göçmenlerin buraya yerleştirilmesi ve nüfus değiştirme politikalarını iyi biliyoruz. Burada yaşayan Arap Alevileri bu topraktan sürmek onların yerine kendi vatandaşı olarak gördüğü kesimleri yerleştirmek gibi bir plan ve projesi olduğunu devletin on yıllardır biliyoruz. İşte yine Hatay halkı olarak en büyük acımız bu devleti Allah’ın lütfu olarak gören AKP iktidarının eline fırsat geçti ve şimdi bu topraklarda demografik yapıyı değiştirmek için uzattıkça uzatıyor. Kentte yoğun bir göçün olmasını bekliyor, istiyor. İşte ilk gün biz enkaz altındayken gelmediler ya işte bunun için gelmediler. Biz biraz daha ölelim, biz biraz daha azalalım diye gelmediler. Hemen akabinde uyguladıkları politikalara baktığımızda ki buradaki yurttaşımız çok iyi bilir Türkiye de buradan duysun; Antakya insanı çoluğunu çocuğunu okutmak için varını yoğunu ortaya koyan gerekirse toprağını, malını mülkünü satan bir toplumdur. Burada bizi okullarla sınadılar, hastanelerle sınadılar. bakın biz okulların açıldığı ilk haftada o zaman dem parti olarak gelmiştik merkezi bir heyetle. İnanın ulaştığımız bütün çadır kentler, konteynır kentler, yaptığımız halk toplantılarındaki birinci gündem eğitim meselesiydi. Çünkü insanlar çocuklarını okutmak istiyor.
Bizi göçe zorlamak istiyorlar
Burada çok mu zordu yıkılan bir okulun yerine bir prefabrik okul yapmak? Devlet için zor mudur bu? Bu iktidar için zor mudur? Dünyanın en kolay işiydi ama bilerek ve isteyerek yapmadılar ki hastane de yapmadılar. Sağlık ocakları hala minicik konteynırlarda sağlık hizmeti vermeye çalışıyor. Bunun nedeni çok net olarak şudur. Biz bu tespiti sadece DEM Parti olarak yapmış değiliz, burada Antakya’da yürüttüğümüz demokratik kitle örgütleri, emek meslek örgütleri, sendikalarla yürüttüğümüz çalışma ve toplantılarda hemfikir olduğu konu şudur. Okul yapmak yok, hastane yapmak yok. Eğitim olmazsa sağlık hizmeti almazsanız zaten eviniz yok, konteynırdasınız ve hayatınızı küçücük bir çadırın içine sığdırmak zorundasınız. O zaman burada daha fazla kalabilir misiniz? İşte bizi göçe zorlamak için bunu ısrarla yapıyorlar, yapmaya devam ediyorlar. Buradan bir kez daha diyoruz ki….(arapça söylüyor)
Hakkımız için mücadele etmekten zerre geri adım atmayacağız
Bizim taleplerimiz eşit yurttaş hakkı temelinde taleplerdir. Bizim buraya ev yapın, konut yapın derken bu evleri ve konutları yurttaşa ücretsiz verin derken sizden sadaka istiyor değiliz.Türkiye’de vergisini en sistemli ödeyen kentlerden biridir burası. Vergisini ödeyen, kamudaki tüm varlıklara ortak olan her birimiz birer yurttaş olarak talep ediyoruz. Biz bunu AKP Genel başkanından değil, biz bunu bu ülkenin devletin hazinesinden talep ediyoruz. Onlar hasbelkader şimdi icra makamı olduğu için muhatabımız onlar. Bugün onlar gider, yarın başkası gelir. Bir yıldır ayrımcılık yapıyorsunuz, depremde insanları ölüme terk ettiniz, deyişimizi kendi sözlerinle bir kez daha ispatlamış oldun. Burada bu söylemi bir kez daha kınıyorum. Bizler yurttaş olarak buranın asli vatandaşları olarak taleplerimizi dile getirmekten, hakkımızı talep etmekten, hakkımız için mücadele etmekten zerre geri adım atmayacağız Erdoğan bunu bilesin bilesin.
