Kadına yönelik şiddetin boyutu: Kadın Sünneti

  • 09:04 1 Ocak 2021
  • Kadının Kaleminden
"Kadın sünnet ve şiddetine dair Sadia Hasan İbrahim’e göre, Kadın sünneti, Afrika'dan- Asya’ya ve Orta Doğu’ya uzanan dünyada 30’dan fazla ülkede gerçekleştirilen geleneksel bir uygulamadır. Kadın sünneti, uygulamaya maruz kalan kişilerin fiziksel, zihinsel ve psikolojik sağlığı üzerinde ciddi şekilde olumsuz etkilere neden olan bir olgudur. Kadın sünnetinin arattığı olumsuz sağlık sonuçları hem kısa vadede ortaya çıkabilmekte hem de uzun vadede yaşam boyu sürebilmektedir. Kadın sünneti Somali kültüründe ciddi bir sorun olarak varlığını devam ettirmektedir. Kadın sünneti kadına yönelik şiddetin bir türüdür."
 
Gül Güzel
 
25 Kasım dolayısıyla dünyanın her yerinde sokaklara çıkan kadın eylemlerini izledik. Ancak kadın şiddetine karşı bir günlük mücadele sadece sembolik bir karakter taşır. Çünkü tarihi binlerce yıla dayanıyor ve çok kökenli karakterleri taşıyor. Her kadının herhangi bir şekilde şiddete maruz kaldığını söyle biliriz. Bu şiddetlerin de çok farklı şekilleri ve törelerle, feodal toplum ürünü ile inançların da büyük rol alarak, şekillenmesi azalacağına daha da fazlalaşıyor. Yıllara dayanan bu konudaki çalışmalarımda Sünnet konusunu Somali’den Avrupa’ya mülteci gelen Varis Dirie’in  “Wüstenblume” kitabındaki kadın sünneti vahametini okumuştum ve bu konuda da sayısız salon programları düzenledik. Bütün bunlara rağmen kadın sünneti ve kadına şiddet hala hızından bir şey kaybetmedi. Bu yüzden yaptığım bir araştırma dosyamızı okurlarımla buluşturmak istedim. 
 
Kadına yönelik şiddetin boyutu 
 
Kadına yönelik şiddet, dünyadaki kadınları etkileyen insan hakları meselesidir. Kadınların hem sosyal hem de ekonomik hayata katılımını etkileyen önemli bir hak ihlalidir. Her gün milyonlarca kadın dünyada farklı bir şiddet biçimini yaşamaktadır. Dünyadaki kadın nüfusunun en az beşte biri, hayatlarında bir veya birden fazla erkek tarafından fiziksel ya da cinsel istismara uğramıştır. Uluslararası alanda bakıldığında, kadına yönelik şiddetin, en az kanser kadar üreme çağındaki kadınlar arasında ölüm ve iş görememezlik nedeni olduğu ve hem olağan hastalıklara hem de sıtmaya göre daha fazla hastalığa neden olduğu tahmin edilmektedir.
 
1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kadınlara yönelik şiddeti, “fiziksel, cinsel veya psikolojik zararla sonuçlanan kadınların kamusal veya özel hayatta maruz kaldığı herhangi bir toplumsal cinsiyete dayalı şiddet eylemi, zorla veya keyfi olarak özgürlükten mahrum bırakılma” olarak tanımlamıştır. Ayrıca 1995 yılında Pekin Eylem Platformu, kadına yönelik şiddet kavramının tanımını; sistematik tecavüz, cinsel kölelik, zorla gebelik, zorla kısırlaştırma, zorla kürtaj, zorla doğum öncesi cinsiyet seçimi gibi silahlı çatışma durumlarında kadın insan haklarına yönelik ihlalleri içerdiğini açıklayarak bu tanımı genişletmiştir.
 
