Yoksulluk sarmalında kadın: Şiddet, emek ve beden sömürüsü

  • 09:01 17 Ocak 2024
  • Emek/Ekonomi
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - Derinleşen ekonomik krizde toplumun alım gücü gittikçe düşerken kadın yoksulluğunun beraberinde şiddeti, emek ve beden sömürüsü getirdiğini söyleyen KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher, “Kadınlar cinsiyete dayalı eşitsiz ücretlendirmeleri, mobbing, karşılaştığı cinsel şiddeti ancak örgütlülüğü güçlendirerek aşabilir” dedi.
 
Geçtiğimiz haftalarda asgari ücret 17 bin 2 lira olarak belirlenirken henüz artışlar ücretlere yansımadan en temel ihtiyaçlardan her alana yeni yılla birlikte zamlar yansıdı. Derinleşen ekonomik krizde halkın alım gücünün her gün biraz daha düştüğü ve yoksulluk sınırının altında kaldığı görülüyor. Bununla birlikte Meclis’te yapılan bütçe görüşmelerinde savaş bütçesine milyarlar yatırıldı. Yoksulluğun toplumun her kesimine yansımasıyla birlikte kadınlar ve çocuklar bundan kat be kat daha çok etkileniyor. Çocuk yaşta çalıştırılma artarken okullaşma oranı düşüyor, kadınlar güvencesiz koşullarda çalıştırılıyor veya şiddet sarmalında kalıyor. Buna ilişkin Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) Kadın Sekreteri Döne Gevher ile kadın yoksulluğunu konuştuk.
 
Derin yoksullukta asgari ücret
 
Gün geçtikçe gelir dağılımındaki makasın açıldığı bir sürecin yaşandığını söyleyen Döne, bununla birlikte yoksulluk ve açlığın da arttığını belirtti. Özellikle işçi kesiminin derin yoksulluk içinde olduğunu vurgulayan Döne, “Bu süreçte asgari ücretin belirlenmesi ve belirlenen rakam toplumun geniş bir kesimi tarafından kabul görmedi. Asgari ücretin belirlenmesinin kendisi anti-demokratik bir süreç, çünkü bugün itibariyle bakıldığında Türkiye’de ortalama ücret haline gelmiş durumda. DİSK’in verilerinde yüzde 50’ye yakın kişinin asgari ücret kapsamında çalıştığı hatta bazı sektörlerde bunun yüzde 70’e kadar çıktığı belirtilmiştir. Bu araştırmaya baktığımızda aslında asgari ücret emekçi kesimin büyük çoğunluğunu kapsayan bir ücret. Bu anlamda da açlık ve yoksulluk sınırlarının sürekli belirlendiği enflasyon ortamında her gün yenilendiği bir ortamda 17 bin 2 lira komik bir rakam. Üstelik Çalışma Bakanı’nın yaptığı açıklamaya göre, yılda iki kez artış 2024 yılında gerçekleşmeyecek. 17 bin 2 liranın açıklanmasıyla birlikte hatta öncesinde başlayan zamlar ve fiyat artışlarıyla alım gücü düştü” sözlerini kullandı.
 
‘Kadınlar asgari ücrete dahi erişemiyor’
 
Derin yoksulluktan en çok kadınların etkilendiğini ve kadınların asgari ücretten dahi faydalanamadığını kaydeden Döne, “Kadınların çoğu güvenceli çalışma koşullarından yoksun ve kayıt dışı çalışıyor. Asgari ücretten yararlanamayan kadın sayısı asgari ücretten yararlanan kadınlardan çok daha fazla. Asgari ücret artışı sermaye için bir kayıp mı diye baktığımızda aslında sermayeye teşviklerle bir şekilde dengelenen bir süreç oluyor. İktidar sermayeyi her konuda gözettiği gibi bu konuda da gözetiyor ve asgari ücretin bir kısmını teşvik olarak vereceğini söyledi ama ilk gözden çıkarılanların kadınlar olması, kadın emeğinin ucuz işgücü olarak görülmesi, toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle kadının bakımdan sorumlu olduğu bir tariflendirme üzerinden kadın emek gücü en çabuk vazgeçilen emek oluyor. Bu emek gücü var olan haliyle zaten güvenceli tam zamanlı çalışmaya erişemeyen kadınlar açısından yoksulluğu arttıran ve kadınları daha çok kayıt dışı çalışmaya ittirmeyi beraberinde getirdiğini söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı. 
 
