
DEM Parti'den zeytinlik yasasına tepki: Yasayla talan
- 18:56 19 Haziran 2025
- Siyaset
ANKARA - Zeytinlik alanların yok edilmesine neden olacak olan kanun teklifine tepki gösteren DEM Partili Gülistan Kılıç Koçyiğit, "Kaz Dağları'nı tıraşladınız; Şırnak'ı altüst ettiniz. Bu ülkenin dünya kadar zeytinlik alanını, orman alanını bitirdi. Siz şimdi bu hedefi 2'ye çıkarıyorsunuz, maden sahalarını arttırmak istiyorsunuz. Kimin hilafına? Bu ülkede yaşayan halkların hilafına; köylülerin, üreticilerin yaşam alanlarına el koyma pahasına bunu yapıyorsunuz" diyerek tepki gösterdi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, zeytinlik alanların kıyımına yol açacak madenlerin önünü açan kanun teklifi görüşmelerine dair Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknolojileri Komisyonu’nda konuştu.
Benzer kapsamda yasa tekliflerinin daha önce de Meclis’e getirildiğini ve halkın itirazı sonrası geri çekildiğini anımsatan Gülistan Kılıç Koçyiğit, “10'uncu defa da aslında Türkiye'nin geleceğine, doğasına, yaşamına, üretim alanlarına el koyacak ve tam bir ekokırım politikası olacak, tam bir ekokırım yasasını da buradan geçirmek istiyorsunuz, hayata geçirmek istiyorsunuz. Çok konuşuluyor, çok tartışılıyor; ülke sevgisi, vatan sevgisi, halk sevgisi, milliyetçi olmak. Nedir ülke sevgisi nedir? Nedir yurt sevgisi nedir? Nedir halk sevgisi?” diyerek tepki gösterdi.
'GES'lerle HES'lerle RES'lerle bu ülke sevilir mi?'
Gülistan Kılıç Koçyiğit, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Akbelenliyi, İkizköylüyü, Şırnaklıyı, Cudiliyi, Gabarlıyı sevmek değil midir? Zap'ı sevmeden yurt sevilir mi? Kaz Dağları sevilmeden, oradaki ağaçlar sevilmeden, çam ağaçları sevilmeden, Akbelen'deki zeytin ağaçları sevilmeden yurt sevilebilir mi? İnsanların yaşam alanlarını yok ettiğinizde, insanları topraksızlaştırdığınızda, mülksüzleştirdiğinizde, onları birer ucuz iş gücü haline getirip fabrikalarda karın tokluğuna çalışmak zorunda bıraktığınızda, gerçekten ortada bir ülke sevgisi kalır mı; bir yurttaş, halk sevgisi kalır mı? Suları borulara hapsedip HES'ler yaparak, tarım alanlarına GES'ler kurarak, barajlarının üzerine RES'ler yaparak, dağlara, taşlara her yere bunları kurarak ülke sevilebilir mi?” diye sordu.
'Ülke sevgisi, doğa sevgisi yok'
Bence ülke sevgisi yok, yurt sevgisi yok, doğa sevgisi yok, köylü sevgisi yok, zeytin ağacına hiç dokunmamış, zeytin ağacının gölgesinde hiç yatmamış, hiç onun sonbaharda topladığı bereketiyle mutlu olmamış, bir ağacı sulamamış, onu yeşertmemiş, büyüdüğünde onun karşısında mutlu olmamış. İnsan ancak böyle bir yasayı bu dünyada tek bir dikili ağacı olmazsa getirebilir, tek bir dikili ağacın gölgesinde uyumamışsa, serinlememişse, elini uzatıp onun bir meyvesini yememişse getirebilir. Eğer getirmiş olsaydı, bütün bunları yaşamış olsaydı asla bu yasaya imza atamazdı. Ben köyde doğdum, köyde büyüdüm, bizim için yaşam, doğa kutsaldır, ağaç kutsaldır, doğa kutsaldır. Siz en yaşlı ağacı kesersiniz, gerçekten çürümüş, ömrünü tamamlamış ağacı kesersiniz, genç bir fidana çubukla vurmak bile günahtır, vurursanız kızarlar size, büyükleriniz hemen uyarır sizi. Bir ağacı bir çocuğu korur gibi korurdu bizim büyüklerimiz, etrafını hayvanlar gelip yemesin diye çitlerdi. Böyle büyütüldük biz, doğa sevgisiyle, ağaç sevgisiyle, yeşil sevgisiyle, su sevgisiyle, insan sevgisiyle ama bu yasada bütün bunların karşısında duran bir anlayış var, bütün bunları yok sayan bir anlayış var.
Sermayeyi önceleyen yasa
Siz hiç gidip Akbelen'deki insanlarla konuştunuz mu? Acaba ne hissediyorlar? Ne hissediyor oradaki Akbelen köylüsü? Ne hissediyor yatağan köylüsü? Ne hissediyor şu anda kamyon kamyon, ormanını kesip götürüp sattığınız Şırnak köylüsü? Ne hissediyor Munzur'un dağlarındaki köylüler? Bir sorsunlar, bir oturun, bir konuşun, bir hissetmeye çalışın, bir kere olsun empati yapın. Meclis çoğunluğu elinizde, yasa yapma gücü elinizde, muktedirsiniz, iktidarsınız, yirmi iki yıldır iktidardasınız, eyvallah ama hiç kimse bu iktidarını doğa karşısında, yaşam karşısında kötüye kullanamaz. Yatağanlılar, Cudililer, Gabarlılar, İkiz köylüler, Kazdağlılar, Muğlalılar, Egeliler yok, bu yasanın içinde olmayan şey bu. Bu kadar açık ve net. Yasayı ticari kaygılarla yazmışsınız, sermayenin ihtiyaçlarını gözeten bir yasa yazmışsınız, sermayeyi önceleyen bir yasa yazmışsınız ve gelmişsiniz, bunu tumturaklı sözlerle bize anlatmaya çalışıyorsunuz.
