Gülistan Kılıç Koçyiğit: Ekonomik krizin faturası halka kesilemez

  • 13:36 8 Temmuz 2024
  • Siyaset
ANKARA - DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, halkın yaşadığı ekonomik kriz karşısında AKP-MHP iktidarının tasarruf paketlerinin yalnızca halkı hedef aldığını, israf ve şatafatın ise saray ve yandaşlarına hizmet ettiğini belirtti. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın harcamalarını da eleştiren Gülistan, tasarrufun ciddi ve adil bir şekilde yapılması gerektiğini vurguladı.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi.
 
‘Madımak utanç müzesi olmalıdır’
 
Madımak Katliamı'na değinerek konuşmasına başlayan Gülistan, katliam faillerinin hala açığa çıkarılmadığını belirtti. Gülistan, “Alevilere yönelik katliamlarda bir cezasızlık hüküm sürüyor. Her gün cezaevinde hasta mahpuslar yaşamını yitirirken, hak ihlalleri artarken bu ülkede 3 yılı aşkın süredir İmralı’dan tek bir haber alınamazken ve tecrit devam ederken, Sivas’ın katilleri Cumhurbaşkanlığı tarafından affedilmiştir. Bu süreç, toplumun ve Alevilerin gözünün içine baka baka gerçekleşmiştir. En son Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı bir Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurdular. Şimdi cemevlerini saraya bağlamaya çalışıyorlar. Sarayın Alevilik politikası, saraya ve iktidara bağlı bir Alevilik yaratmaktır. Yani Alevilere kayyım atamak istiyorlar. Kerbela’dan bugüne yas tutan ve mücadele eden Aleviler, bugüne kadar nasıl biat etmedilerse bundan sonra da biat etmezler” dedi. 
 
‘İsraf ve şatafat sofrası kurmuşlar ama hesabı halka ödetmek istiyorlar’
 
Halkın yaşadığı ekonomik krizin yanında, AKP’nin sözde tasarruf paketlerinin Saray’a ve sermayeye uğramadığını söyleyen Gülistan, “AKP-MHP iktidarı yine bir paketle göz boyamaya çalışıyor, tasarruf paketi getiriyor. Her gün harcayan, israf eden, har vurup harman savuran iktidar, yandaşları semirten iktidar ama tasarrufu halkın yapmasını bekliyorlar. Bütçeyi savaşa, ranta, talana harcayan iktidar, ama göz diktiği halkın cebi, halkın sofrası. Getirdikleri paketle yarattıkları büyük ekonomik yıkımın faturasını halka yıkmaya çalışıyorlar. Yani kârları sermayeye aktarıyorlar ama maliyeti toplumsallaştırıp halka çıkarmaya çalışıyorlar. Bir israf ve şatafat sofrası kurmuşlar, orada yiyip içiyorlar ama hesabı halka ödetmek istiyorlar. Bu AKP ve MHP kriz iktidarıdır. Yalandan, talandan, ranttan tasarruf yapmadan bu ülke düzlüğe çıkmaz” diye konuştu. 
 
Gülistan konuşmasının devamında şunları dile getirdi: 
 
 “Bu tasarruf paketini açıkladıklarından hemen sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın tuvaletlerinin onarımına 23 milyon 933 bin TL’lik harcamanın yapılacağı basına yansıdı. Bakanlık bunu yalanladı mı? Hayır. Aksine özrü kabahatinden büyük bir açıklama ile bakım ve onarım giderlerinin tasarruf giderlerinin kapsamı dışında olduğunu ifade ettiler. Bakanlık ve astronomik rakamın bunun tasarruf giderlerinin dışında olduğunu söyleyince toplumun ikna olacağını sanıyorlar. 23 milyon 933 bin liralık onarımı tasarruf paketinin dışında tutuyorlar ama muhalefetteki bütün belediyelerin en küçük harcamalarını tasarruf paketi kapsamında engelliyorlar. O zaman soruyoruz: Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Tasarruf böyle olmaz. Tasarruf ciddidir, popülist boyayan önlemlerle tasarruf gerçekleşmez. Kamuda tasarruf yapmak istiyorsanız, vergi yapısını düzeltmeniz, demokratikleştirmeniz ve gerçek vergi adaletini sağlamanız gerekiyor. Politik tercihlerinizi savaştan, saraydan ve sermayeden kullanmak yerine halk için bu bütçeyi kullanmanız, bütçe kaynaklarını halkın ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmanız gerekiyor.
 
