Derin yoksulluk: Yoksulluk tanımının güncellenmesi gerekiyor

  • 09:04 18 Nisan 2024
  • Emek/Ekonomi
 
Habibe Eren
 
HABER MERKEZİ - Yaşadığı kentte denizi göremeyen, oturduğu semtten dışarı çıkamayan, bir kafede oturup çay içemeyen, milyonlarca insan var. Derin Yoksulluk Ağı’ndan Şeyma Batman, yoksulluğun yeni halini anlamadan eski model ve çözümlerin işlemeyeceğine dikkat çekerek, “Yoksulluğu tanımlarken ve ölçerken geleneksel mutlak yoksulluk tanımlamaları ve kriterlerinden faydalanmak yerine 'insani yoksulluk' kavramının kullanılması gerekiyor" dedi. 
 
Türkiye’de yoksullar ordusuna her gün biri eklenirken, yoksulluk uzun zamandır çoğunluğun yaşam şekli haline geldi; hatta kavram olarak dahi gerçekte yaşanan durumu artık karşılamıyor. Milyonlarca insan beslenme, barınma, sağlık ve giyinme gibi en temel ihtiyaçlara dahi ulaşamıyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin, (CHP) Yoksulluk Dayanışma Ofisi’nin 2023 verilerine göre Türkiye’de 32 milyon kişi yoksulluk, 51 milyon kişi ise açlık sınırının altında yaşıyor. DİSK-AR'ın Avrupa İstatistik Ofisi’nin sosyal koruma harcamaları istatistiklerinden yararlanarak yaptığı araştırmaya göre ise yaşlı yoksulluğu üç yılda ikiye katlandı. 
 
Geçtiğimiz günlerde dijital medyaya düşen bir görüntü de yoksulluğun geldiği boyutu bir kez daha gözler önüne serdi. İstanbul’da yaşayan bir çocuğun bayram tatilinde ulaşımın ücretsiz olması vesilesiyle gezdiğini ve 17 yaşında olmasına rağmen ilk defa Eminönü’nü gördüğünü dile getirmesi görüntünün yayılmasına neden oldu. Söz konusu video dijital medya platformlarında çokça tartışılırken,  yoksulluğun görünmeyen halleri ve derinliği bir kez daha gün yüzüne çıktı. Oturduğu semtten dahi dışarı çıkamayan, yaşadığı kentte deniz olmasına rağmen denizi göremeyen, istediği yemeyi yiyemeyen, bir kafeye oturamayan yüz binlerce insan mevcut. Eskiden yoksulluk denilince akla sobalı evler, gecekondular, sokakta yaşayan insanlar gelirdi. Ancak genele yayılan ve uzun vadede herkesin borçlu olarak yaşamını sürdürdüğü söz konusu koşullarda yoksulluğun da artık yeniden tanımlanmasına ihtiyaç var. 
 
Yoksulluk kuşaklara aktarılıyor 
 
Yoksulluğun boyutları tartışılırken bu konuda en çarpıcı örneklerden biri Emine Akçay’ın yaşamına son vermesiydi. 2012 yılında yaşanan olayda, tarım işçisi olarak çalışan Emine, cebindeki son 6 lirayı alıp yakındaki oduncuya gitti ve yakacak almak istedi. Oduncu o paraya odun verilemeyeceğini söyledi, fakat daha sonra parasını almadan 10 kilo odunu çuvala doldurdu. Basına yansıyan bilgilerde, odunu yakamadığı, dışarıda bulunan kamyon lastiğini yakmaya çalıştığı ancak başaramadığı ve saç kurutma makinesiyle çocuklarını ısıtmaya çalıştığı söyleniyordu. Makineyi büyük çocuğunun eline verdikten sonra yan odaya geçen Emine, burada yaşamına son verdi. Türkiye o gün “ağlatan intiharı” konuşurken, o günden bugüne kuşaktan kuşağa aktarılan bir hâl aldı yoksulluk. Hâlâ milyonlarca kişi yatağa aç girerken, geleceksizlik ve yoksulluk nedeniyle yaşamına son veren insanların sayısı da her geçen gün artıyor. 
 
