Sürgün ve soykırım ile dolu bir yaşam: Mari Beyleryan
- 09:03 9 Eylül 2021
- Portre
Marta Sömek
İSTANBUL - Tüm hayatını din, dil ve ırk ayrımı yapmadan kadınlar için mücadele ederek geçiren Mari Beyleryan’ın paylaşma azmi, farklılığı ve ilericiliği ile kız kardeşlik adına kurduğu hayallerden vazgeçmemesiyle dünyanın her yerinden kadınların mücadelesinde yaşamaya devam ediyor.
Yaşamı boyunca başta Ermeniler olmak üzere tüm kadınların sesi olmak için mücadele yürüten ve 1915 Ermeni Soykırımı’nda katledilen gazeteci, yazar, şair, öğretmen, hak savunucusu ve sosyalist aktivist Mari Beyleryan’ın sürgün ve kız kardeşlik dayanışması ile dolu yaşamı mücadele ile geçti.
1877 yılında İstanbul’un Ermeni nüfusunun yoğun olduğu sahil semtlerinden Beşiktaş’ta doğan Mari Beyleryan’ın ilkokulu Esayan Ermeni Okulu’nda okuduğu belirtilse de, okulun şu an bulunduğu yerde faaliyet gösteren Naregyan Okulu’nda okuduğu bilinmekte. Ardından eğitimine Pera Sanat Okulu’nda devam eden Mari, bir yandan da ‘Kalipso’ takma adıyla Arevelk (Doğu) gazetesinde yazmaya başlar. Gazetede genellikle genç Ermeni kadınların yaşamlarından derlediği konuları işleyen Mari’nin Ermeni halkının toplumsal hayatıyla ilgili güncel konuları sorgulaması ilgi ile karşılanır. Ayrıca çoğu makaleleri yurt dışında bazı gazeteler tarafından yayınlanan Mari, dönemin aydınları arasında da edebi ve siyasi tartışmalar başlatır.
Kadın özgürlüğünü dert edinir
Mari, genç yaşta çok yönlü bir kişilik sergilemeyi başarır ve öğretmeni Karekin Srvantsdyants’ın dikkatini çeker. Öğretmeni Karekin, Mari henüz öğrenciyken kendisinden Ermeni okullarında dersler vermesini ister ve Mari böylece Ermenice, din, Ermeni Tarihi gibi konularda öğretmenlik yapmaya başlar. Bir din görevlisi olan hocası Karekin’in yönlendirmesiyle öğretmenlik yapan Mari, ileride geçimini de buradan sağlayacak ve Karekin’in düşünce hayatında vurduğu damga, hayatı boyunca Mari’nin yazılarında etkisini gösterecektir. Kadın özgürlüğünü kendisine dert edinen, siyasi görüşleri sosyalizmin alevleri içinde pişiren Mari, hiçbir zaman kilise ve Ermenilikten ilişkisini koparmaz.
Kadın özgürlük mücadelesinin ilk ateşi
Mari’nin, 1887 yılında Marksist ideolojiyle Osmanlı’da kurulan Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’ne üye olma talebi yaşının küçük olması nedeniyle geri çevrilse de çalışmalarına devam ederek, partinin yayın organı olan Hınçak’ta muhabir olarak çalışmaya başlar. Bu süreçte düşüncelerini okuldaki öğrencileriyle sık sık paylaşıp tartışan Mari, kadın özgürlük mücadelesiyle ilgilenirken Esayan Lisesi’nin öğretmeni olur. Okuldaki kadın öğretmenlerle birlikte örgütlenme çalışmaları yapan Mari, bir yandan da İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun pek çok kentinde kadınları bir araya getirmek için harekete geçer.
Ermeni kadınların ilk yürüyüşü
Hınçak Partisi tarafından 15 Temmuz 1890 tarihinde Aldülhamit’e karşı düzenlenen ilk büyük ve aynı zamanda Osmanlı’da düzenlenen ilk gayrimüslim yürüyüşünü muhabir olarak takip eden Mari, 1895 yılında Anadolu Ermenilerinin maruz kaldığı baskı ve zulümleri batıya duyurmak amaçlı düzenlenen Babı Ali gösterisinin de örgütleyicilerinden olur. “Ya özgürlük, ya ölüm” sloganlarıyla Mari ile beraber baskının son bulmasını savunan Ermeni kadınların taleplerini haykırmak istediği eylem, polislerin saldırısıyla çatışmaya dönüşür.
