Zulüm ile özdeşleşen bir kavram: İktidar

  • 09:06 22 Eylül 2023
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
 
“İktidar özne olma halini, nesne olarak ele aldığı doğa, toplum ve kadın üzerindeki hükmünü her şeye razı olan bedenlerin oluşturduğu kitleleri çoğaltarak sağlamaktadır. İnsan bedenini makineleştirerek onda temel bazı korkular yaratmaktadır.“
 
Nagihan Akarsel
 
Bütün direniş örneklerinde, genelde varlığa kasteden bir taraf vardır. Ve o kasteden tarafa karşı bir duruş sergilenmektedir. Ki bu karşı duruş en çok da kötülüğe karşı bir duruştur. Burada zulüm, haksızlık gibi tanımlamalar çıkar karşımıza. Bu tanımlamalarda bir var olma biçimini anlatır. İktidar, tahakküm, tecavüz, savaş, yıkım, göç ile var olmayı… Kapitalist modernitenin esas aldığı bir var olma biçimi de diyebiliriz. 
 
Modern bilim 
 
Kapitalist modernitenin dayandığı bilgi yapılanmaları da bu var olma biçimini meşrulaştıran bir işlev görmektedir. Bir başka deyişle modern bilimin kaynaklık ettiği bir var olma biçimi. Çünkü insanın doğaya egemenliğini ilan ettiği büyük bir altüst oluş ile gerçekleşti modern bilim. Oysa başlangıçta insan doğayı içinde yer aldığı bir bütün olarak ele alıyor, kavramaya çalışıyordu. Bu ilişkinin devletli uygarlık ya da onun bir temsili olarak kapitalist modernite tarafından tersine çevrilmesi, doğayı insanın dışında bir nesne haline getiriyor. Bir bilgi ve bilme nesnesi. Sayıya, ölçüye ve mantıksal ilişkiye indirgenen bir nesne… Ve iktidar, nesne olarak ele aldığı doğa, toplum ve kadın üzerinde hükmünü sürdüren bir güç olarak varlığını sürdürür. İktidarın da paradigmasal bir karşılığı olduğunu belirtebiliriz. İktidar deyince de genelde devletli uygarlık ile yukarda bahsettiğimiz mekanik yani pozitivist akılcı paradigmanın gelmesi tesadüf değil. 
 
İktidar olgusu 
 
Oluşu sadece insana özgü kılmak, insan merkezci yaklaşımların bir sonucu. Oysa yaşamın dinamiklerini içinde taşıyan, zaman ve mekân bağlamında yaşayan her canlının bir oluş süreci vardır. Bu süreçlerin göz ardı edilmesi ve sadece insanda tanımlanması iktidar olgusunun da çıkış noktasını ifade etmektedir. Örneğin; siyasal iktidarlar ekseninde ele aldığımızda, hep bir devlet ve kurumları ile birlikte varlığın, var olageldiğini görürüz. Bu aynı zamanda bedenin siyasal iktidara ve onun ekonomik amaçlarına uyumlu olmasını şart kılan bir durumu ifade etmektedir. Buna uymayanların ise dışlandığı bir gerçeklik yaşanmaktadır. Böylesi varlıklar ise adı sanı olmayan gölgeler olarak varoluşlarını sürdürmektedirler. Bireyin korku ile terbiye edilmesi kadar, onu aşan mitsel ve tanrısal simgelerin bilgisi de köleleşmeye katkı sunmaktadır. Sonsuz evrende kendini değersiz hisseden, her yaptığı eylemden suçluluk duymaya hazır bir karakter oluşturulmaktadır. 
 
İnsan bedeninin makineleştirilmesi 
 
İktidar özne olma halini, nesne olarak ele aldığı doğa, toplum ve kadın üzerindeki hükmünü her şeye razı olan bedenlerin oluşturduğu kitleleri çoğaltarak sağlamaktadır. İnsan bedenini makineleştirerek onda temel bazı korkular yaratmaktadır. Rojava Üniversite’sinde seminer veren Profesör Doktor David Graeber, bunu iki temel korku ile izah eder: “Birincisi iktidar boş zamanlarında kendini kötü hisseden kişiler yaratır. Bir diğeri ise sürekli işini kaybetmekten korkan ve bu nedenle de durmadan çalışan bireyler oluşturur. Bunun sonucu ise düşünmeyen, emir ile hareket eden topluluklar demektir. Yani makineleşen nesneler de diyebiliriz. Dayanışma ve paylaşmanın yerini, rekabet ve hırsın aldığı bir yaşam tarzından bahsetmek mümkün. Bunun sonucunda ise kendi varoluş kaynaklarına yabancılaşan bir insan gerçeğinin oluştuğunu belirtebiliriz. 
 