Depremden toplanan vergilerle, depreme dayanıklı 1 milyon 300 bin konut yapılabiliyor
Yine aynı parti ve yine aynı partinin genel başkanı utanmadan seçim beyannamesinde depreme dirençli kentlerden bahsediyorlar. Depreme dirençli kentler yapacağız diyorlar. Oysa onlar depreme değil dirençli kentler, onlar insan canını hiçe sayan bir yapılanma biçimiyle adım atıyorlar. Bakın Türkiye ekonomisinin sürekli büyüdüğünden bahsedilir ve bazı rakamlar açıklanır. Hiçbir şekilde üretime dayalı bir büyüme değildir. İnşaat sektörüne dayalı bir büyümedir. Ve bu ülkenin bütün varlıklarını ve kaynaklarını 5’li çetesine peşkeş çeken sadece bu ülkede betonlaşmaya yatırım yapan bir anlayışla sosyalist iktisatçıların da ifade ettiği gibi hormonlu bir ekonomik büyümeyi adeta yaptıkları binalardan, karayollarından, köprülerden sağladılar. Yurttaşı mağdur ederek sağladılar. Hatırlayacaksınız gölcük depreminden sonra deprem vergisi olayı ortaya çıktı ve deprem vergisi toplandı. Deprem vergisinin nereye gittiğini, deprem sonrasında dönemin bakanı Mehmet Şimşek’e soru soruluyor; deprem vergileri nerede diye. O da diyor ki biz onlarla otoyol yaptık, havaalanı yaptık. Burada da bir ar damarı çatlamış. Utanmadan bunu söylüyor. Arkadaşlarımızı bir hesaplama yaptı. Depremden toplanan vergilerle, depreme dayanıklı 1 milyon 300 bin konut yapılabiliyor. Şimdi o paralar deprem için harcanmış olsaydı 1300 konut ne demek depremde hasar gören bütün binaları yıktıktan sonra yıkılmış binalarla birlikte çok daha fazlasını yapmak demektir.
Bunların tıynetinde yalan söylemek var
Şimdi o paralar deprem için harcanmış olsaydı 1300 konut ne demek depremde hasar gören bütün binaları yıktıktan sonra yıkılmış binalarla birlikte çok daha fazlasını yapmak demektir. Ağır hasarlı orta hasarlı bütün Türkiye için söylüyorum ki İstanbul’da da bizi çok büyük tehlike bekliyor, umuyorum ki bu tehlikeyi yaşamayız. İşte bu paralar buraya harcanmış olsaydı o zaman gerçekten depreme dirençli kentleri yaratmış olurlardı. Ama bunların tıynetinde yalan söylemek var. Bunların politikası yalan yoğrulmuş bir hamura dönüşmüş. Bakın Erzincan, Varto, Bingöl, Gölcük, Düzce, Van, Elazığ depremlerini yaşadık bu depremlerden sonuç çıkarılmış olsaydı Hatay’da ve Maraş merkezli bu depremi bu şiddete yaşayabilirdik ama bu kadar ölmezdik. Bakın Japonya’da 9 şiddetindeki depremde insanların burnu bile kanamıyor. Demek ki bu işin oluru varmış demek ki bilimsel yöntemlerle çalışılırsa ekolojik dengeyi gözeten bir yerden çalışılırsa demek ki gerçekten kendi beyannamelerinde yalan yanlış yazdıkları depreme dirençli kentler doğal afetlere dirençli kentleri inşa etmeyi başarmış olsalardı bu depremlerden sonra çıkan sonucunda bizler bugüne bu kadar ölmezdik acımız bugün bu kadar büyük olmazdı. Yine bu iktidarın çıkardığı imar affı. Bu ölümlerin en büyük nedenlerinden biri buydu. Bu imar affı bilerek ve isteyerek depreme dayanıksız binaların kullanıma devam etmesinin mührünü bastı. İşte siz depreme dirençli kent yapacaksınız başta imar affını getirmeyecektiniz. Şimdi de derhal kaldırmanız lazım. Bu iktidar bilimden uzak bu iktidar karanlıkla bu ülkeyi yönetmek istiyor bugün bu ülkede çok önemli bilim insanları mühendisler var, çok önemli mühendis odalarımız var, bu işin uzmanı olan ve nasıl olunması gerektiğini bilen arkadaşlarımız var ama bunları dinlemediler.
