Sincan Cezaevi önünden seslendiler: Adaletin olmadığı yerde demokrasi inşa edilemez

  • 11:10 5 Ağustos 2025
  • Güncel
ANKARA - Sincan Kadın Kapalı Cezaevi önünden seslenen DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, “Bir yandan Kürt sorununun demokratik çözümü, bir yandan barışın inşası konuşulurken adaletin olmadığı yerde demokrasinin de inşa edilemeyeceğini belirtmek lazım” dedi. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, DEM Parti Kadın Meclisi'nin Sincan Cezaevi Kampüsü önünde, cezaevlerinde bulunan tutsak kadınlara yönelik hak ihlallerine ilişkin düzenlediği basın açıklamasında konuştu.
 
‘Demokratikleşme cezaevlerinde hak ihlallerinin son bulmasından geçiyor’ 
 
Demokratikleşmenin cezaevindeki hak ihlallerinin son bulmasıyla olacağını ifade eden Halide Türkoğlu, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısıyla birlikte ülkede temel gündemlerden biri de hapishanelerde yaşanan hak ihlalleridir. Biz bu cezaevini siyasetçilerin tutuklanmasından da biliyoruz. Ülkede yaşanan Kürt sorununun demokratik çözümünün olmayışı bu ülkede siyaset yapanların cezaevlerine gönderildiğini biliyoruz. Hala da siyaset yapanlar, Belediye başkanları, milletvekilleri cezaevlerinde rehin tutulmaktadır. Bizler bu ülkenin demokratikleşmesinin aynı zamanda cezaevlerinde hak ihlallerinin son bulmasından geçtiğini biliyoruz” dedi. 
 
 ‘Sincan’da yaşanan hak ihlalleri bir örnektir’
 
“Bugün Sincan Cezaevi sadece bizim açımızdan hapishane rejiminin nasıl bir işkence rejimi haline geldiğini gösteren bir örnek” diyen Halide Türkoğlu, “ Sincan Cezaevinde yaşanan hak ihlallerinin her biri Türkiye’de hapishane sisteminin nasıl ele alındığının gösteren bir örnek olacaktır. O yönüyle buradan hem Sincan Cezaevi müdürlüğüne ama aynı zamanda Türkiye’deki bütün cezaevi müdürlerine seslenmek; Adalet Bakanlığına çağrı yapmak istiyoruz. Ama aynı zamanda bu ülkede toplumsal barışın ve adaletin sağlanması için de Türkiye kamuoyuna çağrıda bulunmak istiyoruz. Sincan Cezaevinde yaşanan hak ihlallerini hem siyasi tutsakların ne şekilde hak ihlallerine maruz kaldığını, adli tutuklu kadınların da burada nasıl bir işkence sistemine tabi tutulduğunu göstermek istiyoruz” sözlerini kullandı.
 
İnfaz yakmalar 
 
Devamında Halide Türkoğlu şunları belirtti: “Uzun zamandan beri hem siyasi tutsaklar hem de adli tutuklular üzerinde infaz yakma sorunu temel gündemlerden biri. İdari ve Gözlem Kurulu denen bir yapılanma söz konusu. Bu kurulla cezası biten, tahliye olması gereken birçok tutuklu keyfi bir uygulamayla ideolojik bir yaklaşımla infazlar yakılmaktadır. Bu infaz yakmaların her biri başta siyasi tutsaklar olmak üzere kamuoyunun temel gündemlerinden biri olmaktadır. İnfaz yakmaların her biri keyfi bir uygulama olarak geçtiği için aslında tutukluların her biri burada rehin tutulmaktadır. Bunu neden mi söylüyoruz, çünkü idari gözlem kurulunda yer alan heyetin her biri bunu yaparken keyfi ve ideolojik bir yaklaşımla infaz yakmayı ele almaktadır. Yeri geldiğinde ailesiyle görüştüğü için ve görüşmelerin kayıt altına alınmasından kaynaklı çıkarsa ailesiyle kavga eder gibi bir gerekçe üzerinden infazlar yakılmaktadır. Ya da cezaevinde bulunduğu koğuşta fazladan gazete yanında bulundurduğu için infaz yakmaya gerekçe gösterilmektedir. Bunun gibi sayabileceğim çok fazla örnek var. Bunu Sincan Cezaevi yapıyor. Bunu neredeyse hapishane sistemi olarak bütün cezaevleri yapmaya devam etmektedir. 
 
