‘Özel savaş politikaları ulus devlet politikalarının devamı’

  • 09:06 14 Haziran 2024
  • Güncel
 
Öznur Değer
 
MÊRDÎN - Kadına ve çocuğa yönelik artan suçların temel kaynağının yozlaştırma ve asimilasyon politikaları olduğunun altını çizen Eğitim Sen Mêrdîn Şube Eşbaşkanı Sümeyra Oğur, bu politikaları bertaraf etmek için “tüm kurumların işbirliği içinde eşit, özgür, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü yaşamı örmesi ve bu eksen üzerinde mücadeleyi büyütmesi gerektiği”ni vurguladı.
 
Özel savaş politikaları kapsamında devletin geliştirdiği argümanlara her geçen gün bir yenisi eklenirken, Kurdistan’da kadına ve çocuğa yönelik suçlar da artış gösteriyor. Özel savaş politikalarının en yoğun yaşandığı Kurdistan kentlerinden biri olan Mêrdîn’de son bir ay içinde kadına ve çocuğa yönelik taciz, tecavüz, katliam ve intihar vakalarında artış yaşandı. Kentteki kadın dinamikleri kadına ve çocuğa yönelik gerçekleşen suçlara dair tepkilerini gösterse de yargının cezasızlık zırhı failleri ödüllendirmeye devam ediyor.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Mêrdîn Şube Eşbaşkanı Sümeyra Oğur, Mêrdîn’de kadına ve çocuğa yönelik artan suçları değerlendirdi.   
 
‘Özel savaş politikaları ulus devlet politikalarının bir devamı’
 
Özel savaş politikalarının ulus devletlerin yürüttüğü politikaların bir devamı olduğuna işaret eden Sümeyra, ulus devletlerin, kendini milliyetçilik, cinsiyetçilik ve dincilik üzerinden var etmeye çalıştığını belirtti. Cinsiyetçiliğin, kadına yönelik artan şiddetin ana sebebi olduğuna dikkat çeken Sümeyra, kadını köleleştiren, erkeği ve eril zihniyeti egemen kılmaya çalışan bir zihniyetin hâkim olduğunu vurguladı.
 
‘Hedef asimilasyondur’
 
“Peki iktidarlar bu özel savaş politikalarına neden ihtiyaç duyarlar” diyerek bu durumun nedenlerine değinen Sümeyra, “Çünkü, hükmedemedikleri toplumlarda ekonomik, sosyal, kültürel anlamda geniş bir yelpazeye yayılan bu politikalarla, kadınların geleneksel rollerinin sürdürülmesini ve sistemi her seferinde yeniden tesis etmeyi hedefler. Tüm bunlar aynı zamanda asimilasyon politikasıdır. Mardin’de de hedeflenen budur. İçinde özelikle çete mensupları dediğimiz ama yer yer kolluk kuvvetlerinin de yer aldığı suçlar işlenmektedir ve bunun için her türlü kirli yönteme başvurulmaktadır. Bu özel savaşın aygıtları ise fuhuş, taciz, tecavüz, istismar ve uyuşturucudur. Bunlarla toplumun zihnine sızılarak uyuşturmaya, asimile etmeye, hafızayı yok etmeye ve her türlü ahlaksızlığı meşrulaştırmaya çalışılmaktadır. Tüm bunlar neticesinde de kadın ve çocuğa yönelik suçlarda artış meydana gelmektedir” şeklinde konuştu.
 
‘Erkek yargının onları koruyacağının farkındalar’
 
Yürütülen politikaların yansımalarından olan cezasızlık politikalarının da devrede olduğunu belirten Sümeyra, cezalandırılmanın olmadığı, yasaların etkin bir şekilde uygulanmadığı, kadın kazanımlarına dönük saldırıların arttığı bir yerde kadın ve çocukların savunmasız kaldığını dile getirdi. Bu nedenle suçluların, “Ne yaparsam yapayım bana bir şey olmaz” düşüncesiyle suç işlemekten korkmadığını kaydeden Sümeyra, “Nitekim İpek Er, Pınar Gültekin, Gülistan Doku ve niceleri ölüme sürüklenen ya da katledilen kadınlardı ve erkek yargının erkek failleri tarafından koruma altındalardı. Mardin özelinde de benzer bir durum olan ve hafızlara acı bir şekilde kazınan N.Ç. davası sanıklarından olan kişinin daha sonrasında akil sıfatıyla kaymakamlığın toplantısına davet edilmesi halkın vicdanında yara oluşturduğu gibi yürütülen bu cezasızlık politikalarının da bir sonucu olduğu gibi suçlulara da cesaret vermektedir” ifadelerini kullandı.
 
‘Yasalarla suçların önü açılmaya çalışılıyor’
 
Yasalarda yapılan ya da yapılması planlanan değişikliklerle kadın ve çocuğa yönelik tüm suçlara zemin oluşturulduğuna dikkat çeken Sümeyra, “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, TCK ‘Çocukların Cinsel İstismarı’ başlıklı 103’üncü maddede yapılmak istenen değişiklik, 6284 sayılı yasada yapılması planlanan değişiklikler ve son olarak da 9’uncu Yargı Paketi ile yapılması planlanan değişiklikler, çocuk ve kadına yönelik her türden suçların önünü açmaya, meşrulaştırmaya ve suçların artışına neden olmaktadır” dedi.
 
