Talana karşı ekoloji mücadelesi büyüyor
- 09:02 21 Ekim 2024
- Ekoloji
Nazlıcan Nujin Yıldız
MUĞLA - Artan doğa talanına ilişkin konuşan Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Marmaris Meclisi Üyesi Halime Şaman, doğaya yönelik saldırılar karşısında ekoloji mücadelesinin büyüdüğünü ve bir ivme yakaladığını ifade etti.
Kürdistan ve Türkiye’de doğa rantın ve talanın kıskacında. Artarak devam eden ekolojik talanın amacı iktidar ve yandaşı olan şirketlerin sermayesini artırmak olurken canlıların yaşam alanları yok ediliyor. Öte yandan katledilen ağaçların yerine yapılacak olan projelerin çoğu da yetki olmadan usulsüz ve hukuksuz bir şekilde hayata geçirilmeye çalışılıyor. Ekolojik tahribatın yoğun olduğu Ege Bölgesi’nde her geçen gün bir Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci başlatılıyor. Ekolojistlerin mücadele ederek kazandığı alanlar ise yeni projelerle yeniden hedef alınıyor. Artarak devam eden doğa katliamına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Marmaris Meclisi Üyesi Halime Şaman, Muğla’da sadece bir günde maden başlığında üç tane ÇED sürecinin başlatıldığını paylaştı. Deprem bölgesinde yaşanan tahribata ilişkin de konuşan Halime, ekoloji mücadelesini bütüncül çözüm arayışlarıyla sürdüreceklerini ifade etti.
Muğla’da bir günde 3 ÇED süreci başlatıldı
Muğla Çevre Platformu’nda günlük olarak yeni ÇED dosyalarının paylaşıldığını ve sadece 17 Ekim’de maden başlığında üç tane yeni ÇED sürecinin başlatıldığını ifade eden Halime, bunlardan en önemlisinin Eti Krom’un maden süreci olduğunu belirtti. Halime, “Sakar denilen bölgede hemen hemen Muğla’nın bütün ilçelerinin su rezervlerinin etkileneceği bir yerde. Bölgemiz hem turizm anlamında hem yeraltı zenginlikleri anlamında çok iştah kabartıyor. Bu da her gün yeniden dosyaların, yeniden bir mücadele alanının açılması gerçekliğinin hayatımızda olması anlamına geliyor. Akbelen’den Bargilya Ağaoğlu’na, Sinpaş’tan Deştin’e kadar çok önemli çevre mücadelelerinin, doğa hakkı mücadelelerinin olduğu bir bölge burası. Şu ana kadar söylediğimiz mücadele alanlarından sadece Deştin tamamlanmış durumda, çimento fabrikasına karşı verilen mücadelede. Onun dışında sıraladığım bütün yerlerde karşılıklı satranç oynuyoruz gibi mücadeleler devam ediyor” şeklinde konuştu.
‘Halkta karşılık görünce mücadelenin sesi kısılmak istendi’
Doğa savunucularının hedef alınmasına dair de konuşan Halime, taleplerinin hiçbirinde yasa dışı bir durum olmadığını vurgulayarak ekoloji mücadelesinde gerçekleştirdikleri eylemlerin, hukuki mücadelenin tek amacının yasaların uygulanmasına dair olduğunun altını çizdi. Halime, “Herkes işini yapıyor olsaydı, biz de zaten bunları yapmıyor olacaktık. Bize ihtiyaç olmayacaktı. Bu kadar basit bir denklem. Ama Hopa, çok ayrı bir şey. Orada göz göre göre bir cinayet işlendi. Bu cinayet sadece oraya münferit bir cinayet değildi. Belli ki ülkede ivmelenen, kamuoyunda yer bulan haklılık gören ekoloji mücadelesi, yaşam alanları savunusu halkta karşılık gördükçe bu mücadelenin sesi kısılmak istendi, gözü korkutulmak istendi. Gencecik bir insanın hayatı elinden alındı. Bunu sadece anlık bir öfkeyle yapılan bir cinayet olarak değerlendirmek mümkün değil. Orta çıkan bu trajik durumu da çok iyi anlatan dostumuz, derdi doğru anlatınca onun da sesi kısılmak istendi ve tutuklandı. Birini öldürerek birini de hapse atarak bu sesi kısmak istediler. Sanmasınlar ki korkacağız, geri adım atacağız. Bu ne kadar doğru bir yolda ilerlediğimizi, ne kadar barışçıl ve hakların kazanılması yönünde doğru adımlar attığımızı gösteriyor. Evet, korksunlar ama biz korkmayacağız” dedi.
