Cezaevinden 'görüldü' mühürlü ‘İMDAT MEKTUBU’
- 09:02 16 Kasım 2020
- Kadının Kaleminden
"Salgının başlamasından bu yana telefon, açık görüş, kapalı görüş, ortak alan ve avukat görüşü gibi her türlü toplumsal iletişimiz en aza yok sınırına getirilmiş durumda. Tüm uygulamalarla korona salgınından çok öte bir toplumsal tecrit hedeflenmektedir. Dünyanın neresinde bulunursa bulunsun, kendine insanım, demokratım diyen herkesin bu gerçekliğe duyarlı olması gerekiyor. Çiğnenen demokratik haklar, eksilen insanlığımızdır."
Gül Güzel
İsimlerini bu süreçten kaynaklı gizli tuttuğum 45 tutuklu ve hükümlü kadın, Gebze Cezaevi'nden yazdı. Seslerinin korona pandemisi bahanesiyle dışarı çıkmaması için keyfi tedbirlerin uygulandığı bir süreçte... Halbuki korona süreci vesilesiyle dünyanın her yerinde tutsak ve hükümlüler cezaevlerinden çıkarılmıştı; Türkiye’de de... Ancak siyasi tutsak ve hükümlüler çıkarılan bu uygulamanın dışında tutularak, diğer adli suçlular salıverilmiş, dolayısı ile çokça kadın cinayeti işlenmişti...
Cezaevlerindeki bu siyasi tutuklu ve hükümlülere şimdi bir de korona pandemisi bahane edilerek, insanlık dışı yaptırımlarla çift ceza uygulanıyor. Onun için dünyanın neresinde bulunursak bulunalım, kendine insanım, demokratım diyen herkesin bu gerçekliğe duyarlı olması gerekir. Çünkü nerede olursa olsun, çiğnenen demokratik haklar, eksilen insanlığımızdır...
Gebze Cezaevinden kadın tutsak ve hükümlülerin 13 Ekim 2020 tarihinde ‘GÖRÜLDÜ’ mühürlü mektubu:
“Ulusal kimliğimizden ve siyasi düşüncelerimizden dolayı cezaevlerinde tutuluyoruz! Bir insanın özgürlüğünden mahrum bırakılması, başlı başına bir cezalandırmadır. Cezaevine konmak kendi başına böylesi bir cezalandırmayı ifade etmektedir. Kürt siyasi tutsaklar olarak, onlarca yılımızı dört duvar arasında geçirmenin mağduriyetini yaşamaktayız zira esas olarak herhangi bir eylemden değil ulusal kimliğimizden, siyasi düşüncelerimizden dolayı cezaevlerinde tutuluyoruz. Kimliğimizin tanımı Türkiye'deki iktidarın egemen güçlerin zihniyetine iktidar politikalarına göre değişmektedir. Yine 40 yıldır hiç bir biçimde özgürlüğümüzün sınırlandırması iktidarlara yetmemektedir. Her iktidar egemenlikçi zihniyetine göre yine cezalandırma mahrum etme yöntem ve uygulamaları geliştirmektedir. AKP MHP iktidarı bu konuda en derin insansızlaştırma ve toplumsuzlaştırma politikasını yürüten bir iktidar olarak yaşamımıza yansımaktadır.
Bir insana yapılabilecek en büyük haksızlık ve kötülük toplumsuzlaştırmaktır. Devletler egemenlikçi zihniyetleriyle de olsa, insanları topluma kazandırma amacıyla cezaevine koydukları iddiasındadırlar. Ancak mevcut TC. iktidarı bizleri mutlak şekilde tecrit etme, insansızlaştırma temelinde uygulamalar geliştirmektedir. Yazar Dostoyevski'nin yıllar önce yazdığı ‘Ölü bir evden hatıralar’ romanı bu gerçeği anlatmaktadır. Zindanda sosyal bağları aktiviteleri engellenmiş insan esasta ölüm sürecine alınmış insan demektedir. Özelikle de koranavirüsü salgının gelişmesini adeta bir fırsata dönüştürme söz konusudur.