Adaletin olmadığı yerde demokrasi inşa edilemez 
 
Bizler biliyoruz ki; bir yandan demokratikleşmenin konuşulduğu, bir yandan Kürt sorununun demokratik çözümünün konuşulduğu, bir barışın inşasının konuşulurken ve tam da bugün meclisin bu çalışma için bir araya geldiğini biliyoruz. Ama aynı zamanda adaletin olmadığı yerde demokrasinin de inşa edilemeyeceğini belirtmek lazım. Bizler bu yönüyle başta siyasi kadın tutsakların infaz yakılmasına karşı mücadelemizi büyüteceğiz ve infaz yakmaların son bulmasını, idari gözlem kurulunun keyfi uygulamalardan vazgeçmesinin hatta idari gözlem kurulunun tamamen ortadan kaldırılması çağrısında bulunuyoruz.
 
Hasta tutsaklara keyfi uygulamalarla rapor hazırlanıyor
 
Bir diğer asıl ve önemli gündem de hasta tutsaklar meselesi. Bu ülkenin en temel sorunlarından biri aynı zamanda insan haklarının cezaevinde nasıl askıya alındığını da gösteriyor. İHD’nin raporuna göre Türkiye’de 1412 tane hasta tutsak mevcuttur ve bunun 335’i ağır derecede hasta tutsaklardan oluşmaktadır. ATK aslında hasta tutsaklara keyfi uygulamalarla rapor hazırlıyor. Yine burada bir ideolojik yaklaşım söz konusudur. Hasta tutsaklar için hapishanede kalabilir denmesi hem insan hakları ihlali hem de hapishane sistemi içerisinde göz göre göre bir cinayetin nasıl işlendiğini de ortaya koyuyor. 1996 yılından beri tutuklu bulunan Fatma Tokmak bunun bir örneğidir. Kalp ve birçok ciddi hastalığı bulunmasına rağmen hiçbir şekilde Adli Tıp Kurumu üzerinden alınan raporlarla tahliyesi gerçekleştirilmiyor.
 
ATK hasta tutsaklar konusunda suç işliyor
 
Yine Suruç Katliamında çocuğunun mezarı başında konuşma yaptığı için tutuklanan Besra Erol aynı şekilde kalp, tansiyon ve guatr hastalıkları bulunmasına rağmen tahliye edilmemekte. Semire Direkçi ağır hasta olmasına rağmen tahliye edilmiyor. Pınar Tikit ağır hasta olmasına rağmen tahliye edilmemekte. Buradan sayamadığım yüzlerce hasta tutsak kadın söz konusu ve ne yazık ki ATK burada temel anlamda bir hak ihlali bir suç işlemekte ve bu suçun artık son bulması gerekiyor. ATK’nın keyfi uygulamalardan, ideolojik yaklaşımlardan vazgeçmesi gerekiyor. Hasta tutsakların özgürlüğüne kavuşmasını buradan tekrar talep ediyoruz.
 
Kadın adli tutukluların yaşadığı hak ihlalleri her geçen gün artmakta 
 
Siyasi tutsakların maruz kaldığı işkence sistemini bir tecrit sistemi haline gelmektedir. Adli tutuklular da infaz yakmalardan bire bir etkilenen kesimlerin başında gelmektedir. Kadın adli tutukluların yaşadığı hak ihlalleri Sincan Cezaevinde de her geçen gün artmaktadır. Bunu burada görüşme alan avukatlarımızın aracılığıyla bu bilgilendirmeyi tüm kamuoyuna sunmak istiyoruz. Adli tutukluların İdare Gözlem Kurulu tarafından terbiye etme amacıyla bir şekilde hak gaspına maruz kalmaktadır. Bunu yaparken de yine bir keyfi uygulama. Maddi durumu iyi olan adli tutuklulara keyfi anlamda infaz yakmaları söz konusu olmazken maddi durumu kötü olan kadın adli tutuklular infaz yakmalara maruz kalmaktadır. Yine cezaevi yönetiminin ve burada yaklaşım biçimini göstermekte ve bu ayrımcılık yönetim anlayışının da güç dengeleri üzerinden oluşturulduğunu göstermektedir. 
 
Cinsel şiddet iddiaları 
 
Adli tutukluların bazıları haklarını tam bilmemekte ve bilmedikleri için de hak gaspına daha çok maruz kalmakta. Örnek verirsek savcılığa gönderilecek şikâyetten dilekçeye kadar, bakanlığa gönderilecek dilekçeye kadar hiçbiri kayıt altına alınmamakta ve hiçbir dilekçe dışarıya gönderilememektedir. Ya da diyelim ki hak gaspına uğruyor hak gaspına maruz kalıyor burada yönetim kurulunun tutuklunun hakkını savunması gerekirken güçlü olan adli kadın tutuklunun yanında durmakta ve bunu da görmezden gelmektedir. Cezaevinde şiddet ve cinsel şiddete dair iddialar bulunmakta ve yönetim buna dair bir işlem yapmamaktadır.
 