Kadına yönelik şiddetin Kavramsal ve Tarihsel Boyutu Birleşmiş Milletler Genel( WHO, 2017) Kurulu kadınlara yönelik şiddeti, “fiziksel, cinsel veya psikolojik zararla sonuçlanan, kadınların kamusal veya özel hayatta maruz kaldığı zorla veya keyfi olarak özgürlükten mahrum bırakılma” olarak tanımlamaktadır. Kadına yönelik şiddet farklı şekillerde kendini göstermektedir. Yakın partner şiddeti (eş şiddeti, erkek arkadaş şiddeti gibi), bedensel saldırı, cinsel baskı, psikolojik istismar ve kontrol edici davranışlar dahil olmak üzere fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik zarara yol açan eş veya eski eş, partner, erkek arkadaş, erkek kardeş, baba veya başka bir erkek tarafından uygulanan davranış şeklidir. Cinsel şiddet, "herhangi bir ortamda mağdurla olan ilişkisine bakılmaksızın, herhangi bir kişi tarafından zorla yapılan cinsel ilişkiye yönelik cinsel bir eylem" şeklinde tanımlanabilir. Bu bağlamda tecavüz, vulva veya anüse penis, vücudun diğer bir kısmı veya bir nesnesinin fiziksel olarak veya başka şekilde sokmaya zorlanması şeklinde açıklanmaktadır. Kadın sünneti ve cinsel şiddet olup, büyük bir halk sağlığı sorunu ve kadınların insan haklarının ihlalidir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan dünya çapındaki çalışmalar, dünya çapında kadınların yaklaşık üçte birinin (%35) yaşamları boyunca hem fiziksel hem de / veya cinsel yakın eş şiddeti veya diğer kişiler tarafından cinsel şiddete maruz kaldığını göstermektedir.
 
Kadına Yönelik Şiddetin Kaynağı Olarak Ataerkillik 
 
Fatmagül Berktay’a göre, ataerkil toplum düzeni uygarlığa ilk geçişin gerçekleştiği Eski Mezopotamya’da kent devletlerinin ortaya çıkışıyla birlikte görülen bir olgudur. 
 
Gerda Lerner’a göre, MÖ 2. binyılın ikinci yarısından itibaren bir erkek egemenliği sistemi gelişmeye başlamıştır, özellikle savaş ve mücadelelerde zafer kazanan erkeklerin kadınlara üstünlüğünü haklı kılan bir “ataerkil ayrıcalık” ideolojisi kurgulanmaya başlamıştır. Lerner, ilk toplumlarda nüfusu ve insan gücünü artırmak için kabilelerin birbirlerinden kadın çaldıklarını, bunun sonucunda kadın cinselliğinin ve doğurganlığının kabilelerarası rekabete neden olan ilk “mal” haline geldiğini belirmektedir. Berktay ise, bu gelişmeler sonucunda erkeklerin egemen olduğu bir savaşçı kültür ortaya çıkmıştır. Kent devletlerinin gelişmesi, kendi aralarındaki egemenlik mücadeleri ve askeri rekabet erkek egemenliğini güçlendirmiştir der.
 
Kadın sünneti ve dahasına dair
 
Kadın sünnet ve şiddetine dair Sadia Hasan İbrahim’e göre, Kadın sünneti, Afrika'dan- Asya’ya ve Orta Doğu’ya uzanan dünyada 30’dan fazla ülkede gerçekleştirilen geleneksel bir uygulamadır. Kadın sünneti, uygulamaya maruz kalan kişilerin fiziksel, zihinsel ve psikolojik sağlığı üzerinde ciddi şekilde olumsuz etkilere neden olan bir olgudur. Kadın sünnetinin arattığı olumsuz sağlık sonuçları hem kısa vadede ortaya çıkabilmekte hem de uzun vadede yaşam boyu sürebilmektedir. Kadın sünneti Somali kültüründe ciddi bir sorun olarak varlığını devam ettirmektedir. Kadın sünneti kadına yönelik şiddetin bir türüdür.  Bu uygulama, kadına yönelik olarak cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddetin tek bir bedende vücut bulmuş halidir. Tarihin eski dönemlerinden beri uygulanan kadın sünneti geleneksel inançlar, değer ve tutumlar gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanmaktadır. Bu uygulamanın en temel nedeni kadın cinselliğine karşı duyulan korku ve önyargılardır. 
 
