Direnişte varlar, yönetimde yoklar: Kadınların sendika tarihi

  • 09:03 1 Mayıs 2021
  • Emek/Ekonomi
Habibe Eren
 
İSTANBUL - Feminist ve kadın hareketlerinin mücadelesi sonucu 1970’lerde sendikal mücadelede kadınların konumu tartışılırken, dünden bu yana her alanda direnişte yer alan kadınlar hala sendikalarda yeterli sayıda değil.  
 
Türkiye’de sendikacılık, 1938 tarih ve 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu’nda,  “Sınıf esasına dayalı cemiyet kurulamaz” ifadesinin metinden çıkarıldığı 4919 sayılı 5 Haziran 1946 değişikliği ile yasallık kazanıyor.  Sendikal hareketin yasallık kazanmasını takip eden aylarda sendikalar kurulmuşsa da, ilk kurulan sendikaların çoğunluğunun Türkiye Sosyalist Partisi, Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi gibi sosyalizmi benimseyen partiler öncülüğünde kurulması dönemin hükümeti tarafından “ideolojik boyut” kazanacağı endişesiyle 17 Aralık 1946 tarihinde sıkıyönetim kararıyla kapatıldı. Bu nedenle sendikalaşma sürecinin başlangıcı, sendikaların kuruluş esasları ve faaliyet alanlarını belirleyen “5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun”un kabul edildiği 1947 tarihinden itibaren ele alınıyor.
 
Ancak daha başlangıç döneminde sendikalaşma mücadelesini yürüten Zehra Kosova hakkında bir parantez açmak gerekir.
 
Türkiye’deki ilk kadın sendikacı Zehra Kosova bir tütün işçisi. İstanbul Tütün İşçileri Sendikası’nda yöneticilik yapan Zehra, sendikal mücadelenin de öncülerinden sayılıyor. Anadolu’da başladığı tütün işçiliğine 1930’lu yılların başında İstanbul’da devam eden Zehra, işçilik yaşamıyla birlikte kendisini sınıf mücadelesinin içinde bulur.  Daha Kavala’da iken ağabeyleri Kızıl Sendika hareketine katılmış olan Zehra, işçilerin hak arama mücadelesinde öne çıkar ve 1933’te Türkiye komünist partisi (TKP) ile ilişki kurar. Zehra, kurucuları arasında bulunduğu Tütüncüler Sendikası’nın yönetiminde görev alır. O günden bu yana tarım, hizmet, sanayi ve birçok alanda güvencesiz çalışan kadın işçiler sendikalaşma ile hem örgütlülüklerini hem de kazanımlarını büyütmeye devam ediyor.
 
Feminist hareketin sendikalara etkisi
 
Öte yandan sendikalarda kadın sorununun, kadınların hem nitel hem niceliksel olarak varlığının tartışılması ve mücadele hattı oluşturulması ise 1970’li yıllara dayanıyor. Türkiye’de özellikle 1970’li yıllarda ivme kazanan feminist hareketin gündeminde yer alan konulardan biri sendika ve sendikalarda kadınların konumu oluyor. Son dönemlerde konfederasyonlar ve konfederasyonlara bağlı sendikaların bünyesinde kadın komitesi, kadın bürosu, kadın sekreterliği, kadın komisyonu adı altındaki kadın örgütlenmeleri faaliyet gösteriyor ancak hala sendikalarda kadın üyelik düzeyleri düşük olduğu gibi aktif görev alan kadınların sayısı da yeterli değil. Ancak sendikalı kadınların emek alanındaki mücadelesi ve kazanımları genel mücadeleye de ışık tutuyor.
 
1980 Askeri Darbesi sendikaları nasıl etkiledi?
 
12 Eylül 1980 askeri darbesi ile toplumun diğer emekçi ve sistemin muhalif kesimleri gibi işçi ve emekçileri de ekonomik, sosyal ve siyasal hak kayıplarına uğratılmış, zora, şiddete ve sindirmeye dayalı baskı altında tutularak örgütsüzleştirme politikalarına maruz kaldı. 1985 yılında bilim insanlarının kamu emekçilerinin sendikal örgütlenmelerinin ve sendika kurmalarının önünde anayasal bir engel olmadığı, Uluslararası Sözleşmelerin ve 1982 Anayasası’nın 90. maddesinin kamu emekçilerine sendikal örgütlenme hakkı tanıdığı yönünde yapılan yorumlar ve açılımlar emekçilerde yankı bulmuş, sendikal örgütlenme çalışmalarının yönlendirilmesine katkısı sağlamıştı. 1980 sonlarında emekçiler bir taraftan yaratmış olduğu derneklerle sendikal örgütlenme faaliyetlerini yürütürken, diğer taraftan da eylem ve güç birlikleri oluşturarak kendi ekonomik ve sosyal haklarına sahip çıkma temelinde eylemli bir sürece giriyorlar.
 