Ölüm fermanının ardından Mısır’a sürgün
Bunun ardından eylemi düzenleyen Mari hükümet tarafından hedef gösterilerek aranmaya başladığı için sık sık evini değiştirir ve derslere dahi kılık değiştirerek girmek zorunda kalır. Tüm zorluklara rağmen yaşamının her alanında mücadele etmekten bir kez olsun vazgeçmeyen ve artık yalnızca Hınçak Partisi’nde faaliyet yürüten bir aktivist, gazeteci ve yazar olarak kalmamaya karar veren Mari, bir gün kendisini tutuklamaya gelen zabitler tarafından evinde kuşatılır. Kuşatmadan kurtulmayı başaran Mari, hükümetin kendisi için ölüm fermanı çıkarmasının ardından 1896 yılında Mısır’a göç etmek zorunda kalır. İskenderiye’de yazarlık ve öğretmenlik yapan Mari, ardından Kahire’ye taşınır ve hem öğretmenlik yapmaya hem de Ermeni basınında çalışmaya devam eder.
Evlendiği erkeğin soyadını almayı reddetti
Kahire’de Hınçak Partisi yöneticisi Avo (Avedis) Nakışçıyan ile evlenen ve soyadını hiçbir zaman değiştirmeyen Mari, 1902 yılında yıllar boyunca hayalini kurduğu projeyi hayata geçirerek, Ermeni kadınların sesi ve talepleri olan her ay yayın yapacak olan “Ardemis” dergisini hayata geçirir. Mari, hem kendi adı hem de ‘Sone’ mahlasıyla ‘Ardemis’te kaleme aldığı yazılarla, salt Ermeni kadınlarla sınırlı kalmayarak taşralı kadınların sorunlarına da yer vererek her birinin hayatına ışık tutar. Avrupa’da da dikkat çeken dergi, dünyanın pek çok yerinden kız kardeşlerin paylaşımda bulunduğu bir kolektife dönüşür. Birçok kadının sesi olan ‘Ardemis’, ekonomik sorunlar nedeniyle 1903 yılında yayın hayatına son vermek zorunda kalır.
Geri dönüş ve soykırım
Mari, 1908 yılında 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra Türkiye’ye geri döner ve 4 yıl İzmir’deki Hripsimyant Okulu’nda müdürlük yapmaya başlar. Ardından Taşink adlı gazetede yazan Mari, ilk ve tek şiir kitabı olan ‘Tebi Ver’i (Yukarıya Doğru) yayınlar. Tarih 24 Nisan 1915’i gösterdiğinde İttihat ve Terakki hükümeti, Türkiye’deki Rum, Asuri-Keldani-Süryani ve Ermeni nüfusunu yok etmek ve zorla Müslümanlaştırmak için önce olacaklardan habersiz İstanbul’daki Ermenileri toplu halde tutuklamaya ve sürgün etmeye başlar. Aralarında Mari’nin de bulunduğu 224 Ermeni aydın, Ayaş ve Çankırı’daki toplama kamplarına götürülür ve ardından tüm halk sürgüne uğrayarak katledilir.
Tüm kadınların mücadelesinde yaşıyor
Ömrünü din, dil, ırk gözetmeksizin tüm kadınlar için mücadele ederek geçiren Mari, 1,2 milyon Ermeni’nin yaşamını yitirdiği 1915 soykırımında katledilir. Nerede katledildiği hiçbir zaman öğrenilemeyen Mari’nin ismi, tarihte mücadeleyi ilmek ilmek ören birçok kadın gibi pek bilinmese de, farklılığı, ilericiliği, paylaşma azmi ve kız kardeşlik adına kurduğu hayallerden asla vazgeçmemesiyle dünyanın her yerindeki kadınların mücadelesinde yaşamaya devam ediyor.