Üstün nitelikleriyle tarihte yer edinen kadın: Hz. Meryem

  • 09:07 4 Mart 2021
  • Portre
 
HABER MERKEZİ - Hıristiyanların ibadet yaşamında önemli bir yeri olan ve üstün nitelikleriyle bilinen Hz. Meryem, yaşamı boyunca karşı karşıya kaldığı sözlü saldırı ve iftiralara boyun eğmez.
 
İslam’da üstün niteliklerinden dolayı yüceltilen, Meryem, Hıristiyanlık’ta “tanrı doğuran” olarak nitelenir. Hıristiyanların ibadet hayatında önemli bir yer tutan Meryem’e adını annesi verir. Meryem İbrânîce’de Miryâm (Miriam), Süryânîce ve Ârâmîce’de Maryam, Tevrat’ın Yunanca tercümesinde (Septuaginta) Mariam şeklindedir. Eski Ahid’de Miryâm kelimesi sadece Hz. Mûsâ’nın kardeşi için kullanılırken, Yunanca yazılmış olan Yeni Ahid’de Hz. Mûsâ’nın kardeşi gibi Hz. Îsâ’nın annesi de çoğunlukla Mariam, bazen de Maria olarak adlandırılır, Kitâb-ı Mukaddes’in Latince tercümesinde (Vulgate) ise Maria şeklinde geçer. 
 
Rüyasında kandillerin yandığını görür
 
Meryem’in doğduğu yerin Sepphoris, Nâsıra, Beytülahm ve Kudüs olduğuna dair çeşitli rivayetler vardır. Meryem’in annesi Anna,  Kudüslü zengin bir Yahudi olan İmran’la evlidir. Nasıra’da yaşamaktadır. Bir gün İmran rüyada Beytü’l-Makdis’in ( Kudüs’te yer alan Süleyman Mabedi) bütün kandillerinin tek tek yandığını görür. Rüyadan uyanmasından sonra İmran eşini de yanına alarak Kudüs’e taşınır. Birlikte Süleyman Mabedi’nde hizmet etmeye başlarlar.
 
Çocuklarının olmamasına üzülür
 
İmran ile Hanna’nın en fazla üzüldükleri konuysa çocuklarının olmamasıdır. İkisi de artık çok yaşlanmışlardır ve hiç evlatları olmadığı için de bu duruma fazla üzülürler. Bir gün Hanna bir ağacın gölgesinde otururken yavrusunu doyurmaya çalışan bir kuş görünce, kabaran annelik güdüsüyle, bir çocuk sahibi olmak için Allah’a dua eder. Duası kabul edilirse çocuğunu hizmet etmesi için Beytü’l-Makdis’e vereceğini söyler. Bu vaadi Kur’an’da “Bir zamanlar İmran’ın karısı şöyle demişti: Rabbim: Karnımda taşıdığım çocuğu sadece sana hizmet etmek üzere adadım. Bunu benden kabul et.” (Al-i İmran, 35) şeklinde belirtilir.  
 
Doğum vakti gelir 
 
 Bu yakarışın ardından bir çocuğa gebe olduğunu öğrenen Hanna ve eşi çok sevinirler. Derken doğum vakti gelir, hafif kızıl saçlı bir kız bebek dünyaya gözlerini açar. Hanna bebeğinin doğumundan kısa bir süre sonra eşi İmran’ı kaybeder. Vaadini, doğacak çocuğunun erkek olacağı kanaatiyle yapan annesi, doğumdan sonra yine de kızının Allah’ın hizmetinde olacağını tekrarlar ve ona ‘Allah’a ibadet eden kişi’ anlamına gelen Meryem ismini koyar. 
 
Sürekli ibadet ve dua ile meşgul olur
 
Annesi, vaadi üzerine Meryem’i kundaklayıp Beytü‘l- Makdis’e götürür. Hanna orada çıkan tartışmada hayatını kaybeder ve Meryem bebek, teyzesinin eşi olan Hazreti Zekeriya’nın himayesine verilir. Oda onu teyzesine teslim eder. Büyüyünceye kadar ona bir sütannesi tutulur. Meryem ergenlik çağına gelince, Hz. Zekeriya Meryem için mescitte özel bir mihrap tahsis eder. Meryem burada sürekli ibadet ve dua ile meşgul olur, yanına sadece Hz. Zekeriya girebilir ve ne zaman yiyecek bir şeyler vermek için Meryem’in yanına girse, her seferinde o mevsimde olmayan meyvelerle karşılaşır. Meryem bu nezih ortamda bir ahlak abidesi olarak büyür.  
 
Meryem mabetten ayrılır
 
Yahudi geleneğinde bir kız on iki (veya on dört) yaşına geldiğinde mâbedden ayrılıp evlenir. Ancak Meryem bâkirelik yemini ettiğinden onun hakkında ne yapılacağı Rab’den sorulur, sonunda evli olmayan erkekler arasında çekilen kura neticesinde Meryem’in Dâvûd’un oğlu Yusuf’un himayesine verilmesi kararlaştırılır. Yusuf kendisinin hem yaşlı hem çocuk sahibi olduğunu belirterek buna itiraz etse de karar değişmez. Bunun üzerine Yusuf, Meryem’i ve ona arkadaş olarak verilen altı bâkireyi evine götürür, kendisi de çalışmak için başka bir şehre gider.   
 
