Negin Vatani: İdam cezası verilen 13 Kürt tutsak var

  • 09:04 31 Ocak 2025
  • Güncel
  
Melek Avcı 
 
ANKARA – İran ve Rojhilat’taki baskılara değinen gazeteci Negin Shiekholislami Vatani, Kürtlerin baskılara karşı birlik olduğunu vurgulayarak, “İran hapishanelerinde idam cezasına çarptırılan yaklaşık 13 Kürt siyasi tutuklu bulunuyor. İslam Cumhuriyeti'ni böylesi bir şiddete sürükleyen şey, totaliter yapısının yanı sıra, ideolojik bakış açısı, zihniyet ve felsefesidir” dedi.
 
23 Temmuz 2024’te gözaltına alınan Pexşan Ezîzî, Tahran Devrim Mahkemesi’nin 26. Şubesi tarafından idam cezasına çarptırılmış, 8 Ocak’ta cezası onanmıştı. Kürt siyasi tutsaklar Pexşan Ezîzî ve Werîşe Muradî hakkında verilen idam cezalarına tepkiler artarken, gelen tepkiler sonucunda Pexşan Ezîzî’nin cezasının infazı ertelendi. Toplum ve dünya kamuoyu, İran hükümetinin bu idam kararlarıyla kadınlardan "Jin, jiyan, azadî" eyleminin intikamını almak istediğini belirtiyor.
 
Eylemler ve protestolar devam ederken, idamlara karşı her Salı grevler düzenleniyor, bildiriler yayımlanıyor ve çağrılar yapılıyor. Pexşan Ezîzî’nin cezası şimdilik ertelenmiş olsa da, kararın yeniden gündeme gelme riski hâlâ bulunuyor. Bunun yanı sıra, İran cezaevlerinde 68 siyasi tutsağın idam cezasına çarptırıldığı belirtiliyor. 
 
Uluslararası Af Örgütü’nün verilerine göre, sadece 2024 yılında İran hükümeti tarafından 853 kişi idam edildi ve idam cezalarında  yüzde 48’lik bir artış yaşandı. Bu idamların büyük bir kısmını ise farklı kimliklere mensup halklar oluşturuyor.
 
İran İslam Cumhuriyeti’nin baskı ve şiddet aracı olarak kullandığı idam cezalarını, politikalarını ve uluslararası kamuoyunun sessizliğini gazeteci Negin Shiekholislami Vatani değerlendirdi.
 
‘İdamlara karşı Kürt kadınlar ayaklandı’
 
Rojhilat’ta tüm Kürdistani kurumların idamlara karşı birlik olduğunu hatırlatan Negin Vatani, sadece siyasi oluşumların değil tüm toplumun bir araya gelerek bu siyasi cezalara karşı durduğunu ifade etti. Negin Vatani, “Hatırlarsanız 18 Ocak'ta, Brüksel'deki Kürdistan Ulusal Kongresi'nin çağrısı ve Doğu Kürdistan'daki altı partinin temsilcilerinin ve isimlerin katılımıyla, Kürdistan'da bulunan çok sayıda parti ve kurumu koordine ederek, protesto etmek için bir toplantı gerçekleştirdi.  Pexşan Ezîzî’ye idam cezası verildi. Bunun üzerine Doğu Kürdistan'daki yedi parti, Kürdistan halkına bu kararı protesto etmek amacıyla 22 Ocak’ta grev çağrısı yapan koordineli bir bildiri yayınladı. Bugün Doğu Kürdistan'ın tam kapsamlı bir grevde olduğunu gördük. Bu grev sadece partilerin talebi değildi. Bir süre önce, Kürdistan'daki Barış Anneleri ve sivil aktivistler, Kürdistan'daki Uzlaşma ve Adalet Anneleri, bir panel düzenledi.  Yargıtay önünde eylem yaptılar, video yayınladılar ve dilekçeler imzalayıp teslim ettiler. Kürt kadınlar bu cezaların infazına tepki gösterdi. İran ve Doğu Kürdistan'da sivil toplum ve kamuoyunun, bu kararların uygulanmasına yönelik ortaya koyduğu tepkisinin demokrasinin devam ettiğinin bir işareti olarak değerlendirebiliriz” sözlerini kullandı. 
Kürdistan’da partileri bir araya getirdi’
 