Derin Yoksulluk Ağı’ndan Şeyma Batman, artan yoksulluğu, yoksulluğun geldiği boyutu ve kurumsal olarak çalışmalarının söz konusu tabloya etkisi üzerine konuştu.  
 
Şeyma, sözlerine derin yoksulluğun yok sayıldığı, görmezden gelindiği ve yoksulluk koşullarında yaşayan özellikle kadın ve çocukların sosyal dışlanma, eşitsizlik ve sistemik ayrımcılık yaşadığı sürece bu durumun “kısır döngü”ye dönüşen bir hâl aldığına dikkat çekerek başladı.  
 
‘Yoksulluğu ele alırken insani yoksulluk kavramının kullanılması gerekiyor’
 
 
Yoksulluğu tanımlarken ve ölçerken geleneksel mutlak yoksulluk tanımlamaları ve kriterlerinden faydalanmak yerine “insani yoksulluk” kavramının kullanılması gerektiğine dikkat çeken Şeyma, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yoksulluğun yalnızca ‘gelir azlığı’ ya da ‘gelir yetersizliği’ olarak nitelendirilmesinde çözüme yönelik sınırlar olduğunu düşünüyor ve yoksulluğu ‘kapasite, yapabilme yetersizliği’ olarak tanımlamanın daha doğru olacağına inanıyoruz. Yani yoksulluğun yok edilmesinde parasal kaynakların yanı sıra temel gereksinimlerin karşılanabilmesi için iktisadi, sosyal ve kültürel bazı olanaklara da sahip olmanın gerekliliğine ve gelir boyutunun ağırlığının aksine, yaşam süresi, temel eğitim, kamu ve özel kaynaklara erişim eksikliği gibi yoksulluğun en temel boyutlarını dikkate alıyor insanca bir yaşam standartlarındaki yoksunluk üzerine yoğunlaşılması gerektiğini vurguluyoruz.”
 
‘Yoksulluğun yeni halini anlamadan eski model ve çözümler işlemez’
 
Yoksulluğun söz konusu yeni halini anlamadan, güncel olarak tanımlamadan uygulanan eski model ve çözümlerin işlemeyeceğini vurgulayan Şeyma, Türkiye’de iyice derinleşen ve genişleyen çok boyutlu yoksulluğa dair güvenilir ve kapsamlı veriye ihtiyaç olduğunu da sözlerine ekledi. Yürüttükleri saha çalışmalarının öneminin bu noktada devreye girdiğine işaret eden Şeyma, “Yoksulluğu bizzat deneyimleyen bireylerden, her birinin farklı dinamiği olan hanelerden elde edilen verilerle güncel ihtiyaçlara yönelik sürdürülebilir çözüm üretecek çalışmalara öncelik veriyoruz. Yoksulluk koşullarında yaşayanların özgün deneyim ve duygularını göz ardı etmeden ve ihtiyaç temelli, sürdürülebilir modelleri üretmeye çalışıyoruz” diye konuştu. 
 
‘Yoksulluğun tanımının güncellenmesi gerekiyor’
 
Yoksulluğun tanımının güncellenmesi gerektiğine vurgu yapan Şeyma, bu durumun yoksulluğun tanımının nasıl yapıldığı ve yoksullukla nasıl mücadele edileceğini belirlemek açısından önemli olduğunun altını çizdi.  Yoksulluğun, nedenlerinden bağımsız olarak ele alındığında ve sadece gelir yetersizliği şeklinde algılandığında yoksulların “yardım edilesi bir topluluk” şeklinde değerlendirildiğini söyleyen Şeyma, “Ve yoksulluk mücadele edilmesi ve azaltılması gereken bir sorun olarak değil de geçici sosyal yardımlarla kabullenilmesi beklenen ve gözden ırak tutulan bir sorun haline gelerek toplumsal dışlamayı beraberinde getirip haklar ihlaline neden olmaktadır. O nedenle, yoksulluğu insan hakları ihlali olarak kavramsallaştırmak önemli bir kavramsal ve metodolojik değişim olacaktır” ifadelerini kullandı. 
 