Kadın sünneti, günümüzde dünyada 30’an fazla ülkede Afrika ve Asya’da bazı ülkeler gerçekleştirilen geleneksel bir uygulama olarak görülmektedir. Kadın sünneti, kadına yönelik cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddetin tek bir bedende vücut bulmuş halidir. Tarihin eski dönemlerinden beri yapılan kadın sünneti, geleneksel inançlar, değerler ve tutumlar nedenlerinden kaynaklanmaktadır. 
 
Kadın sünnetinin yapılması sırasında yaşanan ağrının ötesinde, sünnetin uzun vadeli fiziksel, cinsel ve psikolojik etkilerinin bulunduğu bilinen bir gerçektir.
 
Kadın sünneti, şok, kanama ya da iltihaplanma sonucunda ölümle bile sonuçlanmaktadır. Uzun vadeli komplikasyonlar arasında libido kaybı, genital bölge malformasyonu (genital organ bozukluğu), kronik pelvikkomplikasyonlar ve tekrarlayan idrar yapamama ve idrar yolu enfeksiyonu yer almaktadır. Kadın sünneti mağdurları ayrıca doğumla ilgili komplikasyon ve hastalıklara da eğilimlidir. Sünnet mağduru bir kadının hamile kalmasıyla fetüs de kimi enfeksiyonlara açık hale gelmekte, doğum kanalı da deforme olacağı için doğum esnasında bebeğin kafatasının ezilmesi gibi risklerle karşı karşıya kalınmaktadır. Doğum söz konusu olduğunda kadınların cinsel organları dikili olduğundan her doğumda bu organın yeninden kesilmesi gerekmektedir. Bir kadının üreme organlarının her doğumda tekrar tekrar kesilmesi ve tekrar dikilmesi, sert yara dokusuna neden olabilir. Olumsuz sağlık etkilerine ek olarak sünnet, kadının virüse maruz kalması durumunda, örneğin HIV bulaşmasında, biyolojik kırılganlığını arttırmaktadır. 
 
UNICEF tarafından kadın sünnetiyle ilgili Bilgi, Tutum, İnanç ve Uygulamalar üzerine yapılan daha geniş bir araştırmanın bir parçası olarak toplanan vaka çalışmaları, kadın sünnetinin karmaşık olarak dört tematik alana bölünebilecek komplikasyonları ve olumsuz sonuçları olduğunu ortaya koymuştur: 
 
1- Uygulamanın tıbbi etkileri,
 
 2- Uygulamanın psikolojik etkileri, 
 
3- Kadın sünnetine eşlik eden tehlikeli geleneksel uygulamalar 
 
4-  Sünnetli olmayan kızların toplumsal alanda damgalanması.
 
Dünya genelinde, kadın sünnetine maruz kalan kadın sayısı sürekli olarak artış göstermektedir. Örneğin 2013 yılı itibarıyla bu rakam 130 milyondur (UNICEF, 2013). 2018 yılına gelindiğinde bu rakam 200 milyonu aşmıştır. Söz konusu rakamın büyük bir kısmı Afrika kıtasındaki uygulamalardan oluşmaktadır. 2004-2015 yıllarını kapsayan bir çalışmaya göre Somali en çok kadın sünneti uygulanan ülke olarak en başı çekmektedir. Buna göre 15-49 yaş arasındaki kadınların %98’inin kadın sünnetine maruz kaldığı görülmektedir.
 
Kadın sünneti, genellikle 3-4 yaşları arasında olan kız çocuklarına yapılmaktadır. Bazı kültürlerde doğumdan birkaç gün sonra yapılırken, bazılarında ise evlilik öncesi yapılmaktadır. Kadın sünneti hem fiziksel hem de ruhsal olarak kadınlara ve kız çocukların çok ciddi zararlar vermektedir. Yani kadın sünnetinin yaygın olduğu ülkelerde bazı gebeliklerde anne ölümleri kadın sünneti yüzünden olmaktadır. Bugün kadın sünneti olgusu çok tartışılmaktadır, çünkü kadın sünneti yapılan bir çok ülkede bu uygulanma gerekli olduğuna inanılan geleneksel bir davranıştır, bazılarına göre ise çok yanlış bir gelenektir ve bir an önce yasaklanması gerekmektedir.