Evrim Demir'in ateşle isyanı…

  • 09:03 22 Mart 2024
  • Güncel
 
Elfazi Toral 
 
MÛŞ - Evrim Demir’in, “Bedenimi esir altında olan Kürt halkı için yakıyorum. Bu eylemle barışın sesi olmak istiyorum” sözleriyle bedenini ateşe vermesine dikkat çeken annesi Süheyla Demir, “Devlet Kürt halkına bu kadar zulüm yaptığı için çocuklarımız yaşamlarını kaybetti. Evrim cezaevlerindeki hukuksuzluğu ve Kürt halkına yapılanlar için bedenini ateşe verdi” dedi.
 
Mûş'un Kop (Bulanık) ilçesinde, 14 Temmuz 2011 yılında, 18 yaşındaki Evrim Demir, Diyarbakır 5 No.'lu Cezaevi'nde 14 Temmuz 1982'de başlatılan ölüm orucunun yıl dönümünde, bedenini ateşe vererek yaşamına son verdi. Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek, 14 Temmuz 1982'de, Diyarbakır Cezaevi’nde devletin baskı, tecrit ve zulmüne karşı başlattıkları ölüm orucunda yaşamlarını yitirdi. Yurtsever bir ailede Kop’ta doğup büyüyen Evrim, ilkokul ve ortaokulu Kop’ta tamamladıktan sonra lise eğitimine ilk birkaç ay Van’da devam etti. Ardından Dersim’de kısa süre eğitimine devam ettikten sonra ailesinin isteği üzerine okul kaydı Kop’a alınarak, eğitimini kendi doğup büyüdüğü topraklarda sürdürdü ve birincilikle mezun oldu. Evrim, okulda başarılı bir öğrenci olmanın yanı sıra, devletin Kürt halkına yönelik sürdürdüğü baskı ve soykırıma karşı da küçük yaşlarda farkındalık kazandı.
 
Evrim bedenini ateşe verdi!
 
18 yaşındaki Evrim Demir, ailesiyle birlikte yaşadığı evin bahçesinde, gece saat 01.30'da bedenini ateşe vererek yaşamına son verdi. Yaşamının sona ermesi üzerine, Kop’ta hayat adeta durdu. Esnaflar kepenk kapattı ve Kürt halkı yas ilan etti. Bu eylem, Kürt halkını derinden üzen ve etkileyen, aynı zamanda devletin Kürt halkına yönelik sürdürdüğü politikalara karşı bir protesto niteliğindeydi. Otopsi işlemleri için Kop’tan Meletî’ye götürülen Evrim’in cenazesi, tüm Kop halkı tarafından eşlik edildi. Konvoy ve kitlesel bir şekilde Evrim’in cenazesine eşlik eden Kürt halkı, Xarpêt’te karşılandı. Amed’de, 15 Şubat'ta Abdullah Öcalan'ın Türkiye’ye getirilişinin yıl dönümünde kendisini yakan Mustafa Malçok'un yanına gömülmek istediğini vasiyet eden Evrim, ailesi ve dostları tarafından, vasiyet edildiği yere, Amed’e götürülerek, Mustafa Malçok'un yanında toprağa verildi.
 
‘Bu eylemle barışın sesi olmak istiyorum’
 
Evrim, yaşamına son vermeden önce ardında bir mektup bıraktı. Mektubunda, “Tüm Türkiye halklarına, savaşın esaretinden kurtulmuş, kan olmayan bir dünya diliyorum. Biz kardeşiz ama 'Haklarınız yok, Kürt sorunu yoktur' denilirse, biz de tüm gücümüzle bu hakları savunuruz ve isteriz. Bütün zorluklara rağmen 36 milletvekili seçildi, fakat bir milletvekilimiz düşürüldü. Benim sesim hukuk adı altında susturuluyor. Böyle bir hukuksuzluğu kabul etmeyeceğiz. Hatip Dicle ve diğer tutuklu vekillerimiz onurumuzdur. Kan, kanla temizlenmez; kan, kanı getirir. Bu MHP anlayışı, Kemalistlerin anlayışından hiçbir farkı yoktur. Kürt halkı, sınırları önemsemiyor, devleti önemsemiyor. Çünkü bir devlet, bir toplum var. Bir toplum, dili, kültürü ve tarihi ile var olur. Bizim sınırımızı, kültürümüz çizecektir; tarihimiz ve dilimizdir. Biz, Kürtçe söyleyip oynamak değil, statü istiyoruz. Kendi kendimizi yönetme hakkını istiyoruz. Bu eylemle barışın sesi olmak istiyorum.” ifadeleri yer aldı.
 
