2023 yılı medyasında hakikatten eser yoktu

  • 09:03 31 Aralık 2023
  • Medya Kritik
Nazlıcan Nujin Yıldız 
 
HABER MERKEZİ – 2023 yılının sonuna gelirken bir yılda ana akım medya hakikatten uzak haberlerini sürdürdü. Özgür basın ise bu hakikatten uzak haberleri hem teşhir etti hem de topluma gerçeği olduğu gibi yansıttı. Peki, ana akım medya bir yılda neleri görmezden geldi, neleri çarpıttı?
 
Siyasal iletişim kavramıyla birlikte iktidarların propagandasını yürüten tek şey kitle iletişim araçları değil, basın kuruluşları ve gazeteciler oldu. İktidarı elinde bulunduran güçler, başlarda kendi ideolojilerini halka yaymak adına bu yolu denemişse de şu anda topluma bir ideolojiyi değil, tamamen “ideolojisizleştirme”yi empoze ediyor. Peki bunu nasıl yapıyor?
 
Halkı kin ve nefrete teşvik etme suçunu bizzat iktidar ve yandaş medya işliyor. Kendi yanında durmayan kitlelerin bile “milli duygularını” harekete geçirecek haberler, diziler, reklamlar, filmler yapıyor. Bu, sadece bununla da sınırlı değil. Özellikle kadına ve çocuğa karşı işlenen suçlar, hak ihlalleri ortadayken bunları yaygınlaştıracak, topluma empoze edecek şekilde haberlerine, dizilerine ve filmlerine devam ediyor. Bu yıl da bu durum katlanarak arttı, devam etti. Ana akım medya yalan haberlerine, halkı kin ve nefrete teşvik eden yayınlarına, cinsiyetçiliği meşrulaştıracak dizilerine ve reklamlarına ara vermedi. Ana akım medya, diğer yandan ülkede her alanda süren mücadeleyi, her geçen gün artan yoksulluğu, kadına, çocuğa ve hayvana yönelik şiddeti, cezaevlerinde süren hak ihlallerini, tecridi, ülkede iktidarı zora sokan her sorunu görmezden geldi. Fakat tüm bunlara rağmen, hakikati topluma ulaştırmayı kendine dert edinen özgür basın geleneği ve emekçileri gerçekleri yazmaktan vazgeçmedi.
 
'Jin jiyan azadî' seslerini duymayan medya
 
Rojhilat ve İran’da 16 Eylül 2022 yılında başlayan “Jin jiyan azadî” isyanı hükümetin tüm saldırılarına rağmen 2023’ün ilk günü de sürdü. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigmanın temel sloganlarından olan “Jin jiyan azadî”yi temel alan kadınların direnişini tüm saldırı ve engellemelere rağmen özgür basın takip etti. Türkiye’deki ana akım medya ise 2022’de olduğu gibi bu yıl da direnişi görmezden geldi.
 
Depremin havuz medyayla imtihanı
 
6 Şubat’ta merkez üssü Mereş’in Bazarcix ve Elbistan ilçeleri olan 7.7 ve 7.6 şiddetinde depremler gerçekleşti. Deprem Mereş, Amed, Dîlok, Adana, Osmaniye, Kilis, Riha, Semsûr, Meletî, Hatay ve birçok ilçeyi, köyü etkiledi. Tüm deprem uyarılarına rağmen Türkiye’nin tedbir almaması nedeniyle on binlerce insan yaşamını yitirdi. Milyonlarca insan depremin ilk gününden itibaren kameralar önünde “AFAD gelmedi” dedi.  Bu sözler ana akım medya tarafından kesildi. Ve deprem “Asrın felaketi” söyleminden ibaret kaldı. Depremde olanlar bununla sınırlı kalmadı. Havuz medyası birçok gerçeği gizledi, halkı yanlış bilgilendirdi, manipülasyonlarını devam ettirdi. Örneğin, Habertürk canlı yayınında bir depremzedenin “Erdoğan, AFAD yardıma yetişti diyor, hani AFAD?” sözlerini kesti. Kanal D, Güney Kurdistan’dan depremzedeleri kurtarmak için gelen ekibin Katar’dan geldiğini söyledi. İktidar felaketi fırsata çevirmek için OHAL ilan etti, havuz medya bu durumu iyi bir haber olarak yansıttı.
 
