Leyla Güven: Kürt kadın hareketi AKP'nin kimyasını bozdu

  • 09:07 24 Şubat 2018
  • Siyaset
DİYARBAKIR - Siyasi faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklanan DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, DTK'nin kriminalize edilmek istendiğini söyleyerek, "DTK halkın büyük ilgi ve desteğini almış meşru bir kongre olarak çalışmalarını yürütmüştür, tüm yönelimlere rağmen de yürütmeye devam edecektir" dedi. AKP'nin kadını doğrudan hedef alan politikalarını da değerlendiren Leyla, "Son 2 yılda Kürdistan'da ve Türkiye'de AKP'nin tüm katliam politikalarına karşı en çok da kadınlar karşı durdu. Kürt kadın hareketi de eşbaşkanlık sistemi başta olmak üzere birçok ilke imza atarak AKP'nin kimyasını bozdu" diye konuştu. 
 
Diyarbakır'daki evinin önüne 20 Ocak günü gözaltına alınan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, 11 günlük gözaltı sürecinin ardından 31 Ocak'ta siyasi faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklandı. Türkiye'nin Efrîn'e yönelik saldırılarını tepki göstermek amacıyla yaptığı açıklamalar, STERK TV'ye verdiği röportaj ve DTK faaliyetleri suç sayılan Leyla, tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde avukatları aracılığıyla sorularımızı yanıtladı. 
 
*“KCK” adı altındaki operasyonlar kapsamında 2009 yılında tutuklandınız ve 5 yıl Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde kaldınız. Aradaki bu süreyi göz önünde bulundurursak eğer, Türkiye siyaseti açısından o günden bugüne ne değişti, ya da ne değişmedi?
 
'Çözüm ve müzakere savaşa teslim edildi'
 
2009'da halkımız yerel seçimlerde iradesini ortaya koymuş, partisini birçok il, ilçe ve beldede seçmişti. Kürdistan'da büyük moral ve coşku vardı. 26 Mart'ta yerel seçimler oldu. 13 Nisan'da PKK ateşkes ilan etti. Bu gelişmelerin yaşandığı günlerde 14 Nisan'da Kürt siyasetçilerine operasyon yapıldı, 53 arkadaşımız eş zamanlı gözaltına alındı. Bu operasyonlar belli aralıklarla devam etti. Siyasetçi, kadın hareketi üyeleri, avukatlar, belediye eşbaşkanları derken on binlerce Kürt zindanlara konuldu. Bu operasyonlar hem seçim başarısına hem de PKK'nin ateşkes kararına cevaptı. AKP'nin çözüm ve müzakere değil, savaş ve çatışmayı devam ettirmek istediği çok net bir biçimiyle açığa çıkmıştı.
 
'AKP sadece ittifakını değiştirdi'
 
Bizler 5 yıl tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldık. 4 yıl aradan sonra tekrar kapsam daha da genişletilerek zindanlar Kürtlerle dolduruldu. Türkiye siyaseti açısından değişen tek bir şey 2009'da tüm bu politikaları AKP-cemaat birlikte yaparken şimdi de sahne de AKP-MHP birlikteliğini görüyoruz.  Tüm baskı politikalarını birlikte yürütüyorlar. Bu durum Kürt toplumu üzerinde onarılması güç kırılmalar yarattı. Yaptığımız halk toplantılarında yediden yetmişe herkesin demokratik siyasete olan inancının zayıfladığını gördük. En çok söylenen ‘Bu iş demokratik siyasetle olmaz. Yüzlerce belediye alıyorsun kayyımlar eliyle gasp ediliyor. 80 vekil çıkarıyorsun yok sayıyorlar, tutsak ediyorlar. Demek ki seçimlerin bir anlamı kalmadı’ söylemler halkın demokratik siyasete olan inancının kalmadığını bizlere gösteriyor.  
 
*Yıllarca mücadele eden, defalarca kez tutuklanan, cezaevinde kalan bir siyasetçisiniz. Bir kadın olarak, iktidarın kadın odaklı baskılarını değerlendirecek olursanız, neler söylemek istersiniz? 
 
