‘Sürecin ruhuna uygun demokratik entegrasyon yasaları konuşulmalı’

  • 09:01 30 Ekim 2025
  • Siyaset
Melek Avcı
 
ANKARA - DEM Parti Milletvekili Dilan Kunt Ayan, 26 Ekim’de açıklanan geri çekilme kararının ardından hükümete çağrıda bulunarak, “Bu dönemde konuşulması gereken yeni yargı paketleri değil, sürecin ruhuna uygun demokratik entegrasyon yasalarıdır” dedi.
 
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin kritik bir aşamasında, Kürt Özgürlük Hareketi 26 Ekim tarihinde yaptığı açıklamayla Türkiye’den güçlerini geri çekmeye başladığını duyurdu. Bu adım, Kürdistan, Türkiye ve uluslararası kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, dikkatler iktidarın sürece dair atacağı somut adımlara çevrildi.
 
Geri çekilme kararının ardından en çok tartışılan konu, iktidarın bu tarihi hamleye nasıl karşılık vereceği oldu. Ancak kamuoyuna sızdırılan 11. Yargı Paketi, demokrasi, barış ve entegrasyon yönünde bir adım içermediği gibi, hak ve özgürlükleri daha da geriye götüren maddeleriyle tepkilere yol açtı.
 
DEM Parti Riha Milletvekili Dilan Kunt Ayan, yargı paketleri ve demokratik entegrasyon yasalarına ilişkin sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Sürecin önünü açan bir hamledir’
 
Sözlerine Kürt Özgürlük Hareketi’nin Türkiye’den güçlerini geri çekme kararı ile başlayan Dilan Kunt Ayan, “Tam da böylesi bir süreçte ve kritik öneme sahip böylesi bir açıklamanın akabinde 11. Yargı Paketi’nde geleceklere değil, tam aksine Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesine engel yasaları tartışmamız gerekir. Bizim şu an 11. Yargı Paketi’nde getirmek istedikleri yasaları değil, bu yeni dönemde, bu yeni hamleyle birlikte demokratik entegrasyon yasalarını konuşmamız gerekir. Bu tam da provokasyonları engelleme amaçlı, sürecin önünü açan bir hamledir” dedi.
 
‘Otoriter rejimini daha da derinleştiren paketlerle bu iş olumluya evrilmez’
 
Bunları konuşmanın neden önemli olduğuna işaret eden Dilan Kunt Ayan, Barış ve Demokratik Toplum Grubu üyesi 30 gerillanın 11 Temmuz’da silahlarını yaktığı eylemi hatırlattı. 26 Ekim’de yapılan açıklamanın sıradan bir açıklama olmadığını belirten Dilan Kunt Ayan şunları dile getirdi: “11. Yargı Paketi’ne gelecek olursak, henüz komisyonun önüne gelmiş; milletvekillerine, Adalet Komisyonu üyelerine gönderilmiş bir taslak yok. Biz bu taslağı her zamanki gibi mevcut siyasal iktidarın taktiğiyle öğrendik. Adalet Bakanlığı eliyle kamuoyuna bir paket sızdırılır ve biz bu metni incelediğimizde buna dair tepkilere göre yeni bir şekillendirme verme amaçlarının olduğunu çok iyi görüyoruz. Şimdi Adalet Bakanlığı’na şunu söylemek gerekiyor ki, tam da 26 Ekim’de Kürt Özgürlük Hareketi’nin yapmış olduğu açıklamalara denk düşecek yasaların ortaya konulması gerekiyor. Bu şekilde otoriter rejimini daha da derinleştiren yasa paketlerini sızdırmakla bu işin olumluya evrilmesi beklenemez.”
 
‘Süreç yasalarının oluşması gerekiyor’
 
Dilan Kunt Ayan, 27 Şubat’ta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının ardından toplumda sürece uygun bir yasa beklentisi oluştuğunu belirtti. Ancak mevcut yargı paketinin bu beklentilere ters düştüğünü söyleyen Dilan Kunt Ayan, paketin cezaları artırdığını, yeni suç tanımları getirdiğini, ifade özgürlüğünü kısıtladığını ve kişilerin kimlikleri, cinsiyetleri ile cinsel yönelimlerine ilişkin davranışları dahi cezalandıran düzenlemeler içerdiğini ifade etti. Dilan Kunt Ayan, “Böylesi bir süreçte bu kabul edilebilir bir şey değil. Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi paketlere sığdırılamaz. Paketlerle ortaya konulacak durumlarla biz bu sorunu ortadan kaldıramayız, bu yasaları da bu şekilde değiştiremeyiz. Başlı başına süreci esas alan yasaların oluşturulması gerekiyor. Peki bu paketler bize neyi ifade ediyor? Elbette toplumun her kesiminin bu sürece olan güveninin artırılmasıyla mümkün olabilecek bir durumu ifade ediyor” dedi. 
 