İran’da Kürtlere yönelik baskıların, Kürtleri bir araya getirdiğini, bu birliktelikle ortak direniş sergilendiğini söyleyen Negin Vatani, “2022 yılında başlayan ‘Jin jiyan azadî’ direnişinin ardından Kürdistan halkı Kürt partileri arasında daha fazla koordinasyon ve birlik çağrısında bulunmuş, bugün de bir kez daha Pexşan Ezîzî’nin idam kararının verilmesi bu partileri bir araya getirip birleştirmiştir.  Bu durum, özellikle Orta Doğu'da yaşanan yaygın çatışmalardan sonra, Doğu Kürdistan halkı için umut vericidir ve Kürdistan şüphesiz ki geçmişteki olaylardan etkilenmeden kalmayacaktır, Kürt halkının desteği yaşanan tüm bu gelişmeler üzerinde etkili olacaktır” sözlerini kullandı. 
 
‘İdam cezası verilen 13 Kürt tutsak var’
 
Kadınlara yönelik baskının ise her alanda devam ettiğini kaydeden Negin Vatani, “Jin jiyan azadî” sloganın tarihsel arka planının İran rejimi tarafından bilindiği için direnişe karşı ciddi bir müdahale olduğunu söyledi. Negin Vatani şöyle devam etti: “İran hükümeti, tıpkı bölgedeki diğer hükümetler, örneğin Türkiye gibi,  bu sloganın siyasi geçmişini çok iyi bildiği için kadınlara karşı bu kadar inatçı bir tepki gösteriyor. İran hapishanelerinde idam cezasına çarptırılan yaklaşık 13 Kürt siyasi tutuklunun olduğunu unutmamalıyız. Hatem Özdemir de PKK suçlamasıyla hapse atılan ve şu anda idam cezasına çarptırılan siyasi tutuklulardan biridir. İslam Cumhuriyeti'ni böylesi bir şiddete sürükleyen şey, totaliter yapısının yanı sıra, muhaliflerinin ve onların destekçilerinin taşıdıkları siyasi, ideolojik bakış açısı, zihniyet ve felsefeleridir.”
 
‘Tüm saldırılar birbiriyle bağlantılı’ vurgusu
 
İran rejiminin, Kürtlere yönelik baskı ve saldırılarının yanı sıra Türkiye’nin baskı ve saldırılarını, özellikle Rojava’ya yönelik saldırılarını değerlendiren Negin Vatani, “Rojava’yı dünyadaki olaylardan ayrı olarak bakalım, ama daha geniş bir çerçevede baktığımızda tüm bu olayların birbiriyle bağlantılı olduğunu görürüz. Kürtler ve Rojava meselesi Türkiye tarafından soykırıma uğratılıyor Türkiye yıllardır Kürtleri inkar ediyor, varlığını tanımıyor. Batı dünyası ve dünyadaki tüm insan hakları mekanizmaları Türkiye'ye karşı sessiz kalıyor” diyerek saldırılara tepki gösterdi. 
 
‘Dünyadaki tüm ülkeler özgür basın açısından totaliterdir’
 
Negin Vatani devamında, katledilen gazetecilere ve dört parçada da basına dönük saldırılara değinerek şöyle konuştu: “Buradan, medya ve basının sistem ve hükümetlerin elinde olduğu, insan hakları ve demokrasinin de onlar tarafından alay konusu edildiğini düşünüyorum. İran totaliter bir ülke, elbette dünyadaki tüm ülkelere özgür basın açısından bu şekilde bakıyorum. Bu ülkelerin çıkarları söz konusu olduğunda doğru haber yapılmasının önüne geçiliyor. Çoğu zaman medya, kolektif bir zihniyet oluşturmak için kullanılıyor. Bir bakıma toplumun zihniyetini kendi amaçlarına hizmet edecek şekilde inşa etmek için kullanıyorlar. Ben İslam Cumhuriyeti'ne güvenmediğim gibi batıya da güvenmiyorum. Dolayısıyla NATO üyesi Türkiye'nin soykırımlarını haberleştiren iki gazetecinin SİHA’larla katledilmesi de Batı neoliberalizmi açısından pek de önemli olmayacaktır.”