‘Hapsedilen insanların temel hakları korunmalıdır’
- 09:01 5 Temmuz 2023
- Dosya
Melek Avcı
ANKARA - Sürekli inşa edilen ve tecrit sisteminin hakim olduğu S ve Y tipi cezaevlerinin, insan haklarına aykırı olduğunu söyleyen CİSST Hukuk Sorumlusu Avukat Ruken Altun, “Hapishanenin güneşe ters bir şekilde dizayn edilmiş olması mahpusların yaşamsal ihtiyaçlarına dahi müdahale edildiğinin göstergesidir. Hapsedilen insanın özgürlüğü dışındaki temel haklarının tamamı, diğer tüm insanlar gibi vardır. Onlar korunmalıdır” dedi.
İmralı’da başlayan ve iktidar tarafından ayrı bir hukuka tabi tutulan tecrit mekanizmasının tüm tutsaklar ve cezaevi sistemine entegre edilirken, adeta ideolojik olarak ‘rehabilite’ etme merkezlerine dönüştürülüyor. 2000’li yıllardan itibaren projeleri çizilmeye başlanan ve bazı cezaevlerinde uygulamalarını gördüğümüz “yüksek güvenlikli” cezaevlerinin tam anlamıyla 2006 yılında faaliyete girmiş ve F, S ve Y tipi gibi harf kodlarıyla karşımıza çıktı. Bu cezaevlerinin harf kodları, fiziki yapılarına ve kapasitelerine göre verilse de uygulamada tecridin işletildiğini, insani toplumsal faaliyetlerden uzaklaştırılarak psikolojik işkence ile yıpratılma politikaları işletiliyor.
Ceza İnfaz Sistemi’nde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Hukuk Sorumlusu Avukat Ruken Altun, F,S ,Y ve yüksek güvenlikli cezaevlerinin mimari yapı ve uygulamalarını değerlendirerek burada uygulanan tecrit ve hak ihlallerine dikkat çekti.
‘Tecrit ceza içinde yeniden ceza yöntemidir’
Yüksek güvenlikli cezaevleri sistemlerine geçişin temel nedeninin tecrit olduğunu söyleyen Ruken, F tipi cezaevlerinin, hücre tipi olarak dizayn edildiğini ifade etti. Ruken, “Biz tecridi hapishanelerde mahpusların çeşitli sebeplerle bir diğer mahpustan ayrı tutulması ve bu anlamda sosyal süreçlerden, çevresel uyaranlardan mahrum bırakılması olarak tanımlıyoruz. Bu anlamda mahpusların tecrit altında katı bir denetim sisteminde tutulduğunu söyleyebilirim. Tecridin ceza sistemi içerisinde yeni bir ceza olduğunu düşünüyoruz ve tecridin mahpuslar üzerinde psikolojik tahribatlar yarattığını biliyoruz. Türkiye’de F tipi dediğimiz bu sistemler inşa edilirken hücre tipi hapishane olarak kabul edildi. Bu şekilde ortaya çıktı ve bunlar ortaya çıkarken birçok olay yaşandı. Mahpusların buna karşı dirençleri ortaya çıktı, bu olaylar neticesinde birçok mahpus da yaşamını yitirdi. Tüm bunların sonucunda şu an geldiğimiz nokta Türkiye’de 14 tane F tipi hapishanenin açılmasıdır ve bu 14 tane F tipi hapishane de mahpusların yoğun tecrit altında tutulduğu mekanlar olarak dizayn edilmiş, kurgulanmış ve işleyiş bu olmuştur” diye belirtti.
‘F tipleri yoğun tecrit amacıyla tasarlandı’
F tipi cezaevlerinin tek ve üç kişilik hücre tipi olarak inşa edildiğini söyleyen Ruken, bu cezaevlerinde mutlak tecridin uygulandığını vurguladı. Ruken, “Mahpusların bu hapishanelerde günde 1 saat havalandırmaya çıkarıldığını geri kalan 23 saatte hücrelerde tutulduklarını, temiz havaya erişemediklerini, tek kişi veya sabit olarak 3 kişiyle tutuldukları için sosyal rehabilitasyondan da uzak kaldıklarını biliyoruz. Bu anlamda CİSST olarak mahpusların spor, sohbet, atölye gibi haklara da erişim sağlayamadığına dair aktarımlar alıyoruz. Bu sebeple F tipindeki uygulamaların yoğun tecrit altında tutulmaya yönelik tasarlandığını söylemek mümkün” dedi.
‘S ve Y tipi hapishanelerin havalandırması dahi yok’
Ceza ve Tevkif Evleri’nin (CTE) son verilerine göre, 7 adet S tipi, 11 adet Y tipi cezaevi bulunduğunu dile getiren Ruken, CİSST olarak S ve Y tiplerine göre özel araştırmalar yürüttüklerini söyledi. Ruken, “Edindiğimiz bilgilere göre, ismi S ve Y olarak adlandırılmasa da sadece yüksek güvenlikli cezaevi olarak geçen ama S ve Y tipiyle birebir uyuşan yeni tip hapishaneler de bulunmaktadır. S ve Y tipinden bahsedecek olursak, bu iki hapishanenin de dizaynı bir ve üç kişilik olarak tasarlanmıştır ve bunların ortak özelliklerinden bir tanesi çok katlı olmaları. S tipi hapishanelerin 2 katlı Y tipi hapishanelerin ise 3 katlı olarak inşa edildiğini biliyoruz. Bu hapishanelerde birçok hücrenin havalandırması dahi yok. Burada tutulan mahpuslara baktığımız zaman ise ‘terörle mücadele’ kapsamında hapse girenler, ağırlaştırılmış müebbetliler ve bunun yanında İnfaz Kanununda 5275 sayılı kanundaki 9/3 maddesinde yer alan güvenlik sorunu çıkaran yani kendilerince makul olmayan mahpusların tutulduğu bir alan olarak tasarlanmış. S ve Y tipi hapishanelerde tutulan ağırlaştırılmış müebbet olmayanların da ağırlaştırılmış müebbet koşulları altında tutulduğu bilgisini alıyoruz” sözlerini kullandı.
