Sarı, kırmızı, yeşil renklerle en önde direnişin sembolü: Meryem Sivil

  • 09:10 20 Kasım 2021
  • Portre
Hikmet Tunç
 
VAN - Erkek-devlet şiddetine karşı sarı, kırmızı, yeşil renklerini kuşanarak polis barikatları arasında zafer işareti yaparak en önde yer alan Barış Annesi Meryem Sivil, 75 yılık öyküsünü ve kilitlediği sandığının kapağını aralıyor. Meryem, mezarı dahi olmayan oğlu için “bir gün belki” onu görür diyerek yıllardır giydiği sarı, kırmızı, yeşil kıyafetleriyle mücadelenin en ön saflarında direniyor.  
 
Dominik Cumhuriyeti’nde 1960 yılında ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo'ya karşı direnen Mirabel Kardeşler’in katledildiği gün olan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü tüm dünyada kadınların mücadelesinin güçlü olarak duyurduğu günlerden biri. Yüz yıllardır Avrupa’dan, Afrika’ya ve Ortadoğu’ya kadar erkek devlet şiddetine, baskıya, otoriterleşmeye ve kadını yok sayan politikalara karşı direnen kadınlar 21’inci yüzyılda direnişi, politik mücadeleleriyle taçlandırmayı hedefliyor. 
 
Türkiye’de ise Kürt sorunun çözümsüzlüğünün dayattığı baskı, şiddet ve yerinden edilmeyi Kürt kadınları iki kat daha fazla yaşıyor. Devletin yok saydığı, Kürdün diline, rengine ve müziğine dahi tahammül edilmeyen bir ortamda hem kimlik, hem barış hem kadın mücadelesi yürüten kadınlar bir de kültürel soykırıma direniyor. Ulusal kıyafetleri ile eylemlerde en önde yerini alan Kürt kadınları barış mücadelesine ve kimlik mücadelesine bu yönlü de dikkat çekiyor. Bu mücadeleyi verenlerden biri de 75 yaşındaki Barış Annesi Meryem Sivil.
 
Van’da neredeyse her eylem ve etkinlikte sarı, kırmızı, yeşil renkteki; eldivenleri, kemeri, elbisesi, takıları, leçeğiyle dikkatleri üzerine çeken Meryem, umudunu, sevincini, gözyaşlarını, kahkahalarını sakladığı yıllanmış sandığının kilitli kapağını ajansımız için açıyor. Edremit ilçesine bağlı Süphan Mahallesi’nde bulunan evinin kapısının önünde Meryem’i el arabasıyla bahçesine kum taşırken buluyoruz. Toplumsal eylemlerde giydiği sarı, kırmızı, yeşil kıyafetleriyle fotoğraflarımızın kadrajına giren Meryem’in 75 yıllık yaşamına çeviriyoruz kameramızı. 
 
Her bir kıyafetinin dikiliş hikâyesi ayrı…
 
Meryem, odasının bir köşesinde duran kilitli sandığını sarı, kırmızı, yeşil iplerle beline bağladığı anahtarla açıyor. El yapımı çoraplar, seccadeler, tülbentler ve her köşesine iliştirdiği ulusal kıyafetlerini çıkararak tek tek anlatıyor. Birini oğlunu görme umuduyla, diğerlerini ise 8 Mart ve Newrozlar için diktirmiş. 
Çıkardığı kıyafetlerden sarı, kırmızı ve yeşili en belirgin olanını kaldırarak üzerini değiştirmeye başlayan Meryem, “Daha da güzelleri vardı. Ancak polis baskınından kaynaklı sandığımı alamadım. Polis eve her baskın yaptığında yöresel kıyafetlerimi görünce tepki gösteriyor. Bende çocuklarıma sorun yaşatmasınlar diye kıyafetlerimi bir arada tutamıyorum” diyor.
 
‘Sabaha doğru hazırlan gidiyorsun dediler’
 
Siirt’in Eruh İlçesinde dünyaya gelen Meryem, Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine yerleşiyor. Burada henüz çocuk yaşta “berdel” ve ikinci eş olarak kendisinden yaşça büyük bir erkek ile evlendiriliyor ve 12 yaşındayken şiddete maruz bırakılıyor. Küçük yaşlarda önce babasını kaybeden Meryem, babadan daha ağır bir otorite olan abisinin dayatmalarına maruz kalıyor. Abisinin dayatmasıyla yaşadığı evliliği ise şu sözlerle anlatıyor: “ Hiçbir şeyden haberim yoktu. Abimin eşi ölmüş ve yeniden evlenecekti. Bir gece evimize iki kadın ve iki erkekten oluşan bir gurup geldi. Abim misafirler için ‘koyun satın almaya gelmişler’ demişti. Onları ağırladık. Sabaha doğru abim bana ‘hazırlan gidiyorsun’ dedi. ‘nereye’ diye sormamla birlikte beni dışarı çıkardılar. Gün doğumu saatleriydi. Etraf hala karanlıktı. Beni katıra mı bindirdiler, eşeğe mi hatırlamıyorum, yola koyulduk.”
 
Erkekler ölmesin diye Meryem hayatını feda etti
 
Saatler sonra vardıkları köyü daha önce hiç görmediğini söyleyen Meryem, çok sonradan ‘imam nikâhı’ işlemleri için vekalet almaya gelen abisinden öğreniyor köye ‘gelin’ olarak geldiğini. Henüz çok küçük olan Meryem’in tepkilerine ise kimse kulak vermiyor. Meryem’in rızasını almayan abisi daha sonra köyde bulunan kadınları da devreye koyarak dayatmalarını sürdürüyor. Kadınların kendisine, “Eğer kabul etmezsen araya husumet girer ve erkekler birbirlerini öldürür” sözleriyle yaptıkları baskıya karşı Meryem, tüm girişimleri ret ederek “Ölürüm de babam yaşında olan bu erkekle evlenmem” diyor. Meryem’i ikna etmek için abisi bu kez “Kabul etmezsen kendimi öldürürüm” diye tehditte bulunuyor. Meryem, tüm bu dayatmalar sonrasında evliliği kabul etmek zorunda kalıyor.
 