‘İktidar sizi en çok nerenizden yaralıyorsa orası kimliğiniz olur’
 
Yaşam, zengin direniş biçimlerini içinde barındıran aktif bir organizasyon aslında. Bir savunma biçimi. Öz savunma ve meşru savunma da direnişin bir ifadesi. Pasif direniş, aktif direniş, sivil direniş, kültürel direniş, ahlaki direniş, ekolojik direniş vb. çok sayıda direniş yöntemi de Milan Kundera’nın; “İktidar sizi en çok nerenizden yaralıyorsa orası kimliğiniz olur” cümlesini doğrularcasına, yaralı olduğun yerden yükselen bir ses, bir eylem, bir duruş, bir yaşam tarzı oluyor. 
 
Örneğin Gandhi; “Kimseye kirli ayaklarıyla beynimde gezme fırsatı vermem” diyerek “Satyagraha” adını verdiği direnişi esas alır. Satyagraha; doğruyu ve şiddet kullanmadan hakkını kullanmayı ilke edinen bir direniş biçimidir. 11 Eylül 1906 yılında Gandhi Güney Afrika’nın Johannesburg kentinin bir tiyatro salonunda toplanan üç bin Hintliye; ırkçı ve ayrılıkçı politikayı protesto etmek için yeni bir strateji olarak tanıttığı Satyagraha’yı önerir ve uygular. Düşmanla iş birliği içinde bulunmama, şiddet karşıtlığı, sivil itaatsizlik, uzlaşmacılık, çilecilik, açlık grevi, aylar süren yürüyüşler gibi önemli kişisel fedakarlıklar içeren yöntemler de bu direniş biçimine örnek olarak verilebilir. 
 
Görünmez iktidara karşı bio-politikayı geliştirmek
 
Bir başka direniş yöntemi de özellikle yaşamın bir ağ ile çerçevelenmesini ve denetimini esas alan mekanik paradigmanın zihniyet yapılanmasının bir aracı olan bio-iktidara karşı direnişin bio-politikasıdır (Kurtul Gülenç, Frankfurt Okulu Eleştiri, Toplum ve Bilim). Kişinin elindeki özgür mekânları denetim altında tutma yöntemi olan bio-iktidar, bireyin hiçbir yere kendini ait hissetmemesini sağlamaktadır. Foucault’un dediği gibi; “bu insan okul, kışla, hastane, hapishane gibi yerlerde uysallaştırılmaktadır.” Görünmez bir şiddet söz konusudur. Dizilerden, sinemalara, müzikten resme kadar birçok yöntem ile bu yapılmaktadır. Görünmez olan bu iktidar şiddetine karşı, bio-politikayı geliştirmek önemlidir.
 
Ekolojik direniş örnekleri 
 
Ekolojik direniş örnekleri de son yıllarda artmıştır. Özellikle küresel ekonomik kriz ile başlayan işgal ve direniş hareketlerine Arap Baharı, Wall Street’i İşgal Et, İspanya Öfkeliler Hareketi, Yunanistan İsyanı, Gezi Parkı Direnişi, Brezilya Evsiz İşçiler Hareketi, Amazon Yerlileri Direnişi, Honduras Yerli ve Halk Hareketleri Yurttaş Meclisi, Arjantin İşçi Fabrikaları Hareketi, Şili Eğitim Savaşı, Arjantin Şili Patagonya Mapuche Hareketi, Fransa ZAD İşgal Hareketi, Almanya Hambach Forest Direnişi, Dakota Standing Rock, Artvin Cerattepe, Alakır Nehri Kardeşliği, Hasankeyf’i Yaşatma Direnişleri örnek verilebilir. Alternatif yaşam ve direniş alanları olarak bu direnişler yeni direnişlere de moral kaynağı olmuştur. 2017 yılında kurulan Birleşik Örgütlenme ve Birleşik Mücadelesi ile Çevre ve Ekoloji Mücadeleleri İletişim ve Dayanışma Ağı da birer mücadele ve direniş yöntemi olarak literatürde yerlerini almıştır.
 
Bu yazı, Jineolojî dergisinin “Jineolojî Seçki?” dosya konulu 12. sayısından kısaltılarak alınmıştır.
 
Yazının devamı, “Bir Kadın En Çok Neresinden Yaralanır?” başlığıyla haftaya yayınlanacaktır.