Hakikati yaşamıyla harmanlayan Ayfer Serçe
- 09:05 22 Temmuz 2020
- Portre
Nişmiye Güler
HABER MERKEZİ - Ayfer Serçe, katledilişinin 14 yılını geride bırakırken, ardılları mirasının sürdürücüsü oldu. Ayfer, özelde Kürt kadınlar üzerindeki baskı ve katliamlara ilişkin Ermenistan, Irak, İran ve Federe Kürdistan Bölgesi'nde derin araştırmalar yaptı.
Ayfer Serçe ya da bir diğer adıyla Şilan Aras, kadın katliamlarını araştırmak için gittiği İran’da 19-23 Temmuz 2006 tarihleri arasında İran Rejimi tarafından katledilen bir gazeteci. Urfa’nın Viranşehir ilçesinde 1974 yılında doğan Ayfer, daha gençlik yıllarında gazeteciliğe merak salar. Lise yıllarında Karacadağ radyosunda sunuculuk yapan Ayfer, Çukurova Üniversitesi’nde İşletme bölümünü okur. Bu süreçte arayışları olan Ayfer, 1998 yılında Kürt kadın mücadelesinde aktif olarak yer alır. Gazeteciliğe olan tutkusunu bırakmayan Ayfer, 2000'li yılların başlarında Mezopotamya Haber Ajansı'nda (MHA) muhabirlik yapmaya başlar ve ajansın 2005 yılında kapanmasının ardından aynı yıl yayın hayatına başlayan Fırat Haber Ajansı'nın (ANF) Ermenistan muhabirliğini yapar. Burada 3 yıl kalan Ayfer, daha sonra Federal Kürdistan Bölgesi'ne geçer. Buradan da İran Kürdistan Bölgesi’nin Urmiye ve Mahabat kentlerine geçerek artan kadınların intihara sürüklenmelerini araştırmaya koyulur.
Cenazesi halen bulunamadı
3 haftalık araştırmasının ardından Ayfer, 19-23 Temmuz 2006 tarihleri arasında Türkiye-İran sınırındaki Kelareş bölgesinde İran ordusu tarafından düzenlenen bir pusuda katledilir. Ayfer’in katledilişi ile ilgili şimdiye kadar İran’dan herhangi bir açıklama yapılmazken, aradan geçen 14 yıla rağmen cenazesinin nerede olduğu ise öğrenilemedi.
Ayfer’in mücadelesini ardılları devraldı
Ardılları Ayfer’in devraldıkları özgür basın geleneğini sürdürmeye devam ediyor. Ayfer’in kadınlara ait bir ajans fikri ise 2012 yılının 8 Mart’ında Kadın Haber Ajansı’nın (JINHA) kurulması ile hayat buldu. Özgün basın geleneği bugün JIN NEWS, JIN TV ve NEWAYA JIN gibi yayın organları ile kadınların sesini duyurmayı sürdürüyor. Kadın gazeteciler bulundukları her mecrada Ayfer’den devraldıkları mirasla sözlerini söylüyor, kadın katliamlarını ve tecavüz zihniyetini teşhir ediyor.
Ayfer’in kaleminden peşmergelik ve savaş gerçekliği
Ayfer gazetecilik yıllarında araştırmaları ve yaptığı haberleri ile kadınların sesini duyurmak istemişti. Katledilişinden önce Federe Kürdistan Bölgesi’nde 26 yıl peşmergelik yapan Xeyal ile yaptığı söyleşide Ayfer, bölgede uzun yıllardır Kürt halkına yönelik sürdürülen savaşa şu sözler ile açıklık getiriyor: “Dünyaya gözünü açan ve kendini savaşın içinde bulan nice çocuk, savaşçı olarak büyütülüyor ve savaşçı olarak ölüyor buralarda. Kürdistan coğrafyasının dört parçasından biri olan Güney Kürdistan’da çocuklar silahlarla büyütülüp, büyüyünce savaşçı yani peşmerge olarak hayalini kurar tüm yaşamının. Çünkü peşmergelik herkesin ekmek kapısı, peşmergelik herkesin aç kalmama korkusunun tatlı düşü. Ama sadece bir düş, çünkü insanlar artık barış içinde bir dünya yaratmak isterken, çılgın savaşlara yöneltmenin anlamsızlaştığı günümüzde acı da olsa, peşmergelik adı altında insanlar ister çocuk, ister genç, yaşlı olsun peşmergelik maaşına bağlanıyorlar ya da bağlanmak zorunda kalıyorlar. Çünkü insanların çalışacak, üretecek hiçbir iş alanları yok, kendisini üretici kılabilecek hiçbir saha bırakılmamış.
Bu peşmergeliğin kısaca dile getirmeye çalıştığımız bir yönü, diğer yönü ise, Kürt halkına savaşmaktan başka bir yol ve seçenek bırakılmadan katliamlardan, talanlardan geçirilen yıllardaki peşmergecilik, yani savaşçılık yani militanlık ya da partizanlık…..”
