Farklı yaşamlar aynı sözde buluşuyor: Özgürlük (1)

  • 09:07 1 Kasım 2025
  • Dosya
 
Dünya kadın hareketine uzanan isyanın tarihi
 
Derya Ceylan
 
HABER MERKEZİ – Mirabal Kardeşler’in “kelebek” direnişinden Rojava’daki kadın öncülüğüne, İran ve Rojhilat’ta yankılanan “Jin, Jiyan, Azadî” sesine uzanan 25 Kasım tarihi, kadınların erkek-devlet şiddetine karşı yarım yüzyılı aşkın süredir sürdürdüğü küresel özgürlük mücadelesinin belleği olmaya devam ediyor.
 
Yarım yüzyıldır dünyanın dört bir yanında kadınlar erkek-devlet şiddetine karşı direnişini büyütüyor. 25 Kasım artık yalnızca bir anma tarihi değil; kadınların patriyarkaya, militarizme ve her türlü tahakküm biçimine karşı kurduğu küresel direniş hattının sembolü haline geliyor. Orta ve Güney Amerika’da diktatörlüklere karşı direnen Mirabal Kardeşler’in “kelebek” isyanından Ortadoğu’daki kadın direnişlerine kadar uzanan bu tarih, kadınların mücadeleyle ördüğü evrensel belleğin adı olarak yaşamını sürdürüyor. Her 25 Kasım, geçmişin mirasını hatırlatırken aynı zamanda kadın özgürlüğü temelinde kurulacak yeni bir dünyanın mümkün olduğunu da haykırıyor.
 
25 Kasım'a doğru giderken 25 kadın konulu dosyamızın ilk bölümünde Mirabal Kardeşler'in isyanı ile günümüze kadar uzanan kadın direnişini derledik. 
 
Mirabal Kardeşler’in hikayesi
 
25 Kasım’ın kökleri, 20. yüzyılın ortasında Orta ve Güney Amerika’da diktatörlüklere karşı direnen üç kardeşin hikayesine dayanıyor. Patria, Minerva ve Maria Teresa Mirabal, Dominik Cumhuriyeti’nde 30 yıl boyunca hüküm süren Rafael Trujillo rejimine karşı yeraltı direnişinde yer aldı. “Las Mariposas” (Kelebekler) olarak bilinen kardeşler, kadın kimlikleriyle politik mücadele yürüttü ve dönemin ataerkil toplumsal yapısına da meydan okudu.
 
25 Kasım 1960’ta Rafael Trujillo rejiminin güvenlik güçleri tarafından pusuya düşürülüp katledildiler. Mirabal Kardeşler’in katledilmesi, Orta ve Güney Amerika kadın hareketi açısından bir dönüm noktasına dönüştü. Erkek şiddetinin sadece bireysel değil, devletin ideolojik ve yapısal bir pratiği olduğu bu katliamla görünür hale geldi.
 
Kadın hareketinin yükselişi
 
Bu dönem, Orta ve Güney Amerika’da kadınların yalnız ev içi şiddete değil, askeri cuntalara, zorla kaybetmelere, işkencelere ve militarizmin cinsel şiddet biçimlerine karşı örgütlendiği yıllardı. Arjantin’de “Plaza de Mayo Anneleri”, Şili’de “Kadınlar Komitesi”, Uruguay ve Nikaragua’daki kadın örgütlenmeleri, “özel olan politiktir” sözünü yaşamın içine taşıdı.
 
Uluslararası bir günün doğuşu
 
1981’de Kolombiya’nın Bogota kentinde düzenlenen “Birinci Latin Amerika ve Karayip Feminist Buluşması”nda, 40’tan fazla ülkeden kadın bir araya geldi. Mirabal Kardeşler’in anısına 25 Kasım, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan edildi. Böylece 25 Kasım, Orta ve Güney Amerika’nın yerel bir isyan tarihinden çıkıp uluslararası bir kadın direniş gününe dönüştü.
 
1990’lara gelindiğinde kadın hareketinin yükselen gücü Birleşmiş Milletler’i de etkiledi. 1993’te BM Genel Kurulu “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi”ni kabul etti, 1999’da ise 25 Kasım resmen “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Günü” ilan edildi.
 
25 Kasım bu tarihten itibaren dünyanın her yerinde yürüyüşlerle, kampanyalarla, forumlarla karşılanıyor. Ancak birçok kadın örgütü açısından bu kurumsallaşma yeterli görülmüyor; çünkü “kadın hakları” söylemi çoğu zaman devletlerin savaş politikalarının ve neoliberal düzenin gölgesinde şekilleniyor. Orta ve Güney Amerika, Asya ve Ortadoğu’daki kadın hareketleri bu nedenle 25 Kasım’ın radikal özünü korumakta ısrar ediyor.
 
“Kelebeklerin mirası”nı yaşatmak, yalnızca anmak değil; erkek-devlet şiddetini teşhir etmek ve dönüştürmek anlamına geliyor. Bugün 25 Kasım, 60 yılı aşan bir belleği taşıyor. Orta ve Güney Amerika’dan Ortadoğu’ya, Afrika’dan Avrupa’ya uzanan bu direniş, sınır tanımayan bir kadın dayanışmasının ortak sesi haline geliyor. Kadınlar, her 25 Kasım’da sadece geçmişi değil, geleceği de yeniden yazıyor ve aynı sözü yineliyor: “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz.”
 