BOTAŞ’ın ihaleleri ile ne yapmaya çalışıyorsunuz?
 
Teklife gelince; toplumun gözünden kaçırılmaya çalışılan devasa düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri BOTAŞ tarafından yapılacak doğalgaz alımlarına yönelik geniş yetkiler verilmesidir. Şimdi AKP yaklaşık 200 defa Kamu İhale Kanunu'nda değişiklik yaptı ama bu ihale kanunu hiçbir zaman demokratik olmadı, şeffaf olmadı, toplumdan yana olmadı. Her zaman yandaşa nasıl ihale ve rant aktarım mevzuatını yapmaya çalıştılar. Buna göre kanunu yazdılar ama buna rağmen Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği Elektrik Piyasası Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması kanunu ile Kamu İhale Kanunu'nda yapılan doğalgaz alımlarına yönelik iptal kararı doğrultusunda yeni bir düzenleme yapıyorlar. Anayasa Mahkemesi her seferinde anayasaya aykırılık nedeniyle kanuni düzenlemeyi iptal ediyor, AKP ise cümlesine, virgülüne dokunmadan yeniden Meclis’e getirerek kanunlaştırmaya çalışıyor. Başka bir şey var, BOTAŞ tarafından yapılacak her türlü doğalgaz alımı Kamu İhale Kanunu'nun istisnası olacak. Yani Kamu İhale Kanunu'nun dışına çıkarılıyor ve cumhurbaşkanına yetki veriliyor. Biz bu tür düzenlemelerin altında bir bit yeniği olduğunu biliyoruz. BOTAŞ’ın ihaleleri ile ne yapmaya çalışıyorsunuz? Neden BOTAŞ ihalelerini Kamu İhale Kanunu'nun dışına çıkararak istisna tutuyorsunuz?
 
Kamu ihale düzenlemesi bir avuç sermayedar için yapılıyor
 
Bu düzenlemelerin bir avuç sermayedar için olduğunu çok iyi biliyoruz. Teklifte bir madde daha var, Türkiye Varlık Fonu Yönetim A.Ş’nin piyasa denge alt fonunda kamu bankalarının sermayelerinin güçlendirilmesi amacıyla 2024 mali yılı içerisinde özel tertip devlet iç borçlanması senedi ihraç edilmesi hususunda Hazine ve Maliye Bakanlığı'na yetki verileceği ifade edilmiş. Şimdi bu, Türkiye'deki Varlık Fonu ilk kurulduğu zaman da çok tartışılmıştı. Bu ülkede Türkiye’nin en büyük iktisadi varlıkları o fonun içerisine konuldu, fon Sayıştay denetiminden kaçırıldı, şeffaflıktan uzak bir şekilde kimin neyi nasıl yönettiğini bilmiyoruz. Fona devredilen bütün teşekküllerin zarar ettiğini biliyoruz. Yine fonun içerisinde olan kamu bankalarının yandaşlara nasıl kredi verdiğini ve bu kredilerin tahsil edilmediğini çok iyi biliyoruz. Ama şimdi fonun zararını da bütün halkın sırtına yıkmaya çalışan bir düzenleme yapmaya çalıştıklarını da tasarruf paketinde görüyoruz. Sermaye yapısını güçlendirmek için yandaş kredilerin peşine düşmeyen iktidar, yeniden borçlanma senedi aracılığıyla yükü topluma, yoksula yüklemeye çalışıyor. İşte iktidarın tercihi budur.
 
Kira desteği sağlanması konusunda kanun teklifi veriyoruz
 
Bu ayın başında kira artışındaki yüzde 25 sınırı kaldırıldı. TÜİK verilerine göre kira artışları yüzde 60,5 olarak belirlenmişti. Şimdi böyle baktığımızda, milyonlarca dar gelirlinin, asgari ücretlinin sadece kira için çalıştığını görüyoruz. Bu hafta başında belirli bir gelirin altında olanlar için kira desteği sağlanması konusunda bir kanun teklifi veriyoruz. Bu kanun teklifinde bütün muhalefet partilerinin desteğini bekliyoruz. Bu ülkedeki milyonlarca yoksul, alın teriyle çalışan dar gelirli, çiftçi için talep ediyoruz. Gelin el ele verelim, halkın sorunlarını bir nebze olsun hafifletelim.
 
