TJA'nın yerel seçim tutum belgesinde ‘kurucu unsur’ vurgusu
- 12:11 17 Şubat 2024
- Siyaset
AMED - TJA, yerel yönetimler seçimlerine dair tutum belgesinde 31 Mart’ta gerçekleşecek seçimleri “salt bir seçim süreci” olarak görmediklerine dikkat çekerek, “Kürt kadınlar, Kürdistan halkları başta olmak üzere bütün dünya halkları için savunma pozisyonunu aşarak kurucu unsur haline gelmeli, kurduğu sistem özgür eş yaşamın sistemi olmalıdır” denildi.
Tevgera Jinên Azad (TJA), “Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü, yerel yönetimleri esas alan eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sistemi ile yaşamın her alanında vardık, varız, var olacağız!” şiarıyla yerel yönetimler seçimlerine dair tutum belgesini Amed’in Sûr ilçesinde bulunan Saklı Konak’ta kamuoyuna açıkladı. Etkinliğin yapıldığı salona “Bı jın Jiyan Azadî’yê Ber bı azadiyê” pankartı asılırken, siyasi parti temsilcileri, Barış Anneleri, birçok kurum, kuruluş ve kadın katıldı.
‘Kayyımları geri göndereceğiz’
Açıklama öncesinde özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına saygı duruşu yapıldı. Ardından konuşan Demokratik Bölgeler Partisi Amed İl Eşbaşkanı Sultan Yaray, bu seçimlerle halkın kendi iradesiyle kazandığı belediyeleri geri alacaklarını ve kayyımları geri göndereceklerinin altını çizdi.
Ardından tutum belgesini TJA Aktivisti Nurcan Delil okudu.
‘Radikal demokrasi hamlesiyle boşa çıkarılmıştır’
Nurcan, en geniş, örgütlü, toplumsal bileşenle gerçekleştirdikleri ön seçimler neticesinde belediye eşbaşkan adaylarını ve meclis üyelerini belirlemek için toplandıklarını belirtirken, “Geldiğimiz aşamada Kürt kadınların özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesi karşısında yaşamın bütün hücrelerine tecrit uygulamaya çalışan tahakküm odakları, hareketimizin özgürlükçü yerel yönetimler için radikal demokrasi hamlesiyle bir kez daha boşa çıkarılmıştır. Özgür Kadın Hareketi öncülüğündeki bu radikal demokrasi hamlesi; bütün süreç ve sonuçları açısından hepimiz için büyük bir motivasyon kaynağı olmuştur. Erkek egemen sistemin kadınsız siyaset kurgusuna karşı kadın yoldaşlarımızın hem adaylık süreçlerine hem de önseçim çalışmalarına bu denli yoğun katılımı politik bir tavır olarak gerçekleşmiştir” sözlerine yer verdi.
‘Mücadelemizin gerekçesi özgür yaşamı inşa etmek’
Kadın hareketi olarak en zorlu zamanlarda bile radikal demokrasiden taviz vermediklerini söyleyen Nurcan “Mevcut eksiklikleri güçlü yoldaşlıklar ile eleştiri-özeleştiri mekanizmalarıyla, ideolojik güçlenme ve hiç kaybetmediği cesareti ile çözümleyecek, devrimi inşa etmeye devam edecektir. Mevcut motivasyonumuz, mücadelemizi koşulsuz bir biçimde özgür kadın değerleriyle ve yurtsever ölçülerle bütünleştirecek kudrete dönüşmelidir. Başta adaylarımız olmak üzere, seçim çalışmalarına devam edecek bütün kadın yoldaşlarımızın bu inançla mücadelelerini sürdüreceklerine güvenimiz tamdır. Mücadelemizin gerekçesi olan özgür bir yaşamı inşa etmek, yerellerin halkçı ve demokratik yönetimini esas almakta; bu esas toplumun tüm kesimlerine sorumluluk yüklemektedir. Kadın özgürlükçü bakış açımız ekolojik dengeyi korumayı, kültürleri ve kimlikleri özgür ifadeye kavuşturmayı, emeğin toplumsallaşmasını ve yoksullukla mücadeleyi içerir. Demokratik ulusun ön gördüğü çok dilli, çok kültürlü, çok kimlikli yerellerin inşası kadın özgürlük çizgisiyle hayat bulur” şeklinde konuştu.