‘Yoksulluk aynı zamanda insan hakları ihlalidir’
 
“Yoksulluk insanların ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını talep etme ve bunlara erişme imkânlarını etkileyen, birbiriyle ilişkili ve birbirini güçlendiren yoksunlukların bir araya gelerek bir bütün oluşturmasıdır” diyen Şeyma, bu nedenle, bu imkânlara erişememe halinin aynı zamanda insan haklarından mahrum bırakılma hali olduğunu da yineledi. Şeyma, hak temelli bu yaklaşım ile yoksulluğu ölçerken sadece maddi kaynaklara odaklanılmadığını aynı zamanda yeterli bir yaşam standardından ve diğer temel sosyal, kültürel ve ekonomik haklardan yararlanmak için gereken imkânlara, seçeneklere, güvenliğe, kapasite ve güce de odaklandıklarını dile getirdi.
 
 
Yoksulluğun sosyolojisi  
 
Yoksulluğun tanımı ve yarattığı etkinin yanı sıra sosyolojik olarak etkisine de değinen Şeyma, şöyle konuştu: “Yoksullukla ilişkili damgalama, ayrımcılık, güvensizlik, duygu durumları ve sosyal dışlanma, yoksulluğun beraberinde getirdiği yoksunluk ve aşağılanma, gıda, kıyafet ve konut dâhil olmak üzere yeterli yaşam standardının sağlanmaması ve yoksul kesimin çoğunlukla ötekileştirilmesi ve toplumdan dışlanması gibi çeşitli noktalardan kaynaklanan hisler dünyası, kendini damgalama, özkabuller gibi yoksulluk kaynaklı ve yoksulluğu pekiştirici maddi olmayan sübjektif verilerin de elde edilmesi gerekiyor. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Son olarak, yoksulluk içinde yaşayan bireylerin farklı dezavantajlara da sahip olabileceği için yoksulluk verilerinin değişebileceği göz önüne alınarak coğrafi bölge, etnik köken, göçmenlik statüsü, afet sonrası durum, yaş, cinsiyet, cinsel yönelim gibi diğer toplumsal kilit özellikler açısından da karşılaştırarak güvenilir ve kapsamlı yoksulluk verileri üretilmesi için merkezi ve yerel yönetimlere lobi çalışmalarına, toplum nezdinde farkındalık oluşturmak için savunu kampanyalarına devam ediyoruz.”
 
Derin Yoksulluk Ağı’nın faaliyet alanı 
 
Çalışmalarına 2016 yılında İstanbul'da yoksul mahallelerde başladıklarını anımsatan Şeyma, çalışmalarının ana başlığını “kapasite güçlendirme”nin oluşturduğunu söyledi. Kadın ve çocukların bilişsel yeteneklerini artırmak, okuma-yazma öğrenmek isteyen, demokratik haklarını öğrenmek isteyen ve hane dışında çalışmak isteyen kadınların kapasite güçlendirmesine yönelik faaliyetler de de bulunduklarını aktaran Şeyma, “Okul sonrası çocuklara ödev desteği, eksik derslerini tamamlayabilmeleri için birebir dersler, çağı yakalayabilmeleri için teknoloji kullanım becerileri kazandırmak, çok boyutlu düşünmeleri için felsefe atölyeleri düzenliyorduk. Aradan geçen zaman sonrasında yaşanan pandemi, ekonomik kriz, 6 Şubat depremi, artan enflasyonla birlikte temel haklara erişim çalışma başlığımızı oluşturuyor” dedi.
 