Kademe kademe sıkılaştırılan infaz rejimi
S ve Y tipi cezaevlerinin, F’lere göre daha sıkı bir infaz rejimine tabi olduğunu kaydeden Ruken şöyle konuştu: “Örneğin F’lerde oda ve hücrelerin kapıları havalandırma avlularına açılıyordu ancak bu yeni inşa edilen S ve Y’lerde hapishanelerin hücrelerinde havalandırma avluları dahi bulunmamakta. Mahpuslar havalandırma için ayrı bir bölüme ve ikameler eşliğinde götürülüyor. Mahpusların birbiriyle diyalog kuramadıkları o tecride o kapalı mekana daha da kapatılarak oluşturulmuş bir sistem kurulmuş durumda. S ve Y’lere yine baktığımızda mahpusların spor, sohbet ve atölye gibi sosyal aktivitelerinin de kullandırılmadığını, bundan faydalandırılmadığının aktarımlarını alıyoruz. Bu konuda CPT, bir kişiyi tek başına tutmak gerekiyorsa dahi ona sosyal olarak ortak alanlar konusunda diğer mahpuslara oranla inisiyatifli yaklaşılması gerektiğinden bahseder. Ancak S ve Y tiplerinde bu uygulamaların tamamen daha farklı olduğunu görmekteyiz.
‘Yaşamsal ihtiyaçlara dahi müdahale var’
Yine S ve Y’lerin mimarı olarak en dikkat çekici ve hak ihlali yaratan özelliklerinden bir diğeri bu tür hapishanelerin güneşe ters bir şekilde dizayn edildiğidir. Hapishaneler güneşe ters dizayn edildiği için mahpuslar gün ışığından faydalanamamakta. Hücrelerde küçük bir pencere olduğu aktarımını alıyoruz, bu konuda mahpusların gün ışığına ve temiz havaya erişemedikleri aktarımlarını sık sık alıyoruz. Temiz hava ve gün ışığının yokluğunda hastalıkların mahpuslar arasında yayılmasına uygun koşullar yaratılmaktadır. Bu anlamda hapishanenin güneşe ters bir şekilde dizayn edilmiş olması mahpusların yaşamsal ihtiyaçlarına dahi müdahale edildiğinin göstergesi olduğunu söyleyebilirim. S ve Y tiplerinin F ile ortak özelliklerine bakıldığında F’ye oranla daha izole, tecrit odaklı tipler olduğunu ve ortak sorunlarının tecrit, sıkı denetim, baskının hakim olduğu mekanlar ve bunlar sonucunda mahpuslar üzerinde psikolojik ve fiziksel tahribata sebep olan, mahpus haklarına da aykırı olarak oluşturulan mekanlar olduğunu söyleyebilirim.”
‘Mahpusların temel hakları korunmalı’
Tutsakların haklarına insan hakları temelli yaklaşmak gerektiğini belirten Ruken, insan haklarının bütüncül olarak değerlendirilmesi üzerinde durdu. Ruken, “Haklar arasında bir hiyerarşi kurulmasını reddediyoruz ve kabul etmiyoruz. Hapis cezasını tecritten bağımsız olarak şöyle değerlendirmemiz gerekiyor; bir insanı özgürlüğünden mahrum bırakma olarak ortaya çıkmıştır ve bu şekilde olması gerekir ancak hapis cezasının hapsedilen insanın özgürlüğü dışındaki temel haklarının tamamı neredeyse diğer tüm insanlar gibi vardır. Onlar korunmalıdır. Bu anlamda Avrupa Cezaevi Kurallarının 1’inci maddesinde şöyle geçer; özgürlüğünden mahrum bırakılan herkese insan haklarının gerektirdiği gibi saygılı davranılmalıdır. Bu sebeple tecridin, hücre cezasının insan haklarına aykırı ve cezalandırma içinde ceza isteminin bir sonucu olduğunu düşünüyorum. CPT, Avrupa Konseyi’nin işkence ile mücadele amacıyla kurduğu bir kurumdur ancak CPT bu anlamda kuruluş amacına göre üzerine düşen sorumluluğa uygun hareket etmemektedir. Mesela bu konuda en yakın örnek, Türkiye’de tecrit üzerine yaptığı ziyaretleri dahi çok geç açıklamayı tercih etmekte. Bu sebeple CPT’nin kuruluş amacı olan işkenceyle mücadele amacına ve sık sık bu konuda verdiği tavsiyeleriyle eylemlerinin uyumlu olmadığını düşünüyorum” diye konuştu.
Bitti.