1994 yılında HADEP'te siyaset yapmaya başladığımda kadın bilincinden ziyade daha çok ulusal bilinç ve genel çalışma anlayışıyla hareket ediyordum. 2000'li yıllara geldiğimizde özgün kadın örgütlenmesine acilen ihtiyaç olduğunu fark ettik. Partinin tüzük ve programında kadın özgürlüğüne, iradesine saygılı olunacağı vb. olsa da pratikte yaşananlar tam tersiydi. Pratikteki erkek arkadaşlar yönetimlerdeki kadınları kendi evlerindeki kızı, annesi olarak, kız kardeşi olarak görüyor ve öyle yaklaşıyorlardı. Talimat verebiliyor, iş buyurabiliyor, sesini yükseltebilir, egemenlik taslayabiliyordu. Buna karşı genel merkezden yerele kadar kadın komisyonları olarak örgütlenmeyi başarabildik ve erkek egemen anlayışa karşı mücadele etmeye başladık.
 
‘Kadın mücadelesinin kazanımları Türkanların, Sêvelerin eseri’
 
Daha sonra kadın kolları olduk ve nihayetinde kadın hareketi olduk. Bütün bunlar çok ciddi mücadeleler verilerek kazanıldı. Artık herkes kadın mücadelemizin yüzeysel, taktiksel, sembolik değil ideolojik olduğunu anlamış oldu. Bu nedenle bu aşamalarda şu ya da bu şekilde yer aldım. Bu kazanımlar bizden ziyade kadın mücadelesinde kahramanca direnen ve bu uğurda ağır bedeller ödeyerek ölümsüzleşen Türkanların, Sêvelerin ve daha birçok kadının eseridir.  Tüm dünyada egemenler kadınların uyanmasını istemez. Toplumun yarısını oluşturan kadınların eve kapatılması, ucuz iş gücü olarak görülmesi, iradesizleştirilmesi hep tercih edilen olmuştur.
 
'Kürt kadın hareketi AKP'nin kimyasını bozdu'
 
Muhafazakar iktidarlarda bu daha belirginleşiyor. 16 yıllık AKP iktidarı kadını her zaman aile olgusu içinde, hep itaatkar olarak tarif etti. Kürt kadın mücadelesi karşısında zor durumda kalan AKP seçim listelerinde çok az sayıda da olsa kadına yer vermek zorunda kalıyordu. AKP zihniyeti yerelden merkeze kadar yoğun bir eril dil kullandı ki, iktidar olduğundan bu yana kadına yönelik şiddet tavan yaptı. Kürt kadın hareketi eşbaşkanlık sistemi başta olmak üzere birçok ilke imza atarak AKP'nin kimyasını bozdu. Son 2 yılda Kürdistan'da ve Türkiye'de AKP'nin tüm katliam politikalarına karşı en çok da kadınlar karşı durdu. Yaşamın her alanında 'biz varız' dediler. Hakikati haykırmaya devam ettiler. Dolayısıyla AKP iktidarının hedefi haline geldiler. Kadın eşbaşkanlarımız, vekillerimiz, belediye eşbaşkanlarımız, siyasetçilerimiz bir bütünen kadın yargı eliyle hedef alındı. ‘Önce kadınları vurun’ söylemi AKP ile hayat buldu.
 
*Hakkınızda hazırlanan dosyada DTK’nin neredeyse tüm faaliyetleri kriminalize edilmiş durumda.. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Cumhuriyet tarihi boyunca inkar, imha, asimilasyon ve her türlü ayrımcılığa uğramış bir halkın yaşadığı coğrafya olan Kürdistan'da yaşanan acıların tarifi yoktur. Bu vahşetin adını koymak yani Dersim, Ağrı, Zilan, Roboski demek vahşet ve katliam demek suç sayılmakta. Kürt sorununun demokratik çözümü için başta siyasi partiler olmak üzere birçok kurum, kuruluş ağır bedeller ödedi.
 