Evlendirildiği erkeğin çocukları kendisinden büyük
 
Zorla evlendirildiği erkeğin her türlü şiddetine maruz kalan Meryem, “ilk eşinden üç çocuğu vardı. Çocukları benden yaşça büyüktü. Onlara annelik yapıyordum. Dışarıda, evde omuzlarıma büyük bir yük yüklenmişti. Yoksulluğunda eklenmesiyle birlikte her anlamda yaşam ağır bir şekilde devam ediyordu. Evlendikten kısa bir süre sonra kendi çocuğumu doğurdum. Eşimin abisi öldükten sonra da abisinin eşiyle bir kez daha evlendi. Benimle birlikte üçüncü eşi oluyordu. Ölen abisinin yetim kalan çocuklarına ben bakıyordum” sözleriyle yaşadıklarını dile getiriyor.
 
‘Devam eden erkek şiddetine, devletin şiddeti eklendi’
 
Erkek şiddetiyle daha çocuk yaşta tanışan Meryem, bu kez de 90’lı yıllarda Kürt kentlerinin yıkılması ve köy boşaltmaları nedeniyle yerinden edilen yüz binlerce Kürt’ten biri oluyor. Meryem bu dönemde koruculuğu kabul etmedikleri için askerler tarafından evlerinin ateşe verildiğini belirterek, anlatımına şöyle devam ediyor: “Köye onlarca asker yığıldı ve başka köylerden koruculuğu kabul eden kişilerin de yer aldığı bir operasyonla bize, ‘Ya korucu olacaksınız ya da burayı terk edeceksiniz’ şeklinde baskı yapıldı. Koruculuğu kabul etmediğimiz için daha evlerimizden eşyalarımızı almadan ateşe verdiler. Köyümüz ateşe verilerek yok edildi. Yola koyularak Van’a yerleştik. Yiyecek ekmek dahi bulamıyorduk. Göç sonrası da eziyet etmeye devam ettiler.” 
 
Şiddet sarmalına karşı direnişi kuşandı
 
Göç ve sonrasında hayatta kalma mücadelesi veren Meryem, eşini kaybediyor ve yoksulluk içinde mücadelesini sürdürüyor. Devletin Kürtlere yönelik politikaları nedeniyle bir çocuğunun yönünü dağa çevirdiğini söyleyen Meryem, baskının göç ettikten sonra da devam ettiğini ve baskı sonucunda çocuklarının gözaltı ve tutuklamayla karşı karşıya kaldığını kaydediyor. Maruz kaldığı erkek-devlet şiddeti sarmalına karşı sarı, yeşil, kırmızı renklerini kuşanan Meryem ilerleyen yaşına ve sağlık sorunlarına aldırış etmeden soluğu toplumsal olaylarda en ön saflarda zafer işareti yaparken karşımıza çıkıyor. Polis saldırısında zafer işareti yaptığı sırada objektife takılan Meryem’in tebessüm dolu gözleri hafızalarda yerini alıyor.
 
‘Sarı, kırmızı, yeşil renkleri oğlum için giyiyorum’
 
Meryem’in tebessüm dolu bakışlarına, birkaç damla gözyaşı değiyor. Yaşadıklarına rağmen kaçamak bir kahkaha atan Meryem’in tebessüm eden yüzü birkaç saniye sonra kendini buruk bir hüzne bırakıyor. Oğlunu anlatmaya başlıyor Meryem: “Oğlum bir çobandı. Zulme dayanamadı, soluğu dağ yolunda aldı. O dağdayken, bende sarı, yeşil, kırmızı renkleri giyerek mitinglere, gösterilere gittim. Sarı, yeşil, kırmızı ile beni görenler hemen kameraya sarılıp çekmeye başlıyordu. Bende bir ihtimal oğlum görür diye hep aynı giymeye başladım, aynı zamanda devletin yok sayma politikalarına karşı bir tepkiydi bu tutumum. Renkli kıyafetlerle gören herkesin dikkatini çekiyordum. Oğlumun beni gördüğünü hissediyordum. Bundan dolayı eylemlere hep sarı, yeşil, kırmızı renklerle katıldım” diyor.
 
‘Ziyaret edeceğim bir mezarı dahi yok’
 
Oğlunun çatışmada yaşamını yitirdiğini televizyondan duyduğunu söyleyen Meryem, “Defalarca onu göreceğim umuduyla ardından gittim. Günlerce aradım. Ama onu bulamadan yaşamını yitirdiğini öğrendim. Yaşamını yitirişinin üzerinden yıllar geçti. Cenazesini dahi vermediler. Ziyaret edeceğim bir mezarı dahi yok” ifadelerini kullanıyor.
 
‘Dilimiz, kimliğimiz serbest olsun!’
 
Kadın ve Kürt olmanın bedelini yıllardır ödeyen Meryem, son olarak şöyle diyor: “Kürt olmaktan gurur duyuyorum. Yıllardır barış gelsin diye mücadele ettik. Ama bu isteğimize karşı hep savaş yaşandı. Binlerce gencecik insan yaşamını yitirdi. Tek dileğim dünya gözüyle barışın sağlanmasıdır. Artık silahlar sussun. Cezaevindekiler serbest bırakılsın. Dilimiz, kimliğimiz serbest olsun.”
 
 
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!