DBP, ‘bir gasp aracı olarak kayyum’ raporunu açıkladı

  • 12:13 11 Aralık 2017
  • Siyaset
DİYARBAKIR - DBP “Demokratik ekolojik katılımcı kadın özgürlükçü yerel yönetim modeli ve bir gasp aracı olarak kayyum uygulamaları” başlıklı kayyım raporunu açıkladı. DBP’li belediyelerin projelerinin kayyım tarafından kendi fikirleriymiş gibi lanse ettirildiğine dikkat çeken raporda, “Öncelikle OHAL’in kaldırılıp bütün KHK’ların koşulsuz iptal edilerek, ülkenin normalleşmesinin önü açılmalıdır” denildi. 
 
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), “Demokratik ekolojik katılımcı kadın özgürlükçü yerel yönetim modeli ve bir gasp aracı olarak kayyım uygulamaları” başlıklı kayyum raporunu, Diyarbakır’da bulunan Demir Otel’de geniş katılımlı basın toplantısı ile kamuoyuna deklare etti. Toplantının gerçekleştirildiği Konferans Salonu’na “Demokratik özgürlükçü yerel yönetimlerin gaspı: Kayyum” ve “İrademize kayyum atanamaz” yazılı pankart asıldı. Salona ayrıca tutuklu eşbaşkanları ve kayyım atanan DBP’li belediye binalarının polis ve barikatlarla abluka altına alındığı fotoğraflar asıldı. 
 
Basın açıklamasına DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Leyla Güven, Hakların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Onur Hamzaoğlu, HDP milletvekilleri Sibel Yiğitalp, Ziya Pir, KESK, İHD, TMMOB, Sur’un Yıkımına Hayır Platformu ve birçok Sivil Toplum Örgütü (STÖ) temsilcileri, görevlerinden uzaklaştırılarak yerlerine kayyım atanan DBP’li belediye eşbaşkanları, birçok eski belediye başkanı ve siyasetçi katıldı. 
 
Saygı duruşu ile başlayan toplantıda Divan Kurulu seçildi. DBP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Berat Birtek, DBP MYK üyesi Hediye Karaaslan, Bağlar eski Belediye Başkanı Yurdusev Özsökmenler, Silopi Belediyesi Eşbaşkanı Emine Esmer ve Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Eşbaşkanı Selim Kurbanoğlu Divan Kurulu’na seçildi. İlk olarak konuşan Berat Birtek, kayyım uygulamalarının bir bölümünün hazırlanan raporda yer aldığını belirterek, “DBP’nin belediyelerini kayyumlar yönetiyor. DBP’nin siyasal geleneğini size anlatmaya çalışacağız. Kayyum pratiklerini anlatacağız” dedi.
 
DBP’nin kayyım raporu  
 
Kitapçık haline getirilen raporun giriş bölümünde, AKP hükümeti tarafından 30 Ekim 2014’te “Çöktürme planı” kapsamında gidilen politika değişikliğiyle başlayan çatışmalı ortama dikkat çekildi. Raporun devamında 15 Temmuz darbe girişimi ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ortamında demokratik normların askıya alındığı belirtilerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin işlevsizleştirilerek ülkenin Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile yönetildiği ve son olarak 16 Nisan’da gerçekleştirilen Anayasa değişikliği referandumu ile devam ettiğine yer verildi.
 
 Raporun amacı anlatıldı
 
DBP öncesi partilerin ilk olarak 1999 seçimlerinde yerel yönetimlere katıldığı kaydedilen raporda, “Belediyeleri seçimle alamayacağını anlayan AKP iktidarı, halkın iradesini gasp etmek maksadıyla ilk olarak 19 Ağustos 2016 tarihinde 411 Sayılı Torba Yasa Tasarısı ile kayyum yasasını Meclis’ten geçirmek istemiştir. TBMM’de yapılan etkin muhalefet sonucunda bu yasa tasarısı son aşamada torba yasadan çıkarılmıştır. Ancak siyasi iktidar, halkın iradesini gasp etme amacından vazgeçmemiştir. 15 Ağustos 2016 tarihinde imzalanan 674 Sayılı KHK’ya dayandırılarak, DBP’den seçilen belediyelere 11 Eylül 2016 tarihi itibarıyla el konulmaya başlanmıştır. Bu rapor, DBP’li belediyelerimizin kayyum atanana kadar yürüttükleri çalışmaları özetlemek ve belediyelere el konulmasından sonra kayyumların bir yıllık uygulamalarını kamuoyu ile paylaşmak amacıyla hazırlanmıştır” denildi.
 