Ayfer’den kadın öyküsü
Ayfer söyleşinin devamında Xeyal’in anılarını ve savaşçılığını şöyle kaleme alıyor: “Xeyal Güney Kürdistan’da Saddam’ın Kürtlere karşı uyguladığı imha politikalarına karşı senelerce silahlı mücadele içinde yer almış. Kürt kadınları genelde savaş yıllarında eşleriyle, babalarıyla sadece destek konumunda bir statüde kalırken, Xeyal bu konumun tamamıyla dışında tam 26 yıldır silahlı peşmergelik yapmakta. Xeyal 1976’da peşmerge olmaya karar veriyor ve o zamanlar babasının silahlı mücadele veren grubuna katılıyor. Xeyal peşmerge olmaya karar verdiği zaman daha 16 yaşındadır. Burada genelde aşiretsel temelde savaşa katıldığından Xeyal de, babasının yaklaşık 50 kişilik savaşçılık grubunda yer alır ve en ön saflarda Baas hükümetine karşı silahlı mücadele yürütür.
Hiç okula gitmeyen ve hiç okuma yazma bilmeyen Xeyal, ‘Okumuş olsaydım şimdi Talabani’den daha üst düzeyde görevim olurdu’ diyor. Xeyal okumamışlığını o dönemlerin savaş yılları olmasına, köylerinde okulların olmamasına bağlıyor. Ki zaten son birkaç yıl öncesine kadar bile Güney Kürdistan köylerinde okullar yok denecek kadar az, olan yerlerde de eğitimler öğretim görevlilerinin eksikliğinden çok yetersiz. Hiç yaralanmadığını ama uzun yıllar zor koşullarda kalmanın getirdiği sonuçlar olarak çoğu kez hastalandığını anlatıyor Xeyal. Sadece Saddam’a karşı değil, aynı zamanda İran’a karşı da savaştıklarını da ekliyor.
Yaşamını halka adayan
1964 doğumlu olan Xeyal, 1976’dan 1999’a kadar aktif bir biçimde peşmergelik yapıyor. Xeyal’in ilk peşmergelik yaptığı yıllarda toplumun kadınların peşmergelik yapmasına hor gözle baktığını ancak, kendisi babasının yanında peşmergelik yaptığından kimsenin kendisine olumsuz yaklaşamadığını vurguluyor.
On altı yaşında peşmerge saflarına katılan Xeyal, Güney Kürdistan’da en uzun yani tam 22 yıl silahlı peşmergelik yapar. Peşmergelik yapmış çok az Kürt kadınlarından biri olan Xeyal şu an emekli olmuş ve peşmergelik maaşını alıyor. Devletin peşmergelere olan sıradan yaklaşımını yaşayan Xeyal’e hiçbir ayrıcalık tanınmamakta. O da sıradan bir peşmerge olarak yaşamını sürdürmekte. Az sayıda peşmergelik yapmış kadınlardan biri olan ama yaşamının neredeyse tüm yıllarını halkına veren Xeyal, devletin kendisini sıradan bir peşmerge olarak yaklaşımından memnun görünüyor.”
Yayınlanmamış Ermenistan araştırması
Ayfer Ermenistan’da da uzun yıllar Kürt kültürü ve kadınlar üzerinde araştırmalar yaptı. Henüz yayınlanmamış bu araştırmalarından birinde Ayfer, Ermenistan’daki Kürt kadınlar için yaptığı gözlem ve görüşmelerden elde ettiği sonuçlara ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor: “…bu kentlerde gerçek yaşam arayışında olan Kürt kadının yüz binlercesinin gerçek yaşamlarını çırılçıplak, çıkarsız görüyoruz. Yüreklerinin derinliklerindeki sevgiye her zaman flaşları tutuyoruz. Kadın için özgürlük esip geçen ve bir daha tutulmayacak olan bir rüzgar mıydı gerçekten? Tabii ki değil...
Gelenek adı altında kadınlara zorlanmalar dayatılıyor
Her halkın kendine göre gelenek, görenek, örf ve adetleri vardır. Bu gelenekler bin yıllardır süre gelmekte. Belki bazı yerlerde bunlar yer yer etkisizleşmiş de olabilir. Fakat bilimin bu kadar geliştiği, artık insanların eskisi gibi gözü kapalı bazı tabuların kurbanı olmaktan kurtuldukları bir çağda, halen de bazı yerlerde insanlar bazı tabuların kurbanı olmaktadırlar. Kaba fiziki bir imhayla, insanların yok edilmelerinden ziyade, eskilerden kalma bazı anlayışlarla kadın üzerinde halen şiddetin, baskının, sindirmenin vb. sürdürüldüğünü söylemek abartı olmaz. Ermenistan’da yaşayan Kürt insanlarımız, asırlardır sürdürdükleri bazı gelenek ve görenekler adı altında; kadına birçok zorlanmayı dayatmaktadırlar.
Maddi yoksunluk
Burada yaşayan halkımızın az bir kesimi şehirlerde yaşarken; büyük nüfusu kırsalda yaşamakta. Genelde Kürtler arasında kız çocuklarını daha küçük yaşta evlendirmek büyük bir marifet sayılmaktadır. Kız çocuklarının evlilik yaşları on dört ile on sekiz yaşları arasındadır. On sekiz yaşını geçen kızlar ‘evde kalmış’ kızlar olarak nitelendirilirler. Bir kızı beğenen erkek, istediği zaman kızı kaçırmayı kendisinde hak görüp, kızın istemi olmadan kaçırabilir. Kız kaçırmanın en büyük nedenlerinden sadece biri; maddi yoksunluktur.”