Diğer yandan OHAL ile birlikte iktidarın reklamını değil, depremzedelerin yaşadığı sorunları halka ulaştıran medya kuruluşları hedef alındı. 10 Şubat’ta OHAL ilan edildi ve aralarında JINNEWS Kurdî, MA Kurdî, Xwebûn, Ronahî TV, Aryen TV, Nûçe TV’nin de aralarında olduğu 340 twitter, telegram, youtube hesabı ve site kapatıldı. Deprem bölgelerinde onlarca gazetecinin haber yapması engellendi. 
 
Kadınların öfkesi duyulmadı
 
Depremin ardından 8 Mart’ta alanlara çıkan kadınlar tüm öfkelerini sokaklarda haykırdı. Depremzedelerin çığlıklarını duymayan ana akım medya, depremin acısını öfkeye dönüştürüp sokaklarda hesap soran kadınların sesini de duymadı. Sözde muhalif Fox TV, izleyiciden gelen mesaj sonrası 8 Mart’tan bahsetti. CNN Türk ilk haberinde 8 Mart’tan söz ederken Afganistanlı kadınlara dikkat çekti. STAR TV, 4 kadının katledilmesi ile 8 Mart’tan bahsetti. Gazetelerde de durum farklı değildi. Gazetelerde 8 Mart haberleri, “Kadınlar Günü kadınlara yasak”, “Kadınlar unutuldu” ve “8 Mart’ın tadı yok” gibi absürt başlıklarla sınırlı kaldı. Hiçbir medya kuruluşu ve gazete kadınların öfkesini yansıtmadı.
 
Havuz medyanın ‘seçimi’
 
Seçim tarihinin yaklaşmasıyla birlikte ana akım medya kadınlara ve kadın kazanımlarına saldırmakta gecikmedi. Cumhur İttifakı'na Yeniden Refah Partisi (YRP) ve HÜDA PAR’ın katılmasıyla söz konusu partiler ilk olarak kadını ve çocuğu şiddetten koruyan 6284 sayılı yasayı hedef aldı. Bununla birlikte Yeni Akit Gazetesi de bu durumu fırsat bilip haberlerine yansıttı. Yeni Akit 15 Mart tarihli, “Zillet’e kuyruk oldu 6284’ü unuttu” başlıklı haberinde 6284 sayılı yasa için “Haçlı Batı ürünü devşirme yasa” tanımını yaptı ve yasanın yuva yıktığını iddia etti. Havuz medyasının seçimde yaptığı ilk şey kadınlara ve kazanımlarına saldırmak oldu.
 
HÜDA PAR’a seçim sürecinde oldukça sahip çıkan AKP Hizbullah’ı hatırlatan kitleleri susturmak için çareyi Hizbullah’ın katlettiği yazar Konca Kuriş’in abisinin verdiği röportajlara mahkeme kararıyla erişim yasağı getirmekte buldu. Sadece bununla sınırlı kalınmadı. AKP iktidarı Hizbullah ve HÜDA PAR’ın ilişkisini ortaya çıkaran 47 habere daha erişim yasağı da getirdi. Yine seçim sürecinde Yeni Şafak Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar’ı hedef aldı. Haberde partinin adını bile yazmayan Yeni Şafak, Çiğdem’i HDP Sözcüsü olarak verirken, haberinde ise “kirli sicili” diye eklemede bulundu. Özcesi, yandaş medya seçimde AKP’nin reklamından ve nefret kusmaktan başka bir şey yapmadı.
 
Montaj haberciliği
 
İktidarın ve iktidar medyasının halkı kin ve nefrete teşvik ettiğinden bahsetmiştik. Son zamanlarda gerçeklerden bahseden gazetecilere “Halkı kin ve düşmanlığa sevk eden yanıltıcı bilgiyi yayma” iddiasıyla saldıranlar, seçim sürecinde ilk turdan galip çıkamamanın öfkesiyle bu suçu bizzat işledi. Havuz Medya, TRT ve Anadolu Ajansı Tayyip Erdoğan için seçim startını bu kez montaj videoları ile yaptı. Bu suçu montajla işleyenler daha sonrasında bunu itiraf etti fakat bunu yapanlar yandaş olunca  “Halkı kin ve düşmanlığa sevk eden yanıltıcı bilgiyi yayma” suçu da görünmez oldu.
 
Özgür basına yönelik saldırılar devam etti
 
Her yıl olduğu gibi bu yıl da özgür basın emekçileri hedef alındı. Gözaltılar, tutuklamalar, işkenceler yine devam etti. 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde DFG Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu ve Mezopotamya Ajansı (MA) Editörü Sedat Yılmaz tutuklandı. Dicle ve Sedat Ankara’ya götürüldüklerinde 15 saat boyunca kelepçeleri çıkarılmadı. Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde gazetecilere işkence yapıldı. Havuz medya ise özgür basına yapılan saldırılar karşısında haberlerini “Sözde gazeteciler tutuklandı”, “PKK'nın 'Basın Komitesi' yapılanmasına operasyon!” başlıklarıyla servis etti. Ama uydurma iddialarla tutuklanan gazetecilerin tahliye haberlerine yer verilmedi. 
 
