Erkek aklın ürünü olan soykırım ve bitmeyen hikayelerin kadınları
- 09:04 24 Aralık 2021
- Jıneolojî Tartışmaları
“Soykırımlar başladığı noktada bitmedi hiçbir zaman. Arkada kalanlar “bir şekilde” yok edilmesi, sessizleştirilmesi, asimile edilerek nüfusa “entegre” edilmesi gereken bir “kılıç artığı” olarak her gün yeniden soykırıma tabi tutuldu. Ve anlatılanlar bizim hikayemiz. Ermeni kadınların, Kızılbaş kadınların, Êzidî kadınların yaşadıkları, bizim, bu coğrafyanın hikayesi.”
Rojda Yıldız
3 Ağustos 2014 tarihinde bütün dünyanın gözü önünde 21. yüzyılın en büyük kıyımlarından biri yaşandı. Êzidî inancı tek tanrılı dinlerin yaşatılmaya başlanması ile beraber bin yıldan fazladır hedef haline getirilmiştir. 7. yüzyıldan itibaren Ortadoğu ve Kürdistan’da yayılma gösteren İslamiyet, inanç olarak kendisi ile büyük farklılıklar gösteren Êzidîliğe ve Êzidîlere yönelik çeşitli baskılarda bulunmuştur. Êzidî toplumu IŞİD terör örgütünün de hedefi haline geldi ve binlerce Êzidî öldürülerek, sürgün edilerek, köle pazarlarında satılarak yok edilmek istendi. Halen IŞİD’in elinden kurtarılamayan yüzlerce kadının olduğu bilinmektedir.
Êzidîlerin seçilmesi bilinçli bir karar
IŞİD terör örgütü için Êzidî inancından kaynaklı Şengal’i ve Şengalliler’i fethetmek ayrı bir önem arz ediyordu. İslam ve cihad fikirleri ile kendi terörlerini meşrulaştıran, burası üzerinden kurgulayan bir örgüt için Êzidî halkının hedef seçilmesi tarihsel ve bilinçli bir karardır. Bu soykırım sürecinde ele geçirilen genç erkeklerin neredeyse hepsi katledilmiştir. Erkek çocukları zorla Müslüman yapılmaya çalışılmış, olmayanlar da yine aynı akıbete uğramıştır. Kadınlar ise tecavüze uğramış, el konulmuş, seks kölesi olarak pazarlarda satılmış, kaçmaya çalışanlar öldürülmüştür. IŞİD, diğer soykırım süreçlerine benzer şekilde çocukları ve kadınları birer “sermaye” olarak görmüştür. Êzidî kadınlar sadece bir kez değil birkaç kez satılmış, erkek çocuklar eğitilerek kendi ordularına dahil edilmeye çalışılmıştır. Bazı aileler ise yüksek meblağlar karşılığında IŞİD’e para ödeyerek çocuklarını geri alabilmiştir.
IŞİD kendi muhtevası itibari ile tamamen zora, şiddete dayanan bir örgüttür. Bu anlamda diğer soykırım süreçlerindeki gibi eğitim, kültür, evlenme yolu ile asimile etme yoluna girişmemiş belki bunu yapacak vakti de kalmamıştır… El koyduğu kız çocukları ve kadınları birer sermaye olarak görüp onlar üzerinden para kazanmaya çalışmış, satmadıklarını da kendi üyelerine “bahşetmiştir”. Tabi her bir üye istediği zaman istediği yerde Êzidî kadınları bir başkasına satma hakkına da sahiptir. IŞİD “Esir ve Köle Almakla ilgili Sorular ve Yanıtlar” isimli bir broşür yayınlamış ve “hakları” kendi üyelerine anlatmıştır. Anlatılan sorulardan biri şu şekilde;
Soru: Henüz ergenliğe adım atmamış olan bir köle kızla cinsel ilişkiye girilebilir mi?
Cevap: Henüz ergen olmayan köle kızla, yeterince gelişmişse cinsel ilişkiye girebilirsiniz. Eğer gelişmemişse cinsel birleşme olmadan da zevkini çıkarabilirsiniz.
Kadın kimliğine bakışın en aşağılık biçimi
Kadın bedenine, kadın kimliğine bakışın en aşağılık biçimde uygulanma halini 21. yüzyılda IŞİD yaptı. Kadını sadece bir seks kölesi olarak gören, her türlü şiddete reva gören bir anlayış ile hareket etti. Hele mesele Êzidî kadınlar olunca, Müslüman olmayan kadınlar olunca en fazla hakareti ve şiddeti gören de yine Êzidî kadınlar oldu. Êzidî kadınlar eğer din değiştirmeyi kabul ederlerse çete üyeleri tarafından evlendiriliyor fakat kabul etmezlerse çete üyeleri tarafından seks kölesi olarak kullanılmaya devam ediliyor. Soykırım başladığı süreçten itibaren dört bine yakın Êzidî kadının köle olarak alındığı biliniyor.