‘Yoksullukta toplumsal cinsiyet eşitsizliği görmezden geliniyor’
 
Yoksulluk koşullarının genelde hane halkı üzerinden incelendiğini ve verilere de bu haliyle kaydedildiğini aktaran Şeyma, “Sanki hane içinde her şey eşit paylaşılıyormuş gibi, burada görmezden gelinen toplumsal cinsiyet eşitliği boyutu var. Kadınlar ve kız çocukları yaşanan cinsiyet temelli eşitsizliklerden kaynaklanan insan hakları ihlalleri nedeniyle yoksulluk ve ayrımcılıkla daha fazla karşı karşıya kalıyor. Mülk sahipleri genelde hanelerdeki erkekler, kadınların geleneksel normlara karşı çıkamadıkları için miras- mülkiyetten vazgeçişleri ya da kadın emekli oranının düşük olması. Derin Yoksulluk Ağı olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde hazırladıkları “Neden Kadınlar Daha Yoksul?” çalışmasından örnekler vererek konuşmasını sürdüren Şeyma, “Kadınlar daha yoksul! Çünkü hane içi sorunlar yaşandığında ilk gözden çıkarılan kız çocuklarının eğitimi oluyor. Kadınlar 2011 yılında erkeklere göre 1,9 yıl daha az eğitimde kalıyordu. 2022’de ise bu fark hala 1,5 yıl. Eğitime devam etmek istemesine rağmen (üniversite dahil) eğitimini yarıda bırakan kadınların oranı yüzde 10,6. Eğitime devam etmek istemesine rağmen eğitimini yarıda bırakan bireylerin eğitimi yarıda bırakma nedenleri cinsiyete göre incelendiğinde, erkeklerin yüzde 61,8'i ve kadınların yüzde 36,4'ü ekonomik nedenlerle eğitimini yarıda bıraktı. Erkeklerin yüzde 20,3'ü eğitimde başarısızlık, kadınların ise yüzde 28,8'i ailenin izin vermemesi nedeni ile eğitimini yarıda bıraktı” şeklinde konuştu. 
 
‘Kadınlar daha yoksul çünkü ev işi kadınların omzunda’
 
 
2015 itibariyle ücretsiz ev işleri ve bakıcılık için harcanan zamanın oranı, erkeklerde sadece yüzde 3,6 iken aynı oranın kadınlarda yüzde 17,9 olduğunu söyleyen Şeyma, “Bir erkek hane halkı ve aile bakımına günde ortalama 55 dakika ayırırken, kadının ayırmak zorunda kaldığı zaman 4 saat 35 dakika. Aradaki 3 saat 40 dakikalık fark Dünya ortalaması olan 2.8 saatin hala üzerinde.Kadınlar daha yoksul! Çünkü hala eşit işe eşit ücret almıyor, işe giriş süreçlerinde ayrımcılığa uğruyorlar. Dünya Bankası’nın Cinsiyet Veri Portalı’na göre Türkiye’de kadınların istihdama katılım oranları 1990’da yüzde 33.9 iken 2022’de ancak yüzde 34.2’ye çıkabildi. Dünya’da 2022’de yüzde 47.3. Yani Türkiye bu ortalamaların zaten bir hayli altında. Gerek 15 yaş üstü işsizlik oranı gerekse genç işsizlik oranı 2015’ten 2022’ye erkeklerde çok az da olsa düşerken, kadınlarda artmaktadır: Özellikle kadın genç işsizliğinde yüzde 22.2’den yüzde 25.2’ye ciddi bir artış gözleniyor. Ne eğitimde ne istihdamda olan genç kadınların oranı ise ILO’ya göre 2022 yılında yüzde 32.Kadınlar yoksullukla baş etme mücadelesinde hane içinde genelde en fazla emek sarf eden kişi oluyor. Kamu kurumlarına sosyal destek başvurusunda bulunanlar, cemaat, dernek ve STK’larla iletişime geçerek dayanışma talebinde bulunan, çocuklarının sağlık sorunlarından tedavi ve ilaç gereksinimlerinden, eğitime erişimdeki sorunları aşıp okula devam etmesini sağlayan genelde anne oluyor” dedi.
 