'DTK 2007'den bu yana Kürdistan'da faaliyet yürütmektedir'
 
2007'ye gelindiğinde Kürdistan'ın ihtiyacını karşılayabilecek farklı mekanizmaya ihtiyaç olduğu açığa çıkmıştı. Sayın Öcalan'ın önerisi Kürdistan'da farklı bir mekanizmanın oluşturulması yönündeydi. DTK 2007'den bu yana Kürdistan'da faaliyet yürüten bir kongredir. Bu nedenle bütün çalışmalarını kamuoyuna açık ve aleni yürütür. Kürdistan'daki farklı halkların Ermeni, Asuri, Süryani, Keldani inanç olarak Sunni, Êzidî vb. birçok halkların bir arada yaşadığı bu kadim topraklarda siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik vb. herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği bir kongre olması fikriyatı benimsendi. 500 ila bin delegenin katılımı ile kongre ilanı yapıldı. Böylece Kürdistan'ın bütün il, ilçelerinden delegelerin seçilmesi ile bütün halkların ve inançların temsil edilmesi Kürt sorunun çözümü konusunda farklı görüşlere sahip olan Kurdî siyasi partilerin temsiliyeti sağlanmıştı.
 
'AKP eliyle DTK 'terör örgütü çatı örgütlenmesi' ilan edildi
 
DTK halkın büyük ilgi ve desteğini almış meşru bir kongre olarak çalışmalarını yürütmüştür. Yaptığı çalıştay ve konferanslarda ekonomi, ekoloji, sağlık, tarım işçileri vb. birçok konuyu gündeme taşımız ve çözüm önerileri açığa çıkarmıştır. DTK kadın kurtuluş ideolojisini benimsemiş bütün kurullarında eşitlik ilkesini esas almıştır. AKP 2002'de iktidara gelmiş, DTK de 2007'de kongre olarak ilanını yapmıştır. DTK ilanından bu yana tüm çalışmaların aleni bir şekilde yürütmüştür. O dönem de iktidarda olan AKP, DTK çalışmalarına ciddi boyutta bir engellemeye gitmemiştir. Ne zaman ki AKP Kürt sorunu söylemlerinden 'terör sorunu' söylemlerine geçiş yaptı, işte o zaman DTK'yi de terörize etmeye çalıştı. Tüm Kürt kurumları gibi DTK'yi de hedef almayı ihmal etmedi. Devletin birçok kademesinde muhatap alınan DTK artık 'terör örgütü çatı örgütlenmesi' olarak anılmaya başlandı.
 
'Toplumun özlem duyduğu yaşam için çaba devam edecektir'
 
Kürdistan'da gözaltına alınan hemen hemen herkese sorulan sorulardan biri, ‘DTK'ye üye misiniz?’ oldu. DTK'nin yürüttüğü tüm çalışmalar soruşturma konusu edildi. DTK'nin önceki dönemlerde eşbaşkanlık yapmış Sayın Aysel Tuğlı ve Selma Irmak başta olmak üzere yüzlerce insan tutuklandı. Bu soyut iddialarla insanları daha fazla tutuklu tutamayıp tahliye etmek zorunda kaldılar. Şimdilerde ise sadece DTK suçlamasıyla tutuklu kimse bulunmamaktadır. Çünkü ortada suç denilebilecek hiçbir şey yoktur. Tekrar belirtmek gerekir ki; Kürt sorunun demokratik çözüme kavuşması için DTK gibi organizasyonlara fazlasıyla ihtiyaç olacaktır. Toplumun bütün kesimlerini içinde barındıran ve toplumun bütün sorunlarına çözüm üretmeye çalışan DTK gibi oluşumların hedefi demokratik toplumu yaramaktır. Bütün yönelimlere rağmen DTK çalışmalarını yürütmeye devam ediyor. Toplumun özlem duyduğu demokratik katılımcı kadın özgürlükçü yaşamın hayat bulması için bu çaba devam edecektir.
 
*Türkiye’nin Efrîn saldırılarına dair yaptığınız televizyon bağlantısından dolayı hakkınızda soruşturma açıldı. Bunun üzerine tekrar televizyona bağlanarak soruşturma üzerine değerlendirmelerde bulundunuz. Her iki bağlantı da mahkemede dosyanızda yer aldı. Tüm bunlara dair ne söylemek istersiniz?
 
