Adölesan gebelik bilinmiyor: Aile, hastane, mahkeme ve karakol travmayı derinleştiriyor
- 09:07 15 Haziran 2018
- Çocuk
İSTANBUL - Psikolog Işıl Özüak, ailede, toplumda ve sağlık personelinde adölesan (erken yaşta) gebeliğe dair bilginin çok az olduğunu belirterek, çocukların temas ettikleri her yerde yargılayıcı tutumlar yüzünden yeniden yeniden travma yaşadığını söyledi. Işıl, "Bilinçlendirme eğitimlerinin düzenlenmesi gerekiyor. Çocuğa küçük yaştan itibaren bedenini tanıma ve ‘hayır’ deme becerisinin gelişmesine olanak sağlanmalı" dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu’nun raporuna göre, Türkiye’de AKP’nin iktidarda olduğu 2002’den bu yana 18 yaş altında 440 bin çocuk doğum yaptı. 15 yaşın altında cinsel istismara maruz kalarak doğum yapan çocuk sayısı ise 15 bin 937 olarak kayıtlara geçti. Adölesan (erken yaşta) gebeliğin çocuklar üzerindeki etkisini anlatan Psikolog Işıl Özüak, cinsellikle ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan ve korunma yöntemleri hakkında fikir sahibi olmayan ergenler ile istismara maruz kalan çocuklarda yaşandığını ifade etti. "Aslında bakılırsa ikisi de ağır bir cinsel istismar" diyen Işıl, "Ama bazen ergenlerde Stockholm sendromuna benzer bir süreç işleyebiliyor. Bir yetişkine aşık olduklarını düşünebiliyorlar ve yaşadıkları şeyi kendi istedikleri için yaşadıklarını zannediyorlar. Ama üzerlerindeki etki yine istismar etkisi" diye konuştu.
'Yoğun stres ve depresyon'
Çocukların böyle bir durumda gebe kaldıklarında kime başvuracaklarını bilmedikleri için sorunlar yaşadıklarını kaydeden Işıl, "Korkuyorlar, utanç duyuyorlar, kendilerini suçluyorlar. Kendi kendilerine bu meseleyi çözmeye çalışıyorlar ve akıllarına ilk gelen şey de merdiven altı bir yerde kürtaj olmak oluyor ya da bebeğin babasıyla evlilik hayalleri kuruyorlar ama bu gerçeğe uygun bir hayal olmuyor. Çünkü evleniyorlarsa da zorunlu olarak evleniyorlar. Bu süreçlerde çok yoğun strese maruz kaldıkları için depresyon ve kendilerine zarar verme eğilimi görülüyor" dedi.
'Adölesan gebelik lisans eğitimlerinde öğretilmeli'
Adölesan gebeliğin toplum olarak kabul edildiğini fakat bir yerlerde karşılaşıldığında dehşete düşüldüğünü belirten Işıl, "Bizim kültürümüzde bir duygu karmaşası var" dedi. Lisans eğitimlerinde istismarın öğretildiğini fakat adölesan gebelik durumunun öğretilmediğini ifade eden Işıl, şöyle dedi: "Bu nedenle meselenin temas ettiği alanlarda çalışan insanların bu konudaki bilgisi çok yetersiz. Çocuklara karşı yetersiz bilgiden kaynaklı yanlış tutumlar sergileniyor. Çocuklar özellikle hastane personeli, polis ve mahkeme personeliyle temas halinde. Özellikle buralarda yargılayıcı tutumların önü alınmalı."
'Çocuklar defalarca istismarı anlatmak zorunda bırakılıyor'
"Örneğin çocuk büro amirliğinde çocuğa 'Yapıp yapıp geliyorsunuz' denebiliyor" diyen Işıl, "Çocuk zaten istismara uğramış bunun üzerine işlem başlatmak için ifade vermeye gelmiş, yani yardım almaya gelmiş. Yardım edilmesi gerekirken böyle bir tutumla karşılaşabiliyor. Orada birinci kırılma yaşanıyor. Mahkemede defalarca aynı olayı anlattırıyorlar. Burada da bir kırılma yaşanıyor. Yasalar çocuğun ifadesinin bir defa kamera eşliğinde alınmasını ve mahkeme sürecinde ihtiyaç duyuldukça kamera kayıtlarına geri dönülmesi gerektiğini söylüyor. Fakat pratikte böyle değil. Çocuk defalarca olayı anlatmak zorunda bırakılıyor” ifadelerini kullandı.