‘Tek ebeveynli hanelerde kadınların umutları tükenmiş’
 
Tek ebeveynli hanelerde kadınların geleceğe dair umutlarının tükenmiş olduğunu söyleyen Şeyma, bu duruma dair şu örneği verdi: “Düzenli destek sağladığımız yalnız annelerinden birinin 14 ve 5 yaşında iki oğlu var, küçük oğluna otizm spektrum tanısı konuyor. Eşi evi terk ediyor, kirasını ödeyemediği için kendi evini kapatıp babası ile yaşamaya başlıyor. Çocuk bakımı ve hasta babasına baktığı için çalışamıyor. Yaşlı baba şuan yatalak onun bakım yükü de gittikçe ağırlaşıyor. Bir yandan gıda, kira, faturalarla uğraşıyor bir yandan otizmli çocuğunun sağlık sorunları, gelişimi, büyük oğlanın ergenlik sorunları eğitime devam etmesi için tek başına uğraşıyor. Kendisi uygun olduğu zaman çıkarsa merdiven silme işiyle evi geçindirmeye, çocukları okutmaya çalışıyor. Kendisine ayırabildiği tek bir zamanı bile yok.”
 
Çocuklar okula beslenme götüremiyor 
 
 
Kadın ve çocukların yanı sıra öğrencilerin de yoksulluğu derinden yaşadığına dikkat çeken Şeyma, Türkiye’de 20 milyon öğrenci olduğunu dile getirdi. Şeyma, “Temel bir hak olan ve dünyada 418 milyon çocuğun erişebildiği ücretsiz ve sağlıklı okul öğünlerine erişmesi yolunda önemli bir eşik olacağını düşündüğümüz Uluslararası Okul Yemekleri Koalisyonu'na (School Meals Coalition) ülkemizin katılması için farkındalık yaratma çalışmalarına devam ediyoruz. Öğrencilere sağlanacak bir öğünlük beslenme desteğinin, yoksullukla ve çocuk açlığıyla mücadele, beslenmeyi öğrenme, öğün garantisi, sağlık eşitliğini sağlama, okul terkini önleme ve uzun vadeli refahı koruma gibi birçok katkısı olacağına ve özellikle kız çocuklarını okulda tutarak toplumsal cinsiyet eşitliğine olumlu katkısı olacağını savunuyoruz. Merkezi ve yerel yönetimlerin katılımı için savunu ve lobi çalışmasına devam ediyoruz” diye konuştu. 
 
Kanserli bir kadının isteği: Hayalim Eminönü’ne gitmek…
 
Yoksulluğun birçok boyutunun olduğunu eğitim, sağlık, beslenme, ulaşım, kent imkânlarının kullanımı ve belirli bir yaşam standardından da mahrum kalma durumlarının daha sık konuşulması gerektiğine dikkat çeken Şeyma,  sözlerini şöyle noktaladı: “Yakın zamanda kaybettiğimiz Dilek aklıma geldi. Korona döneminde tanışmıştık onunla, bebeği yeni doğmuş ve kendisine kanser tanısı konmuştu. ‘Hikâyenin Yok Hali’ kitabında kendisi anlatıyordu ‘hayalim ailemle çocuklarımla birlikte Eyüp Sultan'a, Eminönü’ne gitmek demişti, onlarla denizi göreyim balık ekmek yiyeyim demişti. Hayali gerçekleşmedi.” 
 
Derin Yoksulluk Ağı ne yapıyor?
 
Çimenev atölyeleri ve sahadan gelen deneyim ve gözlemler neticesinde bir grup araştırmacı, sosyolog, psikolog ve gazeteci derinleşen yoksulluğu araştırmak ve boyutlarını ortaya koymak, insan hakları izlemesi yapmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmaya açmak üzere Derin Yoksulluk Ağını (DYA) kurmuş. Açık Alan Derneği gönüllü ve üyeleri tarafından 2019 yılında kurulmuş, gönüllüler, destekçiler, yerel yönetimler, kamu kurumları ve derin yoksulluk yaşayan kişilerin katılımı ile büyüyen bir dayanışma ve araştırma ağı olarak faaliyet yürütüyor. Ağ, derin yoksulluğun sürdürülemez koşullarını görünür kılmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmak için çalışmalar yürütürken, acil durum müdahalesi olarak #EvdenDeğiştir modeli ile yoksulluk yaşayan kişilere temel ihtiyaç desteği sağlıyor. 
 
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!