Öz savunma, örgütlülük ve mücadele ile 25 Kasım’a (19)

  • 09:01 19 Kasım 2024
  • Dosya
Mexmûr Kampı’ndaki şiddete karşı mücadeleyi anlattı
 
Siya Kar
 
MEXMÛR - Kadınların her alanda 25 Kasım’a giderken şiddete karşı mücadelelerini yükselttiği bu süreçte Mexmûr Kampı’ndaki kadınların örgütlülük durumlarını değerlendiren İştar Meclisi üyesi Songül Güler, şiddetin kaba ve ince yöntemlerle uygulanan birçok çeşidinin olduğunu belirterek, “Şiddete karşı mücadelede bilinç, öz savunma, düşünce, fikir ve ruh gereklidir” dedi. 
 
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü vesilesiyle kadınlar, düzenledikleri eylem ve etkinliklerle alanlarda seslerini yükseltiyor. Kadın hareketleri, örgütler ve çeşitli kurumlar, önceden yaptıkları planlamalar doğrultusunda farklı şehir ve mekanlarda bir araya gelerek özgürlük taleplerini dile getiriyor ve kadına yönelik şiddetin son bulması için ortak mücadele çağrısı yapıyor. Bu mücadele, kadınların dayanışmasını ve hak arayışını güçlendiren bir zemin olarak öne çıkıyor.
 
Mexmûr Kampı’ndaki kadınlar da bu çerçevede kendi hazırladıkları program doğrultusunda etkinliklerini sürdürüyor. Kadınlar, düzenledikleri toplantılar, yürüyüşler ve diğer farkındalık çalışmalarıyla hem şiddetle mücadelede kararlılıklarını ortaya koyuyor hem de dayanışma ruhunu canlı tutuyor. Mexmûr'daki kadınlar, bu eylemlerle sadece kamp içerisinde değil, tüm kadınlara yönelik ortak mücadelenin bir parçası olduklarını bir kez daha ifade ediyor.
 
Dosyamızın bu bölümünde İştar Meclisi Koordinasyonu üyesi Songül Güler şiddete ve şiddete karşı mücadele yöntemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Her alanda sesimizi yükselteceğiz’
 
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nün önemine dikkat çeken Songül Güler, “25 Kasım, kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü olarak belirlenmiş. 25 Kasım günü biz kadınlar olarak sesimizi yükselteceğiz. Biz, kadına yönelik şiddete karşı 12 ay boyunca her alanda sesimizi yükseltip mücadele edeceğiz. Şiddeti sadece bir yıl ya da kişi ile ele alamayız. Şiddet, erkek egemen zihniyetin ürettiği politikaların sonucu. Şiddet kadın, çocuk ve topluma yönelik bir ideoloji. Erkek egemen zihniyet ile üretilmiş. Bu yüzden de sadece bir olay olarak ele alamayız. Uygarlık sistemi ile inşa edilmiş ve kurumsallaşmış, halk da erkek egemen iktidar ve şiddeti uygulamış” dedi. 
 
Yaşamın her alanında şiddet
 
Şiddet türlerine değinen Songül Güler, şunları söyledi: “Şiddet çeşitleri var. Bunlar nedir, ele almak gerek. Toplumsal şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet, fiziki şiddet, askeri şiddet, siyasi şiddet vb. Böyle tanımlayabiliriz şiddet çeşitlerini. Bu politika ve ideoloji hem kaba hem de ince bir şekilde günümüze kadar gelmiş. Bir işçi dışarıda çalıştığında ona yönelik en büyük şiddet nedir? Emeğinin karşılığını alamıyor. Bu bir şiddettir. Çalışan kadın özgün haklarını alamıyor. İnsan ev içi emeğini örnek olarak verebilir. Sabahtan akşama kadar evde ömrünün sonuna kadar emek veriyor. Ancak emeğinin karşılığını alamıyor. Buna karşı yine erkeğin ve aile fertlerinin psikolojik ve fiziki şiddetine maruz kalabiliyor. Yine çocuklarının şiddeti ile de karşı karşıya kalabiliyor. Ayrıca komşuları ve çevresinin şiddeti ile de karşı karşıya kalıyor.”
 
Yüzlerce tutsak kadın var
 
Siyasi alandaki şiddete ilişkin ise Songül Güler, “Siyasi olarak da insan şöyle yorumlayabilir: Kadın kendi kimliği ile siyaset yürütmek istediğinde ulus-devlet sisteminin şiddeti ile karşı karşıya kalabiliyor. Örneğin bugün yüzlerce mücadele eden kadın kendi kimliğini korumak istiyor, halkını korumak istiyor ve kendini temsil etmek istiyor. Bu kadınlar şimdi zindanlarda düşmanın şiddeti ile yüz yüze kalıyor. Onlarca yıllık cezalarla cezalandırılıyor” ifadelerini kullandı. 
 
