
‘Kadınlar barışın inşasında kurucu özneler olmalı’
- 09:02 29 Nisan 2025
- Güncel
ANKARA - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrının önemine değinen HDP Eş Genel Başkanı Sultan Özcan, barışın inşasında kadınların sadece destekçi değil, doğrudan kurucu özne olması gerektiğini söyleyerek, kadın örgütlerinin, demokratik bir toplum ve kalıcı barış için aktif sorumluluk üstlenmesi çağrısı yaptı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”, birçok kesim tarafından "asrın çağrısı" olarak değerlendirildi. Bu çağrıyla birlikte, barışın inşasında halkların doğrudan sürece katılımının belirleyici olduğu vurgulanarak, bu kapsamda birçok halk buluşması gerçekleştirildi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (DEM Parti) başlattığı temaslar kapsamında yer alan, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sultan Özcan süreçle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
‘Barışı savaş mağduru emekçiler inşa edecek’
Barışı inşa edecek olanların savaş mağduru emekçiler olacağını belirten Sultan Özcan, “Barışa yapılan çağrı, yüreği avucunda, barışa ve bayrama hasret her bir anne için büyük bir umut kapısı araladı. Uzun süreli çatışma ve savaş siyasetiyle bedel ödeyen, canlarından can alınan, acılarını bile tam anlamıyla yaşayamayan kadınlar, anneler ve geniş toplum kesimleri açısından, bu çağrı yeni bir umut zemini oluşturdu. Açılan bu kapı, 21’inci yüzyılın ikinci çeyreğinde, barışın demokratikleşmesinin kanallarının açılması ve silahlı mücadelenin demokratik siyasete evrilmesi yönünde önemli bir adım olmuştur. Orta Doğu ve Türkiye halkları başta olmak üzere, dünyadaki tüm savaş mağduru kadınlar ve halklar için yeni bir biçimlenme ve şekillenme umudunu güçlendirmiştir. Savaşın inşasında kışkırtılmış erkeklik ve erkek-devlet aklı tarihsel bir rol oynamıştır; dünya tarihi, sayısız kıyım, zulüm ve savaş pratiğine sahne olmuştur. Ancak barışı inşa edecek olanlar, savaşın mağdurları; emekçiler, kadınlar ve demokratik siyaset yürütmek isteyen toplumsal özneler olacaktır.” diye konuştu.
‘Siyasal ve hukuksal zemin oluşturulmalı’
Demokratik yaşamı örmek isteyen kadın örgütleri ve demokratik kurulların, barış sürecinin öznesi olması gerektiğini vurgulayan Sultan Özcan, siyasi partilerle gerçekleştirilen görüşmelerde, Meclis’in sürece etkin katılım sağlamasına yönelik bir mutabakat oluştuğunu aktararak, “Demokratik bir yaşamı örmek isteyen siyasetçiler ile demokratik kurulların, kadın ve ekoloji örgütlerinin sürece ortaklaşa sahip çıkmasının, barış sürecinin öznesi olmanın temel koşulu olduğunu biliyoruz. Parlamentoda temsiliyeti bulunan tüm siyasi partiler - iktidar partileri de dahil olmak üzere- ile yapılan görüşmelerde, Meclis’in sürece etkin katılım sağlaması, barışa dair siyasal ve hukuksal zeminin oluşturulması ve çoğulculuğu esas alan bir komisyonun kurulmasına yönelik yol ve olanakların geliştirilmesi konusunda mutabakat sağlandığını görmek, geleceğimiz açısından umut verici bir gelişme olarak değerlendirilebilir” dedi.
