Barış, bu halkın ‘Bijî’sinde gizli

  • 09:02 23 Ekim 2025
  • Kadının Kaleminden
“Bizler barışı, ölümün içinden geçmiş annelerin ağzından duyduk. Onun için ‘Bijî’ dediğimizde yalnızca bir sloganı değil, bir halkın iradesini de haykırdık.” 
 
Dorşin Gök  
 
12 yıl aradan sonra Amed yeniden barışın sesiyle yankılandı. Barış Anaları, iki günlük bir konferans için bir araya geldi. Kesk, sor û zer boncuklarla işlenmiş beyaz tülbentleriyle salona girdiler. O salon, yalnızca bir konferans mekânı değil, acının ve direnişin ortaklaştığı bir hafıza mekânıydı.
 
Beyaz tülbent, bu coğrafyada sadece bir geleneksel aksesuar değil. O tülbent, evlatlarını toprağa vermiş ama umudunu hiç kaybetmemiş annelerin taşıdığı bir simge. Bu konferansta da o beyaz tülbentler, hiç yitirilmemiş bir barış inancını, tükenmemiş bir enerjinin işaretiydi. Analarımızın bir tülbentlik umutları; “Barışın kapısı Öcalan’dır” diyebilecek netlikteydi.
 
Barış Anaları’nın yeniden bir araya gelişi sadece bir buluşma değil; yıllardır bastırılmaya çalışılan bir sesin yeniden yükselişiydi. Yasa bürünmüş ömürlerin barışa nasıl tutunduğunu görmek kolay değil. Acısıyla yaşamaya mecbur bırakılmış, evladını yitirmiş bir annenin hâlâ “barış” diyebilmesi hiç kolay değil. Ama işte tam da bu yüzden çok kıymetli.
 
Konferansta konuşulan her söz, dışarıda iki kere duyuldu belki; ama kalplerde çok daha derin yer etti. Çünkü o salonda acısı olmayan kimse yoktu. Her yüz bir kaybın izini taşıyor, her göz bir direnişin parıltısını yansıtıyordu.
 
Barış Anaları’nın verdiği mesaj açıktı: Acıya rağmen barışta ısrar etmek, susmamak ve unutmamak.
 
Bu topraklar çok acı gördü. Ama bizim analarımız, acıdan bir vicdan üretti, kayıptan adalet talebi doğurdu. Onların direnci, barışa açılan en güçlü kapı olmaya devam ediyor. 
 
Barış Anası olmak yalnızca bir unvan değil; bir duruş, bir hafıza, bir mücadele biçimi. Amed’de iki gün boyunca anlatılanlar sadece geçmişin değil; geleceğin de hikâyesiydi. Çünkü barış hâlâ mümkün. Ve barış, en çok da barışta ısrar edenlerin hakkı.
 
Öpülmemiş bir taşın, dokunulmamış bir toprağın, boğazda kalmış bir çığlığın, dökülememiş bir gözyaşının ne anlama geldiğini sadece acıdan vicdan üreten analarımız anlatabilir bize. Barışta ısrar eden analarımızın direnci, dünyadaki en onurlu direnişlerden biridir. 
 
Her söz alan ananın “Artık yeter. Başka çocuklar ölmesin!” haykırışı, başka evlatlar için seslendirilmiş en güçlü çığlıktı.
 
Bizim analarımız kayıptan adalet duygusu doğurdu. Onların direnci olduğu sürece umut vardır. Barış Anası olmak, yıkıntılar arasında bir dal yeşertmek, gözyaşıyla değil dirençle konuşmak, acının büyümesine izin vermeyip tekrar etmesini engellemektir.
 
Barış sadece bir sonuç değildir. Aynı zamanda adaleti istemek, vicdanı olmayanların kalplerinde vicdanı doğurtmaktır. Bu nedenle barış en çok da bir mücadeledir.
 
Bu konferansta Barış Anaları’nın haykırışı; “Barışın muhatabı Sayın Abdullah Öcalan’dır.” Bizler barışı, ölümün içinden geçmiş annelerin ağzından duyduk. Onun için “Bijî” dediğimizde yalnızca bir sloganı değil, bir halkın iradesini de haykırdık. 
 
Evlat acısını barışa dönüştürmek isteyen analarımıza barış sözümüz var.