Çocuklar için bakımevi
Êzidî kadınların tecavüz sonucu oluşan hamilelik sürecinden sonra doğan bebekler ile ilgili de sorunlar devam ediyor. Birçok Êzidî kadın bu bebekler ile bağ kuramadığı için bakmak istemiyor. Bunun için “Çocuklar Masumdur” şiarı ile Êzidî pir ve şeyhlerinin kurduğu bir bakımevi var. Bu bakımevinde IŞİD’lilerden doğan çocuklara da bakım hizmeti veriliyor. Ancak Êzidî kadınların bebekler ile beraber Êzidî toplumuna geri dönmesi noktasında hala Êzidî Meclisi tarafından tartışılan konular var. Êzidîlerin büyük birçoğu kadınların topluluğa tekrar “gelebileceğini” ama çocukları getirmemelerini istiyor.
Çok az insan Şengal Dağı’na dönmek istiyor
IŞİD’in elinden kurtarılan kadınların neredeyse hepsi DSG tarafından kurtarıldı. Hala kurtarılmayı bekleyen 2 bine yakın kadının akıbetinin ne olduğu ise bilinmiyor. Kaçarak hayatlarını kurtaran Êzidîlerin ise farklı ülkelere, farklı coğrafyalara göç ettiği biliniyor. Yüzyıllardır coğrafyası ve toplumsal yapısı ile ayakta duran Şengal Dağı’na ise artık çok az insan geri dönmek istiyor…
Erkek aklı tarihin en büyük acılarını yaşattı
Özgürlük, adalet, daha güzel bir yaşam nidaları ile kendisini ilan eden modernizm, ulus-devlet ve erkek aklı son yüz yılda tarihin en büyük acılarını yaşattı. Kendinden olmayan, hâkim olmayan, azınlık statüsünde ne varsa homojenize edilmek istendi ve öldürme ile başlayan yok etme politikaları, sermayeye, asimilasyona, kültürel kırıma kadar uzandı. Bahsi geçen üç soykırımda da dini saikler soykırım için temel motivasyonlardan biri oldu. Türk-Sünni, Sünni ethosu bir üst kimlik olarak “öteki”leştirdiği her kimliği zaman içinde yok etme eğilimine girdi. Bu anlamda 1915’te gerçekleştirilen soykırım ile 2014’te IŞİD’in gerçekleştirdiği soykırım bir zincirin halkaları olarak görülmelidir.
Kadınlar her türlü saldırıya açık hale getirildi
Bu halkalar içerisinde değişmeyen bir diğer saik ise kadınlara yönelik uygulanan politikalar. 1915’te Ermeni kadınlar, 2014’te Êzidî kadınlar aynı zamanda inançlarından kaynaklı erkeklerin hedefi haline gelmiştir. Cariyelik kültürü, kendi dininden olmayana düşmanca yaklaşım ve bunların erkek dünyasındaki tezahürü kadınları her türlü saldırıya açık birer nesne konumuna getirmiştir.
25 bin kadın tecavüze uğradı
Ve bu anlayış, kadınları bir kültür ve nüfus taşıyıcısı, seks kölesi, sosyal sermaye olarak gören erkek aklı her soykırım sürecinde kadınları benzer şekilde yok etmeye çalıştı. Örneğini verdiğimiz her üç soykırımda da bir erkeklik kışkırtıcısı olarak erkek aklı kadın bedenini kullanmıştır. “Sıradan insanların” dahil olduğu, Êzidîlerin söylediği gibi “kirve”lerinin dahi kendilerine tecavüz etmeye çalıştığı bir soykırım sürecinde erkekleri bu öldürme “şevkine” sevk eden ve faşist duyguları kamçılayan temel aktör kadın bedeni olmuştur. Bununla beraber arkada kalanlara artık “kendilerinden başka her şey olabilmeleri” için özlerini, geçmişini, hakikatini unutturma ve gelecek nesilleri soykırımı uygulayan grubun kriterlerine göre var etme politikası uygulanmış, kadınların çocuk doğurmaları ama kendi kültürlerini aktarmamaları istenmiştir. Benzer süreçler Bosna Hersek soykırımında da Çerkez Soykırımında da arkada kalan kadınlar tecavüz, şiddet, seks köleliğine maruz kalmışlardır. Bosna Hersek, Srebrenitsa soykırımında 25 bin kadın tecavüze maruz bırakılmıştır.
Anlatılanlar bizim hikayemiz…
Soykırımlar başladığı noktada bitmedi hiçbir zaman. Arkada kalanlar “bir şekilde” yok edilmesi, sessizleştirilmesi, asimile edilerek nüfusa “entegre” edilmesi gereken bir “kılıç artığı” olarak her gün yeniden soykırıma tabi tutuldu. Ve anlatılanlar bizim hikayemiz. Ermeni kadınların, Kızılbaş kadınların, Êzidî kadınların yaşadıkları, bizim, bu coğrafyanın hikayesi.
Ve arkada kalanlar olarak kadınlar, sessizce yaşamaya devam etseler de Huriye Ananın dediği gibi “o mezarları, o yolları, o tarlayı, o ormanı hiç unutabilirler mi?”