Özgürlük Newrozu’na doğru (4)
- 09:01 14 Mart 2024
- Dosya
Newroz ateşi Nisêbîn’de 32 yıldır hiç sönmedi
Melek Avcı
MÊRDÎN - Nisêbîn’de 32 yıl önceki “Kanlı Newroz’un” tanığı Latife Akyüz, katledilenlerin cenazelerini almak için verdikleri mücadeleyi şu sözlerle anlatıyor: “Cenazemizi götürmek için kaldırdık ama bizden aldılar ve yere attılar. Biz yine gittik, almak için peşine düştük. Onlar da bizim peşimize düşüyordu biz de ölülerimizi kaldırmak için üzerlerine üzerlerine gidiyorduk.”
Dehak’a karşı Demirci Kawa’nın kazandığı savaşın simgesi Newroz, bu yıl da şiddet, baskı ve tecrit gölgesinde kutlanacak. Newroz ateşi bu yıl “Rabe dema azadî û serkeftinê ye” şiarıyla mutlak tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması talebiyle harlanacak. Xarpêt’in Dep (Karakoçan) ilçesinde 15 Mart’ta startı verilecek ve 57 merkezde kutlanacak olan Newroz’un politik mücadeleye ışık tutan geçmişi çeyrek asra yaklaşıyor. İlk Newroz ateşi Diyarbakır zindanında Mazlum Doğan’ın 21 Mart 1982’de 3 kibrit çöpüyle bedenini ateşe vermesiyle politik kimlik kazandı, bugün ise milyonlar bu ateşin etrafında halaya duruyor.
3 kibritle politikleşen ateş…
O tarihi anla birlikte politik kimlik kazanan direniş ateşi ilk kez kitlesel olarak 1991 yılında Nisêbîn, Cizîr, İstanbul, Adana, Bismil, Kerboran, Pirsus (Suruç), Pasûr (Kulp) ve Hêne (Hani)’de yasaklara rağmen yakıldı. Fakat, devlet güçleri Nisêbîn’deki direnişi kanlı bir katliama dönüştürerek 31 kişiyi katletti.1982’de yakılan ateşin bir daha asla sönmeyeceği sinyali çoktan verilmişti ve bir yıl sonra halk yine o meydanlara kesk û sor û zer renkleriyle alanlara akmışken yine devlet tarihine bir “Kanlı Newroz” daha eklemişti.
Katliama rağmen bir yıl sonra Nisêbîn ateşin başında
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, 1992 Newroz kutlamaları başlamadan önce, Newroz’u herkesin özgürce kutlayabileceğini açıklamıştı fakat Cizîr ve Nisêbîn’de kutlama için yapılan valilik başvuruları OHAL gerekçesiyle reddedilmişti. 20 Mart akşamı Cizîr, Nisêbîn ve Amed başta olmak üzere birçok yerde kutlamalar yapılmış fakat Şirnex ve Cizîr’de kutlamalara katılan binlerce insana saldırılar gerçekleşmiş ve aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu resmi rakamlara göre toplam 94 kişi katledildi. Nisêbîn halkı Newrozu sakin kutlamış olmasına rağmen katliam haberini duyar duymaz harekete geçip sokağa döküldü.
Dosyamızın 4’üncü bölümünde Kurdistan’da Newroz deyince akla gelen yerlerden biri olan Nîsebin’de bir tanıklığa yer veriyoruz.
32 yıllık tanıklık
22 Mart'ta sokağa dökülen binlerce Nisêbinli Çağ Çağ Deresi üzerindeki “Şehitler Köprüsü”nde bir araya gelip oturma eylemi başlattı. Köprünün her iki tarafını panzerle kapatıp oturma eylemi gerçekleştirenleri katletmek için güçler çoktan hastanenin tepesinde konumlanmıştı. Polisler halkın üzerine panzerleri sürüp ateş açtı. Saldırıda 16 kişi yaşamını yitirirken kimisi dereye atladı ve 106 kişi yara aldı. O her iki kanlı Newroz’un tanıklarından olan Barış Annesi ve şimdi de tecride karşı Adalet Nöbeti’nde olan Latife Akyüz 32 yıl sonra anlatmaya çalışıyor yaşadıklarını…
Katliam yapacaklarını hissetmiştik
Nisêbîn’de Newroz günü kutlamalardan sonra asker ve polislerin baskınlarıyla uyandıklarını söyleyen Latife,“ Hepimiz baskınlardan dolayı başka yerlere gittik. Ertesi gün, ‘dün Newrozu kutlayamadınız bugün yine çıkıp Newrozu kutlayın’ diye bir bilgi dolaştı. Biz pek güvenemedik tabi, bu işte bir iş var bize bir şeyler yapacaklar diye düşündük ama bazıları olur, bazıları olmaz dedi. Nisêbîn’de de bir katliam yapacaklar diye hissettik. Velhasıl protesto etmek için yine Şehitler Köprüsü’ne gitti insanlarımız. Tabi köprüye büyük bir baskın yaptılar. Baskında kimi suya atladı, kimi şehit oldu, kiminin eli ayağı, kafası kırıldı. Yara almayan kalmadı” sözleriyle anlatıyor o gün yaşananları.