‘Toplumun adalet beklentisi varken bir adım yok’
 
“Yargı denildiğinde adaletin ve eşitliğin sağlanmasının, daha da iyileştirilmesinin, insan haklarıyla ilgili planların yasalara bürünmüş hali olması gerekirken, bir bakıyoruz; daha da yasaklayan, cezaları artıran paketlerle karşı karşıya kalıyoruz” diyen Dilan Kunt Ayan, şöyle devam etti: “Eğer bir süreci inşa etmek ve toplumun güvenini artırmak istiyorsanız, yargı paketlerinde toplumun her kesiminin adalet arayışına cevap vermek zorundasınız. Adalet beklentisi yalnızca demokratik siyaset üretenlerle sınırlı değil; toplumun tüm kesimlerinde bu beklenti mevcut. Gerek politik tutsaklarda, adli mahpuslarda; gerek meraları, evleri yıkılanlarda, doğa katliamlarına maruz kalanlarda... Peki bunlar ne ile mümkün? Elbette getirilecek yargı paketlerinde, toplumun sürece olan inancını artıran; Türkiye'nin demokratik bir ülke olacağına dair inancı güçlendirebilmek için bu paketlerin bir bütün olarak işlemesi gerekirken, bakıyoruz ki buna dair herhangi bir adımın, bir işleyişin olmadığını görüyoruz.”
 
‘Adalet Komisyonu sürece uygun taslaklarla gelsin’
 
Adalet Bakanlığı’nın, öncelikle Kürt Özgürlük Hareketi’nin 26 Ekim açıklamasına denk düşecek yasaları bir an önce ortaya koyması ve Meclis’te bunların ete kemiğe büründürülmesi için çalışmaların başlaması gerektiğini ifade eden Dilan Kunt Ayan şunları dile getirdi: “Vakit kaybedecek hiçbir durumun olmaması gerekiyor. Çok kıymetli bir adım; çatışmayı provoke etmenin, süreci baltalayacak her türlü durumun önüne geçen bir açıklama. O zaman tam da Meclisin, Adalet Komisyonu’nun bir an önce buna denk düşecek yasaları hayata geçirmesi gerekiyor. Bir diğeri ise halen ortada fısıltı olarak gezinen ve komisyonumuza gelmemiş olan yargı paketinin derhal geri çekilmesi ve bu yargı paketinde de sürecin ruhuna uygun, sürecin ruhuna denk düşecek, sürecin toplumsallaşmasına katkı sağlayacak yasa tasarılarıyla önümüze gelmeleri gerekiyor. Bu yasa tasarılarını aslında topluma sızdırmaları ve toplum nezdinde tartışılmasına imkân tanımaları gerekiyor.
 
Bakın, 11. Yargı Paketi adı altında ortaya atılan bu taslak çıktığından beri birçok LGBTİ+ örgütü, kadın örgütü, çocuk örgütü sahada sözünü kuruyor; böylesi bir paketi asla kabul etmeyeceklerini ifade ediyorlar. O zaman biz siyaseti üretirken, toplumun beklentilerini ortaya koyarken, sivil toplumdan ve mücadele eden hak örgütlerinden bağımsız bir şekilde bunu ele alamayacağımızı bir kez daha ortaya koymak gerekiyor. Bakanlığın da bir an önce bu sızdırılan yargı paketinin bu yönde olmadığını ortaya koyacak bir eğilim göstermesi gerekir.”
 