Depremi unutmamak geleceğimizi inşa etmek için sorumluluğumuzdur
Bakın sizinle şu konuyu paylaşmak isterim. Jeoloji mühendisleri odası 8 Şubat 2021’de Fay Üzerinde Yaşayan Kentlerimiz Hatay raporunu yayınlıyor. Hatay raporunda adeta bu depremin fotoğrafını çiziyor ve diyor ki 7’den üzerinde bir şiddetindeki bir depremin yakın vakitte olma olasılığı çok yüksek diyorlar. Amik Ovasından Antakya’ya oradan Samandağ’a Akdeniz’e kadar uzanan bir fay hattından bahsediyorlar. Yine unutmadan söyleyeyim böylesi bir deprem aynı zamanda Akdeniz ülkelerinin tamamını etkileyecek sadece Mersin’i bizim Akdeniz bölgesini değil. Akdeniz ülkelerinin tamamını etkileyecek olan Mersin’deki nükleer santral yapımı var. Nükleer santralin kurulduğu yerde fay hattı geçiyor bu bizim için Çernobil demektir. Bu konuda da iktidarı sizlerin huzurunda bir kez daha uyarıyoruz ve oradaki çalışmalar tez elden durdurulmalıdır. İşte meslek odalarının bu raporunu dikkate almadılar. Bu rapor ne zaman açıklanıyor 8 Şubat 2021. Ve 18 Aralıkta 2022’de Kırıkhan’da 4,8 şiddetinde bir deprem oluyor bu depremin hemen ardından 22 Aralık’ta ben bu raporu referans gösteren bir soru önergesi verdim. Bu soru önergesine ilgili bakan cevap verme nezaketinde, lütfunda dahi bulunmuyor. İşte bunların depreme dirençli kent vaatleri tam da böyledir. Hiç kimseyi ve hiç bir şeyi ne yazık ki ciddiye almıyorlar. Biz depremi unutturmamalıyız biz depremi unuttursak biraz önce saydığım Gölcük ve diğer depremler gibi bir deprem daha yaşama ve daha büyük acılar yaşama olasılığımız var. Lütfen şöyle düşünmeyin anmalar yapıyoruz, sokaktayız, sesimizi her yerde duyuruyoruz. Peki bir işe yarıyor mu? Evet çok işe yarıyor. Bugün depremi unutmamak, unutturmamak geleceğimizi inşa etmek, bu konuda yerel yönetimler başta olmak üzere merkezi hükümeti bu konuda göreve davet etmek gibi bir görev ve sorumluluğumuz var. Çünkü biz çok öldük bu ölümlerden bu bedellerden çıkaracağımız sonuçlar hafızayı diri tutarak yeni depremlerde bu kadar ölüm olmaması için çaba harcamak zorundayız. En temel sloganımız bu depremde affetmiyoruz unutmuyoruz oldu. İşte bu zalim güruh bu zalim iktidar bizleri enkaz altında bırakırken o sıcacık saraylarından bizim ölmemizi izledi. Bunun için affetmeyeceğiz bunun için unutmayacağız. AFAD diye topluma yutturulan kurumların beceriksizliğini hırsızlığını affetmeyeceğiz, unutmayacağız. Toplumsal seferberlik yerine OHAL ilan ederek ormanlık arazileri meraları imara açmayı hedefleyenleri asla affetmeyeceğiz ve unutmayacağız.