'Barışın örülmesi sadece iktidara bırakılmayacak kadar hayati'
Siyasal ve toplumsal kesimlerle görüşmeler yürüttüklerini aktaran Sultan Özcan, “Barışın toplumsallaştırılması ve demokratik topluma giden yolun açılmasında parlamentonun bu demokratik işleyişe sahip çıkmasının takipçisi olmak ve basınç uygulamak gerekiyor. Toplumun barışa olan özleminin demokrasiyle buluşmasının zeminini yükseltmek bakımından görüşmelerimizde çeşitli merak ve iktidara olan güvensizliğe dair kaygılarını ifade ettiler. Savaş ve çatışma ikliminin son bulması barışın örülmesinin sadece iktidara bırakılamayacak kadar hayati olduğu kanaati yönünde önemli görüşler aldık. Barışa hepimizin ihtiyacı olduğunu barışın kalıcı olabilmesi içinde demokratik zeminin açılması gerektiğini, hukuki ve siyasi zeminin örülmesi konusunda daha fazla geç olmadan kalıcı ve onurlu barışın örülmesinin yolları açılması konusunda hatırlatma ve süreci ilerletmek adına olduğunu söyleyebiliriz” ifadelerine yer verdi.
‘Öz politikamız kadınları barışın mimarı olarak görüyor’
Kadınların sosyal ve siyasal hayata eşit haklarla katılmasının sağlanacağı bir barış zeminine ihtiyaç olduğunu vurgulayan Sultan Özcan, savaşın yarattığı güvencesizliğin kadınları en derinden etkilediğini ifade ederek sözlerine şöyle devam etti: "Coğrafyamızda 'vatan, millet, bayrak' söylemi; kadını süreçlerin dışına iten, erkek şiddetini ve savaş şiddetini meşrulaştıran bir dille tahribatları görünmez kılıyor. Kadınların sosyal ve siyasal yaşama huzur ve güven içinde katılabilecekleri, eşit haklarla bir arada yaşamı mümkün kılacak bir barış zeminine ihtiyaçları var. Yaşam hakkı başta olmak üzere, yoksulluk, savaştan kaynaklı işsizlik, güvencesizlik ve artan şiddet, kadınları doğrudan can evinden vuruyor. Bizim öz politikamız, kadınları barışın inşasında doğrudan mimar olarak görmek üzerine kuruludur. Bütün barış ve çatışma süreçlerinin yasal ve hukuki düzenlemelerinde kadınların, kendi örgütlülükleriyle, dünya görüşleri ne olursa olsun, kalıcı ve onurlu bir barışın özneleri olmalarını savunuyoruz. Bu yaklaşımı diğer kadın yapılarıyla da paylaştık. Kadınların haklarına, kimliklerine ve toplumsal yaşamın her alanına eşit haklarla dahil olmalarını sağlayacak bir barışın, gerçek ve kalıcı barış olacağını düşünüyoruz."
‘Sokaklarda barış masaları kurulmalı’
Her alanın temel görevinin barışın inşası için mücadele etmek olduğunu dile getiren Sultan Özcan, “Barışa her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Bağımsız kadın platformlarının zeminleri de oluşmuş durumda. Akademide yer alıyorsak, birinci dersimizin barış olması gerektiğini vurgulamalı; sokaklarda barış masalarının kurulmasını ve barış komisyonlarının oluşturulmasını savunmalıyız. Hekimler, yaşamı kutsal gören meslek anlayışları gereği, temel görevlerinin barışı inşa etmek ve çatışmaları durdurmak olduğunu ifade etmelidir. Emek ve meslek örgütlerinin kadın yapılarıyla birlikte, savaşa ayrılan bütçenin, kadınların güvenli bir geleceğe, şiddetten ve yoksulluktan arınmış bir toplum inşa etme sürecine aktarılması gerektiğini; kadınların bu sürecin öznesi ve inşacısı olarak kalıcı barışın teminatı olabileceğini dile getiren görüşmeler gerçekleştirdik. Bugün kadın yapıları ve dinamikleri, hem kendi örgütsel yapılarında dönüşümü başlatmak hem de geleceği yeniden inşa etmek için bir kapı aralamış bulunuyor. Kadın odaklı bir bütçe ve yeni bir mimarinin kurulması, kadınların siyasal ve çalışma haklarının iadesi ve eşit haklarla yeni bir kadın odaklı rejimin mimarları olarak etkin roller üstlenmeleri, önümüzde bir görev ve sorumluluk olarak duruyor” şeklinde konuştu.