Ortadoğu’da kadın mücadelesi
 
Ortadoğu coğrafyasında kadın mücadelesi, 21. yüzyılın başından bu yana hem en sert çatışma alanlarından biri hem de en güçlü toplumsal dönüşüm dinamiklerinden biri haline geldi. Kadınlar; savaş, işgal, dini baskı, devlet şiddeti ve ekonomik sömürünün kesiştiği koşullar içinde yeni mücadele biçimleri geliştiriyor.
 
Bölgedeki kadın özgürlük hareketleri toplumsal eşitliği yalnızca hukuki bir hak değil, demokratik ve adil bir yaşamın temeli olarak ele alıyor. Bu anlayış, özellikle Kuzey ve Doğu Suriye ve Rojava’da gelişen kadın öncülüğündeki yeni yaşam modelinde somut bir karşılık buluyor. Kadınlar siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşamda eşit temsiliyeti esas alan mekanizmalar kurarak alternatif bir toplumsal modeli adım adım inşa ediyor. Kadınların öncülüğüyle gelişen bu çizgi bölgedeki diğer hareketlere de ilham veriyor.
 
‘Jin, Jiyan, Azadî’den evrensel bir direnişe
 
İran’da 2022 yılında Jina Emînî’nin katledilmesiyle başlayan isyan dalgası, bu direniş hattının en güçlü yankılarından birine dönüştü. Kürt kadın Jina Emînî’nin katledilmesi, kadın bedeni üzerinden işleyen devlet şiddetinin sembolü haline geldi. İran ve Rojhilat’ın yanı sıra, Kürdistan genelinde ve dünyanın  dört bir yanında kadınlar saçlarını kesip meydanlara çıkarak “Jin, Jiyan, Azadî” sloganını haykırdı.
 
Bu slogan kısa sürede sınırları aştı ve dünya kadın hareketinin ortak dili haline geldi. Bugün “Jin, Jiyan, Azadî” yalnızca bir direniş çağrısı değil; adalet, eşitlik ve özgür yaşam talebini birleştiren evrensel bir politik simge olarak yankılanıyor. Kadınlar, İran’dan Türkiye’ye, Kürdistan’dan Orta ve Güney Amerika’ya kadar her yerde aynı sözü yineliyor.
 
Küresel kadın hareketinin dönüşümü
 
2000’lerle birlikte kadın mücadelesi farklı biçimlerde yeniden şekilleniyor. 2015’te Arjantin’de doğan “Ni Una Menos” (Bir kişi daha eksilmeyecek) hareketi, femisid gerçeğini görünür kılıyor. ABD’de 2017’de başlayan #MeToo dalgası, cinsel şiddet ve tacizin küresel ölçekte ifşasını sağlıyor. Şili’de kadınların başlattığı “Un Violador en Tu Camino” performansı, kadına yönelik şiddetin devletin yapısal bir politikası olduğunu teşhir eden evrensel bir manifestoya dönüşüyor.
 
Afrika’da, Avrupa’da, Ortadoğu’da kadınlar savaşlara, sömürgeciliğe, göçe, yoksulluğa ve militarizme karşı özsavunma ve dayanışma ağları kuruyor. Bu mücadeleler, patriyarkaya karşı direnişi ırkçılığa ve kapitalist sömürüye karşı kesişimsel bir mücadele hattına dönüştürüyor. Bugün Orta ve Güney Amerika’nın “Ni Una Menos”u ile Rojhilat’taki “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı, aynı tarihsel çizginin iki ucu olarak yankılanıyor. Her ikisi de şiddeti bireysel bir mesele değil, toplumsal ve politik bir sistem sorunu olarak tanımlıyor.
 
Bugünün kadın direnişi
 
Kadın hareketi bugün tarihinin en geniş coğrafi yayılımına ve en güçlü politik bilincine ulaşıyor. Ama aynı zamanda en sert karşı saldırılarla da yüz yüze. Erkek şiddeti artık sadece bireysel değil; devlet, piyasa ve dinci politikalarla iç içe geçmiş yapısal bir mekanizma halini alıyor.
 
Kadın örgütleri bu tablo karşısında üç yönlü bir mücadele yürütüyor:
 
*Öz-örgütlenme: Mahalle meclisleri, sendikalar, dayanışma ağları;
 
*Hukuki mücadele: İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa ve uluslararası sözleşmelerin uygulanması;
 
*Kamusal ifşa: #MeToo’dan “Erkek Adalet Değil Gerçek Adalet” kampanyalarına uzanan görünürlük hattı.
 
Buna karşın devletlerin “aileci” ve “ahlakçı” politikaları kadın kazanımlarını hedef almaya devam ediyor. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, Polonya’daki kürtaj yasağı, İran’da zorunlu örtünme yasaları ve Afganistan’da kız çocuklarına getirilen eğitim yasağı bu karşı dalganın yansımaları.
 
Tüm bu saldırılara rağmen kadın hareketi, dünyanın en örgütlü toplumsal direniş gücü olarak yoluna devam ediyor. 25 Kasım, yalnızca bir anma ya da farkındalık günü değil; kadın özgürlük mücadelesinin politik ve etik hafızası, aynı zamanda küresel kadın direnişinin günüdür. Mirabal Kardeşler’in Orta ve Güney Amerika’daki mücadelesinden İran’daki Jina Emînî isyanına, Rojava’daki kadın meclislerinden Türkiye sokaklarındaki “Sözleşmeden Vazgeçmiyoruz” sloganına kadar uzanan bu tarih, ortak bir gerçeği yineliyor: “Kadın özgürlüğü olmadan hiçbir toplum özgürleşemez.” 
 
Yarın: Öğretmen Saadet Erkuş: Dayanışmadan başka çıkış yok