Katliam güzellemesi denince akla havuz medya gelir
 
Yine bu yıl da Kürtlere yönelik saldırılarda bu saldırıları meşrulaştırma görevi havuz medyanın oldu. Astana görüşmelerinin başladığı 20 Haziran’da Türkiye’ye ait SİHA ile Rojava’nın kentlerinden biri olan Qamişlo’ya saldırı düzenlendi. Tirbespiyê-Qamişlo yolunda gerçekleşen saldırıda araçta bulunan Qamişlo Kantonu Eşbaşkanı Yusra Derwêş, yardımcısı Leyman Şiwêş ve meclis üyesi Fırat Tuma yaşamını yitirdi. Yeni Şafak gazetesi, katledilenler Kürt olunca bu durumu haberine “MİT’in Suriye Kamışlı’da düzenlediği SİHA operasyonunda terör örgütü PKK/YPG'nin sözde Kamışlı Kantonu Eş Başkanı Yusra Derviş ile Liman Şiveş ve Fırat Tuma imha edildi” şeklinde servis etti. Diğer yandaş gazetelerin katliama dair başlıkları ise şu şekilde oldu: “MİT PKK'lıları vurdu ses yine HDP'den geldi”, “MİT'in operasyonu sonrası HDP'den skandal çağrı: Suikastlar durdurulsun”. Yani yandaş medya yine katliam ve ölüm güzellemesine devam etti. Bu saldırı 2023’ün ilk ve son saldırısı, havuz medyasının da ilk ve son güzellemesi değildi. Bu katliamlardan ve güzellemelerden bahsedersek yazıyı sonlandırmak pek mümkün olmayacaktır.
 
Faili belli kazanın eksik olan ‘nedeni’ ve ‘nasılı’
 
Yandaş medya ölen Kürt olunca sessizliğini korumaya devam etti. 15 Ağustos’ta Colemêrg merkez ve ilçelerinde Barış Anneleri’nin de aralarında bulunduğu 23 kişi gözaltına alındı. Ev baskınlarında iki Barış Annesi o sırada ev adreslerinde bulunmadığından dolayı daha sonra savcılık ifadesi için Gever’den Colemêrg'e gitmek zorunda bırakıldı. Barış Anneleri Adalet Safalı, Perişan Akçelik, Perişan Akçelik’in oğlu Cihan Akçelik ve Avukat Erdal Safalı,  22 Ağustos’ta dönüş yolunda kaza yaptı. Avukatların ısrarlarına rağmen Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) olan uygulamayla ifade almayı kabul etmeyen savcı Barış Anneleri’ni zorla getirterek bu kazaya zemin hazırladı. Kaza sonucu Perişan, Adalet ve Cihan yaşamını yitirdi. Bu kazanın nedeni ana akımda yer bulmadı. Kaza ana akım medyasında  “Feci kaza”, “Katliam gibi kaza” başlıkları ile sınırlı kaldı. Bu politik katliama ilişkin hiçbir gazete kazanın nedenine, nasıl geliştiğine, yaşamını yitirenlerin kim olduğuna yer vermedi. “Acı haber Hakkari'nin Yüksekova ilçesinden geldi” dedikleri kaza, rutin olarak geçilebilecek bir kaza değildi. Bu politik bir katliamdı, bunun farkında olan ana akım medya bu sebeple nedenine, nasılına yer vermeden kazadan bahsetti.
 
KDP ve medyası Türkiye’nin izinde
 
Kürt ulusal birliğinin sağlanmamasındaki nedenlerden biri bazı Kürt basın kuruluşlarının, Türkiye’de var olan iktidara hizmet etmesi. Bunun geçmişten günümüze birçok örneği olsa da 2023 yılındaki en büyük örneği, 18 Eylül’de Hewlêr’de bulunan Kurdistan Ulusal Kongresi (KNK) binasına yönelik gerçekleşen silahlı saldırı oldu. Saldırıda KNK Temsilcisi Deniz Cevdet Bülbün katledildi. Kürt ulusal birliğine yönelik çalışmaları ve yürüttükleri çalışmalar ile önemli bir role sahip olan KNK’ye yönelik saldırı, Kürt ittifakına yönelik saldırı olarak değerlendirildi. Türkiye’de katliama sessiz kalındı, ana akım medya katliama yer vermedi. KDP’nin televizyonu Rudaw ise “Erbil’deki saldırıda hayatını kaybeden kişinin ‘KNK üyesi’ olduğu öğrenildi” ifadeleriyle KDP’nin saldırıdaki payına yer vermedi. Ana akımın temsilcilerinden Habertürk ise katliamı “Terör örgütü PKK'nın ‘sivil’ dediği kişi terörist çıktı” başlığıyla katliamı meşru kılmaya çalıştı. Görülüyor ki KDP ve medyası bu saldırıda Türkiye’nin politikasının ve medyasının izinden gitti.
 