24 saat psikolojik şiddet
 
Psikkolojik şiddete ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Songül Güler, “Yine inceltilmiş kadına yönelik psikolojik şiddetten bahsedebiliriz. Bu da 24 saat özel savaş politikaları bağlamına kadına karşı yürütülüyor. Kadınlar iradesiz bırakılıyor, kimliksiz, güçsüz bırakılıyor. Kadını yaşamın tümünden yok saymak istiyorlar. Sadece fiziki olarak kalmasını istiyorlar. Sadece çalışması, hizmet etmesi ve çocuklara bakması için rol veriliyor. Bu yüzden de psikolojik şiddet 24 saat kadına yönelik uygulanıyor” dedi. 
 
Savaşta taciz, tecavüz
 
Yaşamın her alanında kadına yönelik şiddetin uygulandığını vurgulayan Songül Güler, şunları dile getirdi: “Özellikle kendilerine demokrat diyen, demokrasi getirdik, kadın ve gençlere ‘haklar vermişiz’ diyen ulus-devletlerin metropollerinde kadınlar cinsel saldırıya, taciz ve tecavüze uğruyor. Sokaklarda, evde tecavüze uğruyor. Orta Doğu’da yürütülen savaşta eğer ‘gittiğin yeri işgal ediyorsan kadınları savaş ganimeti olarak ele alabilirsin’ deniyor. Bu yüzden de bugün yürütülen savaşta kadınlar taciz ve tecavüzle yüz yüze kalıyor diyebiliriz. Cinsel saldırı en çok kadınlara yönelik oluyor. Bu şiddetin en büyüğüdür diyebiliriz ki, kadın yaşamın her alanında şiddetle karşı karşıya kalıyor.”
 
‘Şiddetten nasıl korunabiliriz?’
 
“Kendimizi şiddete karşı nasıl koruyabiliriz” diye soran Songül Güler, “Bu çok önemli. İnsan önce bunu bilmeli. Eğer güç olursak, şiddete karşı durabiliriz. Kadın kimliğimizle güç olursak, bizden alınan gücümüzü tekrar kazanabiliriz, bizden alınan irademizi tekrar alabiliriz, elimizden alınan varlığımızı yeniden geri alabiliriz, Kendimizi güç haline getirebiliriz. Kişiliğimiz ve kimliğimizle tekrar şiddete karşı çıkıp mücadele edebiliriz” diye belirtti.  
 
‘Birlik olmalıyız’
 
Şiddete karşı nasıl bir örgütlülük ihtiyacı olduğuna değinen Songül Güler, şunlara dikkat çekti: “Kadın kendini örgütlemeli. Bu örgütlülük hangi temelde olmalı? Örgütlülük hakikat, kadının kurtuluşu hakikati üzerine olmalı. Bu temelde Önder Apo’nun Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü paradigmasını esas almalıyız. Jineoloji üzerine bir kez daha varlığımızı inşa etmeliyiz, bu paradigma ekseninde birlik olmalı kendimizi örgütlemeliyiz. Öz savunmamızı ancak bu esaslar temelinde yapabiliriz. Eğer bir ideolojin, sistemin yoksa, güçlü bir kaynağın yoksa toplumu, kadını, gençleri ve dünyadaki tüm canlıları saran işgal sistemine karşı mücadele edemezsin. 
 
Kamptaki kadınlar, askeri, ulus-devletin siyasi ve ekonomik şiddeti ile yüz yüze kalıyor. Kamptaki kadınlar olarak şiddete karşı jineoloji bilimi, demokratik ulus sistemi, Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü paradigmayı esas alıp örgütleniyoruz. Bizler meclis olarak örgütleniyoruz. Kurum olarak örgütleniyoruz. Peki, nasıl örgütleniyoruz? Kadın olma, kadın kimliğimiz temelinde örgütlenip mücadele ediyoruz.”
 
‘Şiddete karşı mücadele ediyoruz’
 
Songül Güler, son olarak şöyle konuştu: “Başta da belirttiğim gibi kadına yönelik hem ince hem de kaba bir şiddet uygulanıyor. Bu yüzden buna karşı bir bilinç gerekli. Bir öz savunma olmalı. Düşünce, fikir, ruh gerekli. Bu da sadece örgütlülükle olur. Kamptaki kadınlar bu temelde kendilerini örgütlüyor. Biz şiddeti bir ideoloji olarak ele alıyoruz. Bizler şiddeti erkek egemen sistemin politikası olarak ele alıyoruz. Bu yüzden de ideolojik bir sistemle şiddete karşı mücadele edilebilir.”
 
Yarın: Cinsiyete dayalı şiddete karşı 16 gün