Yasalar için topyekûn mücadele gerek
 
Barış ve demokratik toplum sürecini talep ve inşa ederken, asıl dönüştürücü güç olacak toplum ne yapmalı sorusuna ise Dilan Kunt Ayan şöyle yanıt verdi: “Yüzyıllardır hiçbir zaman Kürt halkına bu devletin altın tepside bir şey sunmadığını çok iyi biliyoruz. Bunlar hep yoğun mücadelelerle, yoğun emeklerle var olan, hakkın alınmasıyla açığa çıktı. 1 Ekim 2024’ten beri sürece denk düşecek söylemleri kurduk. Fakat karşılığında neyi görüyoruz? Devletin, sürece denk düşecek yasalar yapma konusunda çekimser olduğunu görebiliyoruz. O zaman bunu sadece eleştirmek yerine, sürece uygun düşecek ve devletin bu konudaki süreç yasalarını yapabilecek topyekûn bir mücadele hattını ortaya koymamız gerekiyor. Toplumun içerisinde yaşayan her bir bireyin, kesimin, sivil toplum örgütlerinin, sosyalistlerin, demokratların bu talebi yükseltmesi gerekiyor. Nitekim, daha önceki süreçlerde söz kurmayanların başka bir versiyonla bunun önlerine gelebildiğini de görebildik. İşte bu süreçte topyekûn tüm kesimlerin, sürece denk düşecek yasaların oluşabilmesi için daha büyük bir mücadele hattı oluşturması gerekir.”
 
Demokratik entegrasyon ile ne ifade ediliyor
 
Sıkça bahsi geçen ve süreçte beklenilen “demokratik entegrasyon ve yasalarına” da açıklık getiren Dilan Kunt Ayan, bunun öncelikle bir “erime” olmadığını belirtti. Dilan Kunt Ayan şu sözleri kullandı: “Daha büyük olan içerisinde bir azınlık olarak görülüp bir erime değildir. Tam aksine, kendi hakkını, kendi hukukunu koruyan ama aynı zamanda ortak birlikte yaşamı ortaya koyan bir kavramdır. Mesela Kürtler üzerinden baktığımızda, bir kere bu ülkede ‘Terörle Mücadele Kanunu’ diye bir kanun var. Biz Kürtler için neyi ifade ediyor? Siyaset üreten bir Kürt siyasetçinin TMK kapsamında cezalandırılmasına tekabül eden bir şey. Şimdi tam da bu süreçte demokratik entegrasyona denk düşecek olan, TMK’nın derhal ortadan kaldırılmasıdır.
 
Bir diğeri ise infaz kanunu. Bu ülkede infaz kanunu, Kürt'e yönelik ikinci bir cezalandırma yöntemi olarak işliyor. Cezaevinde herhangi bir suçtan mahkûm edilmiş bir kişi, eğer TMK kapsamında cezalandırılırsa farklı; ama başka bir suçtan cezalandırılırsa farklı bir muamele görmesi, tam da demokratik olmayan, Kürtleri dışlayan, eşitlikçi olmayan bir yasa anlamına geliyor. İşte demokratik entegrasyondan bizim tam da bunu anlamamız gerekiyor. Eğer bir demokratik entegrasyondan bahsedeceksek, ikinci bir cezalandırma yöntemi olan tüm yasaların ortadan kalkması anlamına geliyor. Çünkü Kürt'e yönelik olarak ikinci bir cezalandırma yöntemi söz konusu.”
 
‘Devletin umut hakkını hayata geçirmesinin önünde bir engel yok’
 
Demokratik entegrasyon yasalarında  yer alması gerekenlerden birinin de “Umut Hakkı” olduğunu ifade eden Dilan Kunt Ayan şöyle konuştu: “Umut Hakkı’nın demokratik bir yasa olmadığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarıyla da ortaya kondu; bu, temel bir insan hakkıdır. Süreçte devletin buna denk düşecek yasaları bir an önce hayata geçirmesi gerekiyor. Bu yasaları hayata geçirirken de engel teşkil eden hiçbir pozisyonu yok. Çünkü taraf olduğu AİHM bu konuda kararlar vermiş. Bakın, yine Türkiye'de demokratik siyaset içerisinde yer alan kişilere dair de ikincil bir uygulama söz konusu. Anayasa Mahkemesi ve AİHM defalarca karar veriyor. Başta Demirtaş/Türkiye kararı olmak üzere, yakın tarihte Aysel Tuğluk kararı verildi. DTK’nin bir siyasi faaliyet olduğunu belirterek, madde 18’den Türkiye’yi mahkûm etti. Bu bile bize bir kez daha şunu gösteriyor: Türkiye'de Kürt'e yönelik demokratik yasalar olmadığını; ikincil, cezalandırıcı yasalar bulunduğunu ve tam da bu süreçte hem AİHM hem Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulması gerektiğini, aynı zamanda da demokratik entegrasyona denk düşecek yasaların hayata geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Bu nasıl mümkün olacak? Elbette ki mücadele hattımızı büyütmemizle mümkün olacak.”