'Çocuklar yargılayıcı tutumlarla karşılaşıyor'
Hastane personellerinin de yetersiz bilgiden kaynaklı olayları gözden kaçırdığını ya da sorumluluk almak istemedikleri için göz ardı edebildiklerini belirten Işıl, "Hastane personelleri de çok yargılayıcı davranabiliyor. 'Bu çocuğun babası kim, daha kaç yaşındasın, nasıl başa çıkacaksın, ne biçim çocuksun sen?' gibi sorularla orada başa çıkmaya çalıştığı durumu zorlaştırabiliyorlar. Kendisini kaygılı ve endişeli hissettiği bir şeyle karşı karşıyayken bir de dışarıdan uyaranlarla mücadele etmek zorunda kalıyor çocuk. Bütün bunların gerçekten destekleyici bir psikolojik ve sosyal sürecin başlamasına engel olduğunu düşünüyorum" dedi.
'Aileler istismarı kendi içinde eritmeye çalışıyor'
Ailenin çocuğunda adölesan gebelikle karşılaştığında öncelikli olarak adli boyutu konusunda destekleyici olması gerektiğini vurgulayan Işıl, konuşmasına şöyle devam etti: "Çocuğu suçlayacak, aşağılayacak ve aileden koparacak bir tutuma sahip olmamalı. Destekleyici ve koruyucu bir tutum sergilemeli aile. Böyle aileler var. Ama ne yazık ki sayıları çok az. Çoğu aile bu işi kendi içlerinde eritmeye çalışıyor. Örneği çocuğu istismar eden erkekle evlendiriyor ya da çocuğu 'namussuzluk' ve 'ahlaksızlıkla' suçlayarak olaydan çekilmeye çalışıyor. Daha vahim durumlarda ise aile bunu bir namus meselesi haline getirip çocuğa zarar verme çalışıyor."
'Birçok dava başlamadan bitiyor'
İstismar vakalarının azalması ve gerçekleştiği durumlarda da çocuğun her anlamda desteklenmesi gerektiğini kaydeden Işıl, adli düzenlemelerin yeniden yapılması gerektiğini söyledi. Ceza kanunun özellikle yaş skalası açısından ayrımcılık yaptığının altını çizen Işıl, "15 yaş altı kamu davası, 15 yaş üstü şikâyete bağlı suç kapsamında değerlendiriliyor. Bu yüzden pek çok istismar davası 15 yaş üstü şikâyete bağlı suç olarak değerlendirildiği için başlamadan bitiyor" diye konuştu. Bunun dışında doğru ve sağlıklı bir cinsel eğitim verilmesi gerektiğine işaret eden Işıl, sadece çocuk bazında değil aile bazında da bu eğitimlerin verilmesi ve doğum kontrol yöntemlerinin bilinirliğinin arttırılması gerektiğini vurguladı.
'Çocuklar bedenini tanımalı ve hayır demesi öğretilmeli'
Ailelere de adölesan gebeliğin ne olduğunun anlatılması gerektiğine işaret eden Işıl, şöyle dedi: "Bu nedir? Bunu önlemek için nasıl ebeveyn olunmalıdır? Es kaza yine de bununla karşılaşıldığında izlenmesi gereken yol nedir? Bu bilinçlendirme eğitimlerinin düzenlenmesi gerekiyor. Çocuğa küçük yaştan itibaren bedenini tanıma ve ‘hayır’ deme becerisinin gelişmesine olanak sağlanmalı. Bu olmazsa olmazdır. Örgün eğitimin de desteklenmesi gerekiyor. Veriler şunu gösteriyor; eğer çocuk hiç okula gitmediyse ya da ilkokulu terk ettiyse adölesan gebelik oranı neredeyse yüzde 18. Ama eğer en azından ilkokula gittiyse bu oran yüzde 6'ya kadar düşüyor."