Evrim Demir'in annesi Süheyla Demir, kızının mücadelesini ve bedenini ateşe verdiği günü JINNEWS'e anlattı.
 
Evrim, Kürt özgürlük mücadelesiyle küçük yaşlarda tanıştı’
 
Evrim'in devletin Kürt halkına yönelik saldırılarını, katliamlarını ve baskılarını erken yaşlarda fark ettiğini belirten annesi Süheyla, "Evrim çok küçüktü. Kürt özgürlük hareketiyle çok erken tanıştı. Tanıştıktan sonra olayların farkına vardı" diye konuştu. Evrim'in yaşamına son vermesinin ardından, Süheyla'nın eşi tutuklanarak cezaevine gönderildi ve üç yıl orada kaldı. Süheyla, devletin baskısından kurtulamadıklarını dile getirdi ve eşine açılan soruşturmanın hâlâ devam ettiğini vurguladı.
 
 Evrim giydiği gömlek ile bedenini yaktı!
 
Süheyla, Evrim'in eylemini gerçekleştirmeden bir gün öncesini anlattı: "Kızımın böyle bir eylem yapacağını bilmiyorduk. O gün, mahallede arkadaşlarıyla buluşmuş ve 'Yarın bir olay yaşanacak' demiş. Arkadaşları bunu bizimle paylaştı. Ama ne olacağı konusunda bir fikrimiz yoktu. O gün ben bahçedeydim. Bostanları suluyordum. Yanıma geldi ve bize çay getirdi. O kadar mutlu o kadar sevinçliydi ki. Bir şeyler yapacağına dair hiçbir şey aklımıza gelmedi.  Şu an da elimde bulunan fotoğrafta giydiği gömleği ile kendisini yaktı.
 
‘Bedenimi esir altında olan Kürt halkı için yaktım’
 
Akşam oldu biz yatacaktık. Ben odama gideceğimi söyledim kızıma, oda kendi odasına çıktı. Gece saat 01.30’du, arka bahçede ağacın altında kendisini yakmıştı. Biz fark edene kadar saat 03.00’te kalktık. Bilmiyorduk sesler geliyordu arka bahçede. Ben de odaya geldim baktım kızım odasında yoktu. Yatağına hiç dokunmamıştı bile. Eşimi uyandırdım ve arka bahçede ağlama seslerinin geldiğini söyledim. Çıktım dışarı gittim baktım kızım kendini yakmış.  O sıra da eşim de geldi ve eşim orada bayıldı. Kaldırdım baktım tüm vücudu yanmıştı. Hemen kızımı kaldırdım hastaneye götürene kadar kızım sürekli bağırıyordu. Sürekli ‘Bîjî  Serok Apo, ben kendimi halkım için yaktım. Yoksul ve esir altında olan Kürt halkı için bunu yaktım’ diyordu. Sürekli bu sözcükleri tekrarlayıp durdu. Doktor, ‘Seni uçağa götüreceğiz’ deyince kızım da ‘Teşekür ederim’ dedi. Sürekli anne anne diye bağırıyordu.  Ondan sonra da başka bir şekilde konuşmadı. Gördüğüm tek şey buydu.”
 
Evrim binlerce omuzda uğurlandı
 
Bulanık Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Evrim, orada hayatını kaybetti. Süheyla, daha sonra otopsi işlemleri için Meletî'ye götürüldüğünü anlattı. Ardından 17 Temmuz 2011’de Evrim’in cenazesini Amed’e götürdüklerini paylaşan Süheyla, "Kızım, 'Cenazemi Diyarbakır'a götürün ve Mustafa Malçok'un yanına gömün' diye vasiyet etmişti. Kızımın cenazesi binlerce insanın omuzunda taşındı. Kürt halkının davasının izindeydi. Tek dileği, Kürt halkının taleplerinin yerine getirilmesi ve bu zulmün son bulmasıydı. İşte bu nedenle bedenini ateşe verdi."
 
 ‘Evrim devletin baskısını gördü ve kabul etmedi’
 
Süheyla, cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine dikkat çekerek, "Benim canım yandı, başkasının yanmasını istemiyorum. Açlık grevindeki tutsaklar beni derinden üzüyor. Bu hakaret ve zulüm artık son bulmalı. Kızım da bunun için bedenini ateşe verdi. Devletin zulmünü kabul etmedi. Bu zulmü gören çocuklar da kabul etmiyor. İşte bu yüzden kalkıp bedenlerini ateşe veriyorlar. Ben, cezaevlerinden cenazelerin çıkmasını istemiyorum. Kimse yaşamasın bu acıyı. Kimse ölmesin." diyerek sözlerini tamamladı.