İnancın kökleri, köktendinciliğin kaynakları
- 09:08 25 Haziran 2021
- Jıneolojî Tartışmaları
“Kapitalist modernitenin sistem dışı hareketlerin bir alternatif olarak görülmesini engellemek için yürüttüğü kapsamlı saldırıları da görmek gerekiyor. Diğer taraftan bizzat bu hareketlerin önünü almak için örgütlediği dincilik, ırkçılık, milliyetçilik ve cinsiyetçilik eksenli oluşumların bir bumerang gibi dönüp kapitalist modernitenin merkezlerini vurması şaşırtıcı bir sonuç değildir.”
Zilan Narin
Yaşam biçiminin, yaşamdaki değerlerin alt üst olduğu, hızlı değişime uğradığı yer ve zamanlarda, bu değişimden en fazla etkilenen kesimler arasında farklı arayışlara yönelmenin daha güçlü olduğu görülüyor. Bu değişimden etkilenen kesimlere hitap eden köktendinciliğin yayılmasında da siyasi-ekonomik sorunlara tepkinin önemli motivasyon olduğunu görüyoruz. Kapitalist modernitenin krizi derinleşmesi, ulus-devlet modelinin tıkanması, bunun tedbiri olarak geliştirilen küresel finans sisteminin çökmesi, bu çöküşün mülteci krizi olarak Batıya yansıması muhafazakar sağ, neo faşist hareketlerle birlikte köktendinci hareketlerin de yükselmesinin sebebi olarak gösterilmektedir.
Diğer yandan sömürgecilik, modernleşme ve küreselleşme sürecinin sonucu olarak ortaya çıkan bir kimlik krizinden bahsetmek gerekiyor. Kapitalist modernitenin yarattığı anlam boşluğu, yabancılaşma, güvensizlik, karmaşa insanların kendilerini ait hissedebilecekleri bir topluluk, güvenebilecekleri bir sığınak arayışına girmelerini tetikliyor. Köktendinciliğin söylemlerinin de bu arayışla örtüşmesi dünyanın farklı yerlerinden insanların ister Hıristiyan ister Müslüman ya da başka bir dinden olsun köktenci eğilimlere yönelmesini getiriyor.
Köktendinci ideoloji yayılmacı ve saldırgandır
Köktendincilik, modernitenin insanı parçalayan, laiklik adı altında insanın inanç kimliğini kamusal kimliğinden ayrıştıran yapısına karşı kapalı bir cemaatleşme oluşturarak, modern dünyanın etkilerini ortadan kaldırmayı ve bütünsel bir benlik duygusu oluşturmayı vaat eder. Sistem içinde değersizleşen, kendine yabancılaşan bireye kendini değerli hissedebileceği, özneleşebileceği, destek bulabileceği bir cemaat sunar. Bu cemaat içinde haklılık, dışarıdakilerin haksızlığı, yanlışlığı üzerine kuruludur. Her ne kadar cemaat, kulağa kapalı ve içe dönük bir yapılanma gibi gelse de, köktendinci ideoloji yayılmacı ve saldırgandır. Kendilerince yanlış olanın düzeltilmesi ya da yok edilmesini esas alan emperyalist bir politika benimsendiği için tanrının sözüne en sadık olanlar ve olmayanlar arasındaki bir mücadeleye taraftar toplar. Köktendinciliğin toplumsal sorunlara sunduğu çözüm, ailenin kutsanması, kadının erkeğin otoritesini mutlak kabulü, tanrının terbiye ve disiplinine uygun yaşanmasıdır. Köktendinciliğin cinsiyetçilikle, ırkçılıkla, yabancı düşmanlığıyla ittifak halinde olduğunu, daha doğrusu bizzat karakterinin bunlar üzerine oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. DAİŞ’in bir yandan kadınları katlederken diğer yandan dünyanın her yerinden kadınların katıldığı bir örgüt olması örneğinden bile yola çıkarsak, köktendinci örgütlenmeler içinde yer alan kadınların kendilerine bir öznellik alanı bulabildiği ama bunu “İtaatkar kadın kimliği” üzerinden sağladıklarını görebiliyoruz.
