YİBO, inkâr ve çocukluk: Burada Kürtçe ve kara lastik yasak…

  • 09:05 1 Haziran 2024
  • Güncel
 
 
Rozerin Gültekin
 
İSTANBUL - Özel savaş politikasının bir ayağı olarak inşa edilen YİBO’larda yaşananların anlatıldığı "Şiddet ve Asimilasyon Aracı Olarak YİBO” adlı e-kitabın yazarlarından ve ilkokulu YİBO’da okuyan Şükran Demir, “Orada geride bırakılabilecek bir şey yaşamadık” dedi. 
 
Özel savaş politikasının bir ayağı olarak asimile amacıyla Kurdistan’ın birçok kentinde “eğitim” adı altında kurulan Yatılı Bölge Okulları (YİBO), ile yıllarca çocuklar asimile edilirken, Kürt gerçekliği inkâr üzerinden şekillendirilmeye çalışıldı. Bir yandan YİBO’ların yarattığı tablonun üstü kapatılmaya çalışılırken diğer yandan teşhiri için de çalışmalar gerçekleştiriliyor. 2000’li yıllarda Hakkari’de YİBO’da ilkokulu okuyan Şükran Demir ve Hukuk öğrencisi Özgür Ünal YİBO'larda okuyan 25 öğrenci ile söyleşi yaparak "Şiddet ve Asimilasyon Aracı Olarak YİBO" adlı e-kitabı hazırladı. 22 Mayıs'ta yayımlanan e-kitabın ardından önümüzdeki aylarda belgeselin yayınlanması bekleniyor. E-kitabın yazarlarından Şükran Demir, kitaba dair ajansımıza konuştu. 
 
‘Orada geride bırakılabilecek bir şey yaşamadık’
 
Uzun zamandır YİBO’lara dair çalışma gerçekleştirmek istediğini ifade eden Şükran, Hafıza Merkezi’nin gençlik projesi aracılığıyla bu çalışmayı başlattıklarını söyledi. Şükran, “Bende YİBO’luyum. Kürtsün kapalı alanda sahip olduğun kimliğin aşağılanması ve yok sayılmasına yönelik girişimlere maruz kalıyorsun. Dışlanma ve şiddet var ama bunun tam olarak neye karşı olduğunu büyüdükten sonra fark etmiş oluyorsun. Biz orada geride bırakılabilecek bir şey yaşamadık. YİBO bugünümüzü şekillendiren bir yerde. O sürecin orada kalması demek çocukların maruz kaldığı her şeyin unutulması demektir. Bunun topluma yansıtılması gerekiyord, yaptığımız çalışma ne kadar olur bilmiyorum. YİBO üzerine çok yoğunlaşılmış bir konu değil. Yapılan bir çalışma var o da Serhat Arslan’ın tezi. Bu çalışma çok değerli. Bu konu üzerine daha fazla konuşulması gerekiyor bu nedenle YİBO üzerine yoğunlaştık” dedi. 
 
‘Burada Kürtçe ve kara lastik yasak denilmişti’
 
YİBO’lar ile yürütülen özel savaş politikasına değinen Şükran, YİBO’ların Osmanlı’nın son dönemi Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar süren bir anlayışın ürünü olduğunu dile getirdi. Şükran, “Merkezin dışında kalan bütün farklılıkları ortadan kaldırmaya yönelik bir eğitim sisteminden bahsediyoruz. YİBO’ların Kürdistan’da yaygın bir şekilde kullanılması çok planlı. 1938 Dersim Katliamından sonra Elazığ Kız Enstitüsünde kız çocukları sahip oldukları kimliklerden arındırılmak için toplatılıyor. Türkleştirilen çocuklar üzerinden Türklüğün yaygınlaştırılması için eğitim araç olarak kullanılıyor. Dağlık ve dağınık yerlerde yatılı okullara ihtiyaç olduğu fikri doğuyor ve1962 yılında bu resmileşiyor. Ama şöyle bir tezatlık var; dağınık ve dağlık olan yer sadece Hakkari ve diğer yerler değildi, Karadeniz’in şehirleri de böyleydi fakat uzun yıllar oralarda YİBO’lar açılmıyor. Kürdistan’ın şehirlerinde yoğun bir şekilde açılıyor. 90’larda yakılan köyler sonrası neredeyse bütün çocuklar YİBO’lara toplatılıyor. Bu çocukların sahip olduğu farklılıklar yoğun bir yasakla karşı karşıya getiriliyor. Kendimde YİBO’ya adım atar atmaz sıraya dizilmiştim ve bize burada Kürtçe ve kara lastik yasak denilmişti yani bu politikanın içine giriyorsun” diyerek yaşananları anlattı.
 