Bizler, sizlerin müşterisi değiliz, talebimiz konutların yapılması ve yurttaşa ücretsiz verilmesidir
Askerler kışladan çıkmalı depremzedelere yardım etmeli dedik ama onlara da oradan çıkmayın emri verenleri ve bunu savunan milli savunma bakanının; ‘hayır efendim çıktılar ve depremzedelere yardım ettiler’ yalanlarını buradan kendisine iade ediyoruz. Bunu da affetmeyeceğiz ve unutmayacağız. Depremzedeler sizlerin müşterisi değil. Konut yapıp onu depremzedelere satmayı planlıyorlar. Gölcük depreminde yapıldığı gibi. Bizler sizin müşteriniz değil, bizler bu ülkede evini, barkını, hayatını, işini, aşını, her şeyini kaybetmiş olan depremzedeler olarak bizlerin talebi bir kamusal devlet anlayışı ile bu konutların yapılması ve yurttaşa ücretsiz verilmesidir. Değil bunu yapmak buna dair açıklama dahi yapmamak. Onların yaptığı bu. İnsanlar AFAD’a gidiyor, kaymakamlığa gönderiliyor kaymakamlık, valiliğe, valilik tekrar kaymakamlığa gönderiyor. Bir kısır döngü içerisinde depremzedeler benim evim ne olacak ben çadırda daha ne kadar yaşayacağım konteynırda ne kadar yaşayacağım bu kış koşullarında diye. Bu sorulara yanıt vermemek bu iktidarın depremzedelere yaşattığı ikinci travmadır. Birinci travmayı 1 yıl önce yaşadık ikinci travmayı iktidarın bu uygulamalarıyla yaşamaya devam ediyoruz. Biz bunları asla unutmayacağız unutturmayacağız. Bizleri aç bırakan ekmeksiz susuz bırakanları asla unutmayacağız. Kimyasal maddelerle etkileşimin yoğun olduğu enkaz kaldırma çalışmalarında yaşananları asbes soluduğumuzu bir çok deri ve göz hastalığına maruz kalmamızı ve buna ilişkin destek sağlanmamasını asla unutmayacağız, unutturmayacağız.
Gitmiyoruz buradayız sloganı buradaki kadınların çok önemli bir eseriydi
Enkaz altında kalan akıbeti belli olmayan, yakınları onları arayan kayıp depremzedeler için adım atmayanları asla unutmayacağız. Biz DEM Parti olarak bu ailelerin sesini dinledik ve Meclis’te kayıp insanların araştırılması için bir araştırma komisyonunun kurulması için teklifte bulunduk ama AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Dün kaybını arayan bir babanın Halk TV’deki konuşmasına canlı tanık oldum. Ben dedi ki sizden ev, konteyner, iş, ev, ekmek istemiyorum, sadece oğlumun, kızımın ve torunumu bulunmasını istiyorum. Onlara bir mezar yapalım istiyorum dedi. İşte bundan daha büyük bir acı olabilir mi? Zaten depremde cenazesini enkazdan kaldırıp mezara götürebilenler kendini şanslı hissetti. Biz bunu unutmadık, unutturmayacağız. Bizler bu acılara karşı toplum olarak direniyoruz. Erdoğan’ın söylediği köşeye sinmiş bir toplum değiliz, dün de öyle değildik yarın da öyle olmayacağız. Burada en fazla direnen sevgili kadınlar, örgütleyen öncülük eden sevgili kadınlar, hayatları 10-20 metrekarelik konteynırlara sığdırmaya çalışan sevgili kadınlar bu işin en önemli öncüleri sizlersiniz. Gitmiyoruz, buradayız sloganı buradaki kadınların çok önemli bir eseriydi. Bizler bu konuda sevgili kadınlara sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Kadınlar her yerde mağdur oldular. Üzülerek ifade ediyorum bunlar çok az yazıldı çizildi ama raporları mevcut. Kadınlar konteyner kentlerde, çadır kentlerde tacize uğradılar. O kadınlar hijyen malzemelerine ulaşamadılar, bir erkekten istemek zorunda kaldılar. Kadınlara bunları yaşattıkları için onları asla affetmeyeceğiz, bunları unutmayacağız. Huzurlarınızda kent için mücadele eden bütün depremzede kadınlara sonsuz saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Umudumuz sizlersiniz.
