HDP'den 'barış içinde yaşam hakkına' dair araştırma önergesi

  • 14:41 30 Ocak 2018
  • Siyaset
ANKARA - HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, yurttaşların barış içinde yaşam hakkının değerlendirilmesi bu konuda gerekli çalışmaların yürütülmesine dair Meclis Araştırması istedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, Türkiye'nin Efrîn'e yönelik saldırısına karşı sosyal medya başta olmak üzere yazılı ve görsel medyada paylaşımda bulunan ve düşüncelerini dile getirenlere yönelik gözaltı ve tutuklamalara ilişkin yaşananları Meclise taşıdı. Meral,  barış içinde yaşama hakkının İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde tanımının olduğunu ve bunun meşru bir hak olduğunun altını çizdi. Meral, Türkiye'de yurttaşların barış içinde yaşama hakkında ilişkin mevcut koşuların değerlendirilmesi ve bu hakkın tesisi için gerekli çalışmaların yürütülmesine dair Meclis Başkanlığı'na Araştırma Önergesi verdi. 
 
Önergede yer ala gerekçede şu sözlere dikkat çekildi: 
 
'Barış hakkı 105 ülkede güvence altında'
 
"15 Aralık 1978 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda oy birliği ile kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ne göre; '…her insan ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin doğuştan barış içinde yaşama hakkına sahiptir.' Kuşkusuz insanların barış içinde yaşama hakkı varoluşundan gelen en tabi hakkıdır. Ancak bu hakkın bir 'hak' olarak kabulü de çeşitli aşamalardan sonra gerçekleşebilmiştir. İkinci Dünya Savaşı barış hakkının kabulü ve tesisinde önemli bir dönüm noktası olarak addedilmektedir. Zira savaş sonrası kurulan Nürnberg Mahkemesi'nin ilkelerine göre de barışa karşı işlenen suçlar için cezai yaptırım öngörülmüştür. İlerleyen aşamalarda ise barış içinde yaşama hakkı pek çok ülkede benimsenmiştir. Halihazırda 105 ülkede 'barış hakkı' Anayasal güvence altına alınmıştır." 
 
'Güven içinde yaşam'
 
Türkiye'de  "barış içinde yaşama hakkı"nın henüz yasal güvence altına alınmamış olsa bile devletin, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlama görevinin Anayasa'da tanımlandığına dikkat çekilen gerekçede, "Yine evrensel ilkelere göre barış hakkının tesis edilmesi ve yurttaşların bu hak çerçevesinde güven içerisinde yaşamalarının sağlanması elzemdir. Aksi halde barış hakkının ihlal edildiği bir toplumda huzur ve güvenin sarsılması aynı zamanda pek çok zafiyetin baş göstermesi anlamına da gelecektir. Ekonomik, sosyolojik ve psikolojik olarak da birlikte yaşam için gerekli uygun koşulların varlığı barış içinde yaşamın oluşmasından geçmektedir" diye belirtildi. 
 
'Yargı baskısı ile susturulma ayrı bir boyut'
 
Efrîn'e yönelik saldırılara karşı "savaşa hayır" söylemi ile toplumun barış içinde yaşama arzusunu dile getirdiğine değinilen gerekçede şu ifadelere yer verildi: "Efrîn'e yönelik sürecin başladığı ilk günden itibaren sosyal medya aracılığı ile savaş istemediğini dile getiren yurttaşların ise yargı baskısı ile susturulmak istenmesi meselenin ayrı bir boyutudur. Esasen barış içinde yaşama hakkı bir hak olup savaş karşıtlığını ifade etmenin bir suç olmadığı açıktır. Diğer yandan yasaların ve uygulayıcılarının da evrensel hukuk normlarına uyma gibi bir yükümlülükleri vardır. Yaşama hakkı, yaşam hakkını savunma, barış içinde yaşama hakkı en temel insan haklarından olup uygulayıcıların bu çerçevede kararlar vermesi beklenirken aksine tutum takınmalarının kabul edilebilir bir tarafı yoktur."
 
Barış talebinde bulunanların gözaltına alınmalarının tehlikeli bir durum olarak nitelendirilen gerekçenin devamında şöyle denildi: 
 
'Barışı savunmak için eylem gerçekleştirmek meşrudur'
 
"Son derece barışçıl bir söylemin vatan hainliği ile tanımlanması ve dahi yargı baskısı ile susturulmak istenmesi son derece tehlikelidir. Adeta tüm topluma savaşın kutsanması empoze edilmektedir. Dünyanın her yerinde barış istemek, barışı savunmak ve hatta buna yönelik eylemlilikler gerçekleştirmek meşrudur. Pek çok örneği yaşandığı üzere barışın tesisi için sivil itaatsizlik eylemleri de başta olmak üzere barış savunuculuğu adına yapılan eylemlilikler ve söylemler meşrudur. Çünkü temel bir hakkı savunmaktır aynı zamanda. Savaşın suç olduğu, cezai yaptırımlara tabi tutulduğu bir hukuk sisteminde barış söylemlerinin cezalandırılması ise hukuk devleti ilkesinin çöktüğüne delalet eder ki bu ayrı bir risktir. Ancak mevcut durumda iktidar eliyle barış hakkının tesisi gerekirken bu hak bizzat iktidar tarafından yok edilmektedir."
 
'Barış içinde yaşam en temel ihtiyacımız'
 
Gerekçede son olarak, şu sözlere yer verildi: "Barış İçinde Yaşama Hakkı Uluslararası Kongresi'nin 10 Aralık 2010'da İspanya'da kabul ettikleri 'Bildiri'de bireylerin, grupların, halkların vazgeçilmez, adil, sürdürülebilir ve kalıcı barış içinde yaşama hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu hakkın sağlanması ve korunması zorunluluğunun ise devletlere ait olduğu ifade edilmektedir. Yani devletlerin yurttaşlarını barış içinde yaşatma sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk gereği TBMM'nin barış hakkının tesisi için ivedilikle çalışması elzemdir. Zira bu hakkın gerçekleşmesi ve toplumun barış içinde yaşaması en temel ihtiyacımızdır."