‘Salt bir seçim süreci olarak değerlendirilmemeli’
31 Mart’a kadar olan seçim sürecinin salt bir seçim süreci olarak değerlendirilmemesi gerektiğinin altını çizen Nurcan, şunları kaydetti: “Süreci, kadınlar, gençler, Kurdistan halkları, inanç grupları üzerindeki tecridi kırabilecek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlayacak ve paradigmasını toplumsallaştıracak bir viraj olarak görme sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bu sorumluluk, içinde tutulduğumuz tecrit sistemini doğru anlamayı ve kendini tahakküm odaklarının politikalarına göre konumlandırma eğilimden çıkmayı gerektirmektedir. Kürt kadınlar, Kürdistan halkları başta olmak üzere bütün dünya halkları için savunma pozisyonunu aşarak kurucu unsur haline gelmeli, kurduğu sistem özgür eş yaşamın sistemi olmalıdır. Toplumda özgürlük inancının filizlendiği her hücreyi denetleme, şekil verme, kapatma politikalarıyla tecrit sistemi içinde tutan, kadın kırımını yerleşik politikası haline getirmiş kapitalist modernite karşısında demokratik modernite güçlerinin asli hedefi özgür eş yaşamın inşasıdır. Bunu gerçekleştirmenin yolu ise özgür kadın ve özgür erkek kimliklerinin açığa çıkarılması, özgür kadın ve özgür erkek arasındaki ilişkiden başlayarak yaşamın bütün bileşenlerinin özgür, eşit ve özerk birlikteliğinin gerçekleşeceği zemini inşa edebilmektedir. Bu zemin mahallelerden, köylere, kentlere doğru örgütlenecek toplumsal damarların özgürlükçü-demokratik yerel yönetimlerin eşbaşkanlık uygulamasıyla mümkündür.”
‘Eşbaşkanlık kadınlık ve erkek rollerinden arındırılmak zorundadır’
Nurcan, eşbaşkanlık uygulamasının kadınların ve erkeklerin özgür eş yaşam sisteminin yönetimsel faaliyetlerinin tamamını istisnaya yer vermeksizin bütünlük ve birliktelikle yürütecekleri bir mekanizma olması gerektiğine dikkat çekerek şöyle konuştu: “Meclislerin tamamının özgür düşünce ve irade ile belirlediği, temsilci olmanın ötesinde bütün meclislerin ortak aklının ve pratiğinin yansıması olarak bir kadın ve bir erkek eşbaşkan seçilir. Ancak onlar şahsında yönetim toplumundur, toplumsal olan açığa çıkarılmalıdır. Eşbaşkanlık kaba bir iş bölümü olarak ele alınamayacağı gibi inşa edilen kadınlık ve erkeklik rollerinden de arındırılmak zorundadır. Bu anlamda eşbaşkan adaylarımızın toplum karşısındaki uslüp, tavır, yöntemleri kadar bireysel yaşamları ve yaklaşımları da toplumsal olmak zorundadır. Kürdistan sömürgedir ve sömürge Kürdistan’ın özgürleştirilmesi ancak mücadelenin bütün katmanlarında kapitalist moderniteden kopuşun mümkün olduğunu, sosyalist değerlerle, sınıfsız, sömürüsüz, kadın özgürlükçü yaşayarak gösterebiliriz. Bu dönemde de başta eşbaşkan adaylarımız olmak üzere bütün kadın ve erkek yöneticilerimizden beklentimiz bu olacaktır.”
‘Eşit temsiliyete karşı çıkmak kadın düşmanı zihniyetlerin ürünüdür’
Binlerce yıldır erkek egemen zihniyetin kodladığı klasik erkeklik şeklinin yönetimde irade olma aşamalarında kadın düşmanlığını, kadını küçümseyen, kadını hazmedemeyen, kadınları birbirine düşüren pratiklerde kendini gösterdiğini belirten Nurcan, “Eşit temsiliyet sistemine karşı çıkmak, kadınları tartıştırmak, yaratılan mücadele değerlerini ortadan kaldırmaya çalışmak, eşit temsiliyeti gereksiz görmek bireyci ve küçük hesapları olan kadın düşmanı zihniyetlerin ürünüdür. Yönetim kademelerinde kimin imza atacağı, kimin resmi görüneceği, kimin hangi alanlarda sorumlu olacağı tartışmaları krize dönüşüyorsa zihniyetlerin iktidardan kopmadığı anlamına gelmektedir. Atılan o imza bir bireyin değil; halk tarafından seçilmiş ve irade olan meclisin yansıması olarak görüldüğünde kimin attığı anlamsız kalacaktır. Unutulmamalıdır ki eşbaşkanlık uygulaması “kadınla olmaz, yereller bunu kaldıramaz, kadın erkek ne fark eder” gibi anlayışlarla mücadele ederek bu günlere gelmiş; halkımız tarafından sahiplenilmiştir” sözlerine yer verdi.