Kayyım uygulamaları sıralandı
 
Raporun ilk bölümünde DBP’nin yerel yönetimlere bakışı, yerel yönetimlerde demokratik örgütlenme, belediyelerin faaliyetleri, kültür sanat, sosyal politikalar, kent-ekoloji-sağlık, ekonomi ve kadın politikalarında getirdiği yenilikler ve yaptığı önemli çalışmalara yer verildi. Raporun ikinci bölümünde ise demokratik siyasetin tasfiyesi, kayyımların yasal dayanakları ve geliş biçimleri, kayyımların belediyelerde çalışma tarzları, kayyım uygulamaları, kültür-sanat, sosyal politikalar, kent-ekoloji-sağlık, kadın politikaları, emekçilere yaklaşım ve belediyelere ait projelerin gaspı başlıkları altında, DBP’li 102 belediyeden 94’üne atanan kayyımların uygulamaları sıralandı. 
 
‘Türkiye kendi anayasasını çiğnemiştir’
 
Raporun sonuç bölümünde ise şu tespitlere yer verildi: “Türkiye’nin, 19 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ile birlikte KHK’lar ile yönetilmeye başlanması, başta yerel demokrasi olmak üzere birçok demokratik ilke ve işleyişi askıya almıştır. Halkın iradesine el konulmuştur. Uluslararası anlaşmalar ve ülkenin kendi Anayasası hiçe sayılmıştır. Nitekim Avrupa Konseyi’nin uzmanlık organı olan Venedik Komisyonu’nun Ekim ayında yayınladığı raporda, Türkiye’nin hem kendi Anayasası’nı hem de uluslararası hukuku çiğnediği açık bir biçimde ifade edilmiştir. Raporda, OHAL’in kaldırılıp, KHK’ların iptal edilmesinin demokrasi açısından önemi vurgulanmıştır. 
 
‘Asıl hedef demokratik siyaset’ 
 
Ancak asıl hedefin darbe ile mücadele değil demokratik siyaset olduğu, partimizin Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in, belediye eş başkanlarımızın, binlerce üye ve yöneticimizin; yine HDP Eş Genel Başkanları, milletvekilleri, üye ve yöneticilerinin tutuklanması ile açığa çıkmıştır. Yine DBP’li belediyeler bu darbe sürecinde ağır saldırı altında kalmış, halkın yüksek oylarla seçtiği belediyelere el konulmuştur. Atanan kayyumlar marifetiyle belediyelerimizin halkla birlikte inşa ettikleri, başta kültür ve kadın çalışmaları olmak üzere o “yer”e ait olan çalışmalar, ağır baskı altına alınıp, tahrip edilmiştir.   
 
‘Halklar ve devlet arasındaki makas açılmıştır’ 
 
Demokraside önemli bir yere sahip olan yerel yönetimler, kayyum atamaları ve uygulamaları ile büyük darbe almış, iradesi gasp edilen halklar ile devlet arasındaki makas daha da açılmıştır. Merkezi devletin, yıllardır yürüttüğü ‘tekleştirme’ politikaları, halklarda öfke yaratmış, onarılması her geçen gün daha da zorlaşan sonuçlara sebebiyet vermiştir. Tarihsel akış içinde, toplumsal sorunlar, hiçbir döneminde, hiçbir coğrafyada baskı ve zora dayalı politikalarla çözüme kavuşturulamamıştır. 
 
‘Tek çözüm yerinden yönetim’ 
 
Ortadoğu coğrafyası gibi kaotik bir coğrafyada, yüzyıllardır çözülemeyen Kürt sorununa, savaşa dayalı politikalarla çözüm aramak daha fazla ölüm, daha fazla gözyaşı, derinleşen bir öfke, onarılması güç toplumsal sorunlar anlamına gelmektedir. Güvenlikçi yaklaşımlarla soruna çözüm aramak, Kürtlerin açığa çıkardıkları örgütlü iradelerini gasp etmek, çözümsüzlükte ve savaş politikalarında ısrar etme anlamına gelmektedir. AKP iktidarının ve Türk devlet yapısının, yıllardır denediği ve sonuca ulaşamadığı savaşa dayalı politikalarından vazgeçip, eşit ve anayasal yurttaşlığa dayalı, demokratik yerinden yönetim temelli çözümü esas alması, içine girdikleri derin kaos ve krizden çıkmanın tek yoludur. Bunun için de öncelikle OHAL’in kaldırılıp bütün KHK’ların koşulsuz iptal edilerek, ülkenin normalleşmesinin önü açılmalıdır.”
 
Toplantı, serbest kürsü konuşmaları ile devam ediyor.