İplik eğirme işine devam eder
 
Protevangelium’a göre Meryem su almaya giderken kendisini selâmlayan ve bütün kadınlar arasında mübarek kılındığını bildiren bir ses duyar, korkup hemen eve döner, mâbedin perdesi için başladığı iplik eğirme işine devam eder.  
 
Hayatındaki mucizelerden biri Cebrail ile görüşmesidir
 
Meryem’in hayatındaki mucizelerden biri de Cebrail ile görüşmesidir. Kur’an’a göre Cebrail korkmaması için Meryem’e insan suretinde görünür. Meryem, karşısındaki kişinin Cebrail olduğunu bilmediği için bu yabancı yüzden korkar ve Allah’a sığınır. Cebrail ise müjdesini vermekle yetinir ve Kur’an’da geçen Meryem Suresi’ne göre şöyle der: “Ben, sana nezih ve kabiliyetli bir erkek çocuk bağışlamak için Rabbinin gönderdiği bir elçiden başkası değilim.” 
 
Meryem daha önceden meleklerin kendisine verdiği müjdeyi hatırlasa da şaşırır. Zira evli değildir ve eline erkek eli değmemiştir. O güne dek ibadetten başka bir düşünce girmemiştir zihnine. 
Meryem, Cebrail’e sorar: “ Benim nasıl çocuğum olabilir. Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim.” (Meryem Suresi, 20)
 
Cebrail ise şöyle yanıt verir: “Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir.” (Meryem Suresi, 21)
 
Ve Meryem kendisine hiçbir insan eli değmeden Hz. İsa’ya hamile kalır.    
 
‘Ye, iç, gözün aydın olsun’
 
Zamanın geçmesiyle doğum sancıları artar, kavminin töhmet korkuları da o kadar artar. Bulunduğu yerde bir hurma ağacının altına sığınır ve iyice bunalır. Hem doğum sancıları hem kavminin söyleyecekleri aklına gelince üzülür ve  “Keşke bundan evvel ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım” (Meryem 23. Ayet) Tam bu esnada Hazreti Cebrail yetişir ve ona der ki: “Tasalanma, Rabbin senin hemen altında su yatağı yarattı. Hurma ağacını da kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun.”  
 
Sözlü saldırılara ve iftiralara maruz kalır
 
Meryem, kucağında Hz. İsa ile döndüğünde olan bitenden habersiz kavminin sözlü saldırılarına ve iftiralarına maruz kalır. Meryem, şimdi kucağında babasının da kim olduğunu söylemediği bir bebekle karşılarında dikilir. 
 
Söylentiler devam eder
 
Söylentiler alır başını yürür. O ise, Allah’ın kendisine “Ye, iç gönlünü hoş tut. Eğer birini görürsen, Rahman olan Allah’a susmayı adadım, bugün kimseyle konuşmayacağım de.” (Meryem Suresi, 26) şeklindeki emri üzerine susarak, saldırıları cevapsız bırakır. 
 
Meryem’in üzerindeki baskı artar
 
Meryem’in üzerindeki baskı giderek artar, yine de konuşmamaya yeminlidir. Ve kendisiyle konuşmak isteyenlere eliyle kundaktaki bebeği, Hz. İsa’yı işaret eder. Böylelikle Allah, kavminin Meryem’den beklediği açıklamayı Hz. İsa’ya yaptırır, iftira bulutlarını dağıtır.   
 
Yahudiler bebeği kurtarıcı olarak kabul eder
 
Uzun zamandır İsrailoğulları’nın bilginleri gelecek bir peygamber müjdesi verdikleri için birçok Yahudi bu bebeğin beklenen peygamber ve kurtarıcı olduğunu kabul eder. İsa Mesih’in mucizelerini duyan Rum hükümdarı Hirodes, Meryem ve İsa’nın kendisine getirilmesini emreder. Bunun üzerine Yusuf Neccar, Meryem’i ve oğlu İsa’yı Mısır’a kaçırır. İsa 12 yaşına geldiğinde ve Hirodes’in ölümünden sonra tekrar Nasıra’ya dönerler. İsa burada Tevrat’ı ezberler. 32 yaşına geldiğinde Allah (c.c), O’nu peygamberlikle müjdeleyerek, İncil’i indirir.
 
 Hz. İsa’nın tebliğ faaliyeti esnasında annesi Meryem çoğunlukla arka planda kalır, İsa, annesine genelde “kadın” diye hitap eder.  (Matta, 15/28; Luka, 13/12; Yuhanna, 2/1-4, 4/21, 8/10) 
Romalı askerler İsa’yı yakaladığında Kudüs’te olan Meryem, oğlunun çarmıha gerilişi ve mezara konuluşunda hazır bulunur. (Yuhanna, 19/26-27)
 
Birçok din tarihçisine göre Hz. Meryem, Hıristiyanlık öğretilerinin yayılması işini Havarilere bırakır ve hayatının son dönemini gizlilik ve sükunet içinde geçirir. 
 
Bazı âlimler de Hıristiyanlıkta azizler ve din uğruna yaşamını yitirenler için sadece yaşadıkları ve tanındıkları yerlerde kilise kurulabildiğini hatırlatarak, Efes’teki Meryem Ana Kilisesi’ni, Hz. Meryem’in Efes’te yaşadığına ve ruhunun bedeninden orada ayrıldığını delil kabul ederler. 
 
Günümüze kadar süren ve halen devam eden araştırmalara rağmen Hz. Meryem’in hayatının tümüyle ilgili ayrıntılara ulaşılamamıştır.