Savaş, medyanın erilliğini bir kez daha gözler önüne serdi
 
Bu yıl da eril medya “kadın düşmanlığı” üzerinden yürüttüğü politikasına devam etti. 7 Ekim 2023 tarihinde Filistin ve İsrail arasında başlayan savaştan en çok etkilenenler, her savaşta olduğu gibi kadınlar, çocuklar ve doğa oldu. Çatışmaların ilk günlerinde yine kadınların bedenleri teşhir edildi, çocukların maruz kaldığı işkence ve şiddet görüntüleri servis edildi. Bunlar üzerinden “habercilik” yapan medyanın etik anlayışı ve sahip olduğu eril zihniyet kendisini açığa çıkardı. Hamas’ın İsrail’e başlattığı saldırılarda Almanya vatandaşı Shani Louk isimli kadın katledildikten sonra bedeni teşhir edildi. Shani’nin görüntüleri ve maruz kaldığı işkence, kısa süre içerisinde tüm dijital medyaya yayıldı. İktidar medyası da kadın bedenini teşhir eden bu görüntüleri servis ederek haberde bu başlıklara yer verdi: “Festivalcilerin cesetleri çıkarıldı, katılımcılar dehşet anlarını anlattı”, “Herkes öldüğünü sanıyordu, annesi şaşkına çevirdi”, “Hamas tarafından kaçırılan Alman dövme sanatçısı Shani Louk yaşıyor mu?”, “Gazze sınırındaki ‘çılgın parti’ kâbusla bitti. Füzeler atılırken dans sürüyordu”, “Dünya onu Hamas'ın eline düşünce tanıdı.” Eril medya attığı manşetlerle bir kez daha işkence ve katliamı normalleştirdi.
 
Gündemi ‘fenomenlerle’ işgal etme
 
Türkiye’de son zamanlarda sosyal medya fenomenlerine yönelik operasyon ve tutuklama haberleri çoğaldı. “Kara para aklama” ülkenin tek sorunu haline getirildi desek yeridir. Herkesin merakla takip ettiği haberler ve dijital medya platformlarında dolaşan görüntülerden anlıyoruz ki yıllardır ülkede yaşanan “Kürt sorunu”, “tecrit” ve türlü hukuksuzluklar bu kadar takip edilmedi, bu kadar dile getirilmedi. Yani bu fenomenlerin haberleri platformlarda sıkça yer bulurken, asıl gündem doğal olarak kimse tarafından görülmüyor. Dilan ve Engin Polat ile başlayan ve haklarında kara para aklama soruşturmasıyla birlikte tutuklanmayla sonuçlanan operasyonlar, karşımıza her gün başka sosyal medya fenomenlerini çıkardı. Olaylar toplum tarafından sıkı bir şekilde takip edildi, yorumlar yapıldı, paylaşımlar yapıldı. Medya yapacağını yaptı. Ülkede son zamanlarda gündem olan İsrail-Filistin savaşı bile gölgede kaldı. Bir zamanlar dijital medya platformunun “gözdesi” olan Influencerlar (etkileyici) medyanın “fırsat bu fırsat” diyerek kurbanları arasına girdi. Hâlbuki bu fenomenlerin kara para aklamalarının ve bu bozuk düzenin sebepleri gayet ortada. Bu sebepleri görmezden gelen medya magazinsel aktarımıyla ülkenin gündemini çarpıtmaya devam ediyor.  
 
Ana akım öğrenci intiharlarını görmedi
 
Yılın son zamanlarında gündeme gelen bir diğer şey ise KYK yurtlarında yaşanan sorunlar ve öğrenci intiharları oldu. Aydın’daki bir yurtta ihmaller yüzünden yaşanan asansör kazası sonucu yaşamını yitiren Zeren Ertaş’ın ardından öğrenciler sokaklara çıktı. Öte yandan Türkiye’de bir ayda 4 öğrenci intihara sürüklendi. Bozuk düzene isyan eden öğrencilerin sesi her yıl olduğu gibi bu yıl da duyulmadı hatta öğrenciler yine hedef alındı. İntihara sürüklenen öğrencilerle ilgili ana akım hiçbir haber yapmadı. Zeren’in ölümün ardından yapılan haberlerde yine suçlanan asansörde olan öğrenciler oldu. Haberlerde hem öğrenci düşmanlığı hem de kadın düşmanlığı tavan yaptı. Nitekim Zeren’in ardından ana akım haberleri, her ihmal sonrası yaşamını yitirenlerin ardından yazılanlar gibi “facia” ile sınırlı kaldı.
 