Ölülerimizi kaldırmak için üzerlerine üzerlerine gidiyorduk
“Nisêbîn’de o Newroz’da öyle bir katliam yaptılar ki dünya şaştı, dondu kaldı. Bu yaklaşım, bu katliamlar o günden bugüne sürüyor da sürüyor” diyen Latife, sözlerini şöyle sürdürüyor: “O günü asla unutmadım. Kimimiz Kışla Mahallesi’ndeki caminin oraya koştu sığındı. Baktık ki orada bir şehit cenazesi, kimin cenazesi diye tanımaya çalıştık, bizim mahalleden birinindi. Cenazemizi götürmek için kaldırdık ama bizden aldılar ve yere attılar. Biz yine gittik. Almak için peşine düştük. Onlarda bizim peşimize düşüyordu biz de ölülerimizi kaldırmak için üzerlerine üzerlerine gidiyorduk. O cenazemizi iki üç kez biz onlardan aldık onlar bizden aldı, biz aldık onlar aldı. Bırakmadılar.
Onlarca gencimizi tutukladılar
Köprüden kaçanlar ve çocuklarımızla bir eve sığındık ki tutuklamasınlar ama evdeki kadın ekmek yapacağım diye ısrarla diretti. Kapıyı açsaydı biliyor ki polisler bizi alacak, bizi orada görecek; ‘ekmeği yapma, bak kapının önündeler kapıyı açma tüm gençlerimizi alırlar’ dedik. Ne yapıp ettiysek ekmeği yapacak sobası olmasına rağmen durmadı, ekmeğini yapalım dedik yok dedi. Meğerse bize yardımcı olma niyetinde değil kapıdakilere tarafmış. İki saat boyunca bu tartışmayı yürüttük yanımda da iki oğlum vardı. Ne yapıp ettiysek kadın tandırda ekmeği yapacağım deyip o kapıyı açtı ve o evin bahçesinde olan onlarca gencimizi alıp tutukladılar.
O gününün zulmünü hatırladıkça nefesim kesiliyor
Biz kadınları da alıp sorguya çektiler ‘niye buraya geldiniz, ne yapacaksınız’ diye sordular, aynı size anlattıklarımı söyledim. Newroz kutlamaları için bizi çağırdınız ama bize zulüm ettiniz; talan, katliam, öldürmek için bizi çağırdıklarını nereden bilecektik, biz de bu eve sığındık, kadın bilerek kapıyı açıp bizi ve gençleri tutuklattırdı. O gençlere gözaltına alırken gözümüzün önünde yapmadıkları eziyet kalmadı; kafalarına bastılar, ellerini kırmaya çalıştılar onları engellemek için önlerine atladık, engel olmaya çalıştık, gözümüzün önünde hangi hakla bu zulmü bu sıkıntıyı bize yaşatabilirdiniz. O gününün zulmünü hatırladıkça nefesim kesiliyor, öfkeden titriyorum.”
O günden bugüne barış, insanlık ve adalet için mücadele verdiklerini ancak devletin kendilerine zulmü reva gördüğünü söyleyen Latife, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Katliamlar olmasın, kardeşlik, yoldaşlık olsun diyoruz hala. Onların da önderi var bizim de, onların milletvekili varsa bizim de var, belediyeleri varsa bizim de var. Güçlü bir kalemle, samimi bir duyguyla onlarda çözüm masasında, otursun biz de oturalım ve çözüm bulalım. Ne zamana kadar bu kavga ve savaş devam edecek; yeter artık. Ne onlar bizi bitirir ne biz. Şunu iyi bilsinler, Kürtleri asla bitiremezler. Ve evet, Kürtlerin, Kürt gençlerinin canında tek damla kan kalıncaya kadar ayakta olacaklar. Ayaktalar ve mücadelelerini sürdürecekler.
Gitmiyorum…
Çoğumuz 70 yaşındayız ve nöbetteyiz elimden gelinceye kadar burada oturacağım. Gitmiyorum. Cezaevindeki çocuklarımız dönsünler evlerine; 107 gündür bu çocuklarımız zindanlarda aç, grevdeler. Çoğu ağır hasta, yaralı. Artık yeter diyoruz ve çözüm istiyoruz. Eğer düzgünce, samimice önderimizle bir masada oturmazsak barış olmaz. Önderimizi bıraksınlar, ne zamana kadar onu orada tutacaklar; bizim önderimizin vicdani ve barış talebi onlarınkinde asla yok. Bıraksınlar bu Newroz’da önderimizi istiyoruz.”