Haksızlıktır 
 
Haftalardır konuşuyoruz, Temmuz ayı geldi ama yine de asgari ücrete zam yapılmayacağını açıklayan bir Çalışma Bakanlığı var, emeklilerin ücretlerini minimumda tutmaya çalışan bir iktidar aklı var. Bütün bunları yaparken utanmaları yok. Bir emekli maaşı, 2016 yılında asgari ücretin yüzde 66 fazlasıyken, bugün asgari ücretten yüzde 28 daha düşük durumda. Bu anlamıyla emeklilerin maaşları tam anlamıyla sefalet ücretine dönmüş durumda. En düşük emekli maaşı 10 bin TL'ye tamamlanmış ama bu kök aylıklarda yapılmadığı için kök aylıklar 10 bin TL’nin altında olmaya devam ediyor. Yaklaşık 4 milyon emeklinin kök maaşı 10 bin TL'nin altında. Bugün basına bir haber yansıdı. Şimdi enflasyon oranları da açıklandığı için emekli maaşlarına yüzde 24.73’lük enflasyon zammı yapılacak fakat bu zam da emeklileri hiçbir şekilde kurtarmıyor. Özellikle kök ücreti 10 bin TL'nin altında kalanlar açısından ciddi bir haksızlık olduğunu da ifade edelim. 
 
Bıçak kemikte 
 
Bugün basına yansıyan bilgide kök maaşı 10 bin TL altında olanlara bir ek katkı sunulacağı ifade edildi. Bununla yaklaşık 1 milyon 800 bin emekliyi kapsadığı ifade ediliyor. Bu 10 bin TL ve çok az üzerinden olan 4 milyon emekli var. Kök ücretleri artırmayarak büyük bir zulüm yapıyorlar ama ikinci bir zulüm daha var. Eğer emekli maaşı 10 bin 100 TL ise ek ücret vermiyorlar. İkinci bir defa emeklileri mağdur ediyorlar. AKP, kurduğu bu zulüm düzenine rağmen ne demişti? 2024 yılı emekliler yılıydı. Oysa biz biliyoruz ki 2024 ve son yıllar emeklilerin canına okuma yılıdır. Emekliler açısından artık bıçak kemikte. Emeklilerin kök ücretlerinin artırılmaması, asgari ücret karşısında erimesine gerçek bir çözüm bulunması gerekiyor. Bunun için bir yasa teklifi hazırlıyoruz, bunu yakında meclise sunacağız. Emekliler cülus bahşişi değil, haklarını istiyorlar. Emeklilere haklarını verin, cülus bahşişi sizin olsun.
 
TÜİK’e seslendi: Alışverişe gittiğin yerin adresini ver
 
Emeklilerin yaşadığı mağduriyetin temel nedenlerinden biri de biliyorsunuz harika bir kurumumuz var: TÜİK. Enflasyon sepetini herkesten gizliyorlar. Alaattin Aktaş, köşesinde çok önemli bir şey yazdı. TÜİK’in 2022’den beri enflasyon sepetinde 100 kalem hizmet ve malın fiyatını detaylı bir şekilde kaleme aldı. Bu 100 kalem mal ve hizmetin fiyatını görünce, TÜİK’in neden enflasyon sepetini açıklamadığını çok iyi anlıyoruz. Pakette neler var? TÜİK’e göre Haziran ayında bir adet yumurta 2.47 TL, bir kg kuru soğan 7.76 TL, toz şeker kilosu 20.73 TL, bir litre zeytinyağı 113 TL’ymiş. Şimdi bu ürünleri hangi markette aldığını TÜİK’e sormak istiyoruz. Adresini verin, biz de gidelim o marketten alışveriş yapalım. Bizim alışveriş yaptığımız marketlerde hiç böyle rakamlar yok. TÜİK’e göre ev kirası 5 bin 844 lira. Büyük bir şehirde 5 bin 844 liraya siz bir oda tutamazsınız. Şimdi soruyoruz TÜİK’e, bu evi nerede kiralamışlar? Söylesinler, biz de hep beraber o mahalleye, o şehre taşınalım. Zira böyle bir fiyatla hiç karşılaşamıyoruz. Yine sepetin içerisindeki çarpıcı rakamlardan birisi uzman doktor muayene ücreti 33 lira 69 kuruşmuş. Evet, bir uzman doktor, normal koşullarda bir özel hastaneye gittiğinizde katkı payı diye neredeyse bin TL veriyorsunuz ama burada bir uzman doktor muayenesi 33 lira 69 kuruş diye geçmiş. Soruyoruz, bu hangi hekimdir böyle halk yararına çalışıyor, bu kadar ucuz muayene yapıyor, söyleyin biz de gidelim, halkımız da gitsin, orada muayene olsun, orada tedavisini olsun.
 