‘TJA, gücünü toplumsallığından alıyor’
TJA’nın gücünü toplumsallığından alan bir hareket olduğunu ve sistemlerinde kadınların özgün- özerk örgütlülüğünü, özgürlükçü-demokratik yerel yönetim şeklini en etkili biçimde işleyeceğini aktaran Nurcan, “Kadın daire başkanlıkları, müdürlükleri ve bunlara bağlı birimler yeni iktidar odakları yaratmak için değil aksine iktidarı, erkek egemen eğilimleri paramparça etmek içindir. Yeniden kuracağımız bu mekanizmalar arasındaki ilişkinin özgür eşyaşam ilkelerine; kadın özgürlükçü esasa, demokratik, yatay karar almaya dayanması olmazsa olmaz tutumumuzdur. Bu anlamda karşıtlıklar karşısında cins sevgisine ve yoldaşlığına dayalı, etik estetik ölçülerle hareket etmek esas yöntemimiz olmalıdır. Diğer tarafta yaşamı erkeklerle paylaştığımız gibi özgürlükçü-demokratik yerel yönetim mekanizmalarımızı da erkeklerle birlikte yürüteceğimiz gerçekliği bulunmaktadır. Erkeklerle kurulacak bütün ilişkilerin kadın özgürlükçü ilkelerden taviz verilmeksizin, karşıtlaşmalardan uzak, yoldaşlığa dayalı, etik estetik ölçülerle geliştirilmesi esas aldığımız tarzdır” ifadelerini kullandı.
‘Saldırıların başında kadın emeğinin sömürülmesi geliyor’
Nurcan, tarihsel ve güncel anlamda karşılaşılan saldırıların başında kadın emeğinin sömürülmesinin geldiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Düşüncesinin, duygusunun, bedeninin toplamı olarak kadın emeğinin şiddet aracıyla, aralıksız sömürüldüğü sistem karşısında özgürlükçü-demokratik yerel yönetimlerin toplumun bütün bileşenlerini kadın özgürlükçü bakış açısıyla üretime ve ürettiklerini yönetmeye çağırması, bunun için uygun zeminler yaratması gerekir. Kadına yönelik şiddetin ekonomik, sosyal, psikolojik vb. bütün biçimleriyle sadece şiddet sonrasında hukuki, psikolojik, ekonomik destekler sunarak değil toplumun şiddetten arındırılmasını esas alan önleyici politikalarla ortadan kaldırılabileceği, yine yoksullaştırılan kadınlığa karşı üretici kadın kimliğinin açığa çıkacağı kooperatifleşme temel anlayışımızdır. Özgürlükçü-demokratik yerel yönetim sistemimiz önceki yönetim dönemlerimizde olduğu gibi bu dönemde de mahalle mahalle yaygınlaşmış kadın destek-dayanışma-üretim merkezleri kurarak ulaşılmadık tek bir kadın bırakmama hedefiyle hareket edecektir.
Kadın özgürlükçü bilgi ve deneyim
Kapitalist modernitenin inşa ettiği kadınlık karşısında kadın özgürlükçü bilgi, deneyim ve duygu ile tahakküm karşıtı, yatay, demokratik edimlerin özgürlükçü-demokratik yerel yönetimlerin bütün faaliyetlerine yedirilmesi gerekir. Kapitalist modernite ve uygulayıcısı ulus devlet gerçekliğini doğru çözümleme, kadın erkek ilişkileri başta olmak üzere egemene benzemeden mekanizmalar oluşturma ve bu mekanizmaları yönetme konusunda muazzam bir farkındalığın gelişmesi hedeflenmelidir. Bu anlamda ne büyükşehir, şehir, ilçe ayrımı ne de müdürlükler, daire başkanlıkları vb. şeklinde örgütlenen mekanizmaların birbirinden hiçbir surette ayrı, parçalı görülmemesi ortak zihniyetle, kadın özgürlükçe zihniyet ve pratikle yönetilmesi esastır.”
