Sorunlar ve çözüm perspektifleri (8)

  • 09:01 15 Ocak 2024
  • Dosya
Orta Doğu’da zihniyet devrimi 
 
HABER MERKEZİ – PKK Lideri Abdullah Öcalan, kapitalist modernitenin dayattığı zihniyet hegemonyacılığına karşı Orta Doğu’da yaşanacak zihniyet devrimine dikkat çekerek, “Bütün dünya yanlış veya hakikat payı zayıf olan düşüncede birleşse dahi, bir kişi bile temsil etse, hakikat payı daha üstün olan bir düşünceyi hepsine karşı başarıyla savunabilir ve sonuçta bu düşüncenin zaferini sağlayabilir. İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur” diyor. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’da ağır tecrit koşulları altında kaleme aldığı kitaplar, yaptığı değerlendirmeler dünyanın birçok yerinde ilgi ile takip ediliyor. Abdullah Öcalan’ın düşüncelerinin kapitalist modernitenin başta kadınlar olmak üzere halklara, toplumlara dayattığı yaşama bir alternatif olduğuna ilişkin birçok kesim hem fikir. 
 
Günümüzde Orta Doğu’da yaşanan savaş, kriz ve sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin önemli değerlendirmeleri “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü” (Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak) isimli kitabında  dile getiren Abdullah Öcalan’ın bazı tespitlerini ve çözüm yollarını derledik. Dosyamızın son bölümünde Orta Doğu’daki sorunların aşılmasında “zihniyet devriminin” önemi ele alınıyor. 
 
Oryantalizm denilen zihniyet hegemonyacılığı 
 
Kapitalist modernitenin küresel çapta olduğu gibi Orta Doğu’ya da öncelikle hegemonik zihniyetle giriş yaptığını belirten Abdullah Öcalan, oryantalizm denilen zihniyet hegemonyacılığına dikkat çekiyor. Bu zihniyet hegemonyacılığının yüz yıllar öncesine dayandığını ifade eden Abdullah Öcalan, “Belki de Greko-Romen kültür yayılmacılığına kadar uzanır. Orta Çağ Haçlı Seferleri ağırlıklı olarak zihniyet savaşlarıydı. Fakat asıl düşünce fethi kapitalist modernitenin yükselişiyle gelişti. Unutmamak gerekir ki, Batı Avrupa’nın yükselişine yol açan temel öğe hakikat bilincindeki üstünlüktür. Doğu tecrübesini kendi somut koşullarına uyarlamanın bunda belirleyici payı vardır. Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma çağları Batı Avrupa’nın hakikat algısını dünya çapında üstün kıldı. Kendisini çözümlediği oranda dünyayı, özellikle Orta Doğu’yu da çözümledi. Kapitalizm yeni doğmakta olan birçok olumlu gelişmeyi sahiplendiği gibi, hakikat algısı üzerinde de tekel kurdu. 19. yüzyıl başlarına gelindiğinde Avrupa hakikat algısı üzerinde çoktan tekelini kurmuştu. Orta Doğu’ya da hakikat algısındaki üstünlükle giriş yaptı” diyerek sorunun kaynağının nereye uzandığına vurgu yapıyor.
 
Doğunun zihniyet bağımsızlığını yitirmesi!
 