Her türlü toplumsal iletişimimiz en aza, yok sınırına getirilmiş durumda!
Salgının başlamasından bu yana telefon, açık görüş, kapalı görüş, ortak alan ve avukat görüşü gibi her türlü toplumsal iletişimiz en aza yok sınırına getirilmiş durumda. Tüm uygulamalarla korona salgınından çok öte bir toplumsal tecrit hedeflenmektedir. Normal olarak ayda dört kez yapılması gereken görüş Adalet Bakanlığı'nın kararına göre ayda iki kez veya daha az sayıda yapılmaktadır. AYM'in, aile kapalı görüşlerinin özel ilişkilerinin mahrumiyeti nedeniyle dinlenmemesi gerekliğine dair kararına rağmen, kapalı görüşlerimiz dinlenmeye devam etmektedir.
Tüm ihtiyaçlarımızı ve taleplerimizi telefon üzerinden iletmekteyiz!
Tek iletişim kanalımız çoğunlukla telefon görüşmesidir. Zira çoğunluğumuz istemimiz dışında binlerce kilometre uzak cezaevlerine getirilmiş bulunuyoruz. Dolasıyla ailelerimizin görüşe gelme imkanı olması istisnaidir. Bu durumda tüm ihtiyaçlarımızı ve taleplerimizi telefon üzerinden iletmekteyiz. Ancak ailemize hukuksal haklarımız temelinde talepte bulunduğumuzda, şikayetlerimizi ilettiğimizde, bizim adımıza uluslararası kurumlara başvurmalarını belirtiğimizde telefonlarımız kesilmektedir. Tehlikeli siyasi konuları konuşmamızla ilgili tehdit edilmekteyiz.
Ortak alanda arkadaşlarımızla görüşmemize izin verilmiyor!
İdare günde iki kez sayım almaktadır. Yine eylül sonunda idare koğuş aramasına girdi. Ancak ortak alanda arkadaşlarımızla görüşmemize izin verilmiyor. Oysa infaz memurları, gardiyanlar dışarıya gidip, gelirken yani asıl risk taşıyıcısı onlarken, onlarla görüşüyoruz. Fakat bizim gibi yalıtılmış durumda olan arkadaşlarımızla görüşememekteyiz. Aynı dosyada olduğumuz, onlarca yıldır yan yana yaşadığımız arkadaşlarımız tahliye olurken, vedalaşmamıza izin verilmemektedir.
Memurlarına kadar militarizme olmuş bir iktidar!
Güya arkadaşlarımızla görüşmemiz korona salgını nedeniyle askıya alınmış. Ancak tüm yaklaşım ve uygulamalar durumun böyle olmadığını göstermektedir. Herhangi bir ihtiyaç nedeniyle koğuştan çıktığımızda, uzaktan arkadaşlarımızı görüp selam verdiğimizde, gardiyanlar, ‘Yasaktır konuşmayın!’ diye bize bağırmaktadır. Hatta Türkiye’deki iktidarın egemen zihniyeti; öylesine devletin her boyutuna sirayet etmiştir ki, gardiyanlar bize, ‘Koridorda, izin almadan arkadaşlarınızla konuşmanız etik değildir, suçtur’ diyecek kadar ileri gidebilmektedir. Bu durum, memurlarına kadar militarizme olmuş bir iktidar gerçeğini ifade etmektedir.
Son olarak, cezaevinde diğer tüm tutuklu- hükümlülerin ihtiyaçlarına göre oda değiştirmelerine izin verilirken, bizim değiştirmemize izin verilmemektedir. Yıllarca birkaç kişinin yüzünü görmeye mahkum edilmekteyiz.
Dünyanın neresinde bulunursa bulunsun, kendine insanım, demokratım diyen herkesin bu gerçekliğe duyarlı olması gerekiyor. Çiğnenen demokratik haklar, eksilen insanlığımızdır.
Saygılarımızla, 13.10.2020, Kadın Kapalı Cezaevi, Gebze - İZMİT”