TÜİK sarayın aparatı haline gelmiş
 
Tüm bunları üst üste koyduğumuz zaman neyi görüyoruz? Aslında nasıl hakikati gizleyen, halkın bütün bu enflasyon rakamlarıyla işçinin, emekçinin, yoksulun ve asgari ücretlinin cebindeki paraya göz koymuş ve oradaki parayı gasp eden bir yandaş TÜİK kurumu olduğunu görüyoruz. Eskiden bu ülkenin en fazla güvendiği kurumlarından biriydi TÜİK, bugünse sarayın aparatı haline gelmiş, sarayın enflasyonuna, sarayın mali politikaları doğrultusunda enflasyon oranını açıklayan bir kuruma dönüştüğünü görüyoruz. Tabi ki bunu kabul etmiyoruz. Elbette TÜİK de bunun hesabını verecek, iktidar da bunun hesabını verecek.
 
AKP’nin getireceği reformdan kim ne bekleyebilir?
 
Diğer gündemlerden birisi de biliyorsunuz, Meclis gündemi oldukça hareketli. Yaza girdiğimizden beri üst üste yasa teklifleriyle Meclis’i Ağustos'a kadar çalıştırmayı düşünen bir AKP iktidarı var. Günlerce konuşuldu, 9’uncu Yargı Paketi. Şu olacak, bu olmayacak. Şimdi biz buradan soruyoruz: 8 tane yargı paketinden ne hayır gördük de 9’uncudan ne bekliyoruz? Vallahi hiçbir hayrını görmedik. Varsa hukuksuzluk, haksızlık, yandaşı kurtarmaya çalışan yargı paketleri. Adaletsizliği, hukuksuzluğu derinleştiren yargı paketleri getirdiler. 9’uncu yargı paketi toplumda da bir umut, bir beklenti doğurdu. Bizim de günlerce telefonlarımız çaldı. Gittiğimiz her yerde halkımız soruyor: ‘Vekilim, pakette ne var, ne gelecek?’ diye. Evet, sonuçta olan oldu. Dağ fare bile doğurmadı. Şimdi şöyle diyelim: Deveye ‘Boynun eğri’ demişler, ‘Nerem doğru?’ demiş. Ne olacak? AKP’nin yapacağı yargı paketinden, AKP’nin getireceği reformdan kim ne bekleyebilir ki? Ortada bir yargı mı var ki reformu olsun? Ortada bir hukuk mu var ki reformu olsun? Tabi ki yok. Ortada ne bir hukuk var ne de bir yargısal düzen var. Güçler dengesi tamamen ortadan kaldırılmış ve yargı, sarayın aparatı, AKP’nin aracı haline dönüşmüş durumda.
 
Yargı paketi mi yoksa akıl tutulması mı?
 