‘Toplumsal güveni arttıracak adımlar atılmalı’
Sultan Özcan, çatışma iklimini doğuran nedenlerin ortadan kaldırılması için adımların atılmasının toplumsal güveni arttıracağını belirterek, “Sayın Abdullah Öcalan, tüm dünyayla paylaştığı çağrısında, şiddetsiz ve silahsız bir geçiş süreci için örgütünün bir kongre düzenlemesini, bu kongrede ise silah bırakma ve örgütsel dönüşüm zemininin tartışılarak karara bağlanmasını önermiş ve bu sürecin sorumluluğunu da üstlendiğini açıkça ifade etmişti. Örgütü de bu çağrıya gecikmeden yanıt vererek ateşkes ilan ettiğini kamuoyuna duyurmuştu. Hem Meclis'te yapılan görüşmelerde hem de Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile gerçekleştirilen temaslarda ve İmralı'ya giden heyetin görüşmelerinde, sürecin yapıcı ve acil bir şekilde ilerlemesi gerektiği vurgulandı. "Teslim olun" veya "teslim alalım" yaklaşımı yerine, çatışma ortamını doğuran nedenleri ortadan kaldıracak adımların atılmasının, toplumsal güveni artıracak ve barış sürecini güçlendirecek bir yaklaşım olduğu dile getirildi” dedi.
‘Süreç ‘Yenme-yenilme’ metaforunun ötesine taşınmalı’
Sürecin bir yenme yenilme metaforundan çıkartılarak adımların atılmasının önemine değinen Sultan Özcan, “Baş müzakereci olarak Sayın Abdullah Öcalan'ın, örgütünün kongre ve dönüşüm süreciyle doğrudan iletişim kurabilmesi için gerekli kanalların oluşturulması gerekmektedir. Aynı zamanda Türkiye kamuoyu, parlamento düzeyi ve demokratik kamuoyu bileşenleri, kanaat önderleri, gazeteciler, hukukçular gibi çeşitli toplumsal çevrelerle etkin bir iletişim ağı kurulmalıdır. Barış inşasının merkezi haline gelebilecek koşulların oluşturulması ve bu doğrultuda iletişim kanallarının gecikmeksizin açılması, barışa hasret bu coğrafyanın insanlarının, halklar bahçesinin beklentisidir. Süreç, bir ‘yenme-yenilme’ metaforunun ötesine taşınarak hızla somut adımların atılması esas alınmalıdır. Toplumsal muhalefetin siyasal ve demokratik özneleri de sürecin ilerletilmesi için demokratik baskı mekanizmalarını devreye sokmalı ve inisiyatif alarak bu adımların hızlandırılmasında etkin bir rol üstlenmelidir” ifadelerini kullandı.
Çağrının sahiplenilmesiyle birçok kanal açılacak
Adalet bakanlığı görüşmesiyle hukuki ve siyasal düzeyde adımların hızlanmasına dair yaklaşımların olmasını beklediklerini dile getiren Sultan Özcan şöyle devam etti: “Adalet Bakanlığı ile yapılan görüşmelerle birlikte, hukuki zeminin ve gerekli koşulların oluşturulması; topluma güven veren ve barış umudunu pekiştiren adımların, hem parlamento düzeyinde hem de hukuki ve siyasal alanlarda hızla atılması beklentimizi ifade ettik. Demokratik toplum perspektifiyle barış çağrısı arasındaki bağı güçlendirmek; siyaset ve toplumsal alanın bu çağrıyı sahiplenmesiyle açılacak demokratik kanalların etkinleştirilmesi, demokratik kamuoyunun baskı gücü haline getirilmesi gerektiğini vurguladık. Bu doğrultuda, demokrasinin temel ilkelerinin güçlendirilmesi için tüm toplumsal kesimlerle birlikte mücadeleyi büyütmeyi ve güç birliği inşa etmeyi temel bir zemin olarak ifade ettik.”