YİBO Kürt sorununu derinleştirdi
 
“Sıdıka Avar Elazığ’da değiştirdiği kız çocuklarından bahsederken insan yaratmaktan bahseder. Bahsettiği kız çocukları Kürt oldukları, Türkçe bilmedikleri için değiştirilip, dönüştürülüp insanlaştırılması gereken çocuklar olarak görülür” diyen Şükran, YİBO’daki müfredatın çocukların sahip olduğu kimliği aşağıladığını ifade etti. Şükran, “Sistemin kimliğine ne kadar geçiş yapabilirsen o kadar insan olabilirsin algısı insana dayatılıyor. Kişi, içinde yetiştiği aileden, topraktan, kültürden utanması gereken bir yerden bakıyor. Topluma karşı tepki geliştiren çocuklardan bahsediyoruz.  Bu tamamen başarıya ulaştı diyemeyiz. İçinden geldiği kültürü daha fazla sahiplenen çocuk profilleri de var. Ama binlerce çocuktan bahsediyoruz.  Bu çocukların etkilenmeden sistemin içinden çıkması mümkün değil” sözlerini dile getirdi. 
 
YİBO’nun Kürt sorununu da derinleştiren bir noktada olduğuna dikkat çeken Şükran, “Kürt sorununun temelinde anadil sorunu var. Bu hak tanınmıyor bu hak tanınmadığı sürece de bu sorunun çözülmesi mümkün değil. YİBO’larda çocukların sahip olduğu diller yasaklanıyor” dedi.
 
Çok ağır şeyler var…
 
Şükran son olarak kendi yaşadıklarından bahsederek YİBO’larda yaşanan taciz ve istismarı şu ifadeler ile dile getirdi: “Kendimde YİBO’da okuduğum için üzerinden en çok durmak istediğim konu toplumsal cinsiyet ve tacizdi. Çalışmayı yaparken insanlar bunu çok konuşmak istemedi. Bazı şeylerle yüzleşmek ve rahatça ifade etmek kolay değildir. Taciz YİBO’da sadece kız çocuklarına gerçekleşmemiş. YİBO’lara dair çıkan haberleri incelediğimizde erkek çocukların ve kız çocukların buna maruz kaldığını görebiliyoruz. Dışarıya tamamen kapalı bir alan, ailenize gidip anlatamıyorsunuz ya da o dört duvar arasında anlatabileceğiniz biri de kolay kolay bulunmuyor. Çocukların bunları anlamlandırması çok uzun zaman sonra oluyor çünkü biz oyun sanıyorduk diyorlar. Düşünün hamamda kız çocukları ve erkek çocukları bir anda çıplak şekilde yıkatılıyor bu bir tacizdir. YİBO’da kalmış arkadaşlarla konuşurken ben çok şey yaşamamışım sorgulamasını yapmaya başladım çünkü çok daha ağır şeyler var. Düşünsenize askeriye ile iç içesiniz sürekli şiddet ortamı var. Bütün bunlarla yüzleşmek ve yeniden konuşmak zordu. Ama insanlar bunların konuşulmasını ve gündemleştirilmesini istiyorlar."