Öncelikle misyonerler bölgenin yeniden keşfini başlattığını belirten Abdullah Öcalan, ardından da gezginler ve bilimsel araştırmacıların bölge hakkındaki algılamalarının oryantalizm olarak bir düşünce ekolüne dönüştüğünü söylüyor. Abdullah Öcalan devamla şöyle diyor: “Oryantalizm Batı Avrupa uygarlığının zihniyet hegemonyası demektir. 19. yüzyıldan itibaren Doğu zihniyet bağımsızlığını giderek yitirdi. Oryantalist düşünceler egemen kılındı. Doğulu aydınlar ve elitler de oryantalist düşüncenin egemenliğine girdi. Milliyetçilik başta olmak üzere liberalizmin tüm düşünce versiyonları Doğu zihniyetini istila etti. Yeni İslâmcı ve diğer dinî düşünce hareketleri bile oryantalist kalıplar üzerinde gelişti. 20. yüzyılla birlikte gelişen ulus-devletçilik hareketleri özünde oryantalist düşüncenin ajan kurumları niteliğindeydi. Ulus-devlet kurucuları, çokça iddia ettikleri gibi bağımsızlıkçı düşünceye sahip değildiler, olamazlardı da. Sol düşünce de dahil, 20. yüzyılın bütün düşünce formları Orta Doğu’da oryantalizmin damgasını taşımaktaydı. Sosyal bilim adına bölgeye uyarlanan düşüncelere her ne kadar evrensel bilim hakikatleri dense de, özünde hepsi oryantalistti. Oryantalizm gücünü elbette eski zihniyet kalıplarına göre hakikate çok daha yakın olmasından almaktadır. Oryantalizmi eleştirenlerin düşüncelerindeki hakikat payı oryantalistlerinkine göre zayıf olduğu için başarılı olamıyorlardı. Aynı şey oryantalist iktidar elitleri için de söylenebilir. Oryantalist iktidar elitleri, örneğin Jön Türkler, İttihat ve Terakki Cemiyeti gibi elitler güçlerini eski zihniyetlere göre daha güçlü olan oryantalist zihniyetlerinden alıyorlardı. Bu durum, onların hem Meşrutiyet hem de Cumhuriyet dönemindeki iktidar savaşımından başarılı çıkmalarının temel nedenidir. Türk milliyetçiliğinin arkasındaki güç kaynağının Batı oryantalizmi olduğunu iyi bilmek gerekir.
 
Ulus devlet inşasında oryantalist düşüncenin etkisi
 
İktidar elitlerinin kıblelerini çoktan Mekke’den Paris’e doğru çevirmelerinin nedeni, oryantalist düşüncenin kendilerinde yol açtığı güçlenme ve başarıydı. Ulus-devlet inşalarıyla oryantalist düşünce zirveye yerleşti. Diğer tüm zihniyetler üzerinde tekel kurdu. Oryantalizm sadece ideolojik alanda değil, sanat alanında de tekelini kurdu. Geleneksel ahlâkı çözerek Batı’nın etik kalıplarının hâkimiyetine yol açtı.
 
Zihniyet tekellerinin aşınması
 
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, dünya genelinde olduğu gibi Orta Doğu’da da zihniyet tekelleri aşınmaya başladı. 1968’lerdeki kültürel devrim oryantalizm tekelinde gedikler açmaya başladı. Bu dönem liberal ideolojinin ve pozitivist bilimciliğin üstünlüğünü yitirmeye başladığı yıllardı. 1990’da reel sosyalizmin hızlanan çözülüşü, liberal pozitivist düşüncenin egemenliğini daha da sarstı. Özellikle sosyal bilimcilik büyük yara aldı. Kapitalist modernitenin zihniyet tekeli ilk ciddi sarsıntıyı yaşadı. Postmodern denen birçok akım ortaya çıktı. Feminizm, ekoloji, kültüralizm ve yeni sol düşünce ekolleri gelişti. 
 
Kapitalizmin derinleşen yapılaş bunalımı
 
1970’lerde derinleşen kapitalizmin yapısal bunalımı zihniyet bunalımıyla birlikte yaşandı. Bu gittikçe derinleşen bir bunalımdı. Eski düşünce tekeli bir daha kurulamazcasına yıkıldı. Liberal ideolojinin bir varyantı olan oryantalizm de bu yıkılıştan payını aldı. Doğu hakkındaki düşünce egemenliği parçalandı. Başta Gordon Childe, Samuel Krammer ve Andre Gunder Frank olmak üzere, Orta Doğu’nun merkezî uygarlık sistemi olarak rolünü açığa çıkaran çok sayıda düşünür düşünce devrimine önemli katkıda bulundu. Kapitalist modernitenin sınırlarını ve Doğu’nun merkezî uygarlık sistemlerine bağlı gelişimini ortaya koydukça gerçek bir düşünce Rönesans’ı yaşandı…”
 
