25 Kasım’a giderken 'Jin jiyan azadî' (4)

  • 09:01 20 Kasım 2023
  • Dosya
 
İran’da Eylül 2022 öncesine dönüş yok!
 
Zelal Tunç
 
HABER MERKEZİ - İran’daki kadın mücadelesini değerlendiren aktivist Mahbat Mahboub, Eylül 2022 öncesine dönüşün olmayacağını belirterek “Bu mücadele hepimiz için bir ilham kaynağı ve feminist dayanışmanın öneminin ve gücünün bir hatırlatıcısıdır. Umarım 25 Kasım, tüm dünyada kadınların feminist mücadelesinin ‘Jin jiyan azadî’ bağını tanıma günü olur!” mesajı verdi. 
 
Baskıcı erkek rejimlerinin, kadına yönelik her türlü şiddetini arttırarak sürdürdüğü günümüzde, yaklaşan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü etkinlikleri kapsamında kadınlar taleplerini sokaklarda haykırıyor. Yasakçı yasaları ile kadına yönelik baskısını günden güne arttıran İran rejimine karşı kadınlar direnişlerini bir yılı aşkın bir süredir aralıksız sürdürüyor. Yaklaşan 25 Kasım’da da Rojhilat ve İran’da kadınlar, sokakta baskıcı rejimi protesto etkinlikleriyle seslerini yükseltmeye hazırlanıyor. 
 
“Jin jiyan azadî” eylemlerinde aktif rol alan aktivistlerden Mahbat Mahboub, kadın mücadelesi ve direnişini ilişkin konuştu. 
 
‘Kadınlar asla Eylül 2022 tarihi öncesine dönmeyecek’
 
İran yönetiminin diğer iktidarlar gibi tüm halklara kendi düzenini dayattığını ifade eden Mahbat, “Kadının toplumdaki varlığına yönelik düzenleme ve görevlendirmeler bu rejimin doğasının ayrılmaz bir parçasıdır. Görüldüğü üzere İran rejimi zorunlu başörtüsü ve cinsiyet ayrımcılığı konusunu kendi kaderine bağlamıştır. ‘Jin jiyan azadî’ devrimi sırasında kadınların, cinsel ve toplumsal cinsiyet azınlıklarının, gençlerin, özellikle de genç kızların bu baskıya karşı isyan etme özgürlüğünü gördük. Bu direniş devam ediyor ve rejim çözüm önermek yerine sadece baskıyı gündeme getirdi. Sıklıkla duyduğumuz gibi durum hiçbir zaman Eylül 2022 öncesine dönmeyecek” dedi.
 
‘Siyasi değişimin sağlanamaması daha fazla şiddete yol açtı’
 
İktidarın sert baskılarına karşı kadınların bireysel ve kollektif direnişinin sürdüğüne işaret eden Mahbat, “Daha genel anlamda iktidar toplumdaki atmosferi başarısızlık duygusuna sürüklemiştir. Huzursuz yaşam koşulları, yaygın yoksulluk, bağımlılık dahil her türlü toplumsal zarar, çevrenin kritik durumu, Jîna’nın ayaklanmasının ardından yaşanan ‘başarısızlık’ ve siyasi değişimin sağlanamaması duygusu, genel olarak toplumu uçurumun eşiğine getirmiştir. Bu, haklara sahip olmadığı düşünülen nüfuslara karşı daha fazla şiddet anlamına gelir ve sonuç olarak, onlara yönelik şiddetin bu şiddetin faillerine, yani kadınlara, cinsel azınlıklara, toplumsal cinsiyet azınlıklarına, işçilere, dışlanmışlara ve ötekileştirilmişlere çok fazla maliyeti olmaz. Beluclar, Kürtler ve Araplar sistematik şiddete en çok maruz kalanlardır” ifadelerini kullandı.
 
‘Kadın’ değil ‘aile’ odaklı yasalar çıkarılıyor
 
Yasaların aile birliğini korumaya yönelik olduğunu ve kadın haklarına dönük hiçbir değişikliğin sağlanmadığını söyleyen Mahbat, “İslam Cumhuriyeti rejimi kadına yönelik şiddeti hiçbir şekilde öncelemedi. Nisan 2023'te bir yasa onaylandı. Bu yasa tasarısını sunanların da belirttiği gibi, bu tasarı ‘aile odaklı ve önceliği kadının güvenliği ve onurunun korunması değil, sadece ailenin temellerinin korunmasıdır. Bu yasa tasarısında açıkça dile getirilen konular arasında kültür inşası tartışmaları, yargı daireleri aracılığıyla kadınlara danışmanlık sağlanması ve en önemlisi karşılıklı hakların ve İslami yaşam tarzının öğretilmesi yer alıyor. Kız çocuğunun baba adına ‘namus cinayeti’ ile öldürülmesinin üç dört yıldan fazla hapis cezası getirmediği, genel çerçevede böyle bir yasa tasarısının akıbetinin ne olacağını tahmin edebiliyoruz. Parlamentonun onayladığı yasaları onaylaması gereken İslam Cumhuriyeti sisteminin temel direklerinden biri olan ‘Koruyucu Konsey bunu onaylasa bile bunun bir faydası olmayacak” dedi.
 
Siyasi yönelim sorunudur
 
Kadın haklarının korunması alanında yasaların olmadığını söyleyen Mahbat, “Kadın düşmanlığını son kırk yılda kanıtlamış ulusal bir siyasi sistem olarak İslam Cumhuriyeti rejiminin daha geniş yapısında da işlev görüyor. Kadınlara yönelik eşitsiz iş koşullarından, çocukların velayetinin babaya veya dedeye bırakılması gibi konulara kadar, boşanma anında kadın üzerinde baskı oluşturacak bir mekanizma görevi görüyor. Dolayısıyla bu bir verimsizlik ya da yetersizlik sorunu değil, genel olarak bu sistemin kadın onuruna ve haklarına aykırı olan siyasi yönelim sorunudur” şeklinde konuştu.
 
 ‘Ortak mücadelenin önemi vurgulanacak’
 
Mahbat son olarak, "Hiçbir hükümet, kadınların bedenlerine, kıyafetlerine ve genel olarak kendi kaderini tayin haklarını talep etme direnişini ezmeyi başaramadı. Bu yıl 25 Kasım benim için başta İran, Kurdistan, Afganistan, Türkiye ve Filistin olmak üzere dünya çapında kadınların ve diğer cinsel/toplumsal cinsiyet azınlıklarının mücadelelerinin kesişiminin önemini vurgulayacak bir gün olacak. İran'da kadınların her alanda baskı altına alınmasının anahtar kelimesi olan ‘zorunlu başörtüsüne’ karşı özellikle kadınların muhteşem mücadelesi, rejimin artan baskı ve suçlarına rağmen devam ediyor. Bu mücadele hepimiz için bir ilham kaynağı ve feminist dayanışmanın öneminin ve gücünün bir hatırlatıcısıdır. Umarım 25 Kasım, tüm dünyada kadınların feminist mücadelesinin ‘kadın yaşam özgürlük’ bağını tanıma günü olur!” mesajını verdi. 
 
Yarın: Bir gün değil özgürlüğe kadar mücadele…