‘Bir halkı yozlaştırmak için çocuklardan başlamayı öngören bir zihniyet’
 
Bir halkı yozlaştırmak, asimile etmek için çocuklardan başlamayı öngören bir zihniyetin hakim olduğuna işaret eden Sümeyra, bu bağlamda çocuklara yönelik cinsel istismarın ve uyuşturucu kullanımının arttığını söyledi. Bunlarla apolitik bir gençliğin yetiştirilmesinin amaçlandığının altını çizen Sümeyra, “Uyuşturucunun çok hızlı bir şekilde yaygınlaştırılması, okul önlerinden başlayıp sınıf içlerine kadar girmesi, kız çocuklarının okul önlerinden kaçırılması, istismar olaylarından sonra ‘çocuğun rızası vardı’ söylemleriyle istismarın meşrulaştırılması ve yaygınlaşması gibi durumlar bunları gözler önüne seriyor. Sadece bu dönem içerisinde yaşanan iki olayı bu bağlamda örnek vermek istiyorum. Derik’te babasının akrabaları tarafından okul önünden kaçırılan öğrencimiz 20 gün boyunca çeşitli işkence ve istismarlara maruz bırakıldı. Gerek öğretmenlerinin gerekse de kadın platformlarının çabalarına rağmen küçücük bir ilçede bulunamadı. Kafa kol ilişkisi içinde yürüyen toplumsal yapı, kolluk kuvvetlerinin gereken hassasiyeti göstermemesi tüm bunların yaşanmasının sebebidir” vurgusu yaptı.
 
‘Kayyımlar eliyle kadın merkezleri kapatıldı’
 
İkinci bir olayın ise, yakın zamanda Artuklu’da Fatih Ortaokulu’nun yakınında öğrencilerin de sıklıkla kullandığı yol üzerinde bir çocuğa uygulanan cinsel istismar olduğunu kaydeden Sümeyra, “Okula giden öğretmen arkadaşlarımızın duruma tanık olması sonrası kurumlara haber verilmiş ve süreç başlatılmıştır. Maalesef sonrasında üzülerek öğrendik ki yine ‘çocuğun rızası vardı’ söylemleri ile konu kapatılmaya çalışılmaktadır. Bu olayda okul yolu üzerinde MOBESE’lerin olmayışı, çevrede metruk, terk edilmiş binaların varlığı, okulda güvenlik görevlisinin bulunmayışı, mahallede yoğun bir madde kullanımı olmasına rağmen önlemlerin yetersizliği kentteki tüm kurumların bir bütün olarak çocuklarımızı, gençlerimizi koruma noktasında nasıl bir güvenlik zafiyeti ve keyfiyeti içerisinde olduğunu göstermektedir. Kentin kadın ve çocuklar açısından güvensiz hale gelişi elbette ki bu örneklerle sınırlı değil. Son dönemlerde KHK’lerle ya da belediyelere atanan kayyımlar eliyle birçok kadın haksız ve hukuksuz bir şekilde işten çıkarılmış, kadın merkezleri kapatılmış, kadınların görüşebileceği ve destek alabileceği hiçbir kurum kalmamıştı. Dolayısıyla bir politika halinde tüm kentte kadın ve çocuklar birçok tehlikeye açık hale getirilmeye çalışılıyor” şeklinde konuştu.
 
‘Kürt kadın hareketi mücadelenin en önemli boyutunu oluşturuyor’
 
Tüm bu politikalar karşısında en başta kadınların erkek egemen iktidarlara karşı direnmeye, mücadelesini büyütmeye devam ettiğinin altını çizen Sümeyra, son olarak şunları söyledi: “Özellikle Kürt kadın hareketi, siyasal alandaki eşit temsiliyeti ve toplumun her alanındaki kadın örgütlenmeleri ile bu mücadelenin en önemli boyutunu oluşturuyor ve dünyadaki kadın direnişlerine de ilham oluyor. Nitekim son dönemde ‘Jin jiyan azadî’ felsefesi tüm dünya kadınlarının sloganı haline gelmiş durumda. Bununla beraber biz Eğitim Sen olarak ‘Toplumsal cinsiyet eğitimi yaşamsaldır’ düsturuyla tüm eğitim kademelerinde toplumsal cinsiyet eğitimleri verilmesini ve bunun eğitim öğretim müfredatına dâhil edilmesini savunuyoruz. Toplumun tüm kesimlerinde cinsiyet eşitliği ve şiddetle mücadele konularında eğitim verilmeli ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. Kadın ve çocuğun en üstün yararını gözeterek kadının toplumsal yaşamda daha fazla yer alabilmesi için ‘her işyerinde bir kreş’ açılmalı ve kadının ekonomik özgürlüğünün de önünü kapatan ve ev içine hapsetmeye çalışan ev içi bakım yükü böylelikle azaltılmalıdır. Yasaların etkin bir şekilde uygulanması, yargı paketleriyle yapılması planlanan değişiklikler ivedilikle geri çekilmelidir. Bir bütün olarak tüm kurumların işbirliği içinde eşit, özgür, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü yaşamı örmesi ve bu eksen üzerinde mücadeleyi büyütmek gerektiği inancındayız.”