1990’larla hızlanan zihniyet devrimi
 
Liberal ve oryantalist zihniyete karşı 1990’lardan itibaren hız kazanan bir zihniyet devriminin ortaya çıktığına işaret eden Abdullah Öcalan, konuya ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor: “…Orta Doğu’da liberalizmin hem merkez hem de sağ ve sol mezheplerinin etkisinden kurtulmuş ve oryantalizmi aşmış zihniyet devrimi büyük önem taşır. Unutmamak gerekir ki, zihniyet devrimi yaşanmadan hiçbir kalıcı toplumsal devrim yaşanamaz. Savunmalarımın son beş ciltlik varyantı, Orta Doğu’da zihniyet devrimiyle neyi kastettiğimizi ana hatlarıyla ortaya koymaktadır. Tekrarlamak yerine pratikleştirmenin önemini vurgulamam gerekir. En değerli, yani hakikat payı çok güçlü olan düşünceler bile uygulanmadıkça anlam ifade etmezler. Bütün dünya yanlış veya hakikat payı zayıf olan düşüncede birleşse dahi, bir kişi bile temsil etse, hakikat payı daha üstün olan bir düşünceyi hepsine karşı başarıyla savunabilir ve sonuçta bu düşüncenin zaferini sağlayabilir. İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur. Buna yol açan, hakikatlerin her zaman galebe çalan gücüdür. Hakikati ifade eden düşünceler bastırılabilir, cezalandırılabilir ama asla yenilgiye uğratılamaz.
 
Toplumlar suya hasret topraklar gibi hakikate susamış
 
Başlangıçta hakikat payı çok sınırlı olan düşüncelerle pratiğe başlamıştım, başlamıştık. Dürüstçe pratiği geliştirdikçe düşüncedeki hakikat payını arttırdık. Hakikat payı artmış düşüncelerle pratiğe yöneldikçe daha başarılı pratiklerin yaşanması kaçınılmaz oldu. Çıkarılması gereken temel sonuç, daha büyük hakikatin ve bu hakikatlerin yol açtığı büyük yaşamsal eylemlerin gerektiğinde tek bir sözle başladığıdır. Söze dürüstçe bağlılık ve yaşamla bütünleştirme çabasından vazgeçilmedikçe hakikatin büyümesi ve toplumda kendini özgür yaşamın zaferi gibi sunması kaçınılmazdır. Toplumlar âdeta suya hasret topraklar gibi hakikate susamış olgulardır. Bu hasret giderildikçe toprağın yeşermesi gibi toplumlar da özgür ve demokratik yaşamla tanışırlar.
 
Kapitalizmin bilim, felsefe ve sanat kazanımlarını kendine mal etmesi
 
Kapitalist modernite, Orta Çağ boyunca kilisenin elinde tuttuğu zihniyet egemenliğini laiklik yanlısı üniversite kurumları vasıtasıyla kırdı. Üniversiteler üzerinde kurduğu tekelle Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma çağının bilimsel, felsefi ve sanatsal kazanımlarını kendisine mal etti. 19. yüzyıl bu bakımdan kapitalizmin bilim, felsefe ve sanat üzerindeki egemenliğinin kesinleştiği yüzyıldır. 20. yüzyılın sonlarında sistemin genel yapılanmasındaki bunalım ve çözülmelere uygun olarak, yaklaşık iki yüzyıl süren bu egemenliğin kendisinde de bunalım ve çözülmeler yaşandı. Felsefe uygulamalı bilimsel teknikler karşısında eski önemini yitirmiş, bilimin kendisi sayısı bilinmeyen araştırma tekniklerine dönüşmüş, sanat ise klasik çağdan sonra ekol değerini yitirerek yığın endüstrisi halinde kaba bir metaya indirgenmişti. Sonuçta kapitalizmin, ulus-devletçiliğin ve endüstriyalizmin basit çıkar araçları haline gelmişlerdi. Böylece esas işlevleri olan hakikati araştırma ve ifade etme yeteneklerini kaybetmişlerdi. Bilim, felsefe ve sanatın bunalımıyla kastedilen, bu hakikati araştırma ve ifade etme yeteneklerinin kaybıydı.
 