Sayın Bakan açıklama yapmış: ‘Uygulamada olan yargı reformu strateji belgesinin gerçekleşme oranı yüzde 70 civarında, insan hakları eylem planının gerçekleşme oranı da yüzde 66 civarında.’ Tam bir Alice Harikalar Diyarı. Sorayım, bu tam dezenformasyon değil de nedir? Kayyımlar atanmaya devam ediyor mu? Evet. Siyasetçiler ağır cezalar almaya devam ediyor mu? Evet. Kobanê ve Gezi davalarındaki hukuksuzluklar bütün toplumun gözü önünde oluyor mu? Evet. Gazeteciler, kadın aktivistler, avukatlar, öğrenciler her gün darp edilip gözaltına alınıyor mu? Cezaevlerinde her gün ölüm ve ihlaller oluyor mu, tecrit devam ediyor mu? Evet. Her gün en az bir kadın bu ülkede erkekler tarafından katlediliyor ve Aile Bakanlığı başta olmak üzere bütün hükümet bunu seyrediyor mu? Ankara Gar Katliamı davası ve Soma davası başta olmak üzere bütün toplumun takip ettiği davalar cezasızlıkla sonuçlandı mı? Evet. Tabanda her gün insanlar gözaltına alınıp tutuklanıyor mu? Evet. Bu ülkenin Meclis’inde biz iki kelime Kürtçe konuştuğumuzda mikrofonumuz kapatılıyor mu? Evet. Kadınların kazanımlarına saldıran, ayrımcı düzenlemeler getiren, sorunları derinleştiren paketler varken nasıl reform oluyor? Biz soruyoruz getirdikleri yargı paketine reform demek için akıl tutulması yaşamak gerekiyor. Çünkü ortada bir reform yok, aslında çürümüş bir yargısal düzeni makyajlamaya çalışan bir akıl olduğunu görüyoruz. 
 
Hakkı, hukuku ve adaleti çalan bir iktidarla karşı karşıyayız
 
Gerçek bir reformdan bahsetmek için demokratik siyaseti ağır bir tahribata uğratan, özgürlükleri askıya alan, haksız tasfiyelere yol açan, yargının siyasal iktidarın aracı olduğu algısını güçlendiren, dolayısıyla yargıya olan güveni ortadan kaldıran uygulamaların son bulması, adalet sisteminin düzeltilerek onarım sisteminin yaratılması gerekiyor. Partimizin bu konuda yıllardır ifade ettiği bir yol temizliğine ihtiyaç vardır. Gerçek bir yargı reformunun yolu buradan geçiyor. Bunun için de AKP ve MHP’nin yargının üzerinden elini çekmesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin işletilmesi, yargının tam bağımsızlığının işletilmesi gerekiyor. Ama bütün bunlardan uzak bir akılla bize getirip paketleri dağıtıp paket paket hakkı, hukuku ve adaleti çalan bir iktidarla karşı karşıyayız.
 
Kanun teklifi AKP’nin eğitimle kavgasının yansıması
 
Öğretmenlik Meslek Kanunu geçen hafta komisyonda görüşüldü, bu hafta da Meclis’e gelecek. Öncelikle teklifin hazırlanma biçimini eleştirmek istiyoruz. Topluma rağmen kanun yapma pratiğinin bir devamıdır Öğretmenlik Meslek Kanunu. 18 milyona yakın öğrenci ve 1 milyon 200 öğretmeni ilgilendiren, toplumun yüzlerce yıllık geleceğini bağlayan bir meselede sendikaların, emek ve meslek örgütlerinin, akademisyenlerin, siyasi partilerin görüşü alınmadan ‘yaptım oldu bitti’ ye getirilen bir yasal düzenleme ile karşı karşıyayız. AKP’nin eğitim sistemiyle kavgalı olduğunu çok iyi biliyoruz. Eğitim sistemi ile sorunu olduğunu çok iyi biliyoruz. İşte bu kanun teklifi, AKP’nin eğitimle kavgasının bir yansımasıdır. Eğitimi ideolojik ve politik bakışına göre şekillendirmesinin yasası olduğunu ifade edelim. Bu teklifte öğretmen yoktur. Teklifte öğretmenlerin gerçek ihtiyaçlarının tespiti, haklarının geliştirilmesi, sosyal statülerinin artırılması gibi öğretmenlerin mali, sosyal ve anayasal hakları hiç sayılmıştır. Sorumluluk çok ama hak yok. Bunu asla ama asla kabul etmiyoruz. Yine teklifte özel okul ve kurslarda öğretmenlik yapan öğretmenler başta olmak üzere tavan ücret düzenlemesi es geçilmiştir.
 