Yoksulluk eşittir şiddet sarmalı
 
Kadın yoksulluğunun beraberinde şiddet ve sömürü getirdiğinin altını çizen Döne şöyle devam etti: “Kadın yoksulluğunun kadın bedeni ve şiddet üzerinden bir yansıma olarak karşımıza çıktığını söylemek mümkün. Eğer yoksulluğa düşülüyorsa, geçimi karşılayamıyorsa kadınlar bir şekilde şiddet gördüğü evlere mahkum olabiliyor, yaşam imkanlarından mahrum oldukları zaman bu şiddet sarmalından çıkamıyorlar. Bu şiddet sarmalının bir boyutu da bedenin meta haline getirilmesi olarak karşımıza çıkıyor. Buna karşı güçlü bir politik hat ve kadın yoksulluğuna karşı ciddi bir mücadele yükseltmek gerekiyor.  Yoksulluk bir kader değil var olan iktidarın kimden yana kaynakları kullandığıyla ilgilidir; bu kaynaklar doğru kullanılır, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yapılır, genel olarak toplumun ihtiyaçlarına yönelik bütçeleme yapılır, savaş ve sermaye yanlısı politikalardan vazgeçilirse bu şekilde yoksullaşmaya çözüm olunabilir diye değerlendiriyoruz. Bunun politikasını ve sözünü kurmak gerekir. O anlamıyla kadının şiddet sarmalının dışına çıkması, bir araç olarak kullanılmasının önüne geçecek bir politik hat yoksullukla topyekûn bir mücadeleden geçiyor. Bunun da sorumlulardan birinin sendikalar, bizler olduğunu örgütlü mücadelenin gerekli olduğunu düşünüyorum.
 
Önümüzdeki süreç için örgütlenme koşuldur
 
Asgari ücreti konuşmanın ötesinde bir süreci işletebilmek gerekiyor. Bu da nedir, çalışanların, emekçilerin sendikalaşma oranını yükselterek toplu sözleşmenin kapsamını geliştirmeyi sağlamaktır. Ancak bu şekilde var olan emeğin haklarını alabilmemiz söz konusu olabilir. Bir ülkede asgari ücretin bu kadar gündemde olması aslında demokratik teamüllerden uzak olmasının sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Eğer ve sendikalaşma ve TİS dönemleri mevcut olsaydı, demokratik teamüllerde işletilseydi asgari ücret çok az bir kesimi ilgilendiren bir ücret olarak karşımıza çıkacaktı. Ama ortalama bir ücret olup da ikinci bir zam yapılmaması durumunda ki seçim minvalinde bir vaat olarak gerçekleşen bir süreçti, arkasından 4-5 yıl seçim olmadığını ve var olan iktidarın kemer sıkma politikalarındaki yaklaşımını da sermayelerden yana değil emekçilerden yana bir kemer sıkma olarak karşımıza çıktığını düşünürsek ileriki süreçlerde emeğe karşı saldırılarla karşı karşıya kalacağımız açıktır. Buna karşı sendikalaşmayla mücadele edebiliriz. Kadınlar da cinsiyete dayalı eşitsiz ücretlendirmeleri, mobbingi, karşılaştığı cinsel şiddeti ancak sendikalaşma oranını arttırarak, örgütlülüğü güçlendirerek aşabilir. Bunun zemini toplumsal muhalefetin tümüyle gerçekleşebilir.”