Köktendinci yapılanmalara ve uygulamalarına baktığımız zaman, kendiliğinden oluşan ve kadınıyla erkeğiyle toplumun haklı kimlik arayışının sonucu olmadıkları görülüyor. Her ne kadar tepki hareketleri olma yönleri olsa da esasta egemen iktidar sistemi tarafından toplumdaki özgürlükçü, demokratik, komünal eğilimlerin bastırılması, örgütlenme zeminlerinin çoraklaştırılması amacıyla örgütlendiklerini unutmamak gerekiyor. Bugün ABD’nin demokrasi ve kadınlara özgürlük götüreceğiz diye yıktığı neresi varsa, orada radikal dinciliğin bizzat özgürlükçü alternatif toplumsal güçleri bastırmak için ABD şahsında emperyalist güçler tarafından örgütlendiği kısa bir araştırmayla ortaya çıkarılabilen bir gerçektir.
Kapitalizmin baskı araçları kapitalizmi vuruyor
Köktendinciliğin açığa çıktığı koşulları değerlendirirken modernizmin içine girdiği krize de değinmek gerekir. Ancak unutulmamalı ki siyasi ekonomik sorunlara tepki olarak ya da bir kimlik arayışıyla bu tür hareketlerin yükselmesinin bir sebebi kapitalist modernitenin hegemonik yapısı ise diğer sebebi de sistem dışı hareketlerin, demokratik/özgürlükçü muhalif hareketlerin kitlelerin yönünü verebileceği güçlü alternatifler oluşturamamasıdır. Kapitalist modernitenin sistem dışı hareketlerin bir alternatif olarak görülmesini ve örgütlenmesini engellemek için antipropaganda, karalama da dahil olmak üzere yürüttüğü kapsamlı saldırıları da görmek gerekiyor. Diğer taraftan bizzat bu hareketlerin önünü almak için örgütlediği dincilik, ırkçılık, milliyetçilik ve cinsiyetçilik eksenli oluşumların bir bumerang gibi dönüp kapitalist modernitenin merkezlerini vurması şaşırtıcı bir sonuç değildir.
Din ve inanç sistemlerinin ilk oluşum süreçlerini değerlendirirken dinin hakikate ulaşmanın, yaşamı anlamlandırmanın bir yöntemi olarak toplumsallığın başından itibaren etkili olduğunu belirtmiştik. Bu anlamda en köklü ideoloji, insanın kendini anlamlandırma çabası içinde sığınabileceği en tanıdık yol din yöntemi olmaktadır. Her dönemde iktidar sistemlerinin uygulamalarının sorgulanmasının; dayanışma, hak, adalet gibi kavramlar etrafında ortak duygularla hareket eden ve mücadele eden grupların buluşma noktası da olmuştur. Bununla birlikte tek tanrılı dinlerin farklı düzeylerde de olsa insanın iradesini yaradana teslim eden, ahiret, mesih, kutsal topraklara dönüş gibi ütopyalarla mutlak gerçekleşecek bir gelecek vaadi sunan, bunun koşulu olarak da kutsal kitabın buyruklarının takip edilmesi ve yaradana sonsuz teslimiyeti öngören yapısı, iktidarlaşan dinin veya iktidarın güdümüne giren dinin toplumu yönlendirmesinin en kullanışlı araçlarından biri olmasına yol vermiştir. Bu nedenle dinsel alanı, hem iktidar sistemlerinin kendilerine meşruiyet zemini sağlayabildikleri hem de iktidara karşı direnişin zemin bulduğu bir alan olarak ele almak önemli. Dinciliğin ürünleri olan evangelistlerinden selefilerine köktenci dini yapılanmalar ile toplumsal/demokratik din/inanç gruplarının örgütlenme motivasyonları ile süreçlerini bu açıdan birbirinden ayırt etmek din ve dincilik arasındaki farkı da netleştirmeyi getirir.