1990: Kadınların aktif olarak sendikaya katılım yılları
 
1990-91 yılları sendikaları kurma ve yaşatma yılları olarak tanımlanıyor.  Bu dönem baskılarla ilk karşılaşılan yıllar olarak değerlendiriliyor.  Kurulan sendikaların tümü hakkında kapatma davaları açılmış, bazı yöneticiler geçici sürelerle görevden uzaklaştırılmış ve sendikalar mühürlenmeye başlanmış. Ancak devletin bu baskısı karşısında işçiler ve emekçiler geri adım atmıyorlar. Kadınların aktif sendikal mücadeleye katılımı da bu yıllarda büyük bir ivme kazanıyor. Sendika içinde ayrı kadın örgütlenmeleri cinsiyet eşitsizliğine karşı kadınlar için politika geliştirmek, kreş ve doğum izni gibi hakların yaygın olarak kullanımı sağlamak, kadınların sendikaya üye olmasına, sendikal faaliyetlere katılmasına ve temsil edilmesini ve sendikanın demokratikleşmesini sağlıyor.
 
Türkiye’de konfederasyonlarda ve sendikalarda kadın komite, komisyon ve büro benzeri birimlerinin kurulmaya başlanması, 1990’lı yıllara denk geliyor. Başlangıçta 8 Mart kutlamalarını organize etmek ve kadın üyelere eğitimler vermek üzere kurulan yapılar daha sonra, üyelikleri nedeniyle uluslararası işçi örgütleriyle kurmuş oldukları ilişkiler, sendikaları kadın istihdamı sorununu ve örgütlenmesini gündemlerine almasına neden olmuş.
 
Kadınların en çok çalıştığı alanlar
 
Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK )verileri ışığında 1988 yılından itibaren kadın istihdamı iktisadi faaliyet kollarına göre incelendiğinde, 1988-2007 yılları arasında kadın istihdamının en yoğun olduğu sektör tarım sektörü. Bunu sırası ile hizmet, sanayi ve inşaat sektörü takip ediyor. 2008 yılı itibarı ile kadın istihdamı tarımdan hizmetler sektörüne kayıyor. 2017 yılsonu verilerine bakıldığında hizmetler sektörü toplam istihdamın yüzde 56,1’ine sahip. 1988 yılında yüzde 76,77 olan tarım sektöründeki istihdam 2017 yılı sonu itibariyle yüzde 28,31’e geriliyor. 2007 yılına kadar kadınlar için en çok istihdam olanağı yaratan tarım sektörü iken, günümüzde hizmetler sektörü kadınlara en fazla istihdam sağlayan sektörlerin başında geliyor.
 
Sendikalaşma oranları
 
Eğitim Sen’in 2006-2018 yıllarına ait Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) verilerinin derlenmesi ile elde edilen bilgilere göre son 13 yılda çalışan kadın sayısı 732 bin 838’den 3 milyon 890 bin 762’ye yükselirken, sendika üyelik sayıları 435 bin 972’den 317 bin 837’ye düştü. 2006 Ocak ayı verilerine göre toplam çalışanlar içindeki kadının payı yüzde 14,40 olurken, 2018 Ocak ayı verilerinde bu oran yüzde 28,03’e yükseliyor. 2006 Ocak ayı verilerine göre kadınların sendikalaşma oranı yüzde 59,49 iken 2018 Ocak ayı verilerine göre sendikalaşma oranı yüzde 8,17’ye geriliyor.
 
Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) hazırladığı bir raporda, üyelerinin neredeyse yüzde 45’inin kadın olduğunu, bunun yaklaşık olarak 38 milyon kadın üyeye tekabül ettiğini, buna rağmen sendikaların karar verme organlarında ve konumlarında temsiliyet derecelerinin orantılı olmadığını, bu konudaki ilerlemelerin ise yavaş seyrettiğini belirtmişti.
 
Kadınların sendikalaşma oranı neden düşük?
 
Kayıt dışı çalışma kayıt dışı istihdamın sendikaların örgütlenme faaliyetleri dışında kalması sendikaların üyelik sayılarının düşük olmasına neden oluyor. Türkiye’de kayıt dışı sektörde ücretli olarak çalışan kesimin toplu iş sözleşmelerine tabii kesimden daha geniş bir kitleyi oluşturduğu ve yaklaşık her üç ücretliden birinin kayıt dışı çalıştığı ifade ediliyor. Öte yandan işverenlerin korkutma, taciz ve sendika üyelerini işten çıkarma ve benzeri taktiklerle sendikalaşmayı caydırıcı şekilde hareket etmeleri sendikalaşma oranlarının düşmesine neden oluyor.
 
Yine kadınların sendikalara katılımını engelleyen unsurlar arasında aileye ve çalışmaya ait sorumlulukları noktasında çatışmalar yaşaması, bir sendikaya üye olmanın avantajları hakkında yeterli bilgi ve farkındalıktan yoksun olması, sendikaya üyelikleri ile ilgili işverenlerinden gelebilecek bir misilleme korkusu, sendikaların genellikle "erkek egemen" organizasyonlar olması, kadınların babaların, eşlerin ve işverenlerin ve erkek sendikacıların açıkça sergilediği düşmanlık da yer alıyor.