Orta Doğu’da oryantalizmin gözden düşmesi
 
Orta Doğu’da benzer süreç, 12. yüzyılda İslâm medrese dogmatizminin felsefe, bilim ve sanat karşısında egemenlik kazanmasıyla yaşanmıştı. Batıda bilim, felsefe ve sanatta yaşanan bunalım Orta Doğu’da oryantalizmin gözden düşmesiyle anlam buldu. Bu yönüyle olumlu bir gelişmeydi ama alternatif zihniyet devrimini gerçekleştiremediği için riskler taşımaktaydı. Bölgede Batı’nın hegemonik zihniyetine, sanat ve yaşam tarzına karşı sınırlı bazı gelişmeler ortaya çıkmasına rağmen, köklü bir devrim yaşanmamıştır. Her alanda olduğu gibi bu alanda da bunalım devam etmektedir. Orta Doğu bu bunalımın doğurduğu riskleri fırsata dönüştürebilir. Bunun için demokratik modernitenin demokratik ulus, komünal piyasa ekonomisi ve ekolojik endüstri unsurlarına ilham ve yön veren, kendi tarihsel ve kültürel temellerine uygun olan felsefe, bilim ve sanat devrimini gerçekleştirebilir. Diğer anlamda Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma çağlarını iç içe ve yoğunca yani devrimci tarzda gerçekleştirip yaşamsallaştırabilir. Bu doğrultuda batıyı taklit etmesine gerek yoktur. Evrensel kazanımlar paylaşılmakla birlikte, esas olan kendi mekânsal ve tarihsel yaratıcılığını sergilemek ve kendi öz devrimini gerçekleştirmektir.
 
Kurdistan Devrimi’nin şansı
 
Demokratik modernite kuram ve kavramlarına uygun olarak geliştirilen Kürdistan Devrimi’nin bir şansı da, kapitalist modernitenin yaşadığı zihniyet ve yaşam tarzındaki bunalım döneminde gerçekleşmekte oluşudur. Fransız ve Rus Devrimleri başta olmak üzere, 19. ve 20. yüzyıldaki devrimlerin büyük kısmı kapitalist modernitenin zihniyet ve yaşam tarzını aşamayan devrimlerdi. Soylu çabalarına ve alternatif olma hayallerine rağmen başarıları sınırlı oldu. Şüphesiz geriye değerli bir miras, halen yaşayan hakikat payı yüksek zihniyet kazanımları ve etik-estetik yaşam değerleri bırakmışlardır. Kurdistan Devrimi bu değerli zihniyet ve yaşam kazanımlarını kendi öz pratiğinde birleştirerek şansını çok iyi değerlendirebilir. Kapitalist modernitenin tuzak yüklü, hakikati yutan ve çılgın tüketim canavarları haline getirdiği bireyciliğe ve bireyciliği doğuran azami kârcılık, ulus-devletçilik ve endüstricilik unsurlarına karşı demokratik ulus, komünal ekonomi ve ekolojik endüstrinin iç içe inşa edilmesinin toplumsal yaşam tarzına dönüştürülmesiyle gerçekleştirilecek demokratik ve sosyalist bireyi yaşamsallaştırabilir. Kendi zihniyet, etik, estetik devrimini alabildiğine derinleştirip bireye mal ederek Orta Doğu halklarına taşırabilir. Orta Doğu’nun her zaman bütünsellik ve evrensellik arz eden tarihsel kültürüne kendi öz devrimiyle önemli katkıda bulunabilir. Bunun için yaşamın kendisini ve her alanını bir okul olarak değerlendirebilir. Her şeyini yitirmiş halklar ve bireylerin olumlu anlamda bir şansı da devrimsel değerleri, özgür, etik ve estetik yüklü yaşamları susamışçasına benimsemeleri ve özümsemeleridir. Varsın kapitalist modernitenin kusmukları bize bulaşmasın. İyi ki ya bulaşmamış ya da çok az bulaşmıştır. Daha görkemli olanı, kendi toplumsal doğamıza ve bireysel etkinliğimize uygun demokratik modernite değerlerini, onun demokratik ulus, komünal ekonomik ve ekolojik yaşam tarzını, bunun bilimini, felsefesini ve sanatını özgürce, eşitçe ve demokratikçe paylaşmak ve topluma mal etmektir.”
 
Bitti.
 
  
 

Etiketler:

Abdullah Öcalan