Hak gaspı ve siyasal İslam’ın kurumsallaşması 
 
Özellikle temel ekonomik ve sosyal hakları, ücret ve çalışma düzenleri ile ilgili hiçbir düzenleme teklifte yoktur. Yine teklifte kariyer ve ücret farklılaşmasına, eşit ücret ilkesine, toplumsal cinsiyet sorunlarını gidermeye, tek tipçi eğitim anlayışının yarattığı sorunlara, kadın emekçilerin sorunlarına, iş kazalarına, meslek hastalıklarına, okul derslik kapasitesinin niteliksiz ve yetersiz olmasına yer verilmemiştir. Eğitim emekçilerine yönelik şiddet üstün körü ele alınmıştır. Öğretmenlerin dışındaki eğitim emekçileri, ücretli ve özel sektör öğretmenlerinden bahsedilmemiştir. Eğitim yaşamında fiilen olan, sayıları yüz binleri aşan idari, teknik, destek ve yardımcı personelin sorunları da görmezden gelinmiştir. Bu anlamıyla bu teklifte öğretmenlerin sorunlarının çözümüne, ücretli öğretmenliğe, meslek hastalıklarına, yıpranma paylarına dair hiçbir düzenleme yoktur. Sonuç olarak, bu iktidarın kanun teklifini ideolojik saiklerle hazırladığına dair eleştirilerimize ek olarak 1 milyon 200 bin öğretmenlerin eğitim akademisinde eğitim almaları pratik olarak mümkün değildir. Müfredat ve öğretmenlik meslek kanunu sömürünün, hak gaspının ve siyasal İslam'ın kurumsallaşmasıdır. AKP-MHP iktidarının kendi ideolojik bakışına göre geleceği şekillendirmesinin aracına dönüşmüştür.
 
Yüz yıldır asimilasyoncu anlayışla sürdürülen eğitim sistemi, Kürtleri ve diğer halkları yok sayarak yol almaya devam ediyor. Anadilde eğitim hakkı mevzubahis dahi edilmemiştir. Alevilere ve farklı inanç gruplarına mensup öğrencilere zorunlu din dersi dayatması devam etmekte ve buna dair tek bir kelam edilmemektedir. Biz buradan bu teklifin tümden çekilmesi talebimizi yeniden ifade etmek istiyoruz. Demokratik, özgürlükçü, laik, anadilde ve bilimsel bir eğitimin özgür ortamlarda gerçekleşeceği, çocukların işçileştirilmeyeceği, cinsiyetçilik ve ayrımcı düşünceleri beslemeyecekleri, asimilasyona uğramayacakları ve anadillerinde eğitim alabilecekleri bir eğitim anlayışını istiyor ve bunun için mücadele ediyoruz, mücadele etmeye devam edeceğiz. AKP’nin oldu bitti uygulamasıyla bu kadar köklü bir değişiklik yapmasına yol vermeyeceğiz, rıza göstermeyeceğiz.
 
Faşizme karşı mücadelenin yolu birleşmek
 
Dün Fransa’da sonuçlanan seçimlerde yeni halk cephesi birinci çıktı. Tabii Avrupa ve dünyada aşırı sağın ve faşizmin yükselmesi, bütün toplumsal kesimlerde endişe yaratmış durumda. Bu anlamda aşırı sağ ve faşizmin geriletilmesi açısından çok önemli bir başarı olduğunu ve bir başlangıç olduğunu ifade etmek istiyorum. Bütün dünya halklarına ve ezilenlere de sosyal demokratların ve solun bu başarısının umudu arttırdığını ifade etmek gerekiyor. Faşizme karşı mücadelenin yolu birleşmekten, buluşmaktan, yan yana durmaktan ve mücadele etmekten geçiyor. Fransa'da halkın ortaya koyduğu bu tutumun karşılığını da hükümet kurarak verecektir. Bir kez daha bu başarıdan dolayı Fransa'da yaşayan halkların hepsini kutluyoruz.
 
30 Haziran’da Marmara ve Ege’den başlattığımız ‘İradeye Saygı Yürüyüşü’ devam ediyor. Bugün Hakkari'ye vardı yürüyüşçülerimiz. Bugün Hakkari'de olacaklar. Biz hem Hakkari’de hem de Türkiye’nin dört bir tarafında haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı mücadele etmeye, yürümeye ve iradeye, demokrasiye, halka saygı duymaya devam edeceğiz. Günlerdir yolda olan bütün arkadaşlarımızı buradan selamlıyoruz. Emeklerine, yüreklerine sağlık. Türkiye’ye demokrasi gelecekse bu tutkuyla ve mücadeleyle gelecek."
 
 
 
 

Etiketler:

kayyım