Anayasa'nın 56'ıncı maddesine aykırı'
ÇED sürecine müdahale ediyorsunuz. Anayasa'ya aykırı mı? Net aykırı. Anayasa’nın 56'ncı maddesine, herkesin sağlıklı ve doğal bir çevrede yaşama hakkına aykırı bir düzenleme ama getirdiniz, koydunuz. Daha kötüsü -vekilim uzun uzun anlattı çok doğru bir şekilde- kroki koymuşsunuz, krokiyi üst üste koyuyoruz, siz zaten direnen, itiraz eden Akbelen'i falan yağmalamak istiyorsunuz, oradaki zeytinlikleri ortadan kaldırmak istiyorsunuz. Teklifin 11'inci maddesinin krokisi tam orası, açık ve net bir şekilde orayı zeytinlik alanından arındırmak istiyorsunuz. Sadece burada yapmadınız, bakın, Afrin'de de yaptınız. Afrin'de de o çeteler gittiler, oradaki zeytin ağaçlarını kökünden söktüler, götürdüler.
Doğaya savaş açmışsınız ve kazanıldığında hep beraber kaybedeceğiz
Bugün gelmişsiniz, zeytin kırım yasasına el kaldırmaya çalışıyorsunuz. Her şeyi enerji, maden, para olarak göremeyiz. Biz doğanın efendisi değiliz, biz insanlar doğanın bir parçasıyız, doğayla uyumlu yaşadığımız sürece, doğaya uyum sağladığımız sürece bu döngü, bu ekosistem dönüşür ve devam eder. Dünyanın sonu geliyor, ekolojik iklim krizi bir taraftan, ekolojik yıkım bir taraftan, su sorunu, küresel su krizi bir taraftan, gıda arz güvenliği bir taraftan; dünyanın başına gelebilecek bütün felaketler; sorumsuz iktidarlar, sorumsuz devletler, halkı, yoksulu görmeyen anlayışlar sonucunda oldu. En büyük göç dalgaları savaş nedeniyle olmayacak, su krizi nedeniyle, iklim krizi nedeniyle olacak. Neden? Çünkü bütün ormanlar yok ediliyor, ekosistem tahrip ediliyor, yeryüzünde dünya kadar canlı türü yok oluyor, haberiniz var mı? Ülkemiz dâhil. Anadolu'da eskiden kaplan, Anadolu Parsı vardı. Niye nostalji? Niye sadece fotoğraflarını görüyoruz biz o canlı türlerinin? Çünkü siz doğaya savaş açmışsınız ve kazanıldığında hep beraber kaybedeceğiz.
Kimin hilafına?
Kaz Dağları'nı tıraşladınız; Şırnak'ı altüst ettiniz. Bu ülkenin dünya kadar zeytinlik alanını, orman alanını bitirdi. Siz şimdi bu hedefi 2'ye çıkarıyorsunuz, maden sahalarını arttırmak istiyorsunuz. Kimin hilafına? Bu ülkede yaşayan halkların hilafına; köylülerin, üreticilerin yaşam alanlarına el koyma pahasına bunu yapıyorsunuz. Çok uyardık; bakın, İliç'teki Çöpler Madeni faciasında toprak kayması oldu. O zaman söyledik, dedik ki: Bu Fırat'a karışırsa bir ekolojik felaket olur. Çernobilin etkilerini yıllarca yaşadı bu ülke. Kimyasal atıkların, nükleer felaketlerin yaratacağı şeyleri söyledik.Siz getirdiniz Mersin Akkuyu'ya, zemininde dünya kadar çatlak olan yere nükleer tesis kurdunuz, Çöplerde hiçbir önlem almadınız. Maden sahalarını genişlettiler, sonunda orada insanlar göçük altında kaldı. Dünyanın liç yığını orada, ne bitki yaşıyor orada, ne canlılar uçabiliyor ama hepiniz memnunsunuz. Yaşamak ister miydiniz, o İliç Çöpler Madeni faciasının yaşandığı o bölgedeki köylü olmak ister miydiniz? Toprağına el koydunuz, şimdi İliçlilerin başka hiçbir şansı yok; ya madende çalışacak, ölecek ya açlıktan ölecek, halka dayattığınız bu.
Yasayla talan
Yarın kurduğunuz her maden sahasında, zeytinliğine el koyduğunuz her köylü ya o madenle çalışacak, madende ölecek ya çalışmayacak, açlıktan ölecek çünkü siz onun üretim aracını elinden alıyorsunuz. Bu bir sermaye transferi, bu bir mülksüzleştirme, bu bir mala çökme, bu bir talan ve bunu yasayla yapacaksınız, adına da ‘Meclisten geçti.’ diyeceksiniz. Bu sermaye politikalarını, özellikle de Kürdistan coğrafyasında bir de askerî stratejiyle desteklen hâlleri var. Örneğin, bir yere maden sahası kuruluyor, çok hızlı bir şekilde orası askerî güvenlik bölgesi ilan ediliyor. Ne köylü gidebiliyor ne halk gidebiliyor. Dağı taşı deliyorlar, ormanları yok ediyorlar ama bunun adı ‘maden çıkarma’ oluyor. Bunun adı ‘doğa talanı’ bunun adı ‘insansızlaştırma’ bunun adı ‘coğrafyayı yok etme.’ Net söyleyelim. Ya ‘rehabilitasyon’ kavramı size neyi hatırlatıyor? Bir şey hasta olduğunda rehabilite edilir değil mi? Demek ki siz doğaya zarar verdiğinizi kabul ediyorsunuz.”