Kültürel kimliğin önemi
Kültürel kimliğin bir bütün olarak görülmesi gerektiği ve yapılacak bütün faaliyetlerin bu eksende gerçekleştirilmesi gerektiğini dile getiren Nurcan, “Özgürlükçü-demokratik yerel yönetimler kültürel soykırımla karşı karşıya bırakılan Kurdistan halkının, Kürt kadınların ve kız çocukların asimilasyon karşısında kendi dilleriyle, kültürüyle, doğalarıyla buluşacağı, kültürünü inşa edeceği ve sürdüreceği en temel mekanizmadır. Kadın özgürlükçü yaklaşımla buluşmamış, bunun içinden yeşermemiş hiçbir politika ve pratiğe aman verilmemelidir. Kültürel kimlik bir bütün olarak görülmeli, bütün faaliyetler bu eksende örgütlendirilmelidir. Özgürlükçü-demokratik yerel yönetimler, tüm toplumsal kesimler içindir. Farklı yaş grupları, cinsiyetler, yaşam tarzları ve pedagojilerden gelenlerin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü ilkelerden taviz vermeden kuşaklar arası aktarımı ve birlikteliği inşa edecek zeminler, çalışmalar açığa çıkarmak bu sebeple çok önemlidir” dedi.
‘En büyük mirasımız ideolojik gücümüz, cesaretimiz, deneyimlerimlerimiz’
“En büyük kaynağımız özgürlük eğilimini kaybetmemiş esnek zihinlerimizdi” diyen Nurcan, zihniyet devrimindeki en önemli rolün özgürlükçü-demokratik yerel yönetimler bünyesinde kurulacağını, ve de bu görevin dil, kültür, tarih, siyaset akademilerine düşeceğini belirtti. Nurcan, en büyük miraslarının ideolojik güçlerinin, cesaretlerinin, deneyimlerimlerinin olduğunu vurgularken, “Bu anlamda hafızayı diri tutmak, deneyim paylaşımlarını sürekli hale getirmek, mücadele tarihini kendimizle başlatmamak gerekir. Köklü yerel yönetim deneyimimizi, tarihsel varlığımızı ve nasıl bir yaşam sorusuna verdiğimiz cevabı harmanlamak özgürlükçü-demokratik yerel yönetim planlamamızda da akademilerimizde de kıblemiz olmalıdır. Gündelik planlamaların, programsız yönetim biçimlerinin alışkanlık haline getirildiği tüketim toplumunun, erkek egemen ve kapitalist sistemin bütün öğretilmişlerine karşı esaslı bir dönüşüm yerel, demokratik, ekolojik yaşam ve kadın özgürlükçü bilgiye dayanan akademiler ile sağlanabilir. Aksi durumda, zihinsel yoğunlaşmaların yön vermediği yönetme pratikleri açığa çıkacak ve bu da köklü toplumsal dönüşümü sağlayamayacaktır” ifadelerini kullandı.
‘Jin, jiyan, azadî’ felsefesi tüm insanların ve doğanın kurtuluşudur’
Yürüttükleri mücadelenin tüm boyutlarıyla yeni yaşamın inşasını yerellerden enternasyonele akıtacak nehrin yatağı olduğunu söyleyen Nurcan, “Yerellerin çeşitliliklerinin ve farklılıklarının, değişim ve dönüşümde ne denli etkili olabileceğini görerek, iddiamızın coğrafi sınırların ötesinde olduğunu da bu güce dayandırarak mücadele etmek, toplumsal sorumluluğumuzdur. Özgürlükçü-demokratik yerel yönetimler için bir kez daha yola koyulduğumuz bu dönemde ‘Jin, jiyan, azadî’ felsefesinin başta kadınların olmak üzere tüm insanlığın ve doğanın tek kurtuluşu olduğunu göstermeye devam edeceğiz. Demokratik dünya konfederalizminin, demokratik kadın konfederalizminin üzerine yeşereceği zemin, toprak olan özgürlükçü-demokratik yerel yönetim modelimizle, kapitalist modernitenin karşısında bir an durmaksızın kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik yaşam paradigmasını Ortadoğu’daki ve dünyadaki tüm toplumsal mekanizmalara taşımaya devam edeceğiz” sözlerine yer verdi.