Muhalif medya ana akımı aratmadı
 
Türkiye’nin en önemli sorunu ve tüm sorunların ana kaynağı Kürt sorunu ve buna bağlı olarak tecrit. Ana akım elbette bu durumu türlü manipülasyonlarla ve hakikatten uzak bir şekilde işlese de sözde muhaliflerin de bu durumda çok farklı olmadığının bir kanıtı daha var artık. İmralı Adası’nda 25 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun demokratik çözümü talebiyle Kurdistan ve Türkiye cezaevlerinde, “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyası kapsamında 27 Kasım günü dönüşümlü süreli açlık grevi eylemleri başlatıldı. Tutsak yakınları da aynı taleplerle 4 Aralık günü Adalet Nöbeti eylemine başladı. Nöbetler çok sayıda kentte devam ediyor. Bir zamanlar “adalet” diyerek nöbet tutanlar için bu talep tam olarak nerede duruyor bilmiyoruz. Ama kendine muhalif diyen medya konu Kürtler ve Kürtlerin talepleri olunca elbette ana akımı aratmıyor. “Kimin için adalet diye” sorulduğunda “Kürtler hariç herkes için” dediklerini bu sessizliklerinden duyuyoruz.
 
İktidarın nefret saçan medyası
 
Yılın son günlerinde Türkiye’nin gündemi, Federe Kurdistan Bölgesi’nin Metina ve Xakûrkê alanlarında yaşanan çatışmalarda 12 askerin yaşamını yitirmesi oldu. Bu olaydan sonra Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını arttırdı. 12 askerin ölümünün ardından ana akım medya yine devreye girdi. Bu sorunların çözümü gün gibi ortadayken iktidar ve medya yine nefret saçtı. İktidara yakın gazeteler ölümleri dış güçlere bağladı. Bu dış güçler gazeteden gazeteye değişti. Yeni Şafak ABD’yi, Türkiye gazetesi İsrail’i suçladı. Aydınlık gazetesi ve Yeni Akit ise CHP konusunda ortaklaştı. Sözcü ise manşetinde ise “Kandil’i yakın, yıkın” diyerek savaş isteğini dillendirdi. Ana akım nefretini yine Kürtlere ve Kürt siyasetçilere yöneltti. CHP’yi bu yolla eleştiren gazetelerden biri olan Aydınlık gazetesi, “Türkiye ayakta CHP yönetimi PKK’nın yanında” diye başlık attı. Yeni Akit “CHP oy uğruna PKK’nın safında” manşetleriyle bayilerdeydi. Hürriyet yazarı Nedim Şener, “Aradan yıllar geçti Atatürk’ün adını kullana kullana CHP’yi, PKK/HDP çizgisine oturttu” ifadelerini kullandı. Hedef alınan ve hedef gösterilen yine Kürt sorunun çözümünde ve barışta ısrarcı olan, siyasetçiler oldu. Nitekim bu haberler sonrası DEM Parti’nin birçok binasına saldırıldı. Siyasetçiler hedef gösterildi. Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar eden iktidar, yandaş medyaya yine “Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etme” görevini verdi. Çatışmaların ve ölümlerin nedenini açıklamayan ve sormayan medya, milli değerleri kullanarak toplumu manipüle etmeye devam etti.
 
Özgür basın susmayacak
 
Ana akımın teşhir edilmesi gereken haberleri, manipülasyonları elbette bunlarla sınırlı değil. Fakat tümüne yer verilirse çok uzun bir yazı olacağı kuşkusuz. Bunlara karşın, bir yıl boyunca tüm ahlaki ve etik değerlerden uzak medya kuruluşlarının karşısında mücadele eden, Türkiye’de yaşanan asıl sorunu dile getiren, çözümün nerede olduğunu işaret eden özgür basın da çalışmalarına ara vermeden devam etti. Geleneğimizi aldığımız yeri çok iyi biliyoruz. Hakikati yazmaya ve topluma ulaştırmaya yalnızca bir yıl değil, yüzyıllar boyu devam edeceğiz.