‘Deprem bölgesi, yağmalanacak alan olarak görülmeye başlandı’
Doğanın bir saldırı altında olduğuna ve gazetecilerin bile bu duruma yetişemediğine vurgu yapan Halime, bu saldırıların yoğun bir şekilde yaşandığı deprem bölgesinde yaşananlara dikkat çekti. Halime, İklim Adaleti Koalisyonu ve Ekoloji Birliği olarak depremin birinci yılında bir deprem raporu yayınladıklarını paylaşarak “Orada çok ilginç sonuçlarla karşılaştık. 2022 yılında tüm deprem bölgesinde toplam toplu konut projesi için 28 tane ÇED başvurusu olmuş. Doğal olarak diyorsunuz ki; binalar yıkıldı, yeni toplu konutlar yapılacak, bu sayı çok artar. Buna dair 2023’te sadece bir tane ÇED başvurusu olmuş. Yani yıkım, yağmalanacak alan olarak görülmeye başlandı. Kuralsızlık, usulsüzlük, baskıyla, gasp etmeyle ele geçirme insanların çaresizliğini ranta ve çıkara dönüştürdüler. Çok ahlaksız bir şey. Bölge yıkılmış ve bekliyorsunuz ki en azından maden projeleri, GES’ler, RES’ler azaltılsın. Tam tersine olağanüstü bir artış var” diye belirtti.
Deprem bölgesinde, depremin sarsıntılarını devam ettiriyorlar
Deprem bölgesinde ve özellikle Hatay’da zeytinliklerin katledilmesine de değinen Halime, “Tüm bu kuralsızlıklarda, zeytinler mevzuatlarla, bu ülkenin en iyi korunan alanlarından biri olmasına rağmen Hatay’da, insanların başına dünya yıkılmaya devam ediyor. Zeytinlikleri gasp ediliyor, hemen yanı başlarına asbest yetmezmiş gibi çimento santralleri kuruluyor. Düşünün, binaları üretecekler, aslında çimentoyu ya da çakılı karayoluyla getirmeleri mümkün ama orada bile o maliyeti göze almıyorlar. Hemen yıkımın olduğu yerde, sanki yeterince tahribat yokmuş gibi zeytinlikleri keserek yeni maden ve çakıl ocakları, beton santralleri açarak depremin sarsıntısını hala devam ettiriyorlar. Çünkü o da öldürdü, bu da öldürecek. Hiçbir farkı yok” diye ifade etti.
‘Siyaset ekoloji hareketinin yakaladığı ivmenin farkında değil’
Tüm bunlara rağmen ekoloji mücadelesinin büyüdüğünü sözlerine ekleyen Halime, bu mücadelenin siyasetin önünde bir mücadele olduğuna dikkat çekti. Siyasetin henüz, ekoloji hareketinin yakaladığı ivmenin farkında olmadığını vurgulayan Halime, “Gerçek hayata temas eden, bir alışverişi mümkün kılan ve ekolojistler ve yerel halk arasında eşitlik ilişkisini kuran, birbirini anlayan, dinleyen ve sözüne değer veren bir ilke ile ilerliyor. Bu bence en güçlü yanı. Ama öğreneceğimiz çok şey var elbette. Fakat zaman zaman zorlukların boyutu dayanılmaz oluyor çünkü saldırı bir sağanak gibi hiç durmuyor. Bir yere karşı bir davayı, alanı kazanıyorsunuz, hemen bir harfi ya da bir kelimesi değiştirilerek aynı mesele yeniden önünüze getiriliyor. Yani bu kısır bir döngü gibi, belki de en temek açması bu. O yüzden belki bizim de geliştirmemiz gereken yol şu olabilir; daha bütüncül çözüm arayışları da bizim yeni dönemde gündemleştireceğimiz meselelerden biri olacak gibi görünüyor” diye konuştu.