İktidara düşen görev AKP’nin partizanlığını yapmak değil
Biz yapılması gerekenleri bir kez sıralamak altını çizmek istiyorum. Hiçbir depremzedenin geleceğe dair bir fikri yok. Hükümet derhal bir açıklama yapmak zorundadır, nasıl bir planlama içinde kentte ne yapacak, bunun planlaması yapılmalıdır, depreme dayanıklı konutlar acilen yapılmalıdır. Bütçeden bununla ilgili ciddi pay ayrılmalıdır, yurt için ve yurt dışından gelen yardımlar hiçbir biçimde farklı amaçlar için kullanılmamalıdır, deprem konutları için kullanılmalıdır. Depremzedelerin birikmiş olan elektrik, su faturalarının tamamı silinmelidir. Kredileri ertelenmelidir, esnaf, çiftçi özel olarak deprem bölgesinde desteklenmelidir. Öğrencilere özel bir kredi uygulanmalıdır. Bunlar bu kadar önemli ki bunlar son derece hayatidir, hayata geçmesi gerekiyor. İktidara düşen görev, AKP’nin partizanlığını yapmak değil. Cumhurbaşkanına düşen görev AKP’nin genel başkanı gibi sokak çıkıp deprem gündemiyle bir seçim siyaseti belirlemesiyse hiç değil. Buradan bir kez daha diyoruz ki; depremzedelerin bu talepleri derhal yerine getirilmelidir. Derhal acil afet yönetim planlaması açıklanmalıdır.
Hangi birine yanacağımızı bilemeyecek kadar öldük
Bizler o kadar öldük ki, ne kadar konuşsak, ağlasak, ne kadar acı çeksek hiçbiri kafi gelmiyor ne yazık ki. Gölcük depreminden sonra grup yorumun bir şarkısı vardı eminim hepiniz bilirsiniz depremi anlatan. Deprem boyunca her birimizin kulağından düşürmediği o şarkının sözlerini paylaşmak istiyorum sizlerle. Sesimi duyan var mı diyordu, uykudaydı Maraş, uykudaydı Malatya, uykudaydı Adıyaman, Hatay, dipten bir uğultu koptu, 6 şubat 4.17. saniyeler sığdı on binlerce insanın ölümü, sonra çığlıklar ağıtlara, ağıtlar çığlıklara karıştı, ben buradayım, sesimi duyan var mı? Evet hepimiz birlikte gömüldük toprağın altına. Ama hepimiz aynı zamanda acılara da gömüldük hep beraber. İçerde kaldı anam, içerde kaldı babam, bir tane de değil ki hangi birine yanam. İşte biz arama, kurtarma çalışmalarında bu türkünün sözlerini bizzat yaşadık. O yana koşuyorsunuz başka bir ananın çığlığı bu yana koşuyorsunuz başka bir ananın çığlığı. Hangi birine yanacağımızı bilemeyecek kadar öldük. Aynı zamanda biz ölümden de bu ölümlerin üzerinden ölülerimizi asla unutturmanın sözünü buradan bir kez daha veriyorum.
Antakya 7 kez küllerinden doğmuş bir kenttir
Hataylı depremzede bir kadın şöyle demişti, sanki bir ağacım ben ayaklarım dünya kadar ve ayaklarımdan kökler çıktı, bu toprağa daha sıkı sarıldım, kendimi ve kentimi ben yeniden inşa edeceğim dedi. Buradan bir kez daha sözümüz olsun ki bu derinden hissettiğimiz yüreğimizi canımızı en derinden yakan acıyı asla unutmayacağız unutturmayacağız. Yasımızı tutmaya devam edeceğiz ağlayacağız elbette anacağız ölülerimizi, yıkıntılarımızı yeniden nasıl inşa edeceğimizi hep birlikte bakacağız ama sözümüz siyasi alanda da toplumsal alanda da söylemekten ve bunun mücadelesini vermekten asla geri durmayacağız. Bizler Pazarcıklı kadınların da dediği gibi; hiçbir yere gitmedik buradayız. Antakyalı kadınların dediği gibi; hiçbir yere gitmedik buradayız. Bizler kendimizi de kentimizi de yeniden inşa edeceğiz. Antakya kadim bir kenttir 7 kez yıkılmış 7 kez küllerinden doğmuş bir kenttir. Burada ezan çan hazan ve Hızır Türbesi’nin tütsünün bir arada olduğu bütün semavi dinlere beşiklik etmiş bir kenttir bütün inançların merkezidir. Bizler Antakya’yı Doğu'nun Kraliçesi'nin üzerindeki siyah başörtüsünü çıkaracak ve biz yasımızı sadece oturup ağlayarak değil yasımızı Doğu'nun Kraliçesi'ni yeniden ayağa kaldırmak için yasımızı direnişe dönüştüreceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyoruz. Hep beraber başaracağız.”