Türkiye yani AKP en büyük sınıra sahip olduğu komşusu Suriye konusunda çok enteresan bir yol izledi. Türkiye halklarının hatırlayacağı gibi bir dönem ‘kardeş Esad’ dediği, ailecek görüştükleri Suriye iktidarı ile daha sonra ‘katil Esad’ dediği bir aşamaya gelindi. Bizim açımızdan önemli olan ne kardeş Esed iken ne katil Esed iken ne de IŞİD çeteleri sınırda cirit atarken operasyon ihtiyacı duymayan Türkiye’nin Rojava'daki halkımızın büyük bedellerle elde ettiği statüyü ortadan kaldırmak için hiç tereddüt etmeden müdahale hakkını kendisinde görmesidir. Kobanê döneminde ellerini ovuşturup ‘düştü düşecek’ dediler ama olmadı. Şimdilerde ise göçlerle nüfusu bir milyona yaklaşan Efrîn'e müdahale etmek için birçok tavizi göz alarak müdahaleye başladılar. Bizler bunun nedenini sormayacak mıyız? Amed'ten kalkan uçakların Efrîn'de kardeşlerimizi bombalamalarını sormayacak mıyız? Efrîn'de bugüne kadar Türkiye'ye bir tek kurşun atıldı mı diye sormayacak mıyız?
 
'Amed ve Efrîn bizim için birdir'
 
Suriye'deki savaş başladığında bu ülkenin kaynaklarını heba ediyorsun demeyecek miyiz? Eğer Rojava'da Kürtler değil de DAİŞ olsaydı AKP yine de müdahale edecek miydi diye sormayacak mıyız? İçte ve dışta Kürtlerin kazanımlarına müdahale etmek AKP açısından stratejik bir karar mıdır diye sormayacak mıyız? Elbette soracağız. Bu bizim en doğal hakkımızdır. Çünkü Rojava'daki halklarla kardeşiz. Bizim için Efrîn için veya Amed hiç fark ermez. Ruhta ve duyguda biriz. Aynı toprakta beslenen koca bir ağacın kökleriyiz ve gövdemiz birdir.
 
*Gözaltı ve savcılık soruşturmasında anadilde savunma hakkına kadar birçok keyfi engele maruz kaldınız. Yaşadıklarınızı biraz anlatır mısınız?
 
Anadilde savunma hakkı, mücadele sonucu elde ettiğimiz bir haktır. Ancak gelinen aşamada mahkemenin insafına kalmış durumdadır. Bu konuda gözaltındaki bireyin kendisini anadiliyle daha iyi ifade edebileceği beyanına rağmen iktidar ve yargı konjonktüre göre hareket etmektedir. Ben TEM'de ifade vermeyi reddettim. DTK için özel görevlendirilen savcıya anadilimde savunma yapmak istediğimi, tercümanın da hazır olduğunu beyan ettim. Savcı Kürtçe savunma talebimiz reddetti. Dolayısıyla ifade veremedim. Sorgu hakimlerine aynı talepte bulundum ve talebim kabul edildi. Kürtçe verdiğim savunmanın ardından tutuklandım.
 
*2009’daki tutsaklık sürecinde bir sürecin önünü açan 2012 süresiz, dönüşümsüz açlık grevi direnişini yaşadınız. Şimdi ise 'tek tip' dayatması gündemde. Bu konuya dair ne söyleyeceksiniz? 
 
Bir ülkenin zindanlarına baktığınızda o ülkenin ne durumda olduğunu görebilirsiniz. Tutuklu ve hükümlü sayısının yüz binlere ulaştığı kapasitenin yetersiz kaldığı bir ortamda Adalet Bakanlığı'nın yaptığı tek şey yeni cezaevleri faaliyete koymak. Şimdilerde de 'tek tip' elbise gündeme getirildi. Her türlü halk ihlalinin yaşandığı cezaevlerine dayatılan tek tip elbise aslında AKP'nin tekçilik anlayışının bir parçasıdır. 80'lerde denenen ve çok büyük bir direnişe çarpıp geri adım atan, reddedilen tek tipin yeniden gündeme getirilmesi kuşkusuz birden hedef amaçlamaktadır. AKP her neyi amaçlıyor olursa olsun AKP'nin stratejistleri siyasi tutsakların bu elbiseleri asla giymeyeceklerini çok iyi bilmelidir. Zaten ciddi kaos ve krizlerin yaşandığı bu süreçte zindanlarda yaşanacak isyanların AKP'nin gidişini hızlandırmaktan başka hiçbir sonuç elde edilmeyeceği nettir.
 