Toplumun kamuoyu baskısı, iktidara adım attıracak
İktidara güvensizliğin bir hafızadan geldiğine değinen Sultan Özcan, “2013 Çözüm Süreci'nin yarattığı olumlu iklimin, ‘buzdolabına kaldırılması’ ifadeleriyle sonlandırılması ve ardından yaşanan tahribatların toplum hafızasında derin izler bıraktığı bir gerçekliktir. Bu süreç, iktidara yönelik derin bir güvensizlik zemini oluşturmuş ve büyük soru işaretlerini beraberinde getirmiştir. Böyle bir ortamda, insani güveni yeniden tesis etmek; mevcut güvensizlik hattından çıkarak güven veren bir zemine ulaşmak ve barışın kurumsal güvence kanallarını oluşturmak zorunludur. Ateş hattından geçmiş olmalarına rağmen barışı dilinden düşürmeyen halklar açısından da bu güvensizlik, güçlü bir hafıza olarak varlığını sürdürmektedir. Bu hafızayı onarmak, müzakere eden taraflar arasında zaman kaybetmeden, oyalamadan somut ilerlemeler sağlamak elzemdir. Güven verici adımların gecikmeksizin atılması, parlamentoda bir komisyonunun kurulması ve hukuki zeminin güçlendirilmesi, sürecin ilerlemesi için kritik adımlardır. Toplumun çeşitli kesimlerinin kamuoyu baskısıyla hem iktidarı hem muhalefeti hem de Meclis'i harekete geçirecek ortak bir mücadele zemininin ve birlikteliğinin inşa edilmesi, barışın kurumsallaşması açısından hayati önemdedir.” diye belirtti.
'Umut hakkı, kazanılmış bir haktır'
Umut hakkının bugüne kadar uygulanmamış olmasının hukuki bir ihlal olduğunu söyleyen Sultan Özcan, çağrının adaleti tesis edilecek kanalları açmada önemli bir işlevinin olacağını aktararak, şu ifadelerle devam etti: “Sayın Abdullah Öcalan'la sınırlı olmayan, benzer mahkumiyet durumlarına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) verdiği kararlar bulunmaktadır. AİHM, 25 yıldan sonra mahpuslar için ‘umut hakkı’nın tanınması gerektiğine dair Türkiye adalet sistemine açık bir çağrıda bulunmuştur. Bu, zaten uyulması ve uygulanması gereken evrensel bir hukuk normudur. Çözüm ve barış süreci bağlamında, bu hakkın tanınması ve uygulanmasının sürece çok önemli katkılar sağlayacağı açıktır. Eğer bir muhatapla müzakere ediliyorsa, öncelikle onun iletişim ve yaşam koşullarının uygun hale getirilmesi için gerekli adımların atılması temel bir zorunluluktur. Sayın Öcalan’ın ‘Kendim için bir şey istemiyorum’ yönündeki mesajı, kamuoyuna not düşülmüş ve bu süreçte, iletişim ve müzakere yürütme koşullarının acilen sağlanması gerektiği vurgulanmıştır. Umut hakkı, zaten kazanılmış bir haktır ve önünde herhangi bir engel bulunmaması gerektiği yönündeki ifade, barış için harcanmış bir ömrün onurlu, anlamlı ve saygıdeğer bir yer tuttuğunu açıkça göstermektedir.”
'Barışı somut bir gerçekliğe dönüştürmek önemli'
Barışın demokratik topluma giden yolu açtığını belirten Sultan Özcan, “Barışa giden yolu yalnızca devlet ile Kürtler arasında örülen bir süreç olarak kavramak, diğer toplumsal mücadele öznelerini pasif konuma itme riskini taşır. Bu yaklaşım, gerçek barışın demokrasiyle taçlandırılması hedefini de akamete uğratabilir. Barış, yalnızca Kürt ve Türk halklarının kardeşliğiyle sınırlı bir mesele değildir; barış, savaşan taraflar arasında sağlanacak bir mutabakattan ibaret de değildir. Gerçek barış, demokratik bir topluma giden yolu açacak; Türkiye’nin demokratikleşmesini ve tüm toplumsal kesimler için örgütlenme ve ifade özgürlüğü kanallarının genişlemesini mümkün kılacaktır. Kendi kaderimizi kendi ellerimizle belirleyebileceğimiz bir siyasal zeminin kurulması açısından, sürecin yalnızca izleyicisi değil doğrudan öznesi olmak; barışı uzak bir ihtimal olmaktan çıkarıp somut bir gerçekliğe dönüştürmek açısından hayati bir öneme sahiptir. Tarihe bu rolü üstlenerek geçmek, toplumsal mücadele açısından da büyük bir sorumluluktur” diye belirtti.