Kadın tutsaklar hijyen ürünlerine hiçbir şekilde ulaşamıyor
 
Uyuşturucunun kullanıldığı ve alındığına dair bilgiler iddia edilmekte ve buna dair cezaevi yönetimin ciddi bir araştırmaya girmesi gerekmektedir. Ama ne yazık ki yine buna dair hiçbir şekilde bir tedbir alınmamaktadır. Bunun yönetim krizi olduğunu ifade etseler de aslında bunun yetersiz personelden tutalım bir zihniyet sorunu olduğunu görmek gerekiyor. Adli tutuklular üzerinde uygulanan politikalar adaletsizliği inşa etme üzerinden gerçekleşiyor. Kadın adli tutuklular cezaevlerinden çıksa dahi adalet mekanizmasına artık inanmamaktadır. İşte bunların her biri bir hak gaspı ve adaletin nasıl ortadan kalktığını gösteren bulgular. Ve yine şunu da biliyoruz ki cezaevlerinde kalan anneler ve çocukların, hem kendi beslenmesine erişemeyen ama aynı zamanda çocuklarının da beslenmesini sağlayamayan annelerden bahsediyoruz ki kantin fiyatları çok fazla. Hijyen ürünlerine hiçbir şekilde ulaşamıyorlar ve cezaevi yönetimi bu noktada yeteri kadar hizmet sunmuyor. Hijyenin olmadığı yerlerde hastalıklar çıkmakta ve zehirlenme vakaları her geçen gün artmaktadır. Bunların her biri temel insan haklarının cezaevlerinde nasıl yaşandığını bizlere göstermektedir. İşte bunların her biriyle DEM Parti Kadın Meclisi olarak mücadele edeceğiz. 
 
Adalet sistemin hayata geçirilmesi gerekir 
 
Bir yandan siyasi tutsakların özgürlüğünü savunurken ama aynı zamanda hapishaneler içerisinde kadınların nasıl bir işkence sistemine tabi tutulduğunu da her yerde göstermeye devam edeceğiz. Barış ve demokratik toplumun inşasının aynı zamanda hapishanelerden geçtiğini tekrardan ifade ediyoruz. Hapishane sistemi böyle oldukça, siyasi tutsaklar hapishanelerde rehin tutuldukça aslında bu ülkede toplumsal bir barışın inşası olamayacaktır. O yönüyle gerçekten toplumsal bir barışın inşa edilmesi gerekiyorsa siyasi tutsakların özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Gerçekten toplumsal bir barışın inşa edilmesi gerekiyorsa hasta tutsakların özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Gerçekten toplumsal bir barışın inşa edilmesi gerekiyorsa adalet sistemin hayata geçirilmesi gerekiyor. 
 
Bu ülkeye gerçek bir barış ve adalet kadınların mücadelesiyle gelecektir 
 
Adaletin inşası her yönüyle temel insan haklarını göz önünde bulunduracak, insan onuruna yakışacak bir şekilde inşa edilmesi gerekiyor. Bunların her biriyle bizler kadın özgürlük mücadelemizle, dayanışmamızla bunu büyüteceğiz. Mücadeleyi büyütmenin her biri özgür ve eşit yaşamın inşasını oluşturacaktır. Bu ülkede gerçek bir barışın, bu ülkede gerçek bir demokrasinin, bu ülkede gerçek bir adaletin inşası kadınların dayanışmasıyla oluşacaktır, kadınların özgürlük mücadelesiyle hayat bulacaktır. Buradan tekrardan bütün cezaevleri yönetimlerine, bütün cezaevi müdürlerine, adalet bakanlığına sesleniyoruz. Yaptığınız iş iş değildir, yaptığınız suçun alasıdır. Yaptığınız insan haklarına yönelik bir suçtur. Bu suçu işlemekten vazgeçin. Bunun için bir yasa oluşturmaya gerek yok. Bunun için herhangi bir anayasaya da ihtiyaç yok. İnsan haklarına değer veriyorsanız, ahlaki değerleriniz varsa bu uygulamalardan vazgeçersiniz. Tüm kamuoyunun vicdanına tekrar sesleniyoruz. Hasta tutsakları yalnız bırakmayalım, siyasi tutsakların özgürlüğü için mücadele edelim. Adli kadın tutukluların yaşadığı işkence sistemine hep birlikte son verelim diyoruz.”