'On binlerce Kürt siyasetçi hukusuz delillerle tutuklu'
 
2012'de Sayın Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecridin ağırlaştığı, Kürt sorununda çözümsüzlüğün yaşandı bir atmosfer vardı. Ağırlıkta KCK adı altında tutuklanan siyasi tutsakların bulunduğu yüzlerce cezaevinde tutsaklar aynı anda süresiz-dönüşümsüz açlık grevi başlattılar. Talepler yerine getirilmeyinceye de yani 68 gün direniş devam etti. Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu atmosfer o dönemi aratır durumdadır. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit, 19 yılın en uzun ve en kapsamlısıdır diyebiliriz. On binlerce Kürt siyasetçi hukuksuz delillerle tutukludur. Türkiye'de devrimci, demokrat, barış isteyen her kesim, kadınlar, gençler, binlerce insan işlerinden, mesleklerinden ihraç edilmiş durumdadır.
 
'AKP bu durumu sürdüremez' 
 
AKP'nin bu durumu sürdürme imkanı yoktur. Ortadoğu'daki hızlı gelişmelerde göz önünde bulundurulduğunda tehlikenin büyüklüğü daha net görülmektedir. Bizim açımızdan bu durumdan çıkışın yolu, hızla demokratikleşme adımlarının atılması, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, tek tipin geri çekilmesi ve acilen demokratik bir ülkenin yaratılmasıdır. Siyasi tutsaklar he dönem olduğu gibi bu dönem de halkımızın içinde bulunduğu durumlar karşısında her türlü eylem ve etkinliği ortaya koyma iradesine sahiptir.
 
*Yıllar sonra yine aynı yerde, Diyarbakır Cezaevi’ndesiniz... Birkaç yıl önce farklı bir yapı vardı. Şimdi ise neredeyse tamamı değişen ama yine aynı mücadele eden birçok kadını karşınızda gördünüz. Bu manzara siz de nasıl bir etki yarattı?
 
Hatice ana, Sozdar,  Elif…
 
4 yıl sonra yine buradayım ve ilk gözüme çarpan OHAL bahanesiyle koşulların daha da zorlaştırıldığı oldu. B.K-4 koğuşunda 27 kadın karşıladı beni. Sevgi dolu gözlerle bakan 3 kuşak kadın burada. En küçüğü 19, en büyüğü 50 yaşında. İçeri girer girmez sohbete başladık. Heval Sozdar yani Semire Direkçi 21 yıldır zindanda. Neşesi, coşkusu bitmeyen enerjisiyle tüm arkadaşların ilham kaynağı. Hatice anayla önceki dönem de beraber kalmıştık. 10 çocuk doğurmuş 6'sı yaşıyor. Kendi tutsaklığı için, ‘Sağlık olsun yatar çıkarım’ diyor. Fehime Ete anne 50 yaşında. İki çocuğu mücadele saflarında. Bu onun altıncı tutsaklığı. Coşkusu, morali, inancı tüm arkadaşlar için büyük bir moral oluyor. Elif Aldemir 19 yaşında, coşkusu, kahkahaları hiç dinmiyor. İnanç dolu güzel gözleriyle bakıyor hayata. Evet birkaç kişi hariç yüzler değişmiş ama mücadeleye olan inanç, kararlılık, heyecan daha da artmış. Çünkü yaş ortalaması gençleşmiş. Kürt kadın mücadelesinin dört parça Kürdistan'da ortaya koyduğu kadın özgürlük mücadelesi zindanların duvarlarından aşarak Rojava'daki yaşamla buluşmuş.
 
*Son olarak kamuoyuna nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
 
Halkımızın talepleri çok somut biçimde ortadayken başta DTK ve bütün kurumlarımızın çalışmalarını aksatmadan büyük bir kararlılıkla devam etmesi son derece önemlidir. Bizlere dayatılan psikolojik savaşa teslim olmayacağız. İçeride dışarıda hiç fark etmez bizler için her alan mücadele alanıdır. Amed zindanından başta fedakar annelerimiz olmak üzere tüm halkımıza saygılarımı gönderiyorum.